Saltık’ın editörlüğünde Gezi olaylarının hemen akabinde hazırlanan 3 ciltlik derlemeler dizisi, olayların sıcaklığı henüz korunurken yapılmış değerlendirmeleri içermesi bakımından ilginç.
Gezi olaylarının 1. yıldönümü bazı çevrelerin umduklarının aksine büyük toplumsal çatışmaların yaşanmadan sessiz sedasız idrak edildi. O çevrelerin Gezi olaylarından bekledikleri toplumsal ve siyasal muhalefet dalgasını yakalayamamasının sebepleri belki de bu olayların sosyolojik arka planını gözden kaçırmalarında bulunabilir.
Aslında aradan geçen bir yıl boyunca bu olaylara ilişkin çok şey yazıldı, çizildi, değerlendirmeler yapıldı. Ancak sosyal medya ortamlarındaki “çakma” fotoğraflar ve “kesin olmayan bilgi”lerden olayların gelişimine dair anlı şanlı sosyolog ve filozofların yaptığı değerlendirmelere kadar okuduğumuz bütün yorumlar sonrası hep bir şeyin gözden kaçırıldığı, hep bir şeyin hesaba katılmadığı duygusuna kapılmamak elde değildi.
Gezi olaylarını halkın siyasi iktidara başkaldırışı olarak değerlendiren birçok yorum okuduk olayların yaşandığı günden bugüne geçen bir yıllık süreçte. Oysa “Halk” kategorisini romantik bir kalıntı olarak değerlendiren J. F. Lyotard postmodern zamanlarda “halk”ın olmadığını söylemişti. Halkın bu tür “toplumsal” olaylarda olmayışının en açık işaretini gösterdi bize Gezi olayları. Bugüne dek en çok halk uzak durdu “toplumsal şiddet” içeren gösterilerden.
Peki, öyleyse Gezi olaylarında aslında ne oldu? Gezi olaylarının oluşumunda yer alan birçok insan niye sonradan bir tür aldatılmışlık hissine kapıldı? Gezi olayları dolayısıyla sıcak sıcak yazılan yazılardaki, yapılan değerlendirmelerdeki “coşku”yu niye şimdi aynı kişilerin yazdıklarında, sözlerinde bulamıyoruz? Aradan geçen bir yılda ne değişti? Gezi olaylarına katılan birçok sanatçının, aynı olayların yıldönümünde sosyal medya üzerinden çağrıda bulunmalarına karşın, olay mahalline pek yaklaşmamaya gayret etmeleri nasıl yorumlanmalı?
Gezi olayları dolayısıyla kaleme alınan sosyolojik, siyasi değerlendirme yazılarının büyük bir bölümünde tarafgirlikten kaynaklı bariz çarpıtma ve değerlendirme hataları bulmak mümkün. Çarpıtmaya varmayan yorum hataları ise bakış açılarının farklılığını sergilemesi bakımından ilgiye değer.
Ekrem Saltık’ın editörlüğünde Gezi olaylarının hemen akabinde hazırlanan 3 ciltlik derlemeler dizisi, olayların sıcaklığı henüz korunurken yapılmış değerlendirmeleri içermesi bakımından ilginç. Gezi olayları dolayısıyla oluşturulmaya çalışılan kitaplıklara bu derleme kitapların sağlayacağı muhalif bakışa belki de en çok Gezi olaylarını “toplumsal muhalefet”in sesi olarak değerlendiren çevrelerin muhtaç olduğunu görüyoruz.
#Diren Sosyoloji, Ed. Ekrem Saltık, Kaldırım, 2013
Geleceği Eskitmek, Ahmet Çiğdem, İletişim, 2014
Bahtin ve Çevresi, Craig Brandist, Çev. Cem Soydemir , Doğu-Batı, 2011