Trump seçilirse Ortadoğu'da ne değişir?

Prof. Dr. Ahmet Uysal/ İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
26.01.2024

2020 seçimleri esnasında Biden, Nükleer Anlaşma'ya geri döneceğini söylese de başa geldikten sonra ağır şartlar öne sürerek İran ile anlaşmayı yenilememiştir. Trump ABD seçimlerini kazanırsa İran'a yönelik daha sert tutum benimseyeceği beklenebilir. Özellikle Filistin ve Yemen gerginlikleri bunu sağlayabilir ama bu sertliğin büyük bir çatışmaya dönüşerek İran'ı durdurmaya varması da zor. Çünkü Trump'ın Arap-İsrail normalleştirme projesi için İran korkusuna ihtiyacı var.


Trump seçilirse Ortadoğu'da ne değişir?

Donald Trump, "Önce Amerika" diyerek muhafazakar ve milliyetçi söylemiyle ABD'de 2016 seçimlerini kazanarak başa gelmişti. Trump yönetimi ve özellikle damadıı Jared Kushner aracılığıyla Ortadoğu'da Arap Baharı ile sarsılan dengeleri yeniden sarsmıştı. Ortadoğu'da başladığı projeleri ikinci döneminde devam ettirecekti ama 2020 yılında Koronovirüs'ün getirdiği olağanüstü şartlarda seçimi kaybetti ve yine alışılmadık şekilde seçim sonuçlarını kabullenmekten kaçındı. Özellikle kongre baskını ve gizli belgeleri açığa çıkarmakla suçlanan Trump aradan geçen sürede yasal davalarla boğuşmaktadır.

Trump kendisi aleyhine açılan davaları partisine 'siyasi operasyon' ve siyasi intikam olarak lanse ederek Cumhuriyetçi tabanda mağduriyet söylemiyle kendisine desteği sürdürmeyi başarmıştır. 2024 başkanlık seçimleri için yeniden hazırlanan Trump, Iowa eyaletindeki oylamada parti içindeki en önemi rakibi Ron Desantis'in kendisini destekleyerek çekilmesini sağlamış, New Hamshire eyaletindeki seçimlerde o kadar iddialı olmayan rakibi Nikki Haley karşısındaki başarı kazanmıştır. Şimdi adaylığına kesin gözüyle bakılıyor. Kamuoyu anketleri de Trump'ın Biden'a karşı kazanma şansının yüksek olduğunu gösteriyor.

Derin devlet ve elitlerle ilişkiler

ABD derin devleti Trump'tan hoşlanmıyor ama bu direncin Trump'ı başkanlık yarışından alıkoyacak düzeye varıp varmayacağı henüz belli değil. Ama aradan geçen süreçte Trump'ın bazı elitlerle diyaloğu artırdığı görülmekte olup, seçim yılında mahkumiyeti siyaseten ters tepeceği için yasal bir operasyonla engellenmesi zor görülüyor. Eğer bu olursa yine Trump'ın göstereceği ve doğal olarak yönlendireceği bir Cumhuriyetçi başkan adayının seçilmesi de imkansız değildir. Dolayısıyla, dört yıllık bir Trump dönemine hem dünya hem de Ortadoğu hazırlanmalıdır.

Bizi yakından ilgilendiren konu yeni Trump döneminin Türkiye ve Ortadoğu için ne getireceğidir. Bu yazıda, üç kıtanın buluştuğu kritik bölge olan Ortadoğu için bu dönemin anlamını tartışacağız. Trump'ın Ortadoğu'da yaptıkları, yeni dönemde neler yapacağının da anahtarı olacaktır. Trump mülteci karşıtı söylemi ve İslamofobik bir toplumsal kesimin oylarıyla seçilerek başa gelmişti ve şimdi de öyle olacak. Başa geldiğinde Iran, Libya, Somali, Sudan, Suriye, Yemen ve Irak gibi bazı Ortadoğu ülkelerine ABD'ye girme yasağı getirmişti. Trump'ın Ortadoğu'daki esas mirası, İran ile Obama'nın yaptığı Nükleer Anlaşma'dan çekilmesi ve Abraham Anlaşmaları ile bazı Arap ülkeleriyle İsrail'i normalleştirmesidir.

İran ile anlaşarak Arap ülkelerini kızdıran Obama Yönetimi'nin aksine Trump, seçimden önce İran karşıtı bir söylem benimsemişti. Seçildikten sonra Obama'nın İran ile normalleşmesini sağlayan Nükleer Anlaşması'ndan çekilmiş ve yeni yaptırımlar uygulamaya yönelmişti. Bazı Avrupa ülkeleri buna karşı çıksalar da Trump planından vazgeçirememişlerdir. (Zaten Trump'ın geleneksel Avrupalı müttefikleriyle arası da çok iyi değildi.) Nükleer Anlaşma ve İran ile normalleşmesi, ABD'nin bölgedeki geleneksel müttefiklerini (Körfez ve İsrail) rahatsız etmişti.

Aramco saldırısı ve sonrası

Trump, İsrail ve Körfez Araplarını yanına alarak yeni Ortadoğu tasarımına girişmiştir. Ancak, İsrail'e sınırsız bir destek verse de Körfez ülkelerinin beklediği İran'ın belini kıracak sertliğe de vardırmamıştır. Bu yaklaşımın test edildiği İran destekli Suudi Arabistan ve BAE'ye ciddi saldırılarına cevap vermemiştir. Özellikle Suudi Arabistan'ın en büyük şirketi ve can damarı Aramco petrol şirketinin tesislerin vurulması Suudi Arabistan'ı çok ciddi sıkıntıya soktuysa da ABD'den buna cevap gelmemiştir. Genel İran karşıtlığını temsilen sınırlı bir tepki sayılacak şekilde Kudüs Gücü Komutanı ve İran'ın Ortadoğu'daki sert gücünün temsilcisi Kasım Süleymani Trump'ın emriyle suikastla öldürülmüştür. Ancak, Trump'ın uygulamaları İran'ı Ortadoğu'daki iddialı politikalarından vazgeçirecek noktaya vardırmamıştır.

2020 seçimleri esnasında Biden, Nükleer Anlaşma'ya geri döneceğini söylese de başa geldikten sonra ağır şartlar öne sürerek İran ile anlaşmayı yenilememiştir. Trump geldiğinde ise İran'a yönelik daha sert tutum benimseyeceği beklenebilir. Özellikle Filistin ve Yemen gerginlikleri bunu sağlayabilir ama bu sertliğin büyük bir çatışmaya genişleyerek İran'ı durdurmaya varması da zor. Çünkü Trump'ın Arap-İsrail normalleştirme projesi için İran korkusuna ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tehdidin en azından normalleşme tamamlanana kadar araç olarak kullanacağını bekleyebiliriz.

Ortadoğu düşünüldüğünde Obama-Trump-Biden çizgisinde farklılıklarla beraber devamlılık olduğu da görülmektedir. Trump, Obama'nın Arap Baharı mirasını devraldı ve o da demokratik süreçlere destek vermedi. Obama demokrasiden yana görünürken, aslında Arap Baharı ülkelerinde askeri darbelere ve iç savaşlara ses çıkarmamış ve Suriye'de Beşar Esed'in kalmasına razı olmuştur. Trump başa geldiğinde ABD-İran işbirliği azalsa da köklü bir değişim olması beklenmemelidir.

İran'ın Ortadoğu'daki yıkıcı politikalarından ABD'nin rahatsız olduğu da söylenemez. Örneğin, Yemen krizinde ABD, İran ve vekillerini değil, Suudi Arabistan'ı katliam yapmakla suçlamıştır. Suriye'de söz vermesine rağmen İran'ın müttefiki Esed rejiminin katliamlarına ve hatta kimyasal silah kullanmasına göz yummuştur. Lübnan'da Batı destekli Hristiyan gruplar İran destekli Hizbullah ile gayet güzel geçinmektedir. ABD, Beyrut patlamalarında Hizbullah'ın sorumluluğunu bildiği halde üzerine gitmemiştir. Benzer bir işbirliği, ABD-İran işbirliği Irak'ta da sürmektedir ve bu işbirliği PKK konusunda da devam etmektedir.

Hindistan-Arap-İsrail ticaret koridoru

Obama'nın Türkiye'deki askeri darbe teşebbüsüne ses çıkarmaması, Trump'ın Katar ambargosuna (bir tür darbe teşebbüsüne) desteğine benzemektedir. Kaşıkçı cinayeti ve Afganistan'dan çıkışının getirdiği rahatsızlık yüzünden ilk başlarda Biden yönetimi, Körfez ülkeleriyle sıkıntı yaşasa da daha sonra ilişkiler yakınlaşmıştır. En son Biden yönetiminin açıkladığı Hindistan-Arap-İsrail ticaret koridoru Trump'ın anlayışını andırmaktadır. Bir yandan Çin'e karşı Hindistan'ı desteklemeyi, diğer yandan Arap-İsrail normalleşmesini hızlandırmayı hedeflemektedir.

Trump'ın Ortadoğu'daki en önemli mirası, bölgeyi İsrail etrafında şekillendirmek istemesidir. Geleneksel iki devletli çözüm fikrinden uzaklaşılmıştır. Trump "İki devletli veya tek devletli fark etmez, biz İsrail'in çözümünü destekliyoruz" diyerek, Netanyahu ne istiyorsa vermiştir: Kudüs'ün İsrail başkenti olarak tanınması, Golan Tepelerinin ilhakı ve yerleşimlerin genişletilmesine destek. Gazze Savaşı'nda Biden yönetiminin İsrail'e şartsız ve sınırsız desteği düşüldüğünde devamlılık görülmektedir. Trump başa gelince destekte daha ileri gideceği tahmin edilebilir.

İsrail konusunda Trump ve damadı Kushner'in yaptığı çok radikal bir proje olarak Yüzyıl'ın Anlaşması ve onunla bağlantılı Abraham Anlaşmaları Biden döneminde de – arka planda – devam etmektedir. Abraham Anlaşmaları kapsamında Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve daha sonra Fas, İsrail ile normalleşmiştir. Biden'ın seçilmesi bu süreci geçici olarak ertelese de şimdi diğer Arap ülkeleriyle gizli işbirliği devam etmektedir. Trump'ın gelişiyle bu sürecin hızlanması ve alenilik kazanması beklenmektedir.

Yüzyılın Anlaşması adıyla meşhur olan İsrail-Filisin çatışmasına Trump'ın çözümünde, kağıt üstünde kurulacak bir Filistin Devleti, Gazze ve Batı Şeria'da hak iddia edemeyecekti. Gazze'deki Filistinlilerin Sina'ya, Batı Şeria'dakilerin de Ürdün'e sürülmesi planlanmaktaydı. Önce Filistinliler, sonra Ürdün ve Mısır yönetimleri bu çözümü reddetmiştir. Gazze Savaşı Yüzyılın Anlaşması projesinin bir uygulanması olarak düşünülebilir: Netanyahu ve ardındaki Biden yönetimi Gazze'nin boşaltılmasını amaçlamaktadır. Filistinliler, teslim olmayı reddediyorlar ama Trump, bu politikayı devam ettirmek isteyecektir. Tabii ki, ABD'deki seçimler yapılana kadar Gazze Savaşı'nın nereye varacağı da Trump'ın tavrında belirleyici olacaktır.

Sonuç olarak, küçük farklar olsa da Trump'ın ilk dönemindeki Ortadoğu politikası, ikinci döneminde de devam edecektir. İran'la ve bölgedeki vekilleriyle kontrollü bir gerginlik (hatta çatışma) politikası izlerken bu çatışmalar İran'ın belini kırma noktasına varmaz. Çünkü İran ve ABD bu kontrollü gerginlikten memnundur ve Suriye, Irak, Lübnan'daki uzlaşmaları devam etmektedir. Bunun istisnası Filistin ve biraz da Yemen olabilir. Bu iki cephede de gerginlik artarsa İran, "benim ilgim yok" diyerek aradan sıyrılabilir.

İran hem içeride hem de bölgede zaaflarının farkındadır. Ocak başında İran'da gerçekleşen bombalı saldırı, İran'a anlaşılan çerçeveden çıkmama mesajı olarak okunmalıdır ve İran bu mesajı almıştır. Trump'ın yeni Ortadoğu tasarımında İsrail-Arap normalleşmesine yoğunlaşması beklenmelidir. ABD başkanları ikinci dönemlerinde yeniden seçilme kaygısı duymadıkları için biraz daha rahat hareket ederler. Trump gibi olağandışı bir siyasetçiden daha fazla sürprizler de beklenebilir. Ancak, son dönemde ABD ekonomik ve siyasi elitleriyle bir diyalog içinde olduğu için geleneksel politikalara uygun davranması şaşırtmayacaktır. Ama her durumda Trump'ın Ortadoğu'da huzura ve istikrara destek vermeyeceği açıktır.