Teröre dair suç tanımları artık netleşmeli

Cüneyd Altıparmak/ Hukukçu
6.06.2023

Dünyada, teröre dair suç tanımları üzerinde bir karar birliği var gibi görünse de neyin terör eylemi sayıldığı veya hangi söylemin terör faaliyetlerini tetiklediği noktasında kocaman bir belirsizlik var. Bu belirsizlik alanını egemenlerin “politika” başlığı ile doldurmaya çalıştığı bir dönemi yaşıyoruz.


Teröre dair suç tanımları artık netleşmeli

Teröre dair suç tanımları üzerinde dünyada bir karar birliği var gibi görünse de neyin terör eylemi sayıldığı veya hangi söylemin terör faaliyetlerini tetiklediği noktasında kocaman bir belirsizlik var. Bu belirsizlik alanını egemenlerin "politika" başlığı ile doldurmaya çalıştığı bir dönemi yaşıyoruz. Daha somut ifade ile Türkiye'nin "terörist" ilan ettiği bir örgüte; bir başka devlet yardım etmekte ve kendini bu ülkenin en büyük müttefiki olarak ilan edebilmekte. Ya da söylemleri ile toplumsal olaylara yön veren insanların "suçsuz" oldukları ve "derhal serbest bırakılmaları" çağrısında bulunulmakta. İkircikli hal bununla da sınırlı kalmamakta pek tabii. Türkiye'ye dönük bu biçimde "ahkam" kesen ülkelerin kendi uygulamalarında, terörle mücadele konseptinde gösterdiği titizlik, bize salık verdiğinden çok çok öte. Bir de buna sosyal medyanın tanıdığı ve bunu ABD yasalarına dayandıran "sanal özgürlük" alanını eklersek karşımıza birkaç koldan çelişkiler içeren bir durum çıkmakta. Bu yazımızda dünyadaki iki ikonik meseleye değinmek istiyoruz.

Teorik durum

Tüm dünyanın ortaklaştığı ve kabul ettiği bir durum var: Düşünmek ve bunu ifade etmek suç olarak kabul edilemez. Bu kuralın en geniş uygulandığı yerler arasında ABD ve İskandinav ülkeleri örnek gösterilir. Kıta Avrupası bunu biraz daha dar yorumlar. Ama her halde bir ülke diğerinin başına geldiği zaman "ifade özgürlüğü korunmalı" naraları atarken aynı eylem kendi ülkesinde gerçekleşirse "şahin" kesilir. Hele söz konusu Türkiye olursa hep birlikte koro halinde "hukuka, uluslararası teamüllere davet" sözleri, yazıları çarşaf çarşaf yayınlanır... AİHM'in Türkiye konusundaki içtihatları da bu yönde ilerler. Pek azında Türkiye'nin haklı olduğuna hükmedilmiştir. Kararların doğruluğu veya yanlışlığı meselesi bir bahsi diğer... Ancak terörizm meselesinin ABD'nin "meşru müdahale" zeminine dönüşmesi ve sosyal medyada "toplumu tahrik eden, kışkırtan" söylemlerin yayılma hızı, terörün bizatihi silahlı yönünün "vekalet savaşının bir parçası" olmasından öte "söylemlerin de devletlere bir müdahale biçimine" dönüştüğü bir evredeyiz. Buna hiçbir ülke ve mahkeme kayıtsız kalmıyor artık...

Dünya değişiyor

2016 yılında Avrupa Birliği üye ülkeleri terör saldırılarına maruz kaldı. Ciddi bir yabancı savaşçılar sorunu yaşayınca "daha etkili bir politika" kararı aldı. Özellikle DEAŞ ve El Kaide gibi gruplarla bağlantılı kişi ya da kurumlara dünyadaki diğer tedbirlerden bağımsız yaptırım uygulayabilmek için yasal düzenlemelerini güncelledi. (voaturkce.com) İngiltere'de 2019 yılındaki Mücadele ve Sınır Güvenliği Yasasına dair yaptığı açıklamada İçişleri Bakanının "2017'de Londra ve Manchester'daki saldırılarda gördüğümüz üzere terörizm tehdidi yükselmeye devam ediyor. Buna vereceğimiz karşılık da gelişmeli. Bu yüzden, hayati önem taşıyan bu yeni önlemleri sunuyoruz" şeklideki açıklaması, hukuk alanında ciddi bir tartışma başlatmıştı. Düzenleme Prof. Cannataci'nin, "Bir eylemi yapmaya niyet etmekle onu yapmak arasında fark olması, ceza hukuku açısından temel bir olgudur" şeklindeki eleştirilerine rağmen yürürlüğe girdi. Buna göre "illegal bir örgütü destekleyen ifadeleri kullanmak" bu kapsama alındı. (independent.co.uk) Terör konusundaki konsept değişikliği birçok ülkede gündemde. Yakın zamanda Almanya'da darbe planı yapan "İmparatorluk Vatandaşları" örgütünü herkes hatırlayacaktır.

Reichsbürger

'İmparatorluk Vatandaşları Örgütü, ülke içesinde 21 bin üyesi olan ve devleti "uygun zamanı" gelince ele geçirmeye çalıştığı iddia edilen bir yapı. Yapının bir de kamu görevlisi ayağı var. Bu dosyada açıklama yapan Münih Savcılığı şöyle diyor: "...Yukarı Bavyera ve Yukarı Pfalz'da üç sanık ve bir tanığa ait altı mülk arandı. Toplam altı şüphelinin geçen yıldan bu yana soruşturma altında bulunduğu belirtildi. Şüpheliler, Eylül 2020'den itibaren elektrik ağlarına ve direklerine sabotaj düzenleyerek Almanya'da büyük çaplı bir elektrik kesintisine yol açmayı planlamaktaydı. Baskınlarda ele geçirilen bilgisayarlar ve hard diskler incelemeye alındı. Şüpheliler hakkında terör örgütü kurmak ve terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla soruşturma yürütülüyor. Yaklaşık bir yıl önce Yukarı Pfalz'daki Neumarkt bölgesinde birkaç binada yapılan aramada çoğu yasal olarak bulundurulan 70'ten fazla ateşli silah ele geçirilmişti." Olaf Scholz ise olayı değerlendirirken şöyle diyordu: "Burada bir şeylerin döndüğü çok açık. Burada asıl söylenmesi gereken, suçlananlar arasında Alman Federal Meclisi'nin eski bir AfD üyesi olmasıdır. Elbette bu çok dikkat çekici ve çok kötü bir olaydır".

"Bradenburg v. Ohio"

Şiddet ve söylem ile bu teşvik meselesinin en ikonik örneği bu davada verilen karardır. Ku Klux Klan adlı bir grubun lideri bir televizyon muhabirini kendi çiftliklerinde düzenlenecek olan Ku Klux Klan gösterisine davet etmiştir. Bu toplantıda kayıtlar davaya ve karara esas olmuştur. Toplantıda siyahileri ve Yahudileri aşağılayan lider, "İntikamcı bir örgüt olmasak dahi Başkanımız, Kongremiz, Yüksek Mahkememiz beyaz ırkı baskılamaya devam ederse intikam alabiliriz." biçiminde ifadelere yer verilmesine rağmen Yüksek mahkeme "görüntülerdeki bazı kişiler silah taşıyor olsa da konuşmacı silahsız" , "kuvvet kullanımının veya hukuka aykırı fiillerin savunulması, doğrudan hukuka aykırı fillerin hemen gerçekleştirilmesine yönelik olduğu ve böyle bir fiili doğurma ihtimaline sahip olduğu haller dışında, ifade hürriyetinin koruması altındadır" şeklinde karar vermiştir.(*) Ancak bu durum Oath Keepers davası ile bir değişim sürecine giriyor galiba...

"Yemin Bekçileri"

Oath Keepers, kendilerini sistemin ve "anayasanın koruyucusu" olarak ilan eden bir grup. Grup, üyeleri "ABD Anayasasını ihlal edeceğine inandıkları emirlere itaatsizlik edilmesini" temel ilke olarak benimsemiş. Yaklaşık üçte ikisi önceden orduda veya kolluk birimlerinde görev yapmış bir yapılanma. İçinde halen orduda olan veya aktif kamu görevleri devam edenler de var. Kurucusu 2009 yılında Yale Hukuk Fakültesi'nde eğitim görmüş ve kısa bir süre ABD Ordusunda paraşütçü olarak görev yapmış olan Elmer Stewart Rhodes. Bu yapı öyle gizli saklı bir yapı da değil bir dernek ve dernek amacını şöyle tanımlıyor: "Oath Keepers, tüm ordu ve polisin Anayasayı yerli ve yabancı tüm düşmanlara karşı savunmak için aldığı yemini yerine getirmeyi taahhüt eden, mevcut ve eski asker, polis ve ilk müdahale ekiplerinden oluşan partizan olmayan bir dernektir" (loc.gov)

Rhodes ceza aldı

Yemin Bekçileri, 6 Ocak 2021'de Kongre Binası'na düzenlenen baskından sorumlu tutuluyor. Davada Rhodes ile birlikte, yapılanmanın Florida'daki lideri Kelly Meggs ile Kenneth Harrelson; Virginia'dan emekli bir ABD Donanması istihbarat subayı olan Thomas Caldwell, ve Ohio'dan grubu yöneten Jessica Watkins'te bulunuyordu. Savcıların iddiasına göre yapı; Joe Biden'ın başkan olmasını engellemek için "kışkırtıcı söylem" ve eylemlerde bulunduğunu ileri sürmekteydi. Hatta, olay örgüsüne göre, "6 Ocak 2021'de, miğferler ve diğer savaş teçhizatı giyen Yemin Bekçileri'nin öfkeli Trump destekçilerinden oluşan kalabalığın arasından omuz silkerek geçerken ve askeri tarzda yığın düzeninde Kongre Binası'na hücum ederken" alınan görüntüleri dosyada idi. Mahkeme kararını verdi. Bu kimselere ceza verildi ABD Adalet Bakanlığı yaptığı açıklamada "kışkırtma ve takip eden eylemler" üzerinde durdu. Yargıç Amit Mehta, Rhodes'e hitaben şunları söyledi: "Seçimin sonucunu beğenmedikleri için, yasanın olması gerektiği gibi izlendiğine inanmadıkları için devrimi kışkırtan bir grup vatandaşa sahip olamayız, yaptığın buydu... Bay Rhodes... demokrasimiz ve bu ülkenin dokusu için sürekli bir tehdit ve tehlike oluşturduğunuzu söyleyebilirim"

Bu yazıyı niye yazdım? Çok basit bir nedeni var. Söylemin, bir anda eyleme dönüşmesi durumuna ABD'nin verdiği karar ile Selahattin Demirtaş dosyasını; devleti ele geçirme konusunda Almanya refleksi ile FETÖ meselesine dair bir bakış açısını karşılaştırmak istedim. Dünya'nın kendisi için istediğini, Türkiye'ye hak olarak görmemesini anlıyorum ama bunu anlamak istemeyen siyasileri ve aydınları anlayamıyorum. Hukukun yapısal sorunlarını ve hatalarını hep beraber konuşabiliriz. Ama önce herkes kışkırtmaktan ve gizli plan yapmaktan vazgeçmeli. Elinde silah, kışkırtma, gizli yapılanma olanların "demokrasi, özgürlük" demesi, haklar disiplinine ihanettir.

(*) Detaylı Bilgi İçin Bkz: – İ.Yüksel, Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi İçtihatlarında Nefret Söylemi, İnÜHFD 10(2): 438-451 (2019)