Türk diasporası için söylem arkeolojisi

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
7.07.2018

Gökhan Duman’ın ‘11. Peron’ adlı kitabı, son 50 yılın belki en uzun sürmüş göçünün, iş gücünün yer değişiminin geride bıraktığı bireysel tanıklıklar ve çarpıcı insan hikayelerinin bir panoramasını sunuyor.


Türk diasporası için söylem arkeolojisi

İkinci Büyük Savaş’ta hemen bütün şehirleri müttefik kuvvetlerin ağır bombardımanına maruz kalmış, bunun yanısıra Berlin Duvarı aracılığıyla Sovyet nüfuzundaki Doğu ve ABD-İngiltere ikilisinin nüfuz alanı olarak belirlenmiş Batı (Federal) olarak ikiye bölünmüş Almanya’nın, 1961’de üretim bantlarında, fabrikalarda, işyerlerinde çalıştırabilmek üzere ülke dışından işçi gelişi için İtalya, İspanya ve Yunanistan’ın ardından anlaşma yaptığı dördüncü ülke Türkiye’ydi. Alman yetkililer, ilk başta, Türk işçilerin Alman toplumuna adaptasyonu gibi bir konuyu düşünerek bu işçileri iki yıllık bir süreyle getirtmeyi planlamıştı. Sonradan bu iki yıllık sürenin anlaşma metninden çıkarılmasıyla ülkede kalıcılaşan Türk işçilerin gerek sayıları gerekse sorunları da zaman içinde birçok sosyolojik çalışmaya konu oldu.

Sirkeci’den Münih’e iki gece üç gün, yaklaşık 50 saat sürecek yolculuk için Alman demiryollarının gönderdiği yetersiz ve birçok eksiği olan bir trenle ‘yaban ellere’ çalışmaya giden ilk gurbetçi işçilerimizden bugüne Fransa, Hollanda, Danimarka, İsveç başta olmak üzere neredeyse hemen bütün Avrupa ülkelerine yayılmış işçilerden kaynaklı önemli bir Türk diasporasının oluştuğunu söyleyebiliriz. İşçi olarak çalışmak üzere geldikleri gurbette para kazandıkça sadece yurttaki ailelerine para göndermekle yetinmeyen, kendi işyerlerini de oluşturan işçilerimizin, gurbette yeni bir hayatı inşa etme çabası içinde yaşadıkları zorluklar, kazandıkları başarılar, göğüs gerdikleri düşmanlıklar, uğradıkları saldırılar, memleket hasretleri, umutlar, yeisler... Gökhan Duman’ın 11. Peron adlı kitabı, son 50 yılın belki en uzun sürmüş bu büyük göçünün, iş gücünün yer değişiminin geride bıraktığı insan hikayelerinin, bireysel tanıklıkların sıra dışı bir panoramasını sunuyor. Bu panoramada müzikten sinemaya, şiirden gazete haberlerine yansımış kesitlerine varıncaya kadar bugüne dek işçi göçüyle ilgili çalışmalarda pek kaale alınmamış, üzerinde durulmamış ayrıntılara odaklanan Duman, böylelikle son dönemlerde Avrupa’da yükselen ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, İslamofobianın da gündelik hayata yansıma şekillerine ilişkin birçok ilginç detayı göz önüne seriyor kitabında.

Kahır, çile, hasret

Ruhi Su, Çekiç Ali, Neşet Ertaş, Cem Karaca, Özay Gönlüm, Yüksel Özkasap gibi gurbetin kahrını, çilesini, vatan hasretini, geride kalanların umutlarını, özlemlerini, yeislerini terennüm eden sanatçılardan 1969’da Almanya’nın 1 milyonuncu işçisi olan 24 yaşındaki Konyalı İsmail Bahadır’a, kadın işçilerin sorunlarından Neonazilerin ve genel olarak Alman hükümetlerinin yabancı işçilere gösterdiği tahammülsüzlüklere kadar kitapta birçok izlek üzerinden okunabilecek öyküler bulunuyor. Bu haliyle Gökhan Duman’ın 11. Peron’u Avrupa’da hayatlarını idame ettiren Türklerin oluşturduğu diasporaya ilişkin tüm bilgilerimizi yeni baştan ele almamıza imkan verecek bir gündelik hayat antropolojisine, bir söylem arkeolojisine de bol malzeme sağlıyor.

İktidarların siyasal teolojisi

Ernst Kantorowicz’in ilkin 1957’de yayımlanan ve Ortaçağ siyasi düşünce tarihini siyasal teoloji bakımından ele alan Kralın İki Bedeni isimli kitabı, yazarının kendi sözleriyle “Egemen devletin şifrelerini ve sürekliliğini (Hükümdar, Yüksek Mevki, Anavatan ve diğerleri) başlangıç aşamalarında ve ilk modern devletleri kendi ayakları üzerine dikmenin bir aracı olarak hizmet ettikleri bir zamanda anlaşıldıkları biçimleriyle mevcut siyasi öğretilerin bakış açısından” ele alıyor. Böylelikle iktidarın kendini gösterdiği farklı bedenleri çözümlemenin de önünü açıyor. Kralın İki Bedeni, Ernst Kantorowicz, çev.  Ümit Hüsrev Yolsal, Bilgesu, 2018

Hasta bir toplumu muayene etmek

Hem birey hem toplum eksenli bir travma durumunu açıklarken ekonomi, sosyoloji, psikoloji gibi disiplinlerden faydalanarak uygarlığı yozlaştıran meselelere çok boyutlu eleştirel bir yaklaşım getirmeye çalışan Fred Harrison’un Travmatize Toplum’u immünolojik bir yaklaşımın nihai sınırlarını göstermesi bakımından ilginç bir kitap. Hasta bir toplumu muayene ederek bağışıklık sistemini çökerten virüslerden arındırmanın çarelerini arayan Harrison, toplumda normalleşmiş şeylere eleştirel yaklaşmamanın uygarlığın sorunlarını da artırdığını düşünüyor. Travmatize Toplum, Fred Harrison, çev. Duygu Yeniçınar, Ayrıntı,  2018

@uzakkoku