Trump yoksa beklenen Deccal mi?

Dilaver Demirağ / Yazar
5.05.2018

İsrail ile İran arasında yaşanacak bir savaşta Putin kınamalarla yetinir, tarafları savaşa son vermeye çağırmakla kalırsa Ortadoğu'da kaybeden taraf olur. İran safında İsrail ve ABD karşısında mevzilenirse de ünlü Armegeddon kehanetinin gerçekleşmesi söz konusu olur, üçüncü büyük savaşın kapısı aralanır.


Trump yoksa beklenen Deccal mi?

ABD başkanlık koltuğuna oturan, hem Evanjelistlere göz kırpan, hem neoconlarla iş tutan, sıkı bir İsrail destekçisi olan ve neo-faşist olarak tanımlanan Donald Trump seçilmeden önce AIPEC toplantısında verdiği sözlere uygun davranıyor.

Başka biri daha İsrail ve ABD’ye verilen söze uygun davranıyor: Kral olabilmek için Trump ve İsrail ile anlaşan Suudi Arabistan’ın fiili Kralı oğul Selman. Son çıkan haberlere göre Suud Krallığı Hac organizasyonunu İsrail’e verecek. Bunu yaparak Harem-i Şerif’in Müslümanlar dışında başka dinlere kapalı olma vasfını unutarak Yahudilere üstelik de İslam’a iliklerine kadar düşman, onu yok etmeye yeminli Siyonistlere vererek bu niteliğini kaybetmiş olacak. Suudi hanedanlığı bu tutumu ile sadece Müslümanlara değil İslam’a da ihanet etmiş oldu. Tüm bunlardan dolayı Siyonistler muhtemelen Oded Yinona şükran borçlarını sürekli dillendirerek “Ey Yinon ruhun şad olsun” diyorlardır.

Hâsılı şartlar İsrail için hiç bu denli elverişli olmamıştı. En ölümcül düşmanları olan Araplar, İsrail ile savaştan İsrail’in hizmetkârı olmaya evrilirken, Suriye kendi iç savaşı ile boğuşurken, İran bölgedeki müttefikleri ile önemli kazanımlar elde etmişken ama yoğun ambargoya bir de Suriye ile meşguliyet eklenmiş haldeyken, Türkiye  (O Türkiye ki hâlihazırda Cumhuriyet dönemi boyunca bölgeye yüzünü en fazla dönmüş bir halde, İslam birliği çağrıları yapıyor, mezhep ayrılıklarının düşmanlığa dönüşmemesini talep ediyor. İslam ülkeleri ile birlikte Kudüs deklarasyonuna itiraz edip onun bu kararını BM’de boşa çıkartan girişimlerde bulunuyor, zaman zaman İsrail’e çok sert sözlerle yükleniyor) sınırları üzerinden oluşturulan PKK baskısını savuşturmakla meşgulken ve en önemlisi ABD’de iktidara belki de ABD tarihinin gelmiş geçmiş en Siyonist ve İsrail dostu bir Başkan seçilmişken İsrail kendini hiç bu denli rahat hissetmemişti.

Öyle ya bir yandan başta Mısır, Irak ve Suriye olmak üzere Arap ülkeleri, İran ve Türkiye ile yakınlaşmış ve ABD’nin sürekli arkadan dolap çevirmesinden sıkılmış, dahası her şeye para olarak bakan bir işadamı yüzünden ABD’den hayal kırıklığına uğramış Müslüman ülkeler ile yakınlaşmış bir Rusya var. Ancak Rusya Suriye için hami ve İran en önemli müttefiki iken Suriye korunamıyor. ABD uçaklarını düşüren hava savunma sistemleri, İsrail denen kabadayı Suriye’yi canı istediğinde vururken, Suriye’deki İran üslerine saldırırken Rusya’nın gıkı çıkmıyor.

Hal böyle olunca İsrail, âmiyane tabir ile biti kanlanmış bir halde sürekli İran’ı kışkırtarak büyük çaplı bir bölgesel çatışmanın kıvılcımını atıyor. Son olarak Suriye’de İran’a ait bir askeri üssün İsrail füzeleri ile vurulduğu yönünde İsrail basınında çıkan haberler ve 11 İran askerinin öldüğü iddiaları İran tarafından yalanlansa da, Hama ve Halep’te Suriye’ye ait iki askeri üssün vurulduğu ve can kayıpları olduğu İran kaynakları tarafından da doğrulandı.  İki tarafın da iddiası ne olursa olsun İsrail, Suriye Hava savunmasına rağmen ve Rusya’nın zımni izni ile Suriye’yi canı istediğinde vurarak Suriye’ye şamar oğlanı muamelesi çekiyor. Böylece Putin’in küresel Siyonist sermaye ile içli dışlı olduğu iddialarına adeta haklılık kazandırılmış oluyor.

Siyonizm’in ABD zaferi

Trump daha başkan seçilmeden evvel İsrail’in ABD’deki en şahin ve en etkin lobisi olan AIPAC’da yaptığı konuşmada İsrail’e sıcak mesajlar gönderdi. Önce damadının çocuğuna atfen harika ve küçük bir Yahudi bebeğe sahip olduklarını belirtip, bundan sonra İsrail’in artık BM başta olmak üzere hiçbir yerde ezilmesine izin vermeyeceklerini ve İsrail’in korunacağını belirttikten sonra, İran ile yapılan nükleer anlaşmanın feshedileceğini ve Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınacağını belirtiyordu.

Trump her iki konuda da bunun basit bir seçim yatırımı olmadığını ortaya koydu. ABD Büyükelçiliğini Telaviv’den Kudüs’e taşıyacağını ilan et-ti, son olarak da anlaşmayı feshetmek için bahane arıyor. O konuşmada Trump “Benden daha İsrail yanlısı bir aday yok. İsrail’i korumak zorundayız. Bu bizim için çok önemli” demişti. Gerçekten de öyle davranıyor.

Trump’ın, Telaviv’deki ABD Büyükelçiliğini büyükelçiliği dünya tarafından başkent olarak tanınmayan Kudüs’e taşıma kararı sonrası, Haaretz gazetesinde yayınlanan Ofri İlany’nin “Kudüs Deklarasyonu Siyonizm’in Gerçek Özünü Gösterir” başlığını taşıyan analiz yazısı, onun bu tavrının seçmen tabakası ile ilgisine işaret ediyordu. İlany, Trump’ın bu kararının İsrail diplomasisinin zaferi olarak kabul edildiğini ama asıl zaferin Evanjelik seçmene ait olduğunu belirttikten sonra şunları yazıyordu “Ancak bundan daha fazlası, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Evanjelik Hıristiyanlar tarafından yürütülen başarılı bir kampanyanın sonucudur. Bu ilan İsrail’e bir armağan olduğu kadar, Trump’tan Amerikan Güney ve Ortabatı İncil Kuşağındaki dindar seçmenlere de bir armağandı. Reformasyondan 500 yıl sonra, Trump Protestan destekçilerine bir bonanza (beklenmedik kazanç ç.n) sundu: Washington’da, Kudüs’ün Siyonist-Protestan krallığını kurdu.”1

Aynı gazetede 16 Aralık 2017 tarihinde yer alan bir haber analizde ise “Hıristiyanlar ve Yahudiler Şimdi Pers Kralı Cyrus’la Trump’ı Karşılaştırıyor: Üçüncü Tapınağı mı İnşa Edecek?” başlığıyla Evanjeliklerin Trump’a dair güven ve sevgisini belirterek aralarındaki bağa dikkat çekiliyor.  Yazıda Trump’ın zaten bir muhafazakâr olarak ABD’yi sağ ideoloji ile kuşatmak,  dindar muhafazakâr çoğunluğun taleplerine uygun bir ülke oluşturmak istediğini, Kudüs kararı ile de onların hoşnutluğunu kazandığı belirtilerek Trump’ın bu tabanın isteklerine uygun bir lider olmanın ötesinde Hıristiyan sağ tarafından İran Kralı II Cyrus (Keyhüsrev) ile karşılaştırıldığına dikkat çekiliyor. Hatta İsrail Adalet Bakanı’nın twitterdeki mesajında “Ayelet Shaked. Cesur Trump’ın sadece Pers kralına benzemediğini, Cyrus’un yeniden doğduğunu öne sürecek kadar ileri gittiği ifade edilmekte.2

Trump sözünü tutuyor!

New York Times ve Veteran Today yazarı Ian Greenhalgh ise başka bir boyuta işaret ediyor. Her iki kaynak da Trump’ın Kudüs kararının ar-dında ABD’de kumarhaneler zincirinin sahibi milyarder Sheldon Adelson’ın olduğunu belirtiyor. Sheldon Adelson ABD’lilerin bile tanımadığı ancak İsrail’de herkes tarafından tanınan bir işadamı. O kadar zengin ki Netanyahu ve Trump’ın seçilmesinde büyük rol oynadı. Adelson, İsrail aşırı sağına yakın duran, iki devletli çözüme karşı olan, hatta iki devletli çözüm yönündeki girişimlere sıcak bakan eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert’e karşı çıkıp ABD’deki en sağcı Yahudi organizasyonu olan AIPAC’tan bile parasal desteğini çekebilecek kadar şahin bir Siyonist olarak tanınıyor. ABD’deki en bilinen dergilerden New Yorker’daki, Connie Brocker tarafından yazılan ve Adelsonu kapsayan geniş dosyaya göre Adelson, daha 2007’de İran ile savaşa hazırdı ve bunu bekliyordu.3

Bütün bunlar Trump ile İsrail arasındaki ilişkinin ne kadar derin bağlantılara dayandığını anlamamızı sağlıyor. Dahası onun, çok tehlikeli sonuçlar doğuracağı düşünülen İran ile İsrail-Arap koalisyonu arasındaki bir savaşı ne denli çok istediğini de ortaya koyuyor. Yani bahaneyi bahane ederek İran’a karşı kapsamlı bir kampanya yürüten Trump, İran’ı ve müttefiklerini yok ederek İsrail için bölgeyi adeta çöpsüz üzüm haline getirmek istiyor. Dahası Netenyahu ile diğer aşırı sağcı Siyonistlerin Nil’den Fırat’a (ve hatta İstanbul’a kadar) ‘Büyük İsrail Projesi’ni gerçekleştirme, bölgede küçük parçalara bölünmüş haldeki Arap devletlerini de pusturarak bölgenin hâkim süper gücü olma hedeflerinin önündeki engelleri kaldırma niyetinin de en büyük destekçisi.

İsrail-İran savaşı ne kadar olası

İşte tam da bu olaylardan, oluşan ortamdan aldığı cesaret dolayısıyla her geçen gün daha da pervasızlaşan İsrail, saldırılarını arttırarak İran’ı bir savaşa çekmek istiyor. Sonra da Arap devletleri ve ABD’nin desteğiyle onu yenerek İran’daki rejimi bitirmiş olacak. Liberal İsrail basını İran ile İsrail arasında bir savaşın eli kulağında olduğunu düşünerek bir savaş bekliyor. Sadece onlar değil İsrail yönetimi de benzer düşüncede olsa gerek ki İsrail hava sahası uçuşa kapatıldı.

Bu savaşın bölgemize hatta ülkemize çok ciddi etkileri olabilir. Astana süreci çökerek Suriye’deki savaş daha da karmaşık ve tehlikeli bir hale gelecektir. Burada kilit nokta Rusya’nın tavrı. Putin, müttefiklerini koruyacaklarını söyleyip süpersonik füzeleri ile ABD ve NATO’ya gözdağı verirken, filli olarak buna ters düşen bir pozisyon içinde.

İsrail ile İran arasında yaşanacak bir savaşta Putin kınamalarla yetinir, tarafları savaşa son vermeye çağırmakla kalırsa Ortadoğu’da kaybeden taraf olur. İran safında İsrail ve ABD karşısında mevzilenirse de ünlü Armegeddon kehanetinin gerçekleşmesi söz konusu olur, üçüncü büyük savaşın kapısı aralanır.

Böyle bir olaydan en çok zarar göreceği, sıkışık durumda kalacağı açık olan bir diğer ülke ise Türkiye olacaktır. Türkiye İran’ı desteklerse (bunun fiilen yapılması gerekli olmasa bile) bölgedeki ABD İsrail güçlerinin açık hedefi olacak ve ülke sınırlarında bir YPG-PKK devleti ile karşılaşması için güçlü düşmanlar tüm kozlarını oynayacaktır. Bunun Türkiye’yi de savaşın içine çekeceği düşünülebilir.

Bütün bunlardan sonra şu soru sorulmayı hak ediyor. Yoksa Trump, gerçekten değilse de sembolik anlamda saf kötülük olarak Deccal’in ta kendisi mi?

[email protected]