Toplumsalın dip akıntısı ve inşa edici siyaset

M. Mücahit Küçükyılmaz / Yazar
29.08.2015

Bugün Türkiye, farklı zamanlarda baş gösteren geleneksel sağ-sol, dindar-laik, Sünni-Alevi, Türk-Kürt ayrışmalarının tamamını bir arada yaşadığı ilginç bir zamandan geçiyor. Bir yandan bütün bu sayılan özneler kendi içinde sıkılaşırken, diğer taraftan sol-Alevi-laik-Kürt niteliği baskın bir kitle, düşman ilan ettiği tek ‘öteki’nin karşısında birleşiyor.


Toplumsalın dip akıntısı ve  inşa edici siyaset

Tekrar seçime giderken iletişim ofisleri, ajanslar, PR kuruluşları yoğun bir mesaiye hazırlanıyor. Hazırlansınlar elbette; fakat şunu unutmadan: İletişim tekniklerinin etkisi, toplumsal ayrışmanın keskinleştiği, safların netleştiği, karşıt grupların yargılarının pekiştiği ortamlarda zayıflar. Kesin inançlılar grubunu ikna etmek için dolaylı veya doğrudan iletişim yöntemlerini kullanmak yerine, acı gerçeğin ortaya çıkmasını beklemek gerekir. Mesela, inandığı değerlerin faydasızlığı, peşine takıldığı önderin ihaneti, uğruna yıllarını verdiği fikirlerin hayat karşısında yanlışlanması gibi... Büyük hayal kırıklıkları ya da şok etkisi yapacak gelişmeler ve yeni bilgiler kes(k)in inançlı bireyler üzerinde propaganda veya kitle iletişiminden çok daha büyük etki yapar. Tabii bu hakikatin ortaya çıkma süreci, çoğunlukla telafisi imkânsız kayıplara rağmen gerçekleşir ve insan ömrü için uzun sayılabilecek zaman dilimlerini kapsayabilir.

Peki, bu tür ortamlarda iletişim neye yarar? Türkiye’nin 2013’ten beri özellikle sosyal medya üzerinde yaşadığı ve toplumsal-siyasal gerçeği de etkilemeye başlayan algı oluşturma girişimleri, karşıt kitlelerin kendi içinde konsolide olmasına ve bir anlamda kemikleşmesine yarıyor. Zıt tabanların ‘öteki eşittir düşman’ algısını pekiştiren bu iletişim ortamında, karşıdakini ikna etmek yerine kendi kanaatini tahkim etmek ve ötekini yok edilecek bir nesne olarak kodlamak öncelikli hale geliyor. Karşı gruptakini ikna etmek için gerçeklere ihtiyacınız vardır ve iletişim teknikleri öyle ya da böyle bir hakikate dayanmak zorundadır. Ancak kendinizi veya aidiyet duygusu taşıdığınız grubun üyelerini ikna etmek için yalanlar da gayet kullanışlı olabilir. Zira yalan, hem sizin zaten hakikat olduğuna inandığınız duygu veya kanaati pekiştirmek, hem de karşıdakinin sahteliğini ifşa etmek için işlevsel bir araca dönüşmüştür. Amaca ulaştığınızda onu terk edeceğinizi ve ideal hakikat ile birlikte mutlu sona erişeceğinizi hayal ederek rahatlarsınız. Bu saatten sonra, karşıdaki “yalancı”, bir özne değeri taşımadığı gibi, onu yalanlarla hırpalamak ve hatta yok etmek de meşru hale geliverir. Çünkü yalan dâhil her türden araç, yüce amaç doğrultusunda haklılaşmıştır.

Kümeler daralırken...

Bu yüzden iletişim faaliyetleri, gri alanların kaybolduğu kutuplaşma dönemlerinde içe dönük işler, beraberce ikna olan insanların sayısını artırarak kanaatleri kuvvetlendirmeye seferber edilir. İşte, din, milliyet, mezhep, ideoloji gibi aidiyetlerin belirleyici olduğu kutuplaşmaları çözmek, sımsıkı kurulmuş olan denklemi dağıtıp bir üst aidiyet ve kanaat ortaklığı yaratacak şekilde yeniden kurmak için şemsiye fikirlere, sahici hamlelere ihtiyaç vardır. Bugün Türkiye, farklı zamanlarda baş gösteren geleneksel sağ-sol, dindar-laik, Sünni-Alevi, Türk-Kürt ayrışmalarının tamamını bir arada yaşadığı ilginç bir zamandan geçiyor. Bir yandan bütün bu sayılan özneler kendi içinde sıkılaşırken, diğer taraftan sol-Alevi-laik-Kürt niteliği baskın bir kitle, düşman ilan ettiği tek ötekinin karşısında birleşiyor. Tayyip Erdoğan’ın şahsında tecessüm ettirilen bu öteki algısı ve düşmanlık, genel anlamıyla sağ-dindar-Sünni-Türk olana yönelmiş durumda. Ancak bu durum, sağ-dindar-Sünni-Türk olanın homojen olduğu anlamına gelmiyor; tıpkı, sol-Alevi-Kürt-laik kitlenin homojen olmaması gibi... Burada asıl önemli olan ve çatışmayı yaygınlaştıran unsur, kamplaşmış kesimler arasındaki anlam ve değer ortaklıklarının azalmış olmasıdır. Matematikteki kümeler konusunda geçen kesişim alanları daraldıkça karşıtlık alanları büyümekte ve koyulaşmaktadır. Mesela, sol ve laik kimlik Alevi kimliği ile yakınlaşırken, Sünni olandan uzaklaşmakta, ikisi arasındaki kesişim kümesi küçülmektedir.

Buna mukabil, 7 Haziran seçimlerinde Kürt kimliği öncelikli ilişki kurma bağlamında dindarlık ve sağ ile arasına mesafe koyarak sol-laik-Alevi kimlikleri ile yakınlaştı. Bu elbette, dindar Kürtlerin olmadığı ya da azaldığı anlamına gelmiyor. Daha ziyade, Kürtlerin ağırlıklı olarak milliyetçiliği dindarlığa tercih ettiği anlamına geliyor. (Dikkat, milliyetçilik burada aynen 19. yüzyıl Avrupasındaki otantik niteliğine yaklaşarak seküler bir karakter kazanıyor; Türk milliyetçiliğinin sonradan edindiği muhafazakâr karakteri değil!) Türklerin yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğunun çözülme döneminde yaşamaya başladığı seküler milliyetçilik sürecinin bir benzeri, HDP’nin yükselişiyle Kürtler için de başlamış görünüyor. Dolayısıyla, HDP vitrininde yer alan dindar siyasetçiler, dindarlıklarını daha iyi ifade etmek adına değil, dindarlıkları Kürt milliyetçiliği bağlamında işlevsel bir etkiye sahip olduğu için orada kendilerine yer buluyor.

Türkiye bu keskin inançlı gruplar ortamında tekrar seçime giderken, önceki laik-dindar ve Alevi-Sünni ayrışmalarından çok Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin belirleyici olacağı söylenebilir. Kimlik siyasetinin koyu hatlarla vurgulandığı seçim sürecinde HDP ve MHP’nin oy artışı veya oy kaybı siyasetin merkezinin kaderini tayin edecek. Merkeze yerleşmesi, yerleşse dahi mevcut yapısıyla orada tutunması mümkün görünmeyen Türk ve Kürt milliyetçi kimlik partileri aynı anda yükselirse siyasal merkez çökecek; aynı anda düşerse tersine güçlenecektir. İlk senaryonun kaos, ikincisinin ise istikrar anlamına geldiğini söylemeye gerek bile yok. Türk ve Kürt milliyetçiliğinden birinin güç kazanıp diğerinin kaybettiği senaryoda ise, siyasal merkez stabil kalacak, ama bir süre sonra siyasal çevredeki de facto dengesiz durum merkezi rahatsız etmeye başlayacaktır.

Farklı milliyetçilikler

Tabii ki bu tahlilde, haksızlık etmemek ve iki milliyetçilik arasındaki temel bir farkı not etmek gerekiyor: Türk milliyetçiliği salt siyasal zeminde hareket ederken, Kürt milliyetçiliği faullü bir biçimde silah ile siyaseti bir arada yürüterek ne yardan vaz geçiyor, ne serden... Ayrıca, yüz yıl önce, ‘ötekisi’ sömürgeci Batılı güçler olduğu için, Türk milliyetçiliği dindarlık ile yakın bir görüntü taşırken; Kürt milliyetçiliğinin ötekisi “T.C. devleti”, hatta onu da aşarak dindar AK Parti hükümeti ve Tayyip Erdoğan olarak kodlanıyor. Böylece, Kürtlük, laik ve sol bir milliyetçilik şeklinde kurgulanıyor. Bu kurgu, küresel mühendislik hesaplarından, seküler diaspora Kürtlüğünden, silahlı sol örgütten ve son dönemde ülkenin batısındaki beyaz Türk solculuğundan destek alıyor. Ona yeşerme zemini sağlayan ise, 2000’li yıllara kadar eski devlet ile PKK’nın birlikte uyguladığı, bölgeyi sekülerleştirme, dinden arındırma ve sosyal otoritesizleştirme politikaları oldu. Eski vesayetçi devlet ile PKK, bir yandan birbiriyle savaşırken, diğer yandan din ve aşiret faktörüne karşı zımni bir ortaklık kurmuş oldular. Böylece medresede ehlisünnet inancını okumak yerine, taş atan çocuklar yetişti. Bugünlerde onlar oy ve silah atan adamlara dönüşünce, seküler Kürtçülük Türkiye gündemini etkileyen bir vakıa olarak karşımıza çıktı.

Şimdi, bir çatışma ortamında istikrar arayışı içinde seçime gidiyoruz. Kendimizi yalanlarla ikna etmek ve beraberce yanıldığımız insanların sayısını artırmaya çalışmak yerine, Türkiye’ye istikrarı getirecek sahici bir hamle yapmamız gerekiyor. Kesin inançlı kimliklerin ve hatta silahların konuştuğu yerde iletişimin elde edeceği sonuçlar sınırlı görünüyor. Algı oluşturma ve kitle iletişim teknikleri ancak zıt tabanları diğerine karşı saflaştıran ve kendi içinde sıkılaştıran bir işlev görür. Oysa bizim, acı gerçek ortaya çıkmadan evvel ortak hakikati ve birlikte yaşama kültürünü inşa edecek sahici hamlelere ihtiyacımız var. Mesela, bölgedeki aday seçiminde aşiret ve din faktörünü gözetmekle işe başlayabiliriz. Ya da merkez siyaset içerisinde seküler Kürtçülüğün eski temsilcileri yerine, Müslümanlığı önemli sayan yeni ve yerli Kürtlere yer açarak...

[email protected]