Terörle mücadelede hangi parametreler öncelenmeli?

Dr. Ramazan Akkır / Siyaset Bilimci-Yazar
17.12.2016

Artık terör, modern zamanların savaş ve siyaset biçimidir, küreseldir. Bu gerçekle mücadele etmenin yolu da çok boyutlu stratejilerden geçmektedir. Türkiye’nin bu oyunu bozacak kapasitesi ve imkânı bulunmaktadır.


Terörle mücadelede hangi parametreler öncelenmeli?

Türkiye, bir kez daha PKK terörünün kanlı yüzü ile karşı karşıya kaldı. Bu güzel ülke yeniden saldırı altında ve kuşatmanın çapı her geçen gün büyüyor. Acılarımız gittikçe derinleşiyor ve terör, hayatımızın bir parçası olmaya doğru hızla ilerliyor. 

Birkaç sene içinde meydana gelen terör hadiselerini kısaca hatırlayalım; önce Şanlıurfa-Suruç, ardından Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve yeniden İstanbul ve Ankara… Bunun yanı sıra, 17-25 Aralık 2013 tarihinden itibaren, sistematik olarak Fetullahçı Terör Örgütü’nün saldırısına veya kara propagandasına maruz kaldık. Gezi Parkı olayları, yolsuzluk-rüşvet söylemleri, montajlanmış ses ve görüntü kayıtları ve tapelerle darbeye zemin hazırlanmaya çalışıldı. 15 Temmuz 2016 tarihinde ise darbe görünümlü işgal girişimine tanıklık ettik. Kısacası, kısır bir döngünün içerisindeyiz; ülkemiz, kronik bir terör ile karşı karşıya…

Son olarak, Beşiktaş’ta bölücü terör örgütü PKK/TAK tarafından gerçekleştirilen terör saldırısında 44 vatandaşımız şehit oldu. Bu ülke, 1984 yılından beri terör örgütü PKK ile dönemsel olarak farklılaşmak ile beraber güvenlik ve demokratikleşme perspektifi ekseninde mücadele ediyor. Bu mücadelenin ekonomik ve toplumsal bilançosu oldukça ağır… 40 binin üzerinde insanımızı katleden teröre, yaklaşık 350-400 milyar dolar civarında bir para harcadık. Teröre harcanan bu paranın anlamı ise 87 Atatürk Barajı, 100 Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 100 Nükleer santral ve 70 Marmaray’dır. Kısacası 30 yıldan beri terör, toplumun ekonomik ve toplumsal sermayesini sömürdü ve sömürmeye de devam etmektedir. 

Çok boyutlu mücadele

Öncelikle terör; korkutma, yıldırma, dehşete düşürme, şiddet kullanma ya da şiddet tehdidi gibi yasadışı yöntemler vasıtasıyla siyasi hedeflere ulaşma anlamlarını içinde barındırmaktadır. 1960’lı yıllarda sağ-sol çatışması veya sol örgütler üzerinden, 1980’den itibaren ise ağırlıklı olarak PKK üzerinden kendini göstermiştir. PKK/TAK, DHKP-C, DEAŞ ve FETÖ, Türkiye’nin son dönemde karşı karşıya kalmış olduğu terör örgütleridir. Bu etnik, dinsel ve sol kaynaklı terör örgütlerinin ulusal ve uluslararası çıkar ilişkileri ve bağlantıları da bulunmaktadır.

Mahir Kaynak’ın ifadesiyle, “Terörist, çok daha büyük bir organizasyonun küçük bir parçasıdır. Bir teröristin karşısındaki güçleri hiçbir şekilde yenmesi mümkün değildir. O bakımdan terörist, bilinen siyasi amaçlara ulaşmak için büyük güçlerin kullandığı küçük maşalardır” Günümüzde devletler, terörü bir siyaset biçimi olarak benimsemekte ve masum insanların cesetleri üzerinden ülkeleri siyasal mühendisliğe tabi tutulmaktadır. Çünkü kurşunlar, oylardan daha çok lider değiştirmektedir.

Öncelikle ihmal edilmemesi gereken husus şudur; terör ile mücadele etmek çok boyutlu bir stratejiyi gerektirmektedir. Güvenlik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik, demokratikleşme ve uluslararası ilişkiler boyutu iç içe olmak durumdadır. Terörist ile askeri, terörizm ile siyasi ve uluslararası diplomasi boyutunda mücadele edilmeli; ekonomik ve sosyal boyut da ihmal edilmemelidir. Türkiye’nin de çok boyutlu stratejilere ihtiyacı vardır. Peki, soğuk savaşın fay hattında bulunan Türkiye, terör ile etkin bir biçimde mücadelesini nasıl yapabilir? Türkiye, terör ile mücadelede hangi parametreleri öncelemeli?

Öncelikle; Devlet veya hükümet Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile nasıl mücadele ettiyse, aynı parametreler doğrultusunda PKK/TAK ile de mücadele etmek zorundadır. 40 yıldan beri devletin kılcal damarlarına kadar sızan ve 15 Temmuz 2016 tarihinde ülkeyi işgal etmeye girişen FETÖ, kısa sürede ekonomik ve toplumsal yaşamdan tasfiye edilmiş ve itibarsızlaştırılmıştır. FETÖ ile mücadelede devlet stratejik üstünlüğü hızlıca ele geçirmiş ve FETÖ mensuplarını adalete teslim etmiştir. Öyle ki, toplumun birçok kurumundan FETÖ’cüler tasfiye edilmiş ve FETÖ’ye ait kurum ve kuruluşlara el konulmuştur. PKK mensupları da, tıpkı FETÖ’cüler gibi toplumsal kurum ve kuruluşlardan tasfiye edilmelidir.  

İkinci olarak, PKK ve diğer terör örgütlerinin resmi veya gayri resmi finans kaynakları kurutulmalıdır. Terörizm çağında terör ile mücadele çok boyutlu olmak zorundadır. Bu nedenle terörizm ile mücadelede sadece askeri yöntemlerin kullanılması etkili olmamaktadır. Terörizm ile mücadelenin bir ayağını da terörizmin finansmanı ile mücadele oluşturmalıdır. Çünkü terör örgütlerinin varlıklarını devam ettirebilmesi, barınma, beslenme, giyecek, tedavi, ulaşım ve haberleşme ihtiyaçlarını karşılaması; yayın ve propaganda materyallerini hazırlaması; silah ve mühimmat araç-gereçleri temin edebilmesi için güçlü bir finansa ihtiyacı vardır. Finans kaynakları olmaksızın terör örgütleri bu gereksinimlerini karşılayamaz.  wBir diğer boyut da diplomasidir. Diplomatik yollarla PKK terörünün kanlı yüzünü dünyaya gösteren Türkiye, küresel örgütlerin desteğini almaya çalışmalıdır. PKK/TAK’ın Beşiktaş gerçekleştirmiş olduğu terör saldırısı sonrasında Türkiye’nin müttefikleri, Türkiye’nin ve Türk halkının yanında olduklarını beyan etti. Maalesef, küresel nitelikler arz eden bir terör saldırısı önlemenin yolu içe kapanmak değil, mümkün olduğunca dışa açılmak ve küresel aktörlerle işbirliği yapmaktan geçiyor. Türkiye “Soft Power” ile “Hard Power’”ını dengelemeli ve diplomatik kuşatmayı da yarmaya çalışmalıdır.

Kısacası, Soğuk Savaş döneminden itibaren bazı devletler tarafından “soğuk savaş”ın bir aygıtı olarak yaygın şekilde kullanılmaya başlayan terör, iki kutuplu düzenin bozulmasından sonra küresel bir nitelik arz etmeye başlamıştır. Artık terör, modern zamanların savaş ve siyaset biçimidir, küreseldir. Bu gerçekle mücadele etmenin yolu da, çok boyutlu stratejilerden geçmektedir. Türkiye’nin bu oyunu bozacak kapasitesi ve imkânı bulunmaktadır. 

[email protected]