Tüm ideallerin üstündeki ‘yaşamın' savaşı

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / KTO Karatay Üniversitesi
13.03.2022

Bu savaş, büyük çelişkilerin yaşanmasına, yüzyıllık maskelerin akmasına, gizli planların ifşa edilmesine, bütün bir insanlığın inandığı değerlerin kontrolsüz bir güç sahibi tarafından bir gecede rafa kaldırılabilmesine giden yolun başlangıcı gibi duruyor. Çünkü en son dünya savaşı da burada bitmişti.


Tüm ideallerin üstündeki ‘yaşamın' savaşı

Bir rivayete göre Fransız Devrimi'nde idama mahkum edilenlerin cezasının infaz edilmesi için giyotini icat eden Joseph-Ignace Guillotin, mucidi olduğu alet ile idam edilmiştir. Yunan mitolojisine göre savaş tanrısı Ares, toplumların, kavimlerin ve şehirlerin savaşmasından müthiş bir haz alır ve savaşta öldürülenlerin kafatasından piramitler yapardı. Yaptığı son piramidin ucundaki en son kafatası ise kendi oğlununki olmuştur.

İnsanlık tarihi aslında biraz da savaşların tarihidir. Klasik sosyolojik gelenek, toplumsal yapıyı bir çatışma meydanı olarak görür. Denilebilir ki sadece insanlığın içine girmiş olduğu anlamsız çatışmaları bitirmek için inen dinler dahi bu içgüdüsel kavgayı bitiremediler. Bir açıdan da bu mücadelenin hep var olacağını söyleyebiliriz. Tabii her mücadelenin ve kavganın aynı anlam paydasında buluşturulması işi de günümüz dünyasının en paradoksal düşüncelerinden birisidir.

Savaş olgusu üzerinde siyasi ve felsefi pek çok tartışma yürütülebilir ve çok farklı açıdan konu analiz edilebilir elbette ama modern zamanlardaki tüm savaşların ortak paydası "emperyal" heveslerdir hep. Kazanma hırsıdır. Her savaş için aynı şey düşünülür belki de ama "Ey Ömer! Sende ölmeye gelen sende dirilsin" buyruğu her mücadelenin aynı paydada buluşturulmasının sanıldığı kadar da kolay olmadığını göstermektedir. Bunun dışındaki gerekçelerin meşruiyet tartışmasından bağımsız olarak söylemek gerekirse I. Dünya Savaşı'ndan bu yana, her toplumsal olguyu ifade eden kavram ve olgularda olduğu gibi savaş kavramında da işler bir hayli çığırından çıktı.

Adaletin tesis edilmesi için kullanılması teşvik edilen otorite bir canavara dönüştü modern insanın elinde. Batı toplumları, modernleşmenin ilk başlangıç döneminde yaşadıkları kanlı çatışmaları II. Dünya Savaşı'nın sonunda bitirince bu ateş topunu ötekinin bahçesine atıp kendilerini güvene aldılar.

Dahası o ateş diğer bahçelerde ne kadar harlansa kendilerini o kadar güvende hissetmeye başladılar. Öyle ki bu Batılı ülkelerin istihbarat birimlerinin tamamı diğer coğrafyalarda çatışma çıkaracak özel masalar kurdular.

Bittiği yerde başladı

Bugün ta 1600'lerden başlayıp II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar devam eden kavganın bittiği yerde aynı kavga yeniden başladı. İnsanları en çok tedirgin eden tarafı da bu olsa gerek.

Neredeyse dünyanın tamamı, savaşları coğrafya üzerinden okuyor. Eğer savaş Batı'da ise herkesi ilgilendiren bir sorun haline geliyor, eğer Batı dışındaysa da bölgesel kriz olarak okunuyor. Bu okuma biçimi dahi tek başına dünyanın nasıl dengesiz ve haksız bir mekanizmaya mahkum olduğunu gösteren en çarpıcı konulardan birisidir. Suriye'den gelen mültecilerin botları batırılarak öldürülme görüntülerine karşılık Ukrayna'dan gelenlerin çiçeklerle ve güllerle karşılanmasının ten rengi ve din ile olan ilişkisinden önce ahlak ile olan ilişkisi daha belirleyicidir.

Hiçbir etik değer sahibi olmayan bir paradigmanın tüm dünyadaki egemenliğinin tipik bir yansımasıdır ölü bedeni Akdeniz sahiline vuran Alan Kurdi bebek ile Polonya sınırında çiçeklerle karşılanan Ukraynalı kadın mültecilerin görüntüleri.

Putin'in tehdidi

Bu savaş bütün dünyayı çok etkiliyor çünkü bugüne kadar saklanan sahtekarlık artık kendi kendisini faş ediyor. Ki Rusya lideri Putin, Batı'yı 11 Eylül saldırısı ve Harriri suikastı olaylarının gizli belgelerini ifşa edeceği ile de tehdit etti. Bugün yaşadığımız coğrafyadaki tüm haritaları tartışmalı hale getiren o meşhur Sykes-Picot anlaşmasını yayınlayanın da Lenin olduğunu hatırlatmak isterim.

İki dünya savaşından sonra devletler için üretilen ulusalcılık ideolojisi ile çizilen sınırların uyumlu bir siyasi sistem oluşturması imkansız hale geldi ve bundan dolayı da ülkelerin kaderi son derece kırılgan bir dengenin üzerine oturtuldu. Denilebilir ki ABD dışındaki tüm ülkelerin bir sınır sorunu var ve var olmaya devam edecektir. Ülkeler için inşa edilen uluslar anlık reflekslerle bir gelecek vizyonu oluşturmak istiyorlar ve bu durum ise işin doğasına, yani sosyolojiye uygun değil.

Esasında köklü bir mirasa sahip olan Ukrayna, yeni bir ulus fikrini inşa ederken zamanın ruhuna uygun olan bir sistemin içinden doğan bir aktör ile kendisine bir gelecek vizyonu çizmek istedi ve bunu başaramadı maalesef. Zaten bugün dünyanın yeni kahramanı olan Ukrayna başbakanı Zelensky de herhangi bir siyasi tecrübe ile değil, Halkın Hizmetçisi adlı dizide ki bir sahnede özgürlük ve demokrasi üzerine yaptığı coşkulu bir konuşma pasajının yarattığı rüzgar ile başbakan seçildi.

Yalnız kahraman

Zelensky'nin Avrupalılaşma çabalarını takdirle karşılayan Batılılar onu en zor zamanında yalnız bıraktılar. Nitekim önceki gün Macron da bunu açıkça beyan etti. Ama haklarını teslim edelim onu kahraman ilan ettiler ve muhtemelen yakında Hollywood yapımı bir sinema filmine de konu olacaktır.

Diğer taraftan Rusya, kadim rolünü bütün dünyaya hatırlattı ve hiç gözünü kırpmadan üçüncü dünya savaşını çıkaracak bir kararlılıkta ve konumda olduğunu deklere etti. Kuzey Asya ve Doğu Avrupa'da onu devre dışı bırakacak bir planın başarısız olacağını fiili olarak tüm dünyaya gösterdi.

Batı dünyası, Müslüman dünyadan edindiği tecrübeyi burada da denemek, fikirlerini ve emperyal planlarını maşa kullanarak empoze etmek için çok çabalıyor ama bir sonuç vermeyeceği açıkça görüldü.

Denilebilir ki bu savaşı daha dramatik hale getiren de bu husustur; Ukrayna'nın bir maşa olarak kullanılması ve iki dünya harbinin de başlangıç coğrafyası olması bakımından durum çok iç burkacak alanlara gayri ihtiyari bir şekilde kayıyor.

Bir kez daha vurgulamak isterim ki bu savaş ülkelerin yıllarca gizledikleri niyetlerini bir bir açığa çıkarıyor ve tüm dünya ciddi bir korku içinde, acaba o emellerin hedefinde bizler de var mıyız? Savaş baronlarının tesis ettiği sistemin stratejik hedefinde ülkemizi ve toplumumuzu ilgilendiren hangi hedefler var acaba sorusunun sorulmadığı bir üçüncü dünya ülkesi var mı acaba?

İş birliği sonrası işgal

Benim öğrencilik yıllarımdaki akademik ve siyasi çevrelerin bütün informel toplantılarının tamamında (bila istisna) Rusya'nın 1979 yılındaki Afganistan'ı gizli bir işbirliği anlaşması çerçevesinde işgal ettiği dillendirilirdi. ABD ile Rusya arasında Alaska'ya karşılık Afganistan alış verişinin uzlaşı ile yapıldığı söylenirdi. Zaten daha sonraki süreç de bu tezi doğruladı. Özellikle tüm dünyadan toplanan genç ve heyecanlı Müslümanların Hindukuş dağlarında bir bir toprağa düşmesi başlı başına dünya çapındaki büyük bir mizansenin nasıl ustaca sahnelendiğini gösterdi bize.

Bugün de benzer bir alış-verişin olmadığını kim söyleyebilir? Dikkat edilirse Batı'dan gelen beyanatlar da zaten son derece ölçülü. Bir sırrın ifşa olmasından kaçınılan tedirginlikte aynı zamanda. İngiltere Avrupa'dan bağımsız Brexit kararlarını uygulamakla ne kadar haklı olduğunu gösterme keyfinde, Almanya süper güç olmanın sadece ekonomi ve sanayi ile olmayacağının bilincine varmış, Fransa romantik kibrinin peşinde, NATO suskun ABD kabadayılık peşinde. Amcazadelerin savaşında Türkiye'nin iki önemli görevi var, Rusya ve Ukrayna'yı uzlaştırmak ve ateşin kendi evine sıçramasını engellemektir.

Etik değerlerin nesnelere aktarıldığı bir dünyada savaşın çok dramatik sonuçlar doğurduğunu bizzat müşahede ediyoruz. İnsanlar o kadar çok iletiye maruz kalıyorlar ki herkes yaşanan çatışmaları kendi evinde olmuş gibi hissetmeye başladı. Özellikle kadınlar ve çocuklar hakkında oluşan hassasiyetleri kanatan iletilere dayanmak kolay değildir. Yaşamın kendisinin tüm ideallerin üzerinde olduğu bir dünyada savaşı yazmak kolay değildir.

Ez cümle bu savaş, büyük çelişkilerin yaşanmasına, yüzyıllık maskelerin akmasına, gizli planların ifşa edilmesine, bütün bir insanlığın inandığı değerlerin kontrolsüz bir güç sahibi tarafından bir gecede rafa kaldırılabilmesine giden yolun başlangıcı gibi duruyor çünkü en son dünya savaşı da burada bitmişti. Hesabı görülmemiş bir davanın kavgasının kaldığı yerden devam etmesi ihtimali bile insanları ürkütmektedir. İnsanlık, savaş tanrısı Ares gibi kafataslarından yaptığı piramidin son kafatasının kendisinin kafatası olduğunu düşünmekten kendisini alıkoyamıyor ve bu durum yeteri kadar zaten uykuları kaçırmaya yetiyor sanırım.

[email protected]