Topraklar başına vay deli gönül

Dr. Hülya Bulut / Marmara Üniversitesi
1.10.2022

Öldükten sonra 'insan vücudunun gübreleştirilmesi' adındaki işlemi hayata geçiren ABD'deki ilk eyalet Washington oldu. Bu garip haberi okuduğum anda ilk tepkim; 'Bu nasıl ölüm böyle! Böyle ölünür mü! Böyle gömülür mü!' demek oldu.


Topraklar başına vay deli gönül

Sürdürülebilir ekonomi, sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir finans, sürdürülebilir tıp... derken geriye sadece sürdürülebilir cenaze töreni kalmıştı ki, onu da gördük! Yani demek ki, insanoğlu ekonomide, tarımda, finansta, tıpta... yani yaşamın pek çok alanında ve dahi nihayetinde ölümde bile haddini aştı. Tövbe estağfurullah Rabbül Alemin'den rol çalmaya kendisini alıştırdı.

Sürdürülemezliğin farkındalığı her yanına işlemiş olan insan denen mahlukat, aslında bazen bir bilinçaltı terapisi, bazen bir itiraf, bazen de bastırılmış bir suçluluk duygusunun dışavurumu ile sürdürebilirlik kavramını yüceltmekte. Oysaki, bir yandan bu iki yüzlülük ve çaresizlik içinde adeta günah çıkarırcasına bir şeylere ayna tutmaya, diğer yandan da bu yansımaları 'proje' gibi laflarla süsleyerek alıcılarını ikna etmeye çalışan insanoğlu aslında itiraflarının batağına saplanmış durumda, heyhat. İlk söylenecek şey; Alemlerin Rabbi Allah affetsin. Ne diyelim...

Böyle ölünür mü?

Öldükten sonra 'insan vücudunun gübreleştirilmesi' adındaki işleme tabi tutulma hakkına sahip olan ABD'deki ilk eyalet Washington oldu. Bu garip haberi okuduğum anda ilk tepkim; 'Bu nasıl ölüm böyle! Böyle ölünür mü! Böyle gömülür mü!' demek oldu. Gözlerim fal taşı gibi açılmış halde, haberi okumaya devam ettim: 'Lisanslı kuruluşlar insan bedenini birkaç hafta içinde gübreye dönüştürebilen bir işlemi uygulayabilecek. Uzmanlar, bu işlemin gömülmeye ya da yakılmaya göre çevreye daha az zararlı olduğunu belirtiyorlar. Tasarının gündeme gelmesi, ölümden sonra insan bedenini ortadan kaldırmanın alternatif yollarına dönük artan ilginin bir parçası. Tasarıyı destekleyenler, öldükten sonra bedenlerinin bitkileri beslemek üzere geri dönüştürülmesi fikrini sevdiklerini söylüyorlar. Cenazenin yakılması (krematasyon) sırasında havaya karbondioksit ve çeşitli parçacıklar saçılırken, ABD'deki geleneksel gömme yöntemi olan cenazenin kanının akıtılarak formalin ve diğer kimyasalların damarlara zerk edilmesi yöntemi yeraltı sularını kirlettiği gibi, cenazelerin içine konduğu sağlam tabutlar da fazlaca yer işgal ediyor.'

Kentsel Ölüm Projesi

Durun bakın hele, dahası da var: Tasarıyı yasalaştırma girişimi, kısmen Seattle'lı tasarımcı ve girişimci Katrina Spade'in çabalarıyla gerçekleşmiş. Spade, 2014'te Kentsel Ölüm Projesi (Urban Death Project) diye bilinen ve bir yandan mimarlık yüksek lisansını tamamlarken bir yandan da insan bedeninin gübreleştirilmesi üzerine bir proje başlatmış. Hani ABD'li üniversiteler "iyi üniversiteler liginde" başa oynuyor ya, pozitif bilim yapıyorlar ya! Bu garibim de hızını alamamış, kapitalizm rüzgarıyla yelkenlerini doldurdukça doldurmuş! İnsan bedenini parçalamanın en iyi yolunu bulmak için Western Carolina Üniversitesi ile Washington Eyalet Üniversitesi'nden araştırmacılarla irtibat kuran Spade, bu işlemi yapacak Recompose adlı bir şirket kurmuş. Allah bilir çok başarılı bir iş planı olacağı için yatırımcılardan sermaye bile alır! Ne de olsa onun gözünde bol miktarda hammadde var! Recompose'un CEO'su Spade, doğal organik indirgemeyi 'insan kalıntılarının hızlı bir şekilde toprağa dönüştürülmesi' olarak tanımlıyor.

Recompose, geçen birkaç yılı sadece bu işi yapan bir sistem geliştirmekle geçirdiklerini, artık hizmetlerini Washington Eyaleti'nde sunabilecek olmaktan büyük memnuniyet duyduklarını dile getiriyor. Şimdi sıra bol bol fatura kesmekte! Sürdürülebilir cenaze işlemini gerçeğe dönüştürmelerine yardımcı pek çok insanın olduğunu ve onlara şükranlarını sunduğunu ifade ediyor. Ne diyelim çok garip bir coğrafya şu Amerika!

İnsan gübreleştirme İsveç'te 2005'ten beri yasal. Yani Avrupa da aynı kafada; ne de olsa akıl, verimlilik, karlılık, borsaya açılmak, büyümek hem Avrupa hem de ABD piyasaları için vazgeçilmez bir bağımlılık! Acaba bugüne kadar çevreye verilen zararların hangi unsurlardan kaynaklandığına yönelik tam ve kesin parasal bir hesaplama yapmışlar mıdır?

Veya şöyle sorayım: O meşhur ekonometrik modellemelerde kullandıkları parametreleri neye göre tespit etmekteler? Kitleleri, insan bedeninin ölüsünden bile medet umacak hale getirecek kadar nasıl alçalabildiklerinin farkındalar mı? O şeytanlarının çok sevdiği kibirlerinde ne kadar tavan yaptılar da, insanları böyle bir şeye ikna edebileceklerine kendilerini inandırdılar?

Peki ya hafife aldıkları bizler değil de, kendi egolarıysa? O doymayan egolarının esaretinde savaşırken aslında kendi filleriyle mi tepişmekteler? Pardon, ama zaten küresel ısınmanın gerçek failleri de büyükbaş hayvanlar olarak belirlenmemiş miydi? Bundan dolayı da, artık laboratuvarlarda üretilecek et benzeri paketlenmiş ve gıda olarak satılacak malzemeyi tüketmeye hazır hedef müşteri kitleleri oluşturulmadı mı? Yavaş yavaş buna da alıştırılıyor muyuz yoksa? Konu gübre olunca, insanın aklına garip şeyler de gelmiyor değil. Gübre, doğal olarak paketlenip satılabilecek bir ürün sonuçta. Bu işin dağıtım kanalı var, müşteri segmentasyonu var, fiyatlandırma ve müşteri memnuniyeti gibi kavramları da var. Örneğin düşünün, evde balkonda çiçek yetiştiriyorsunuz; hayatını kaybetmiş birisinin vücudundan yapılmış gübreyi tercih eder misiniz?

Tabii, dünya kapitalizme teslim olduğu için bu soruya verilecek cevap bir başka soruda kendini gösterecek: 'Piyasadaki konvansiyonel gübrelere göre bu yeni gübrenin verimi ne kadar?' bunu da soracak insanlar çıkacaktır. Hani var ya, pişen ete özel şekilde tuz atan Nusret gibi, bazı pastaneler de içeceğin veya pastanın üzerine altın tozu dökmeye başladı. Çılgın, bir o kadar da şaşkın bir dünya. Yalan mı?

Her cesedin fiyatı aynı mı?

İşte bu noktadan hareketle, insanın aklına yaşarken görevini hiç devretmemekle hatırlanan kraliçenin geçenlerde vefat ettiği geliyor. Her canlı gerçekten de bir gün ölümü tadıyor, öyle değil mi! Acaba vefat eden kraliçenin vücudundan da gübre olur mu? Ne dersiniz? Velev ki olur; bu durumda asil olduğu düşünülürse gübrenin fiyatı premium bir ücrete mi satılır?

Aslında insan neredeyse her şeye teşne. 1989 yılında yıkılan Berlin Duvarı yaklaşık 25-30 yıl boyunca parça parça satılmadı mı? Neredeyse emin olarak söyleyebiliriz ki, satılan beton parçalarının yarısı o duvara ait değildi. Kapitalizmin tüketim tarafında anlık tatmin ve haz (instant gratification) biz tüketicilere hemen her şeyi yaptırıyor. Tüketim çılgınlığı toplumları hırsızlaştırıyor. 400 yıl devam eden sömürü düzeni halen Afrika'da devam ediyor. İnsan hayatı o kadar değersizleşebiliyor ki, örneğin Yunan ve İtalyan makamlarının denizi geçmek üzere olan çoğu çocuk ve kadın olmak üzere insanla dolu lastik botları patlatabiliyor olması, nereye oturuyor? Dünyanın en temiz, en çevreci toplumları kimlerdir desem, doğal olarak çoğumuzun aklına refah içinde yaşayan Kanada, ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Belçika, Finlandiya ve İsveç gibi ülkeler gelir. Bütün literatür ve tartışma Çin ve Hindistan gibi ülkelerin özellikle karbon emisyonunda ve çevre ile ilgili diğer konularda en kötü durumda olduğuna odaklanmış halde. Şüphesiz unuttuğumuz veya bize unutturulan bir husus var. O da şu: Kişi başına düşen kümülatif karbon emisyonu hesabında, 1850-2002 yılları arasında en yüksek oranların biraz evvel saydığım refah ülkelerinde olması. Yani, kişi başı karbon emisyonunda Kanada, ABD ve Avusturalya ortalaması Çin ve Hindistan ortalamasının 12 katı. Bize şirin, sempatik, demokratik, müreffeh görünen Kuzey Avrupa ülkelerinin ortalaması ise yine Çin ve Hindistan ortalamasının 8 katı. Bu tam bir aldatmaca! Adeta, bugünün zengin ve güçlü ülkeleri kendi gelişmişliklerini yüksek elektrik tüketimi ve kişi başına düşen ambalajla ölçerken ve yeri geldiğinde Çin, Hindistan, Rusya, Mısır, Türkiye ve Pakistan gibi ülkeleri suçlarken tam bir yanılgı ortaya çıkıyor. Bu Binovative'in Carbon Brief'ten aldığı istatistikler bütün gerçeği ortaya koyuyor.

Üzücü ve kaygı verici ancak insanlık tarihi boyunca belki de hiç bu kadar insan olmanın fıtratından, kutsallığından ve ahlakından uzaklaşmamıştık. Bari mevtaları rahat bıraksa idik...Allah'ını seven üstüme toprak atsın, ruhuma Fatiha okusun diyesim geldi; Hakk'ın rahmetine kavuşunca, yüzümde güller açına...

Recompose CEO'su Katrina Spade'e de şu güzel türkümüzü dinletesim:

Baktım iki kişi mezar eşiyor,

Gam kasavet dalgalanıp aşıyor.

Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor,

Gel de bu rüyayı yor deli gönül.

Şu fani dünyadan umudunu yüz,

İnanmazsan var kitaba yüz be yüz.

Evin mezaristan, malın bir top bez

Daha duymadınsa duy deli gönül.

Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor,

Topraklar başına vay deli gönül...

[email protected]