Ticaret savaşlarının küresel ve ulusal yansımaları

Prof. Dr. Halit Keskin / Yıldız Teknik Üniversitesi
1.09.2019


Ticaret savaşlarının küresel ve ulusal yansımaları

ABD başkanlığının demokratların elinden cumhuriyetçilere geçmesiyle birlikte küresel ekonomideki ABD varlığı gün geçtikçe daha çok hissedilmektedir. Küresel ekonominin tüketim tarafında büyük bir önem arz eden ABD artık üretim ve ticaret tarafında da yıllar boyunca kaybettiği ağırlığını tekrar kazanmak istemektedir. Sanayi devrimiyle doğudan batıya kaymış üretim ekseninin Çin gibi ucuz iş gücüne dayalı ekonomiler sayesinde tekrar doğuya kayması, ABD açısından daha fazla taşınamayacak yükleri de beraberinde getirmektedir. Özellikle mavi yakalı çalışanlar Çin menşeli ucuz ürünlerin ülkeyi istila etmesi nedeniyle işlerinden olmakta, yeni gelen genç nüfus ise iş bulmakta zorlanmaktadırlar. Bu durum ABD iç siyasetinde iktidardaki parti açısından oy kaybı anlamına gelmektedir.  ABD başkanı Trump da bu konuya ciddiyetle yaklaşmakta ve özellikle Çin bağlamında konuya üst düzeyde hassasiyet göstermektedir. Fakat Trump’ın davranışlarının şu ana kadar süre gelen geleneksel siyasi politika uygulamalarını yansıtmaktan çok bir tüccar mantığına dayandığı açıkça görülmektedir. 

Agresif değişim  

Trump yönetimiyle beraber ABD’nin küresel ekonomi algısı tam anlamıyla değişime uğramıştır. Özellikle ABD’de başkanlık seçimlerinin yaklaşması Trump’ı ABD ekonomisin canlanması için küresel ekonomik durgunluğa bile yol açacak önlemler almaya itmiştir. Kısacası ABD kendi refah artışı için küresel ekonomik refahın azalmasına sebep olacak adımlar atmaktan çekinmemektedir. Bu adımların başında ticaret politikalarındaki agresif değişim gelmektedir. Trump ABD’nin cari açık verdiği ülkelere odaklanarak bu ülkelerden yapılan ithalata artan oranlarda gümrük vergileri uygulanmasını adeta bir silah olarak kullanmaktadır. Bu vergilerin getirdiği baskı sayesinde ABD başkanı ülkesi lehine antlaşmalar yapmaya çalışmaktadır. Kanada ve Meksika gibi kimi ülkeler bu duruma boyun eğmelerine rağmen dünyanın üretim merkezi Çin bu uygulamalara misliyle karşılık vermektedir. Çin gümrük vergilerini ABD’den ithal edilen tarım ürünlerine daha yoğun uygulayarak Trump’ın oy depolarını etkileyecek stratejik hamleler yapmaktadır. Zira ABD çiftçileri Trump’ın seçilmesinde anahtar roldedir. Aynı zamanda Çin kendi para birimini değersizleştirerek gümrük vergileriyle kaybettiği ticaret avantajını da geri kazanmaya çalışmaktadır. 

Peki tüm bu olayların yansımaları nelerdir? Bu yansımaları küresel ve ulusal olarak ayırmak doğru olacaktır. Küresel etkilerden belki de en önemlisi artan gümrük vergileri dolayısıyla tüketicilerin ürünlere daha yüksek fiyattan ulaşmalarıdır. Bu duruma hem ABD hem de Çin gibi ticaret savaşlarına müdahil olan ve olmayan diğer ülkelerdeki tüketiciler dâhildir. Özellikle, ülkelerdeki gelir dağılımındaki çarpıklık dolayısıyla fakir kesimlerin bu olumsuzluktan daha çok etkilendiği görülmektedir. 

Aynı zamanda gümrük vergileri küresel ticareti yavaşlatarak dünya ekonomisini durgunluğa sürüklemektedir. Nadiren düşüş trendi gösteren dünya ticaretinin yönünü yine aşağıya çevirmesi ülkelerin gelecekteki büyüme performanslarını negatif etkileyecektir. Özellikle Türkiye, Brezilya, Güney Afrika gibi gelişmekte olan ülkelerin şu anki büyüme performansları da bu olguyu desteklemektedir. Bir ülkenin zengin komşulara sahip olması o ülkenin ürünlerine daha çok talep oluşturabilecekken, komşuların fakirleşmesi ise talebi çok düşük seviyelere çekmekte, ülkeler ticaret savaşları nedeniyle kazan-kazan stratejisinin dışına savrulmaktadırlar. 

Tedarik zinciri 

Ticaret savaşları küresel ekonomide belirsizliklerin oluşmasının en önemli nedenidir. Özellikle Trump’ın öngörülemez davranışları küresel tedarik zincirini sekteye uğratmıştır. Küresel düzeyde üreticiler hammadde ve enerji tedariklerini yaparken alınan mantık dışı kararlar yüzünden oldukça temkinli davranmakta ve kısıtlı talepler oluşturmaktadır. Bu durum ise üretimin planlanan düzeyin çok altında gerçekleşmesini tetiklemektedir. Ayrıca üreticiler yeni yatırımlarını keserek belirsizlik ortamının kalkmasını ve önlerini daha net görebilecekleri günlerin gelmesini beklemektedirler. Bu sebeple yeni iş olanakları oluşturulamamakta ve dünya aynı zamanda büyük bir işsizlik dalgasının kucağına itilmektedir. 

Ticaret savaşlarının getirdiği gerilimler bitmeden küresel düzeyde firmaların yatırımlarını ivmelendirerek yeni iş olanakları oluşturmaları ise beklenmemelidir. Yine bu açıdan bakıldığında ticaret savaşlarının dar gelirlileri daha da fakirleştirdiği gözden kaçırılmamalıdır. Ticaret savaşlarının seyri dikkatlice incelendiğinde bu savaşların bir kur savaşına doğru evirildiği görülmektedir. Bu yöndeki ilk adımı Çin kendi para biriminin değer kaybetmesine izin vererek atmıştır. ABD cephesinde ise FED başkanına faizleri indirme baskısı daha çok bu yüzden gelmektedir. Fakat FED başkanı ilk önce bir yumuşama gösterip sınırlı bir faiz indirimine gidilmesine izin vermesine rağmen bekle gör stratejisi dâhilindeki katı tavrını sürdürmektedir. Ülkelerin para birimlerini ticarette avantaj sağlamak amacıyla hızlıca değersizleştirmesi dünyayı küresel bir enflasyon girdabına sokacak düzeye ulaşmamıştır. Fakat bu yönde kuvvetli sinyaller alınmaktadır. Durgunlukla enflasyonun birleşmesi halinde dünyanın bu problemin üstesinden gelmesi yıllar alacaktır. 

Ulusal düzeyde bakıldığında Türkiye ticaret savaşlarından elbette ki zarar görecektir. Özellikle son zamanlarda Avrupa Birliği’nde ticaret savaşları ve Brexit dolayısıyla gözlenen yavaşlama ülkemizin en büyük ticaret pazarında daralmaya işaret etmektedir. Bu sebeple ihracat yaptığımız ülkeleri çeşitlendirmemiz bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat küresel ticaretin yavaşlaması ülkemize böyle bir manevra alanı oluşturmamaktadır. 

Kur savaşları 

Ülkemiz dünya tedarik zincirinde zincirin en önemli halkalarından biri değildir. Genellikle montaj ağırlıklı bir ekonomi olmamız ve ağırlıkla hammadde ihracatı yapmamamız ticaret savaşlarının süregeldiği bir ortamda dış ticaretimize gelecek şokların emilmesi açısından olumludur. Bu durum bizi bir nebze de olsa reel sektörde yaşanan karmaşanın ve belirsizliğin dışına itmektedir. Fakat ticaret pazarlarımız fakirleştikçe biz de bu durumdan ülke olarak uzun vadede sıyrılma imkânına sahip olamama durumu ortaya çıkmaktadır. 

Ülkemiz açısından ticaret savaşlarının kur savaşlarına evirilmesi döviz cinsinden yüksek borç yükü altındaki özel sektörün borçlarını kısa vadede daha kolay ödemesine neden olacaktır. Bu durum sevindirici olmakla beraber sürdürülebilir değildir. Zira ucuz para genellikle firmalarımızı ve hane halklarımızı cezbetmekte, borçlarını ödemektense daha çok borçlanmalarına veya borçlarını düşük faizle ötelemelerine neden olmaktadır. Üzülerek de olsa ifade etmek gerekirse, bu olgu sermaye eksikliği çeken ülke ekonomimize özgü davranışsal bir şablon halini almıştır. 

Özetle ticaret savaşları ve bir adım ötede kur savaşları hem dünya hem de ülke ekonomisini negatif etkileyecektir. Bu süreç ülke liderlerinin hem kendi ayaklarına hem de ekonomisine sıktıkları birer kurşun olarak değerlendirilebilir. Trump başta olmak üzere ülke liderlerinin kazan-kazan stratejisi içerisinde hareket etmeleri tüm ülke ekonomilerinin önünü açacaktır. 

[email protected]