Trajediden komediye muhalefetin HDP stratejisi

Yunus Şahbaz / Kırıkkale Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü
26.05.2018

Siyasal partilerin milletvekili aday listelerini YSK’ya sunma sürecinde hem parti içinde hem de parti dışında en çok tartışmanın yaşandığı parti CHP oldu.


Trajediden komediye muhalefetin HDP stratejisi

Listelerin YSK’ya sunulmasından önce medyaya sızan şeklinde bile Kemal Kılıçdaroğlu’na muhalefet eden isimlerin hemen hepsinin çizik yediği görülüyordu. Özellikle Muharrem İnce’ye yakın olduğu iddia edilen isimler tamamen tasfiye edilmişti. Sızan liste üzerine İnce’nin Kılıçdaroğlu’yla bir görüşme yaptığı ve listelerde bir iki isim değişikliği yapıldığı kamuoyuna yansıdı. CHP listelerinde muhalefetin çizik yemesinin yanı sıra göze çarpan iki husus daha vardı; merkez sağdan hatta Milli Görüş çizgisinden gelen isimlere listelerde seçilecek şekilde yer verilmesi ve partinin sol kanadını temsil eden İlhan Cihaner, Fikri Sağlar gibi isimlerin de çizik yemesiydi. Son karar verici konumundaki Kılıçdaroğlu’nun hazırladığı bu listeler şunu net olarak göstermekte; Kılıçdaroğlu tüm gücünü kullanarak seçim sonrası yaşanması kuvvetle muhtemel parti içi hesaplaşmaya hazırlanmaktadır. Retorik düzeyinde parti içi demokrasiyi dilinden düşürmeyen bir genel başkanın neredeyse partide ‘kendisine yan bakan’ bütün isimleri devre dışı bırakmasının zannediyorum başka bir açıklaması olamaz.

Kılıçdaroğlu İnce’yi cumhurbaşkanı adayı olarak gösterip bu muhtemel çatışmadaki en önemli rakibini ekarte etmiş gözükse de, bu hesap tersine dönebilir. Zira, Kılıçdaroğlu’nun kendisi de Deniz Baykal tarafından 2009 Yerel Seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi için aday olarak gösterilmiş ve açıkladığı bazı dosyalarla toplumda nüfuzu artan Kılıçdaroğlu’nun seçim yenilgisiyle pasifize edileceği hesaplanmıştı. Ancak umulduğu gibi olmadı ve Kılıçdaroğlu varoşlara inme söylemi gibi geliştirdiği söylemlerle seçimi kazanamasa da popülaritesini biraz daha artırdı. Baykal’ın artık şaibeli olduğu iyice belli bir şekilde indirilmesinden sonra da bir anda kendisini CHP’nin başında buldu. İnce’nin cumhurbaşkanlığı adaylığı da benzer şekilde, seçimleri kazanamasa bile, onu Kılıçdaroğlu karşısında daha güçlü bir konuma getirebilir. Kılıçdaroğlu’nun listeler üzerinde bu kadar şedit davranmasının sebebi belki de İnce’nin kendisine karşı yakaladığını düşündüğü bu desteği olabilir.

Muhalefetin ‘grand’ stratejisi

Her ne kadar parti içi mücadele listelerin hazırlanmasında çok önemli olsa da CHP listelerinde birkaç amaç birden güdüldüğü görülüyor. Sıfır baraj ittifakının mimarının da CHP olduğu düşünülünce şu sonuca varmak mümkün; CHP Cumhurbaşkanlığı ittifakından ziyade Meclis seçimlerine odaklanmış vaziyette. CHP’nin ne kadar oy alacağı ve kaç milletvekili çıkaracağı, hangi bölge ya da şehirden hangi isimleri Meclis’e sokabileceğinden daha önemli mesele Cumhur İttifakı’nın ama özellikle de AK Parti’nin Meclis’te tek başına 300’ün üzerinde milletvekili çıkaracak üstünlüğü sağlayamaması. CHP liderliğindeki muhalefet blokunun en önemli stratejisinin, şu aşamada, HDP de dahil olmak üzere, toplamda 300’ün üzerinde bir vekil sayısına ulaşarak Meclis’te üstünlüğü sağlamaya çalışmak üzerine kurulu olduğu söylenebilir. Böylelikle Meclis üzerinden sistem işlemez hale getirilebilir ve kaos siyasetinden yeni bir hava oluşturulmaya çalışılabilir. Anlaşılan o ki, Meclis’teki bu stratejiyi CHP ve Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimlerinden daha rasyonel ve olabilir bir seçenek olarak görüyor ve hazırladığı listelerde de bu stratejinin emarelerini görmek mümkün. Meclis’te muhalefetin çoğunluk sağlaması stratejisinin anahtarı HDP’nin barajı geçip geçememesi. Şayet HDP barajı geçemezse, ki muhalefete yakın basındaki HDP güzellemelerine bakınca bu ihtimalin yüksek olduğu görülüyor, Cumhur İttifakı ve hatta tek başına AK Parti kuvvetle muhtemel 300’ün üzerinde bir vekil çıkaracak.

Hatta bu sayı 320-330 gibi AK Parti’nin elini son derece rahatlatan bir rakama bile ulaşabilir. Bu ihtimal aslında basit bir hesaba dayanıyor; HDP 7 Haziran 2015 seçimlerinde kazandığı 80 milletvekilinin 59’unu Doğu ve Güneydoğu illerinden aldı. Görece daha güçlü olduğu Batı şehirlerinden biri olan İstanbul’da ise yedi vekil çıkarabildi. Şayet HDP barajı geçemezse, yeni vekil sayısının 600’e çıktığını da düşünürsek, ortalama 50-55 civarında vekil doğrudan AK Parti’ye gitmiş olacak. Doğu ve Güneydoğu illerinin vekil sayısındaki aritmetiği 7 Haziran seçimlerinde MHP ve HDP’nin aldığı oy oranı ve milletvekili sayılarında da görmek mümkün. 7 Haziran’da MHP’nin bariz üstünlüğüne rağmen aynı vekil sayısını çıkarmışlar, 1 Kasım’da ise MHP daha fazla oy almasına rağmen daha az milletvekili çıkarabilmiştir. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin vekil sayısındaki aritmetik böyle iken, AK Parti’yi bu bölgede HDP dışında zorlayabilecek ikinci bir alternatif de yok. Belki Batman, Şanlıurfa gibi daha muhafazakâr nüfusun yoğun olduğu illerde Saadet Partisi bir iki vekil çıkarabilir ancak bu da genel manzarayı değiştirecek bir nitelikte olmayacaktır. Dolayısıyla muhalefet cephesi, açıktan açığa dillendirmese de HDP’nin barajı geçmesini kendi stratejilerinin olmazsa olmaz bir parçası olarak görmektedir.

Muhalefetin HDP üzerinden hayata geçirmeye çalıştığı bu stratejide en önemli rol şüphesiz CHP’ye düşüyor. Zira diğer muhalefet partilerine nazaran HDP’nin Batı illerinden oy koparabileceği en önemli potansiyelin CHP’ye kerhen oy veren sol/sosyalist oyların olduğu söylenebilir. CHP de aslında hem parti içi muhalefeti tasfiye ederek hem de bir anlamda bu oyların HDP’ye kayışına göz yumarak partide öne çıkan sol isimlerin neredeyse hepsini tasfiye etti. Selin Sayek Böke dışında partinin doğrudan sola tandanslı adayı nerdeyse yok gibi ve CHP’nin bu tavrının sol/sosyalist kesim üzerinde bir hayal kırıklığı yarattığı da söylenebilir.

CHP’den HDP’ye sol

16 Nisan Referandumu’ndan sonra, özellikle Batı illerinde inandırıcılığı kalmayan HDP’ye nazaran CHP sol cenah için en önemli aktör konumunda idi. Sol kesim CHP’den geleneksel kalıplarını kırmasını, ‘tarihsel rolünü’ yerine getirmesini, hele hele yüzde 30 sol seçmen, yüzde 70 sağ seçmen ezberine aldanmayarak sağa açılmak gibi yollara girmemesini ve sol bir cephenin lideri olmasını beklemekteydi. Adalet Yürüyüşü de bir anlamda bu beklentinin karşılanabileceği umudunu yaratmıştı kendileri için ancak cumhurbaşkanlığı için ortak aday arayışında Abdullah Gül gibi bir ismin CHP yönetiminden hüsnü kabul görmesi bu beklentiyi boşa çıkaran ilk gelişme oldu. Bu girişim başarısız olduktan sonra da, geliştirilen sıfır baraj ittifakında CHP’nin sağ partilerle hareket etmesi ve HDP’nin dışlanmasına ortak olması CHP’ye beslenen ümitlerin boşa çıkması demekti. Son olarak listelerde sağdan birçok ismin önemli yerlerden aday gösterilmesi ve gençler, kadınlar ve sol figürlerin de listelerde olmaması solun CHP’den yüz çevirmesinin final gelişmesi oldu.

Solun CHP’de yaşadığı bu hayal kırıklığına HDP’nin ‘sol açılımı’ eşlik etti. Şüphesiz HDP kuruluşundan itibaren sol parti ve figürlere hem partide hem de milletvekili listelerinde önemli yerler verdi. Ancak bu seçimde HDP biraz daha ileri giderek toplam üye sayısı Şanlıurfa ya da Mardin’deki bir düğüne katılım sayısı kadar bile olmayan sosyalist partilerin liderlerini aday gösterdi. HDP’de barajı geçmesi halinde seçilme olasılığı yüksek bir yer olan Adana birinci sıradaki aday Tilay Hatimoğulları, Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi başkanı ve bu partinin toplam üye sayısı 400 civarında. Halkevleri, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Özgürlük ve Sosyalist Partisi, yeniden diriltilmeye çalışılan Türkiye İşçi Partisi gibi farklı fraksiyonlardan en az birer isim seçilebilecek yerlerden aday gösterilmiş durumda. Yine Ahmet Şık ve Barış Atay gibi daha popüler isimler de HDP’de üst sıralarda kendilerine yer buldular. Ancak bu oluşumların oy potansiyeli son derece sınırlı ve HDP’nin kendini göstermeye çalıştığı bu sol gövde konumunun popülerleştirilmesi ve bu oluşumlarla doğrudan bir iltisakı olmayan kesimlere açılabilmesi şart.

‘Popülist cazibe’

Bu noktada ise, devreye Selahattin Demirtaş’ın sokulmaya çalışıldığını görüyoruz. Millet İttifakı’ndaki tüm parti liderleri Demirtaş’ın mağdur edildiği algısı üzerinden onun serbest bırakılması gerektiğini söyledi. HDP’nin barajı geçebilmesi için mutlaka İstanbul, Ankara, Mersin gibi büyük şehirlerden önemli miktarda oy alması gerekiyor ve Demirtaş Batı illerindeki bu oyları HDP’ye çekebilecek yegâne figür. 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı adaylığında aldığı oy, 7 Haziran seçimlerinde ‘Seni Başkan Yaptırtmayacağız’ söylemi üzerinden verdiği mesajlarla bir kurtarıcı olarak görülen Demirtaş popülaritesini hendek siyasetiyle büyük oranda yitirmişti. Ancak muhalefetin HDP’ye duyduğu ihtiyaç yüzünden tekrar gündeme getirilmeye, eşiyle sosyal medyadan yaşadığı diyaloglar ve attığı tweetlerle tekrar ‘sempatik’, ‘ötekilerin, gençlerin ve kadın seçmenlerin gözdesi’ bir Demirtaş profili ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Mesela CHP’nin önemli destekçilerinden Cumhuriyet Gazetesi’nin 13 Mayıs günü çıkan Pazar Eki’inde kapak fotoğrafına Demirtaş’ın resmi konmuş ve Ek ‘Demirtaş Neşesi’ başlığıyla çıkmıştır. Yine aynı Ek’te gazetenin seküler kesimin itibar ettiği yazarlarından birisi “Demirtaş Türkiye’dir” ifadesini kullanabilmiştir. Aynı gazetedeki 19 Mayıs tarihli yazısında Ahmet İnsel’in rakamsal ispatlarla HDP’yi barajı geçirtmek üzere yaptığı ‘seferberlik çağrısı’ da bu minvalde zikredilebilir. Şüphesiz HDP güzellemeleri ve Demirtaş’ın bir barış elçisi gibi gösterilmesi yeni bir olay değil. Bunlardan daha fazlası 7 Haziran 2015 seçimlerine giden süreçte de yaşanmıştı. O zaman da formül HDP’yi AK Parti’yi durduracak bir aktör olarak parlatmaya çalışmaktı bugün de. Ancak aradan geçen 3 yıl ve hem ülke içinde hem de ülke dışında yaşanan onca gelişme, verilen şehitler HDP’ye 2015’te gösterilen teveccühün tekrarlanmasını zorlaştırmaktadır.

Bu minvalde vurgulamak istediğim bir diğer husus, CHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin HDP’yi Meclis’e sokmak şeklinde formüle ettikleri stratejilerinin kendileri için ne anlam ifade ettiğinin farkında olup olmadıkları. Son yaşanan gelişmeler ışığında şunu görmek mümkün; hem ulusal hem de uluslararası alanda ideolojik parti yapılarında ya da partilerin ideolojik karakterinde bariz değişimler yaşanıyor. Bunu net olarak muhalefet partilerinde de görebiliriz. Ve fakat en azından partilerden asgari düzeyde programatik bir tavır görmek, seçimlere belli bir program dahilinde hazırlanmalarını beklemek de sanırım bu işin mütemmim cüzü olsa gerek. Muhalefet partilerinin ve özellikle CHP’nin ise bu tutumdan hayli uzak olduğu, kendi paradigmasını belirlemek, onun üzerine söylem ve eylem politikasını inşa etmek yerine partinin, Birgül Ayman Güler’in ifadesiyle, bir proje-manipülasyon çatısı haline geldiği söylenebilir. Son olarak, soldan bir alıntı ve analojiyle bitirebiliriz. Türkiye’deki sol/sosyalist kesimin Marx’tan aktarmayı çok sevdiği bir pasaj vardır. Marx Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’ne Hegel’in tarihin tekerrürden ibaret olduğu sözüyle başlar ve kendisi de şunu ekler; “Hegel eklemeyi unutmuş; birincisi trajedi, ikincisi komedidir”. HDP’yi AK Parti’yi durduracak bir güç olarak Meclis’e sokma çabası 7 Haziran’da kısmî bir başarı sağlamıştı. Kısmî diyorum çünkü 1 Kasım seçimlerinde bu strateji de işe yaramadı ve HDP hendek siyaseti başta olmak üzere trajik bir sürece evrildi. 24 Haziran’a giden süreçte HDP’yi kurtarıcı olarak görme ve bunun üzerinden bir strateji geliştirmenin ise, Marx’ın kehaneti gibi, komediyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını görmek için bir aydan az bir süre kaldı.

[email protected]