Tunus’ta demokrasiye suikast

Doç. Dr. Ahmet Uysal / SDE Ortadoğu Koordinatörü
11.07.2015

Nida Tunus Hükümeti eski alışkanlıklarını sürdürerek terör ve radikalizmle kapsamlı bir mücadele yerine bazı camilerdeki radikal imamları, Kur’an kurslarını ve dini STKları terörü desteklemekle suçlayarak bu oluşumları yasaklama ve kapatma yoluna gitmiştir. Genel olarak bütün dini gruplara ve faaliyetlere şüphe ile yaklaşma, Tunus elitlerinin eski bir alışkanlığıdır ve faydadan daha çok zarar vermektedir.


Tunus’ta demokrasiye suikast

Arap Baharı’nın sembol ülkesi Tunus, 2011 yılı başında bir gençlik hareketiyle 30 yıllık diktatörünü devirmiş ve diğer Arap ülkelerine de örnek olmuştur. Diğer Arap Baharı ülkeleri darbe ve iç savaş gibi sorunlar yaşarken, Tunus demokrasisi yavaş da olsa ilerliyordu. Ülkede önce geçici/kurucu parlamento seçimleri yapılmış, hükümet kurulmuş ve başkan seçilmişti. Parlamento seçimlerinden sonra Ennahda Partisi koalisyon ile hükümeti kurmuş ve 2 yıl başta kalmıştı. Ancak Arap Demokrasilerine model olabilecek Tunus’un hikâyesi demokrasiye geçişin ne kadar zor olduğunu gösteren bir örnek olmuştur.

Diktatörlüğün ülkeye yaşattığı zorluklardan kurtulmak için isyan eden Tunus halkının zor günleri devrimin gelişiyle sona ermedi. Çünkü Tunus’ta yönetimin baskıcı ve katı laik kültürü toplumsal dokuda ciddi yaralar açmıştı. Bourgiba ve Ben Ali’nin uyguladığı laikçi politikalar, katı laik bir elit/yönetici sınıf oluşturdu. Devrimi başlatan laik orta ve alt sınıflara daha sonra İslamcı Ennahda Hareketi de destek oldu. Devrimden sonra Ennahda’nın başa gelmesi bir yandan laik devrimcileri, diğer yandan eski rejimin laik elitlerini ve hatta bölgesel statükoyu rahatsız etti. Mısır darbesinden sonra darbeyi destekleyen benzer protesto hareketleri Tunus’ta da gözlendi ama başarılı olamadılar.

Statükoya Batı desteği

11 milyonluk nüfus ile Tunus ekonomik kaynakları yetersiz, petrolü olmayan, turizm ve dış yatırıma bağımlı bir ülke konumundadır. Ülkede istikrar ve dış destek olmadan devrim ile beraber yükselen beklentileri karşılamak çok zordu. Türkiye, Katar ve bazı devletlerin cüz’i yardımları dışında Tunus demokrasisine Ennahda döneminde pek destek gelmedi. Bilakis Körfez ülkeleri demokrasi karşıtı güçleri desteklediler. Batı kampı da demokrasi yanlısı görünmekle beraber eskiden kendi çıkarlarına hizmet eden statüko ve laik grupları desteklemeye devam etti. Bu gruplar arasında özellikle (sol) işçi sendikaları önemli yer tutmaktadır.

Bin Ali döneminde bastırılan Selefi ve radikal gruplar giderek siyasi sahneye çıkmaya başladılar. Demokrasi ortamından yararlanan bu hareketler bazen laik gruplarla çatıştılar, başörtüsü yasağı dolayısıyla okullarda yöneticilere yaptıkları saldırılar ile sıkça gündeme geldiler. Daha önce eski baskıcı rejim ile demokratik devrimciler arasındaki kamplaşma giderek İslamcı-laik kamplaşmasına dönüşmeye başladı. Oluşan muhalefet cephesi, radikal Selefi grupların yaptıklarından Ennahda Hükümeti’ni sorumlu tuttu. Ennahda içinde daha şahin bir kanat olduğunu aşırı grupları bunların desteklediği veya en azından göz yumduğu muhalefet tarafından sıkça tekrarlandı.

Tunus’ta muhalefetin düzenlediği sokak gösterileri Ennahda Hükümeti’ni düşürmeye yetmeyince ülkede başlayan siyasi cinayetler ciddi istikrarsızlık unsuru olmaya başladı. Radikal grupların laik siyasi liderlere karşı gerçekleştirdiği siyasi cinayetler siyasi kriz doğurdu ve ülke yönetilemez hale geldi. İlk suikast 2013 başında liberal laik siyasetçi Chokri Belaid’in öldürülmesiyle başlayan gerginlik ve Temmuz 2015’te laik sol siyasetçi Muhammed Brahimi’nin öldürülmesiyle krize dönüştü. Bu kriz karşısında demokrasinin selameti için Ennahda Partisi uzlaşı ile anayasasa yazılması karşılığında yönetimi teknokrat hükümetine devretti.

2014 sonunda Tunus’ta yapılan parlamento seçimlerinde eski rejim yanlıları, sendika temsilcileri ve laik sol koalisyonu olarak Nida Tunus Partisi parlamento seçimlerinden birinci çıktı. Daha sonra Parti’nin 77 yaşındaki lideri Kaid Elsibsi cumhurbaşkanı seçildi. Özellikle Batı ve Körfez desteği ile krize, istikrarsızlığa ve ekonomik sorunlara Ben Ali döneminde kazandığı devlet tecrübesi dolayısıyla umut olarak sunulması seçimi kazanmasına yardımcı oldu. Çünkü Tunus halkı devam eden ekonomik sorunlar ve siyasi istikrasızlık dolayısıyla sığınacak bir güvenli liman arıyordu. Seçimden sonra kurulan Hükümet’e Ennahda istikrar adına sembolik destek verdi.

Ennahda engelleniyor

Tunus seçimlerini, farklı manevra ve operasyonlarla eski rejimin adamlarını geri getirdiği için demokrasiden geri dönüş olarak da görmek mümkündür. Muhalif sendikaların sürekli grev yapması, bitmeyen protestolar, dış yardımların yetersizliği ve siyasi cinayetler ülkedeki istikrasızlığı artırdığı için Ennahda Hükümeti sorunları çözecek vakit ve fırsat bulamamıştır. Ennahda Yönetimi’nin Ben Ali döneminde ya hapiste ya da sürgünde olması da güçlü bir kadro ile kalkınma projeleri ve stratejileri geliştirmesine engel olmuştur. Raşid Gannuşi liderliğinde -Mısır’dakinden farklı olarak başarılı sayılacak şekilde- krizden az hasarla çıkabilmiş ve sistem içinde meşru bir aktör kalabilmiştir.

Tunus’un kendi ekonomik imkanları zayıf olduğundan dış konjektürden doğrudan etkilenmektedir. Çünkü ekonomisi büyük ölçüde tarım ve turizme dayanmaktadır. Devrimin ortaya çıkmasında Avrupa’daki ekonomik kriz dolayısıyla azalan turizm gelirlerinin ciddi etkisi olmuştur. Başa geldikten sonra altı ay içerisinde El-Sibsi döneminde siyasi amaçlı cinayetler yeni bir özellik kazanmıştır: IŞİD bağlantılı, turizm hedeflerine yapılan saldırılar. Bu saldırıların ilkinde 18 Mart’ta Tunus Başkentindeki Bardo Müzesi’ne yapılan katliam gibi silahlı saldırıda 27 turist öldürülmüş ve turizm donma noktasına gelmiştir.

Önceki krizin yaralarını sarmaya çalışırken geçen hafta yaşan benzer bir saldırı ülkeyi gerçek bir krize sokmuştur. Turistik Suse (Sousse) şehrinde bir otele yapılan saldırıda çoğu Avrupalı 39 turist katledilmiştir. Olay karşısında muhalefetteyken Ennahda’yı suçlayan Nida Tunus Hükümeti gerçek anlamda bir acziyet sergilemiştir. Saldırı hakkında yapılan çelişkili açıklamalar, istihbarat zaafı, turizm polislerinin hazırlıksızlığı ciddi güvenlik zaafını ortaya koymuştur. Büyük devlet adamı imajıyla gelen El-Sibsi’nin karizması ve Hükümet’in yönetme becerisi tartışmaya açılmıştır.

Nida Tunus Hükümeti eski alışkanlıklarını sürdürerek terör ve radikalizmle kapsamlı bir mücadele yerine bazı camilerdeki radikal imamları, Kur’an kurslarını ve dini STKları terörü desteklemekle suçlayarak bu oluşumları yasaklama ve kapatma yoluna gitmiştir. Genel olarak bütün dini gruplara ve faaliyetlere şüphe ile yaklaşma, Tunus elitlerinin eski bir alışkanlığıdır ve faydadan daha çok zarar vermektedir. Çünkü laiklik anlayışının din olgusuna husumetle yaklaşması ılımlı dini gruplardan daha çok radikal grupların söylemini güçlendirmektedir. Çünkü diyalog ve ortaya yol söylemlerin geri plana itilmesine yol açmaktadır.

İki saldırıyı da yapanların Libya’da eğitim görmüş Tunuslu gençler olduğu anlaşılmıştır. IŞİD’in daha çok küresel istikrarsızlık aracı olarak işlev gördüğü düşünüldüğünde ana hedefin Tunus ekonomisi ve demokrasisi olduğu görülmektedir. Libya’da yaşanan iç savaş ve oluşturduğu kriz, Tunus’a göçmen ve terör olarak yansımakta sınırlarını kontrol etmekte zorlanan ülkeyi istikrasızlığa sürüklemektedir. Ülkede bir milyona yakın Libyalı göçmen olduğu söylenmekte ve bunların ekonomik yükü yanında daha önce Libya’da çalışarak hayatını kazanan Tunus vatandaşlarının geri dönmesi, işsizlik sorununu büyütmektedir.

Libya sınırından sızmalara karşı Hükümet’in planladığı sınıra duvar örmeyi planları içerdekileri engellemez.

Olağanüstü hal sorunu

Son saldırılarla çökme noktasına gelen Tunus ekonomisi ve oluşturduğu siyasi krizden çıkmak ve yeni saldırıları engellemek için Tunus Hükümeti ülkede olağanüstü hal ilan etmiştir. Olağanüstü hal yaygın bir terör veya iç karışıklık halinde etkili olur. Tunus’ta ise saldırlar tekil grupların ülkeye sızmasıyla veya yerel bazı marjinal gruplar tarafından yapılmaktadır. Potansiyel saldırganları tespit edilip hukuki ve idari önlemler almak yerine yönetim daha olağanüstü hal ilan ederek durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Olağanüstü hal, baskılar ve keyfi uygulamalar hak ihlallerini ve şikayetleri daha da artırarak terör gruplarının ekmeğine yağ sürebilir.

Bu terör olayları Tunus’u uluslararası müdahaleye de açmıştır. Olaylar gerekçesiyle İngiliz, Fransız ve Alman tahkikat ekipleri ülkeye gelerek inceleme yapmıştır. Bu incelemeler hem Tunus hükümetini aciz göstermiş hem de müdahale izlenimi taşıyarak içerde rahatsızlık yaratmıştır. Daha da önemlisi terör olaylarından önce ülke gündeme, Hükümet’in Mayıs ayında ABD ile yaptığı işbirliği anlaşmasının şeffaf olmadı ve içeriğine yoğunlaşmıştı. Terör olayları bu tartışmaların gölgede kalmasına yol açsa da anlaşmanın içeriği hala merak konusudur.

Tunus’taki terör olayları ve siyasi cinayetler, devrimden sonra demokratik siyaset ve ekonomik istikrarın kurulmasına engel olarak baskıcı vesayetin sürmesine yaramaktadır. Türkiye’nin 1990’lı yılları gibi içe kapanma ve istikrasızlık ağır basmaktadır. Terör ve can güvenliği ihtiyacını artması yönetemeyen siyasi kadrolardan umudu kesen halkın giderek daha diktatöryal söylemlere itibar etmesini sağlayacağından ülkede eski döneme dönüş ihtimali artacaktır. Tunus’da demokrasinin tıkanması, radikal örgütleri sevindireceği gibi Arap Dünyası’nda çıkarı olan küresel statükoyu da memnun edecektir.

[email protected]