Trump PYD’ye yardımı kesme sözünde ne kadar samimi?

Necdet Özçelik/SETA Güvenlik Araştırmacısı
2.12.2017

ABD’nin PYD’ye verdiği silah yardımını keseceğini açıklaması, Türkiye-ABD ilişkilerini PYD, PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin baskısından kurtarmak için iyi bir başlangıç olabilir. Ancak açıklamanın zamanlaması ve verilen sözün kapsamının tam olarak belirtilmemiş olması akıllarda soru işaretleri bırakmakta.


Trump PYD’ye yardımı kesme sözünde ne kadar samimi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump arasında 24 Kasım akşamı gerçekleşen telefon görüşmesinin en çarpıcı konusu ABD tarafının PKK’nın Suriye’deki yapılanması PYD’ye verdiği silah desteğini keseceğine dair sözüydü. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan daha sonraki bir konuşmasında bu görüşmeye atıfta bulunarak ABD yöntemiyle uzun zamandan bu yana ilk defa ortak bir frekans yakalandığını ifade etti. Şüphesiz ABD Başkanının PYD’ye silah sevkiyatının duracağına dair verdiği söz önemliydi, ancak daha da önemlisi görüşmenin zamanlaması, verilen bu sözün kapsamı ve ABD tarafındaki samimiyetti.

ABD yönetimi tarafından talep edilen görüşmenin Soçi Zirvesi sonrasında, Reza Zarrab-Hakan Atilla Davası sürecinde ve Türkiye’nin olası Afrin Operasyonu arifesinde yapılmış olması zamanlama bakımında dikkat çekici. Bu bakımdan, ABD’nin PYD çıkışıyla Türkiye’ye yapmaya çalıştığı jest, Suriye’deki çözümün genel resmi içinde soyutlanmışlığını, Türkiye’nin Soçi Zirvesi’ndeki inisiyatifinden faydalanarak telafi etme gereğindendir. Böyle-ce, ABD Cenevre sürecinde ağırlık kazanmaya çalışıyor. ABD taktik ölçekte Türkiye’ye jest yaparken, diğer taraftan da Türkiye’nin Batı kampında yer almaya devam etmesi gerektiğini vurgulayarak önceliklerini gözden geçirmeye davet edip stratejik ölçekte tehdit ediyor. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Türkiye’nin, Rusya ve İran ile Suriye özelinde tesis ettiği bölgesel yakınlaşmanın Batı’nın siyasal ve ekonomik avantajlarından daha değersiz olacağını ifade etmesi de bundandır.

Ekonomik yaptırım

Reza Zarrab Davası’nın siyasallaşarak Hakan Atilla Davası’na dönmesiyle birlikte, bunun Türkiye’ye dönük birtakım ekonomik yaptırım olasılığı ge-tireceği algısı en son New York Times’ta işlendi. ABD bir taraftan bu algıya yatırım yaparken, öte yandan da bu algıyı Türk kamuoyunda hafifletmek için PYD’ye yapılan silah yardımının kesileceğini ifade etmek suretiyle ayrı bir taktik manevra yapıyor. Zira Türkiye’deki demokrasiyi çoğulcu ve nitelik-siz olarak değerlendiren Batı kampının Türkiye’deki liberal demokratik değerlere sahip olduğunu düşündüğü kesimlere de söyleyecek bir şeylerinin olma-sı lazımdı. ABD’nin 2011 yılından itibaren takip ettiği Suriye politikası uzun zaman eylemsizlik stratejisiyle devam etti. Bu strateji PYD’ye verilen destekle eylemsizlikten kısmi eylem stratejine dönüştü. Ancak, kısmi eylem stratejisi Suriye rejimini değil Suriye muhalefetini ve Türk milli güvenliğini tehdit ederek Türkiye’nin Suriye stratejisinden tamamen ayrıştı. Milli güvenliğine tehdit olan örgütleri ve gelişmeleri ortadan kaldırmak için Türkiye, Suriye’de Fırat Kalkanı Harekâtıyla fiili bir durum yarattı ve ABD bu duruma engel olamadı. Aynı durumun Türkiye’nin Afrin’e yapacağı askeri bir müdahaleyle de oluşmasını arzu etmeyen ABD yönetimi, Türkiye’yi harekât fikrinden vazgeçirmek için PYD’ye silah yardımını keseceğini ifade etmekle taktik önleme manevrası yapmaktadır.

Yardım 2012’de başladı

ABD’nin PYD’ye silah yardımı yapmayacağını ifade etmesi zamanlama anlamında taktiksel bir girişim olarak değerlendirilse de stratejik ortaklığın yeniden hayata geçirilmesi için bir fırsata da dönüşebilir. Bunun için görüşmede verilen sözün kapsamını anlamaya çalışmakta yarar var.  Silah sevkiyatı-nın duracağına dair verilen söz, ABD’nin PYD’ye verdiği askeri desteğin kapsamında ne kadar değer ifade ediyor? ABD’nin PYD unsurlarına askeri yardımı silah, mühimmat, teçhizat ve araçlarla başlamadı. Askeri yardımın zemini 2012 yılında hazırlandı, PYD unsurlarıyla görüşmeler 2014 yılında hız kazandı ve PYD’nin teşkilatlanması, doktrinize edilmesi, eğitilmesi ve finanse edilmesi üzerine mutabakata varıldı. Bu mutabakatın gizliliği Ekim 2014’te ortadan kalktı ve ABD resmi makamları da bu ortaklığı o tarihlerde açıktan ilan etti. Organize Suç ve Yolsuzluk Bildirim Projesi ve Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı’nın hazırladığı rapora göre, ABD, Suriye İç Savaşı’nda yer alan gruplara şimdiye kadar 2.2 milyar dolar yardımda bulundu. Bu yardımın 700 milyon dolarlık kısmı PYD’ye silah olarak yapıldı. PYD’li teröristlere silah ve mühimmat dışındaki kalan maaş, iaşe ve ibate gibi giderlerin büyüklüğü ise bilinmiyor. Suriye Gündemi’nin hazırladığı rapora göre başlangıçta hafif silahlarla sınırlı askeri yardımlar zamanla gelişmiş havan, geri tepmesiz top, tanksavar, topçu sistemlerine dönüştü ve daha sonra da bunlara taktik tekerlekli zırhlı ve paletli zırhlı muharebe araçlar ile ana muharebe tankları gibi mobil muharebe platformları eklendi. Hatta, portatif alçak irtifa hava savunma sistemlerinin de PYD’nin askeri imkan ve kabiliyet-leri arasında yer aldığı ifade edilmekte. ABD Savunma Bakanlığının 2018 yılı planlı bütçesine de bakıldığında PYD için ayrılan 500 milyon dolarlık askeri yardım paketi rahatlıkla görülebilir. Bütçeleme Trump’ın Başkanlığı zamanında Pentagon bürokrasisi tarafından önerildi ve kabul edildi. Konvan-siyonel hafif silah sistemleriyle, gelişmiş silah sistemlerinin sayısı hakkında tam olarak bir bilgiye sahip olunmasa da bu silah sistemlerinin sınır hattında konuşlu Türk güvenlik güçlerine karşı rahatlıkla kullanılabileceği ve etki yaratabileceği 26, 29 Nisan 2017 tarihleri arasında PYD’nin Hatay, Kilis, Gazi-antep, Şanlıurfa ve Mardin’deki saldırıları esnasında görüldü. Öte yandan PKK’dan ele geçirilen ve PYD’ye verilen silahlar da PYD’nin silahlandırılma-sının bölge istikrarına ve Türk milli güvenliğine açık bir tehdittir.

Yabancı savaşçılar sorunu

ABD yönetiminin Türk milli güvenliğine karşı oluşan tehdidin farkına vardığını ve bu yanlıştan dönmeye çalıştığı farz ve kabul edilsin. Bu durum-da birçok Türkün haklı olarak sorduğu soru “ABD ne kadar samimi?” olurdu. Sorunun cevabını Türkiye’nin bir önceki ABD yönetimi ve güvenlik bürok-rasisi arasında yaşadığı taze deneyimlerde arayalım. ABD’nin eski başkanı Barack Obama’nın DEAŞ ile mücadele özel temsilcisi B.H.McGurk, Türki-ye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı devam ederken 15 Kasım 2016’da arifesinde PYD’li teröristlerin Menbiç’ten Fırat Nehri’nin doğusuna çekileceğini açıkla-mıştı. Bu kapsamda 18 Kasım tarihinde 200 kişilik bir terörist grupla göstermelik bir geri çekilme yapılmış ancak Menbiç’teki 3 bin kişilik PYD varlığın-da bir azalma olmamıştı. PYD’nin sahte geri çekilme manevrası Fırat Kalkanı Harekâtı güçlerinin Dabık- El Bab arasındaki zorlu mücadele safhasına tekabül eder. Bu dönem DEAŞ karşıtı koalisyonun Türkiye’ye taahhüt ettiği hava desteğinin kesildiği ve Amerikan özel kuvvet timlerinin Fırat Kalkanı Harekâtı’nda görev alan Özgür Suriye Ordusu unsurlarını ikna ve tehdit yöntemleriyle harekâttan vazgeçirmeye zorladığı dönemle de aynıdır.  Öte yan-dan, ABD ordusunun İncirlik Üssüne kayıtsız, konşimentosuz ve nereye gideceği belli olmayan silah ve mühimmat sevkiyatı yapmaya çalışması da bu dönemlere rastlar. İşte bütün bunlar zamanla PYD/PKK sempatizanı haline dönüşen, Türk kamuoyunda ve bürokrasisinde pek de karşılığı olmayan McGurk’ün ABD yönetiminin DEAŞ’la mücadelede özel temsilcisi olduğu dönemde meydana geldi. Bu kişi hala aynı göreve devam ediyor. ABD’nin PYD ile iltisaklı çalışan asker sayısı da ayrı bir tartışma konusu; 500 olarak açıklanan asker sayısını, ABD’li bir general bir konferans sırasında 4 bin olarak ifade etmişti. Şimdi ise Pentagon, asker sayısını bin 720 olarak açıkladı. Görünen o ki ABD yönetiminin yüzleşmesi gereken tek sorun, PYD’ye verdiği silah yardımıyla sınırlı değil;  PYD ile birlikte hareket eden ABD asker sayısı da önemli bir sorun maddesi. Bunlara ilave olarak ABD’nin PYD ile iltisakını Türkiye açısından sorunlaştıran bir konu da PYD içindeki yabancı terörist savaşçılar; radikalleştirilen ABD’li, Kandalı ve Avrupalı PYD’li yabancı terörist savaşçıların Suriye’deki varlığı. ABD askerlerinin PYD’li teröristlerle birlikte eğittiği, donattığı ve doktrinize ettiği PYD’li yabancı terö-rist savaşçılar sadece Türkiye için değil aynı zamanda kendi ülkeleri için de sorun teşkil etmekte.

Türkiye-ABD ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması için Türk tarafının daha gönüllü olduğu ve devlet kurumlarının daha koordineli hareket ettiği gözlenirken, ABD tarafında kurumlar arasında daha koordinesiz eğilim görmek mümkün. ABD tarafındaki koordinesizliği, devam etmekte olan Trump iktidarının bürokratik dirence ne kadar muktedir olup olamadığı tartışmaları da açıkça göstermekte. Trump’ın görevi devraldığı 2017 yılının Ocak ayın-dan bu yana ABD, yaklaşık 49 milyar dolar değerinde askeri silah, mühimmat ve malzeme satışı yaparak savunma ve güvenlik önceliğini, önceki yöne-timin aksine devlet seviyesindeki aktörlerle yürütme istediğini gösterdi.  PYD gibi yapılanmalara hibe kapsamında silah, mühimmat yardımı yapmayı da Trump’ın rasyonel görmediği konuşulanlar arasında.

Özetlemek gerekirse ABD’nin PYD’ye verdiği silah yardımını keseceğini açıklaması, Türkiye-ABD ilişkilerini PYD, PKK ve FETÖ gibi terör ör-gütlerinin baskısından kurtarmak için iyi bir başlangıç olabilir. Ancak açıklamanın zamanlaması ve verilen sözün kapsamının tam olarak belirtilmemiş olması akıllarda soru işaretleri bırakmakta, verilen sözün açıklığa kavuşturularak sahada uygulamaya geçirilmesi Türk devletinin ve halkının ABD’den en tabii beklentisi.

ABD’nin PYD ile iltisaklı çalışan asker sayısı da ayrı bir tartışma konusu; 500 olarak açıklanan asker sayısını, ABD’li bir general bir konferans sırasında 4 bin olarak ifade etmişti. Şimdi ise Pentagon, asker sayısını bin 720 olarak açıkladı. Görünen o ki ABD yönetiminin yüzleşmesi gereken tek sorun PYD’ye verdiği silah yardımıyla sınırlı değil.

@necdet4059