TSIPRAS’ın 40’ı çıktı ama ufukta ışık görünmüyor

Mücahit Civriz / Maliye Uzmanı
14.03.2015

SYRIZA, seçimden önceki 40 günün ardından bu 40 gün içinde “muhalefetin başka iktidarın bambaşka olduğunu” bizzat yaşayarak öğrendi. Vaatler iyi hoş da Yunanistan’ın bu yıl 28 milyar Euro sadece borç ödemesi gerek ve kasada fareler cirit atıyor.


TSIPRAS’ın 40’ı çıktı  ama ufukta ışık görünmüyor
Tsipras’ın 40 günü önemli zira yaklaşık 5 yıldır hep birlikte bir ülkenin batışına ve onuruna dil uzatılışına şahit oluyoruz. Yunanistan uzun yıllar süren (sanal) refah döneminin ardından iflaslar, isyanlar ve intiharlarla anılan bir ülke halini alıyor ve artık denizin Yunanistan için bittiği anlaşılıyordu. Uzun yıllar istikrarın, huzurlu ve neşeli insanların ülkesi olarak gösterilen Yunanistan, yaşadığı kriz sürecinin ardından şatafatlı geçmişinin özlemini çekiyor, bir yandan bu duruma düşmesinin nedenlerini araştırırken diğer taraftan yeni gerçeklerine alışmaya çalışıyor. Borçlarını ödeyebilmek için TROYKA adıyla bir nevi Düyun-u Umumiye İdaresi ile karşı karşıya kalan ve “Avrupa Birliğinin hasta adamı” ilan edilen Yunanistan, aradığı beyaz atlı prensin Tsipras olup olmadığı merakıyla yeni bir döneme uyanıyordu. 
Tedbirler sonuç vermedi
 
Sıkı sıkıya uygulanan tedbirler beklenen sonucu vermedi: Krizden bu güne Yunanistan ekonomisi büyüme rakamlarını göremedi, işsizlik yüzde 30’lara, genç işsizliği ise yüzde 50 oranına dayandı, sorun olarak görülen borç rakamlarında da iyileşme gözlenemedi ve Borcun Milli Gelire oranı % 175 oldu. Yunan halkı peş peşe alınan kemer sıkma tedbirleri üzerine sokaklara döküldü. 
 
Halkın bir diğer tepkisi de seçimlerde 1974’den bu yana devam eden tek partili iktidarlar dönemine son vermesi oldu. Krizden en büyük darbeyi oyları yüzde 47’den yüzde 7’ye düşen Sosyalist Pasok Partisi aldı. Buna karşı tepki oylarını toplayan ırkçı-faşist Altın Şafak Partisi parlamentoya girdi, AB ve IMF ile imzalanan anlaşmaları feshedeceğini vadeden Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) oylarını sürekli artırarak önce ana muhalefet ardından da iktidar oldu. 
 
Radikal Sol Koalisyon 
 
Synaspismos Rizospastikhs Aristeras (Radikal Sol Koalisyon) ya da bilinen adıyla SYRIZA’nın temelleri 2004 yılında gerçekleştirilen parlamento seçimlerinin öncesinde atıldı. Synaspismos (Sol Hareketler ve Çevre Koalisyonu), AKOA (Yenilenen Komünist Çevreci Sol), DEA (Enternasyonal İşçilerin Solu), KEDA (Eylemci Solda Birlik Hareketi), Energoi Polites (Etkin Vatandaşlar), Yunanistan Ekososyalistler, DIKKI (Demokratik Sosyal Hareket), Kokkino, Xekinima ve Rosa seçim sürecinde birlikte hareket etme kararı aldı. Koalisyon, katıldığı ilk seçimlerde yüzde 3,26 oy oranına ulaşarak mecliste altı sandalyenin sahibi oldu. 2007 ve 2009 genel seçimlerinde mecliste 14 sandalye kazanan Koalisyon, mayıs 2012’deki parlamento seçimlerinde oy oranını %17’ye çıkarmayı başardı. Koalisyon, mayıs ayındaki seçimlerin ardından hükümetin kurulamaması nedeniyle haziranda bir kez daha sandık başına giden Yunanların %27’sinin oyunu almayı başararak, parlamentoya 71 milletvekili sokmayı başardı. Radikal Sol Koalisyon’un 2013’de bir parti halini almasına karar verildi ve 26 Ocak 2015 tarihli Yunanistan Genel Seçimlerinde %36,29 oy oranıyla 149 milletvekili çıkardı.  
 
Asi ve Sevimli Lider
 
“Eski sistemi, oligarşiyi, yolsuzluğu bitireceğiz. Kurtarma paketlerini, tehditleri, aşağılanmayı bitireceğiz. Hiç kimse iş bulmak için bağlantılarına güvenmeyecek. Herkes inancına, cinsiyetine bakılmaksızın eşit şartlara sahip olacak.” diyerek yola çıkan Tsipras “İtibar, Adalet, Demokrasi” sloganıyla iktidara talip oldu. 15 Eylül 2014’te, toplumsal ve ekonomik çözülmeyi tersine çevirerek ekonomiyi yeniden inşa etmek ve krizden çıkmak için;  İnsani krizle mücadele etmek, -Ekonomiyi yeniden harekete geçirmek ve vergi adaletini sağlamak, -İstihdamı yeniden sağlamak, -Demokrasiyi derinleştirmek için siyasi sistemi dönüştürmek hedeflerine odaklanarak “Ulusal Yeniden İnşa Planını” açıkladı. Tsipras en iddialı çıkışlarından bir tanesini borçların silinmesi konusunda yaptı ve 1953’te Almanya için yapıldığı gibi Yunanistan’ın da borçlarının büyük kısmının silinmesini, kalan kısmın ise “bütçe fazlası” yerine büyümeyle finanse edilebilmesi için “büyüme şartının” getirilmesini talep etti. Yine konu her gündeme geldiğinde tebessümlere neden olan, Nazi işgali sırasında Yunan Merkez Bankasından (ç)alınan paraların/altınların iadesini, “bir kez daha” dile getirdi.
Dünyanın neresinde olursa olsun, sıkı ekonomik tedbirler alacağını, maaşlarda indirime gideceğini, vergileri arttıracağını söyleyen bir siyasetçinin seçmenden oy toplayabilmesi çok zordur. Öyle bir siyasetçi,  öyle bir seçmen ve öyle bir ülke varsa da eğer, adresi kesinlikle Yunanistan değildir. Beş yıldır geçmişteki refah düzeyinin özlemini çekerek yaşayan Yunan halkı “kemeri daha da sıkacağız” diyene oy verebilecek kadar gelişmiş ve olgun bir toplum seviyesine ulaşmamıştır. 
 
25 Ocak seçimleri öncesi ekonomik kriz mağdurlarına, dar gelirliye, emekliye, işsize “kemeri gevşeteceğiz” vaadinde bulunan tek siyasi parti vardı, o da SYRIZA  idi. Halk terazinin bir ucuna ülkeyi 40 yıldır yöneten ve bu krize de neden olan merkez sağcı Yeni Demokrasi ile Sosyalist Pasok hükümetlerine olan öfkeyi, iktidar koltuklarında hep aynı simaları ya da o simaların çocuklarını ve yeğenlerini görmekten kaynaklanan bıkkınlığı, terazinin diğer ucuna ise “Umut geri dönüyor” sloganı ile oy isteyen, skandallara karışmamış, yozlaşmamış, kravat takmayan, sempatik, güleryüzlü, kararlı, blucin ile dolaşan, motosiklete binen, öncekilerden farklı söylemleri olan genç simaları koydu ve “bir de bunları deneyelim” dedi. Yunanistan’ın umudu, tüm dünya kamuoyunda olduğu gibi Türkiye’de de büyük yankı uyandırdı; Tsipras’ın uzun yıllar boyunca Ak Parti’nin politikalarını takip ettiği yönünde haberler çıktı, sol partiler arasında da “SYRIZA ve Tsipras en fazla bize benziyor” ve “Türkiye’de sol neden iktidar olamıyor” ekseninde tartışmalar yaşandı.
 
Kasada fareler cirit atarken
 
Tsipras, iktidarının ilk günlerinde Yunanistan için “devrim” sayılabilecek ilklere imza attı. Bakanlar ilk kez dini değil, laik yemin verdiler. Atina’da, kriz döneminin “sembollerinden” sayılan Parlamento binası önündeki bariyerler kaldırıldı. Polis gösterilerde tabanca taşımamaya başladı. Lüks makam araçları satışa çıkarıldı. Ancak Tsipras iktidarının ilk günlerinde çok aceleci davrandığı da aşikâr. İktidara geldiğini göstermek için zamana karşı nedensiz bir yarışa girdi. Daha kreditörler ile masaya oturmadan “Bildiklerini unutsunlar” ve “Avrupa’yı biz değiştireceğiz” tarzı söylemlerle Almanya’yı ve IMF’yi karşısına aldı. Kreditörlerin ne diyeceğini beklemeden, seçim öncesi hemen tüm vaatleri tekrarlaması da tansiyonu yükseltti. AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker üstü kapalı bir şekilde Yunan Hükümeti’nin amatörce hareket ettiğini söyledi. 
 
Yunan Hükümeti “Eski anlaşmalarını içeriğini unutalım. Yeni bir anlaşmanın önerilerini hazırlamam için bana 6 ay süre verin” dediyse de kreditörler hiç oralı olmadılar ve “Eski anlaşmaların içeriği geçerli. Sana 4 ay süre” cevabını verdiler. Para musluklarının kapatılması, bankaların ödeme sıkıntısına girmesi tehlikesi karşısında çaresiz uzlaştı Atina. Realite ile tanıştı SYRIZA Hükümeti. Dört ay zaman kazandı belki ama bunun bedeli de oldu. Sözgelimi en önemli vaatlerden olan (751 Euro asgari ücret, Emeklilere 1 maaş ikramiye v.s) şimdiden rafa kaldırıldı. 
 
SYRIZA  “Büyük başarı elde ettik. İlk kez gerçek müzakere yaptık” diyor ancak, başta Almanya Maliye Bakanı Walfgang Schauble olmak üzere pek çok Avrupalı hayli farklı düşünüyor. Yaklaşık 40 günlük icraatın ardından halkın SYRIZA ‘ya desteği yüzde 84’ten yüzde 64’e düştü ve bu oran daha da düşmeye devam edecek gibi görünüyor. Varılan uzlaşma ile ilgili olarak 12 farklı siyasi bileşenden oluşan parti içindeki tepki sesleri de yükseliyor. “Geri adım atıldı” deniyor. Hatta Başkent Atina’da SYRIZA karşıtı eylemler dahi yapılmaya başlandı, parti binası işgal edildi; protestoların devam etmesi bekleniyor.
 
SYRIZA, seçimden önceki 40 günün ardından bu 40 gün içinde “muhalefetin başka iktidarın bambaşka olduğunu” bizzat yaşayarak öğrendi. Vaatler iyi hoş da Yunanistan’ın bu yıl 28 milyar Euro sadece borç ödemesi gerek ve kasada fareler cirit atıyor.   
 
Tsipras’ın önünde ne var
 
Beklenilenin aksine tavize yanaşmayan TROYKA karşısında Tsipras’ın ve partisinin durumu elbette çok zor. Karşılıklı güç denemeleri zaman zaman şiddetli, zaman zaman yumuşak tonda devam ediyor. “Tam bir teslimiyet” ile “çarpışarak geri çekilme” arasındaki gelgitler başta Avrupa olmak üzere tüm dünya kamuoyu tarafından yakından takip ediliyor.  
Tsipras’ın yapısal sorunlara da çözüm arayışı vaat ettiği program ile “Tutarlı Ol, İmkânsızı İste” durumunda olduğu gözlemleniyor. Hem Avrupa Para Birimi içinde yer almak, hem borçları azaltmak, hem kemer sıkmaya karşı çıkmak, yaşlı ve emekliler başta olmak üzere toplumun pek çok kesimine dönük destekleri artırmak, üstelik insani bir kriz halini almış krizle mücadele edebilmek, bu şartlar altında çok da mümkün görünmüyor. Zira ortak para birimi ile para politikası enstrümanlarını kullanamayan Tsipras’ın eli kolu bağlı vaziyette. Üstelik Yunanistan gibi hizmet sektörüne dayalı bir ekonomiden söz ediyorsak, durum daha da karmaşık bir hal almakta. Her ne kadar Tsipras açıkladığı programla 11 milyar Euro maliyet karşılığında 12 milyar Euro gelir elde edeceği beklentisinde olsa da, bu öngörü şuan pek mümkün görünmüyor. Üstelik başta özelleştirmeler ve benzeri diğer gelir getirici uygulamalara karşı çıkan Tsipras’ın, Komisyondan gelecek destek dışında başka bir gelir elde etmesi de pek mümkün görünmüyor. 
 
Görünen o ki, pazarlıklar aralıksız devam edecek ve sınırlı sayıda birkaç kalemde biraz esneme, bir miktar indirim olacak. Tüm taraflar ortaya çıkan tabloyu bir başarı gibi kabullenmek ya da göstermek zorunda kalacak. Ya da “Klasik Yunan Aklı” yeniden devreye girecek ve bir takım tehditler ile sonuç alınmaya çalışılacak! Hatta bu tehditlere başlandı bile; Maliye Bakanı Yannis Varufakis önerilerinin kabul edilmemesi durumunda yeniden seçime gidecekleri, Dışişleri Bakanı Nikos Kotzitas ise Yunanistan çökerse Avrupa cihatçılarla dolar tehditleri ile bunun işaret fişeklerini vermiş durumdalar. 
 
Aslında tüm bu yaşananları ve Yunanistan’ın geleceğini Almanya Maliye Bakanı  Schäuble: “İktidarda olmak gerçeklerle yüzleşmek demektir. Gerçekler maalesef her zaman hayaller kadar sevimli değildir” sözüyle özetliyor. Başbakan Aleksis Tsipras’ın vücut dili de bunu gösteriyor zaten. 40 gün öncesine kadar neşeli, rahat TSİPRAS gitmiş, biraz sinirli, kendisini sanki baskı altında hisseden bir Tsipras gelmiş gibi görünüyor. Ve bu görüntü Yunan halkının “yeniden yeşeren umutlarının” da kaybolması anlamına geliyor.