Toplumsal katliamlar ve sessiz onaylar

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
8.12.2018

En çok bilinen eseri ‘Şiddet ve Kutsal’a yönelik sert tepkileri polemik dolu bir üslupla göğüsledi Rene Girard. O kitapta ele alamadığı ‘günah keçisi’ mekanizmasını ise Günah Keçisi adlı kitabında detaylandırarak toplumsal katliamların ardındaki saikleri açığa çıkarmaya uğraştı.


Toplumsal katliamlar ve sessiz onaylar

Kendi keşfi olan “mimetik arzu” kavramıyla tanıdığımız ünlü Fransız edebiyat eleştirmeni, antropolog ve filozof Rene Girard, özellikle mimetik arzu, kurban ve şiddet etrafında geliştirdiği analizlerle entelektüel mahfillerde çok kültürlülükçülüğün, görececiliğin, partikülarizmin yükselişe geçtiği bir dönemde evrenselleştirilebilecek temalar peşinde koşan bir düşünür kimliği çizer. Ele aldığı temalar bakımından yapısalcılığa yakın dursa da temel bakış açısı yapısalcılığın çıkmazlarını tekrarlamaktan uzak olan Girard’ın özellikle farklılıklardan çok farksızlaştırma stratejilerine eğilidiğini vurgulamamız gerekir. En çok bilinen eseri Şiddet ve Kutsal’a yönelik sert tepkileri polemik dolu bir üslupla göğüsleyen, o kitapta ele alamadığı ‘günah keçisi’ mekanizmasını detaylandırmasına imkan sağlayan Günah Keçisi adlı kitabında Girard, toplumsal katliamların ardındaki saikleri açığa çıkarmaya uğraşıyor. 

Ortaçağ Avrupası’nda büyük veba salgınları ile Yahudilere, cüzamlılara yönelik zulüm ve katliamlar, cadı avları, engizisyonlar ile handiyse eş zamanlı bir şekilde gelişir. 14. yüzyılın ortalarında yazmış bir Fransız şairi olan Guillaume De Machaut’un bir şiirsel metnini odak seçerek zulüm metinlerini ve zulüm uygulayanların kurbanlarına bakış açılarını analiz etmek için eleştirel bir yordam geliştiren Rene Girard, bu tür tarihsel metinlerde ortaya çıkan şiddet temsillerinde tespit ettiği basmakalıpların hemen hemen aynısına mitolojilerde de rastlandığına işaret ediyor. 

Toplumsalın krizi 

Krizin öncelikle toplumsalın krizi olduğuna dikkat çeken Girard, onun açıklanma biçimlerinin de bu sebeple toplumsal ve bilhassa ahlaki nedenlere yöneldiğini kaydeder. İkinci basmakalıbın krizin farksızlaştırıcılığının sebebini kurbanlara yüklemek için onların farksızlaştırıcı suç işlemekle itham edildiklerini vurgulayan Girard, aslında bu kurbanları kıyıma hedef kılan şeyin doğrudan onlardaki kurbanlık işaretleri olduğunu da kaydeder. Kurbanın seçilmesini belirleyen işaretlerin sistemin bağrındaki farklılıklardan değil, sistem dışı farklılıklardan neşet ettiğini söyleyen Girard, çeşitli kurban türlerinin genellikle fraksızlaştıcı suçlara yatkın göründüklerini belirtir. Dinsel, ulusal, etnik azınlıklara asla kendilerine özgü farklılıklardan dolayı itiraz edilmediğini ifade eden Girard böylelikle ilk durumun tersine, onların yeteri kadar farklılaşamadıkları ve sonuçta hiç farklılaşamadıkları için suçlandıklarını belirterek yabancılara yöneltilen suçlamaların genellikle “gerçek farklılıklara yeterince saygı gösterememek” şeklinde toparlanabileceğinin altını çizer: “Ötekinde görülen şey öteki nomos değil, anomalidir; öteki norm değil, anormalliktir; sakat, şekilsizleşmiş olur; yabancı da vatansız hale gelir.” 

Kurbanın bir günah keçisi olduğuna işaret eden Girard, bu deyişin hem kurbanların masumiyetine, hem onlara karşı gelişen kolektif kutuplaşmaya hem de bu kutuplaşmanın kolektif amacına işaret ettiğini gösterir. Rene Girard’a göre “kutuplaşma kutuplaşanları öylesine kısıtlar ki, kurbanların kendilerini aklamaları olanaksızdır.”  

Muhteris bir hayatın sonu: Şerif Hüseyin

Osmanlı tarihinin tek seferdeki en büyük toprak kaybı, Birinci Büyük Savaş esnasında, Haziran 1916’da Şerif Hüseyin’in ve dört oğlunun liderliğini yaptığı Arap isyanı dolayısıyla gerçekleşir. İngilizlerle işbirliği içindeki Şerif Hüseyin ve oğulları ile karargahları Şam’da bulunan Arap milliyetçilerinin ortaklaşa örgütlediği isyanın etkisiyle Arap Yarımadası Osmanlı devletinden kopar. Şerif Hüseyin üzerine eğilen bu titiz çalışmasında İsmail Köse, İngiltere ve Arap Yarımadası konusunu öncelikle ele alarak Şerif Hüseyin’in Hicaz emirliği ve bu emirlik esnasında yürüttüğü faaliyetlere odaklanıyor. Şerif Hüseyin’in sürgünüyle sonuçlanan hayat hikayesindeki ihtiraslarını ele alan çalışma, Ortadoğu’nun son yüzyılına damga vuran trajedilerin başlangıcına da neşter vuruyor. Şerif Hüseyin, İsmail Köse, Kronik, 2018

Eleştirel kültürün sınırlarının yoklanışı

Birçok beşeri bilimsel disiplinin kesişme noktasında durur edebiyat teorisi ve eleştirisi. Edebi metnin ele alınma ve incelenme şartları, yorumlanma yordamları ve eleştirel değerlendirmesini içeren edebiyat eleştirisi içerdiği bu özellikler sayesinde çoğu beşeri bilimden hem yardım alır, hem de onların gelişimi ve metin yorumlama tekniklerine katkıda bulunur. Edebiyat teorisi ve eleştirisi alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Rita Felski, Eleştirinin Sınırları başlıklı kitabında eleştirinin sınırlarını sorguluyor. Eleştiri faaliyetine yeni bir bakış açısı öneren ve savunduğu tezleri sağlam argümanlarla destekleyen Felski, böylelikle sadece eleştirinin değil modern düşüncenin ve kültürün sınırlarını da yokluyor. Eleştirinin Sınırları, Rita Felski, çev. Baahar Cemaldervişoğlu, Dergah, 2018

@uzakkoku