Trump’ın şahinleri ve Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni beklentiler

Hakan Çopur / Araştırmacı, yazar
31.03.2018

Afrin operasyonunun net başarısının ardından Türkiye ile Münbiç’te “ortak bir yol” bulmaya kendini mecbur hisseden Trump yönetimi, bu süreçteki iyi niyet ve samimiyet testini bir şekilde geçmelidir. ABD Münbiç’te bunu gösterebilirse o zaman hem Suriye hem de Ortadoğu’nun bütününde ortak çıkarları önceleyen yeni bir işbirliği zemini doğabilir. Aksi halde Türk askerinin Suriye’de ÖSO ile birlikte doğuya doğru alacağı daha çok yol var...


Trump’ın şahinleri ve Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni beklentiler

ABD Başkanı Donald Trump’ın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın yerine CIA Direktörü Mike Pompeo’yu, Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster’ın yerine de John Bolton’ı getirme kararı Amerikan gündemini derinden sarstı. Hem Pompeo’nun hem de Bolton’ın savaş yanlısı (şahin) görüşleri ABD’nin özellikle İran karşıtı cephesini daha da güçlendirirken, “Trump savaş kabinesi kuruyor” tezlerini haklı çıkaran adımlar olarak kayda geçti. Dış politikada ABD’nin daha şahin bir çizgi takip edeceğinin sinyali olarak görülen bu isimlerin Türk-Amerikan ilişkilerine yapacağı etki ise hem Ankara’nın hem de Washington’ın cevabını merakla beklediği en önemli soru durumunda. Trump’ın Tillerson ve McMaster’la yollarını ayırma kara-rında İran ve Kuzey Kore konusundaki “görüş ayrılıkları” belirleyici olsa da bu iki ismin Türk-Amerikan ilişkilerine yapacağı olumlu ve olumsuz katkılar Ortadoğu’daki yeni denklemi önemli ölçüde etkileyecektir.

Başkanlık için adaylığını açıkladığı günden itibaren Trump’ın Ortadoğu ile ilgili en fazla vurgu yaptığı konulardan biri olan İran meselesi, Tillerson ve McMaster’ın (Kuzey Kore konusu ile birlikte) “yeterince sert durmadıkları” gerekçesiyle başını yedi. Bu konuda rejim değişikliği de dahil tüm seçeneklere açık olduğu bilinen Pompeo ve Bolton gibi iki şahini dış politikadaki en etkin karar alma pozisyonlarına getiren Trump, günü geldiğinde “İran’la savaşmayalım” diyecek kimseyi etrafında bırakmamış gözüküyor. Kabinesi ve yakın çalışma ekibindeki değişikliklerle çevresinde kendisi gibi düşünen isimlerden bir halka oluşturan Trump’ın Kudüs kararında olduğu gibi Ortadoğu’da “radikal” adımlar atması mümkündür. Bu bakımdan Pompeo ve Bolton gibi sıkı İran karşıtı isimler, Trump’ın İran’la nükleer anlaşmayı çöpe atmasını kolaylaştırıcı unsurlar olabilir. İran kavgasının Türkiye’yi nasıl etkileyeceği ise üzerine şimdiden düşünmemiz gereken bir soru olarak beliriyor.

Asıl kavga İran’la ilgili

Açıkçası ne Tillerson ne de McMaster değişikliğini doğrudan Türkiye ile ilişkilere bağlamak doğru olur. Her iki ismin de Trump’la yaşadığı temel sorunun, daha ziyade savaş-diplomasi sarkacında farklı yerlerde durmaları olduğunu vurgulamak gerekiyor. Ancak Trump yönetiminin ister İran, ister Rusya, isterse Suriye konusunda daha “savaş yanlısı” bir noktaya gelmesinin aynı bölgede varlığını sürdüren Türkiye’ye dolaylı etkilerinin olması kaçınılmazdır. Örneğin yeni şahinlerin göreve başlamasının ardından ABD’nin İran konusunda Ankara’dan ne bekleyeceğini henüz tam olarak bil-miyoruz. ABD’nin Türkiye-Rusya-İran arasındaki (Soçi Zirvesi benzeri) üçlü birliktelikleri sevmediği, bu ortaklıktan Türkiye’yi çekip almak istediği artık aşikar bir durum. Ancak Suriye’de PKK’nın ikiz kardeşi YPG’ye açıktan destek veren ABD’nin bu kördüğümü açmak ve Türkiye’yi yeniden yanına çekmek için bugünkünden daha somut adımlar atması lazım.

Tillerson’ın Ankara ziyaretiyle iyileşme sürecine girdiği düşünülen Türk-Amerikan ilişkilerinin Pompeo ile biraz daha ivmelenerek düzelmesi için Pompeo’nun en azından mevcut iletişim sürecini devam ettirmesi ve teknik komite görüşmelerini sürdürmesi gerekiyor. Kongre’de 3 dönem görev yapan ve o zaman Türk-Amerikan dostluk grubunun da üyesi olan Pompeo’nun CIA Direktörü olduktan sonraki ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmış olması, onun, Türkiye’nin yapısal önemini anlamış ve buna göre gereken adımları atmaya hazır bir diplomat olabileceği umuduna kapı açıyor. An-cak Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturduktan sonraki ilk birkaç ayki performansı, Pompeo’nun Türk-Amerikan ilişkilerinin iyileşmesine ne ölçüde katkı yapabileceğini ortaya koyacak. Şu anda Pompeo’nun Ankara-Washington hattındaki gidişata olumsuz tesir etmesini gerektirecek bir durum bulunmuyor. Ancak yeni kabinenin “İran takıntısının” Türkiye ile ilişkileri ne şekilde etkileyeceğini görmek için biraz beklemek gerekiyor.

Savaş baltaları hazır

Öte yandan “İran’ın bombasını yemek istemiyorsan İran’ı bombala” diyecek kadar güçlü bir Tahran karşıtlığına sahip Bolton’ın, Beyaz Sa-ray’da Trump’ın kulağına en fazla fısıldayacak isimlerden biri olması Washington’daki birçok kişiyi endişelendiren bir gelişme oldu. Trump’ın Tahran konusunda alacağı kararlarda bundan sonra etrafında Mattis, Pompeo ve Bolton gibi üç şahin isim yer alacak ve bu isimlerle alınacak kararlarda diplomasi dışı seçenekler o kadar da uzak olmayacak.

Daha önce ABD’nin BM Daimi Temsilciliğini de yapmış olan Bolton, Fox News gibi muhafazakâr medyada boy gösterip “ABD’nin Irak’ı işgali çok doğru bir karardı, geri çekilmemiz yanlıştı” tezini savunan neo-muhafazakar bir isim. Türkiye konusunda pek de hoş söylemleri olmayan Bolton’ın “YPG’nin Marksist bir örgüt olduğunu” ve “ABD’nin bu örgüte destek vermesinin yanlış olduğunu” dile getirmesi, onun da olumlu ve olumsuz sürprizler yapabileceğini gösteriyor. Pompeo gibi Bolton da Türkiye konusundaki söylemlerinden ziyade eylemlerine bakılması ve bunun için birkaç ay izlenmesi gereken bir isim.

Trump ne bekliyor?

Esasen Amerikalı üst düzey yetkililerin Ortadoğu ile ilgili açıklamalarından ABD’nin Suriye politikasının ne olduğunu çıkarsamak hiç de kolay bir durum değil. Daha birkaç ay önce “ABD’nin İran’la yüzleşmek için Suriye’de kalmaya devam edeceğini” açıklayan Tillerson bugün görevde yok; dahası Tillerson’ın Stanford Üniversitesinde ortaya koyduğu yeni Suriye yaklaşımını Pompeo’nun ne ölçüde sürdüreceğini tam olarak bilmiyoruz. Geçen hafta “ABD’nin Suriye’de kalmaya devam edeceğini” açıklayan Mattis’in ardından birkaç gün önce “Suriye’den çok yakında çıkacağız” diyen Trump’a kadar birbiriyle tam olarak örtüşmeyen açıklamalar kafaları karıştırmaya devam ediyor. Bu muğlaklık, tam da Türk-Amerikan ilişki-lerinde Suriye ve YPG krizinin bu denli geç ele alınmasının ana sebeplerinden biriydi. Söylemdeki bu muğlaklığının stratejide de kendini göstermesi, ABD’nin Türkiye karşısında elini zayıflatan bir unsur olmuştu. Dolayısıyla Tillerson’ın Ankara ziyaretiyle başlayan “muğlaklıkları giderme” planının daha da güçlendirilerek Pompeo ve Bolton tarafından sürdürülmesi ve Pentagon’un daha somut katkı sağlaması gerekmektedir.

Trump’ın Ortadoğu’dan ne beklediği sorusuna İran da dahil olduğu için Ankara-Tahran hattındaki tüm gelişmelerin yeni durumdan etkilenmesi kuvvetle muhtemeldir. Örneğin İran’la nükleer anlaşmanın rafa kaldırılması ve yeniden yaptırım rejimine dönülmesi Türkiye’yi doğrudan etkileyecektir. Ankara’nın şimdiden en kötü senaryolara göre alternatifli planlar üzerinde çalışması, Trump’ın savaş kabinesinin muhtemel adımlarının açabileceği hasarı minimize etmek için elzem olabilir. Bu bölüme, son dönemde iyice gerilen ABD-Rusya ilişkilerini ve Rusya’ya getirilecek bazı yaptırımların dolaylı olarak Türkiye’yi etkilemesi maddelerini de eklemek mümkündür.

Ancak tüm bu gri bulutların İran’a yağmur olarak yağarken Türkiye’yi es geçme ihtimali de mümkündür. Trump’ın göreve geldiği günden beri (özellikle YPG’yi silahlandırma kararına rağmen) Türkiye aleyhinde açıklamalar yapmaktan kaçınması “Trump iyi, çevresi kötü” yorumlarına neden olmuştur. Tillerson-McMaster ikilisinin yerine getirilen Pompeo-Bolton ikilisinin Türkiye lehinde yapacağı her katkı, esasen Trump’ın Türkiye’yi Rusya’ya “kaptırmama” yaklaşımını benimsediğinin bir göstergesi olarak okunabilir. Ancak bugüne kadar söylemde gül dağıtan Trump’ın eylemde Akara’yı memnun edecek çok fazla somut adımlar atmayı başaramadığı açıkça görülüyor.

Eğer Trump gerçekten Türkiye ile ilişkileri hal yoluna koymak istiyorsa, son dönemde başlatılan iyileşme çabalarını Pompeo ile hızlandırmalıdır. Bunun en somut örneği de muhtemelen Münbiç üzerinde varılacak bir anlaşma olabilir. Afrin operasyonunun net başarısının ardından Türkiye ile Münbiç’te “ortak bir yol” bulmaya kendini mecbur hisseden Trump yönetimi, bu süreçteki iyi niyet ve samimiyet testini bir şekilde geçmelidir. ABD Münbiç’te bunu gösterebilirse o zaman hem Suriye, hem de Ortadoğu’nun bütününde ortak çıkarları önceleyen yeni bir işbirliği zemini doğabilir. Aksi halde Türk askerinin Suriye’de ÖSO ile birlikte doğuya doğru alacağı daha çok yol var...

@hakancopur1