Tıbbi istihbarattan milli güvenliğe Covid-19'un etkileri

Umut Berhan Şen / SASAM Uzmanı
17.07.2020

Amerikalı diplomat ve CFR üyesi Richard Nathan Haass'a göre Covid-19 sonrası beklenmesi gereken 2. Dünya Savaşı sonrasının işbirliği değil, 1. Dünya Savaşı sonrasının belirsizliğidir. Dolayısıyla bu yeni süreç, ABD liderliğinin düşmeye devam etmesi, küresel iş birliğinin daha da zayıflaması, birçok ülkenin iflas etmesi ve ‘grand stratejide jeopolitik rekabetinin derinleşmesi' anlamına gelecektir.


Tıbbi istihbarattan milli güvenliğe Covid-19'un etkileri

Umut Berhan Şen / SASAM Uzmanı

Günümüz dünyasında, Covid-19 pandemisi başta olmak üzere, tüm salgın hastalıklar artık güvenlik çalışmaları disiplinin “tehditler” kısmında değerlendirilmektedir. Bu değerlendirmelerde salgının devletler ya da devlet dışı aktörler (teröristler, çeşitli vakıflar, çok uluslu şirketler vb.) tarafından laboratuvar koşullarında üretilerek bir “silah” olarak kullanıldığı öngörülmektedir. Tabii bir diğer kuvvetli iddia da gerekli koşullar oluştuğunda, Covid-19’un kendiliğinden ortaya çıkarak insanlar tarafından yayılabileceğidir. Zaten bu nedenle başta ABD olmak üzere güçlü orduların bünyesinde KBRN (kimyasal, biyolojik, radyoaktif ve nükleer) birlikleri, okulları ve teçhizatları bulunmaktadır.

Milli güvenlik sorunu mu?

Covid-19’un ulus devletler için bir milli güvenlik sorunu olup olmadığını analiz etmek elbette ki kolay değildir. Stratejik etütlerin sağlıklı ve reel bir düzlemde yürütülmesi şarttır. Bu amaçla, stratejik istihbarat üretimi için gerekli açık istihbarat kaynaklarından okumalar yapmak gerekmektedir. Kuşkusuz, milli güvenlik ve beka için yürütülen her türlü istihbarat çalışması, günün şartlarına uygun olarak geliştirilen çok yönlü bir konudur. Muhtelif kitap ve sözlüklerde, istihbarat, “akıl, zekâ, anlayış, malûmat, haber, bilgi, vukuf, işitilen haberler, muteber olan havadis, duyulan şeyler, toplanan haberler, alınan haberler, bilgi toplama, haber alma” olarak tanımlanmaktadır. Milli Güvenlik istihbaratı, devletin bütünlüğünü, rejimin emniyetini sağlamak için, millî politika ile tespit edilen millî hedefleri elde etmek üzere devlet organlarının yaptığı istihbaratın tümüdür. Başka bir ifadeyle, Millî güvenlik politikalarının oluşturulması için gerekli bilgileri sağlayan ve ilgili bütün devlet istihbarat kuruluşlarının işbirliği ve koordinasyonu ile üretilen istihbarattır. Eğer, yaşanılan salgının bir milli güvenlik sorunu olduğu devletin istihbarat kurumu tarafından doğrulanırsa, salgın sadece bir sağlık sorunu olmaktan çıkar ve beka sorunu haline gelir. Covid-19 pandemisi hakkındaki muhtemel tıbbi istihbarat çalışmalarında da bu bakış açısı geçerlidir.

Peki, Türkiye olarak en başından beri pandeminin ön istihbaratını başarılı olarak yapabildik mi? Sorunun cevabını sadece Milli İstihbarat Teşkilatı bilebilir. Eğer Covid-19 konusunda salgın ülkemizde yayılmadan önce bir istihbarat bilgisi geldiyse bile, MİT haklı olarak, milli güvenlik gereği büyük bir gizlilikle, bu bilgiyi sadece devlet ricaliyle gizli ve kapalı olarak paylaşıp, gerekli öneri ve savunma stratejilerini brife etmekle yükümlüdür.

11 Mart 2020 günü, salgının başından beri büyük bir özveri ve feragatle çalışan Sağlık Bakanımız Sn. Fahrettin Koca’nın tanı konulan ilk hasta için sarf ettiği “Verilere göre tanı erken konmuştur, virüs bulaşmışsa bu çok sınırlıdır,” sözleriyle Türkiye için Covid-19 salgınının ilk evresi başladı. Ardından virüs hızla yayıldı ve yüzbinlerce vakaya ve binlerce vatandaşımızın da vefatına neden oldu. Bununla birlikte onbinlerce vatandaşımızın iyileşmesi ve bunun da belli bir retoriğe ulaşması son derece önemli ve somut bir başarıdır. Bu başarıyla birlikte Türkiye’deki güvenlik kurumlarında tıbbi istihbarat ve biyogüvenlik birimlerinin acilen teşkil edilmesi gerekliliği güncelliğini yitirmemiştir.

İstihbarat çalışmalarında en önemli unsurlardan biri, komplo teorisi ile gerçeği ayırt edebilmektir. Covid-19 konusunda pek çok komplo teorisi ve aforizmalar ortaya atılmaktadır. Bunlara örnek olarak Alman Dr. Claus Köhnlein’in birkaç ay kadar önce yapmış olduğu ‘’Olmayan bir salgından, insanlar ölüyor. Her şey normal seyrinde, ölümler virüsten değil...’’ şeklindeki açıklamalarının rasyonel bir değeri olmadığı ve bir komplo teorisi olduğu artık açıkça ortaya çıkmıştır. Covid-19 konusundaki tüm bilimsel çalışmalar dünyada ciddi bir küresel salgının olduğunu ortaya koymaktadır.

On yıl sonra tekrar

Covid-19 konusunda, komplo teorilerinden uzak biçimde sağlıklı stratejik etütler yapabilmek için iki önemli resmi kaynak bulunmaktadır. Bunların ilki, 2005 yılında Sylvia Brown ve Lindsay Harrison’un beraber kaleme aldığı ‘’Kehanetler: Gelecekte Sizi Neler Bekliyor / 2005 – 2100’’ isimli kitap. Eserin 312. sayfasında şu ifadeler yer almaktadır:

“2020’de akciğerlere ve bronşlara saldıran ve tüm bilinen tedavilere direnen ciddi bir zatürre benzeri hastalık dünyaya yayılacak. Ortalıkta ameliyat maskeleri ve eldivenleriyle dolaşan insanlar olacak. Hastalığın kendisinden daha şaşırtıcı olan şey, aniden geldiği kadar hızlı bir şekilde yok olacağı gerçeğidir. On yıl sonra tekrar saldıracak ve o zaman tamamen ortadan kalkacak. ”

Bu eserde yapılan öngörülere ek olarak bu kez ABD ulusal güvenlik politikalarının yürütülmesinde resmi olarak yetkili isimlerden Prof. Paul Kennedy’nin bir çalışmasından bahsetmek istiyorum. 1987 yılında ABD Yale Universitesi Uluslararası Güvenlik Direktörü olan Prof. Paul Kennedy’nin ‘’21. Yüzyıla Hazırlanmak’’ başlıklı çalışması Pentagon tarafından yayınlandı. Paul Kenedy’nin 2000’li yıllarla ilgili bilimsel verilere dayanan değerlendirmeleri son derece önemlidir. Zira, raporda hem 90’lı yılların başında SSCB’ nin dağılacağı gibi yakın stratejik öngörüler hem de 2020-2030 arası küresel çapta gerçekleşecek biyolojik savaşlar ve dünya geneli ağır gribal enfeksiyon salgınları öngörüleri dile getirilmektedir. (Rapor, 1993 yılında dönemin Harp Akademileri Komutanı Org. Kemal Yavuz’un emriyle Türkçeye çevrilmiş ve harp akademileri eğitim yayını olarak kurmay adaylarına okutulmuştur.) Raporun son sayfasında (s.55) yer alan ifadeler, günümüz ve gelecek açısından son derece düşündürürücü ve kritik cümleler içermektedir. Aynen aktarıyorum:

‘’Dünya ekonomik alanda tek bir yöne kanalize olmuştur. Politik alanda ise milli akımlar azalmaktadır ki, sonuçları ciddi boyutlara varacak gelişmeler olacaktır. Dünyadaki iki karşıt tez olan ulus devlet ve küresel devlet kavramları dünayda birçok gerilim ve tartışma çıkarmaya müsaittir. İnsanlar artık soğuk savaşlardan ve korumacılıktan hoşlanmıyorlar. Aksine, ülkenin yapısını ve kişisel yapılarını değiştirecek ve kendilerini 21. yüzyılın gereksinimlerine göre hazırlayacak politikacılar ve liderler arıyorlar. Taviz veren, çeşitli menfaat gruplarına hizmet eden ve bu pazarlıkların içinde olan politikacıları istemiyorlar. Politikacıların artık dünya meselelerine daha çok eğilmesini arzu ediyorlar. Dünyadaki toplumlar 21’nci yüzyıla hazırlığı üç önemli nedenden dolayı ciddiye almalıdırlar:

1- İnsanlar arasındaki rekabet artık her alanda büyüktür. Tekrar düşünmeyen, tekrar eğitilmeyen ve tekrar kalıplanmayan ülke ve insanlar 21’ nci yüzyılın rekabetine dayanamayacaklardır.

2- Demografi ve çevre sorunları... Dünya, bu nüfusumuz ile bizleri taşıyamaz duruma gelmiştir. Çareleri bizim bulmamız ve uygulamamız şarttır. Yakında çok büyük bir küresel salgınla karşı karşıya kalabiliriz ve bu ABD için korkunç sonuçlar doğurabilir.

3- Savaşlar ve çekişmeler artık dünyanın ve insanların kaldıracağı boyutların ötesinde gelişmektedir. Sosyal, siyasal ve dinsel huzursuzluklar ve çatışmalar sadece kıt olan kaynakların daha fazla israf edilmesine neden olacak, sonuçta kimse önemli bir kazanç sağlayamayacaktır. Üzülerek söylemek gerekirse; Politik liderlerin dünyadaki karışıklıkları önlemek ve durdurmak için fazla şansları yoktur. Bizler de kendimizi bu karışıklıklara göre hazırlamak zorundayız.’’

Paul Kennedy’nin kaleme aldığı 55 sayfalık bu rapor, dile getirdiği öngörülerle günümüze dek yaşanan ve 2020 sonrası yaşanabilecek olan pek çok olayın işaret fişeği niteliğinde bir açık istihbarat çalışmasıdır. Zira Paul Kennedy son elli yıldır ABD’nin tehdit konseptlerine, stratejilerine ve gelecek planlamalarına yön veren isimlerin en başında gelmektedir. Pentagon’un bakanlık içi düşünce kuruluşu olan ‘Durum Tespit Ofisi’ni (ONA) 1973 yılında oluşturulmasından beri yöneten tek isim olan Andrew Marshall’ın (1921-2019) yardımcısıydı. Paul Kennedy, Marshall 2019’da vefat ettikten sonra, halen bu ofisteki görevine devam etmektedir ve şu an ABD başkanı Trump’ın ulusal güvenlik danışmanları arasındadır.

‘Tarihi hızlandırma’

Bugün, Covid-19’un ulus devletlere yönelik jeopolitik etkisinin Richard Nathan Haass’ın işaret ettiği gibi, “tarihi yeniden şekillendirme” değil, “hızlandırma” şeklinde olabileceği ihtimali daha mantıklı görünmektedir. (Richard Nathan Haass, Amerikalı diplomat ve CFR üyesidir. ABD’nin dış politikası konusunda önde gelen isimlerden biridir.) Haass’a göre Covid-19 sonrası beklenmesi gereken 2. Dünya Savaşı sonrasının işbirliği değil, 1. Dünya Savaşı sonrasının belirsizliğidir. Dolayısıyla bu yeni süreç, ABD liderliğinin düşmeye devam etmesi, küresel iş birliğinin daha da zayıflaması, birçok ülkenin iflas etmesi ve ‘grand stratejide jeopolitik rekabetinin derinleşmesi’ anlamına gelecektir. Nihayetinde, uluslararası sistemin geleceğinin şekillenmesinde en etkili iki süper güç oaln ABD ve Çin’in pandemi sonrasında iş birliği yapmaması, aksine çok boyutlu ve sert bir kapışmaya girmesi, ticaret savaşlarına biyolojik savaşın da eklenmesi anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak artık net biçimde görülüyor ki, Türkiye’nin Covid-19 sonrası gelişmesi muhtemel olan yeni dünya dengelerinde, karşılaşacağı tehditler, sürprizler ve ezber bozan gelişmeler her zamankinden daha fazla olacaktır. Bu, tüm dünyada post-istihbarat stratejisine ihtiyaç duyulacak bir dönemin de işaretidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, günümüz Türkiye ve dünya jeopolitiğinde güncellenen ve belirlenen versiyonuyla, ‘İç ve Dış Güvenlik Esasları’ ve ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne göre yeni bir milli istihbarat direktörlüğü sistemi oluşturabilir. Milli İstihbarat Direktörlüğü Sistemi, ülkemizdeki tüm istihbarat kuruluşlarının stratejik ve yönetimsel liderliğini, genel güç konfigürasyonunu ve aynı zamanda oluşturulması gereken Milli İstihbarat Programı’nın yöneticiliği ile gözlemciliğini yapma misyonunu da yürütebilir.

[email protected]