Türk dünyası 2040 vizyonu

Doç. Dr. İsmail Şahin / Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi
28.10.2022

Çok kutuplu uluslararası bir sistemin tartışıldığı şu günlerde TDT'nin önünde tarihi bir fırsat durduğu çok açık. Özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bu halkaya dahil edilmesiyle Orta Asya'dan Akdeniz'e uzanan siyasi, ekonomik ve ticari yeni bir gücün meydana gelmesi kaçınılmaz. Bu uğurda, "Türk Dünyası 2040 Vizyonu" oldukça iddialı ve ümit verici.


Türk dünyası 2040 vizyonu

Yerleşik ve alışılagelmiş uluslararası sistemde ortaya çıkan kırılmalar ve değişimler, devletleri daha fazla güvenlik odaklı politikalar izlemeye zorluyor. Bunun en önemli nedeni, yıkıcı sorunlarla başa çıkabilecek ve bu konuda iş birliği süreçlerini işletebilecek küresel yönetişim mekanizmalarının sağlıklı çalışmıyor olması. Haliyle bu durum, ulus devletler üzerindeki baskıları ziyadesiyle artırıyor. Zira her geçen gün daha da karmaşık bir yapıya dönüşen ulusötesi sorunlarla ulusal hükümetlerin tek başına mücadele etmesi, giderek zorlaşıyor. Olması gereken, uluslararası sorumluluğa sahip büyük devletlerin öncülüğünde etkili bir yönetişim mekanizmasının oluşturulması; ancak büyük devletlerin iş birliği yerine çatışmalara su taşıması, uluslararası iş birliği alanlarını bir bir yok ediyor.

Küresel tehditler ve anarşi

Şurası çok açık ki dünya ölçeğinde jeopolitik rekabet her geçen gün artıyor. Doğu Avrupa'dan Orta Doğu'ya ve Güney Çin Denizi'ne kadar yayılmış bir çatışma alanı söz konusu. Haliyle bu güç sürtüşmeleri, kırılgan fayları etkileyerek ciddi bir bölgesel güvenlik sorunu inşa ediyor. Bir başka sorun da tüm bu sorunların üstesinden gelebilecek iş birliği süreçlerine öncülük edebilecek lider bir ülkenin yokluğu. Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) üstünlüğünden bahsedilebilir, ancak bu üstünlük artık keskin bir liderlik görüntüsü vermiyor. Son yıllarda uluslararası sistemi etkileyen iki fotoğraf giderek daha belirgin bir hale geliyor. Bunlardan ilki, Amerikan gücünün gerileyişi. İkincisi ise dünya çapında ekonomik, siyasi ve askeri gücün en hızlı ve en dramatik bir şekilde yeniden dağılımı. Bunların yanı sıra, uluslararası barışı ve güvenliği korumakla yükümlü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de otoritesini yitirmiş bir vaziyette. Zira Konsey'in daimi üyeleri, kendi temel çıkarları tehlikeye düşmedikçe dünyayı etkileyen sorunlara müdahale etmede aktif bir rol üstlenmiyor. Doğal olarak tüm bunlar, bölgesel ve küresel kaygıların artmasına, büyük güçlerin çıkarlarının yakınlaşmasına bağlı olan uluslararası iş birliği olanaklarının daralmasına yol açıyor.

Dünyanın dişlerinin ve pençelerinin daha da keskinleştiği güvensiz bir ortamda, devletlerin uluslararası barış, güvenlik ve refah için yeni iş birliği alanlarına yönelmesi gayet doğaldır. Nitekim küresel ölçekte boy gösteren ulusötesi sorunlarla tek bir ülkenin başa çıkması pek mümkün değildir. Ayrıca Avrupa Birliği (AB), ABD ve NATO başta olmak üzere birçok Batılı kurum ve kuruluşun savunduğu "Avrupa-Atlantik güvenliği" tezi, bu kapsamın dışında kalan ülkeleri ziyadesiyle rahatsız ediyor. Kaldı ki Avrupa-Atlantik güvenliği bile Batılı aktörler arasında çok defa anlaşmazlıklara neden olan bir konu. İşte Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) böylesine değişen güvenlik ve jeopolitik koşulların içerisinden doğdu. Eski adı Türk Konseyi olan Teşkilatın başlıca amacı, Türk devletleri arasında kapsamlı iş birliğini teşvik etmektir. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkiye ve Özbekistan'ın asli, Türkmenistan ve Macaristan'ın da gözlemci üye olduğu TDT, uluslararası bir örgüt olarak 2009 yılında kurulduğu günden beri, barış ve güvenliğin korunması ile iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesine katkı sağlamaktadır.

Küresel tehditler ile bölgesel istikrarsızlıkların çoğaldığı bir dönemde kurulan TDT'nin bölgesel ve küresel barış ile istikrara katkıda bulunma potansiyeli oldukça yüksektir. Örgütün en büyük avantajı, üye ülkeler arasındaki ortak tarih, kültür ve kimliğin varlığıdır. Bu vaziyet, üye ülkeler arasında özel bir dayanışma oluşturmaktadır. Jeopolitik risklerin ve ekonomik kırılganlıkların arttığı bir dönemde, devletler hiç olmadığı kadar ülkelerinin güvenliğine ve refahına önem vermektedir. Bu bağlamda üye ülkelerin TDT'den en büyük beklentisi, bu ihtiyacı doyurucu bir şekilde karşılamasıdır. Elbette tüm bu talep ve beklentilerin kısa zaman zarfında hayata geçirilmesi pek olası değildir. Ancak iyi bir başlangıç ve planlamayla orta vadede önemli bir mesafe kat edilebilir. Kaldı ki uluslararası bir örgütten beklenen, üyeleri arasındaki iş birliğini kademeli olarak kurumsallaştırmasıdır. Bu doğrultuda üye devletler ile halkların birbirine yakınlaştırılması, ulusal kapasitelerin uyumlu hale getirilmesi, üye ülkeler arasında karşılıklı güvenin güçlendirilmesi, ticaret ve yatırım için uygun koşulların oluşturulması, bilim, teknoloji, eğitim ve kültür alanlarında ortak projeler vasıtasıyla etkileşimin artırılması, dış politika konularında ortak tutumlar benimsenmesi gibi birçok alanda ortak faaliyetlerin sürdürülmesi ziyadesiyle önem arz eder.

Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi'nin bu amaçlar ışığında kaleme alındığı söylenebilir. Teşkilatın herhangi bir örgütü veyahut devleti hedef alan bir yanı söz konusu değildir. Zira TDT, uluslararası hukuku rehber edindiği gibi üye devletler de mevcut uluslararası taahhütlerine ahde vefa göstereceklerini belirtmişlerdir. Nitekim 2040 Vizyon Belgesi'nde bu durum açıkça ifade edilerek şöyle denilmiştir: "Dört ana ilkeye dayanan Vizyon, her Üye Devleti halihazırda mevcut uluslararası taahhütlerine halel getirmeksizin, ulusal temelde ve bir grup olarak daha güçlü kılmayı vaat eden stratejik bir yaklaşım sağlamaktadır. Teşkilatın inşa etmeyi amaçladığı işbirliği, gelişme ve dayanışma alanı, Üye Devletler arasındaki kardeşlik bağıyla kurulan karşılıklı çıkarlar, güven ve saygıya dayanmayı hedeflemektedir. Daha geniş hedefleri göz önüne alındığında, diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla olumlu etkileşim Teşkilat için kilit bir eylem planı olacaktır." Görüldüğü üzere Teşkilat, içeriye ve dışarıya doğru, uluslararası hukukun kuralları çerçevesinde "iş birliği, gelişme ve dayanışma" ilkeleri üzerine hareket etmeyi planlamaktadır. Buradan hareketle Teşkilatın kötü huylar beslemeyen, barışçıl, kapsayıcı ve ortak çıkara dayalı bir örgüt olduğu ifade edilebilir. Birleşmiş Milletler Şartı'nın amaç ve ilkelerine ve egemen eşitlik, toprak bütünlüğü ve uluslararası alanda kabul edilmiş devlet sınırlarının dokunulmazlığı da dahil olmak üzere uluslararası hukukun evrensel olarak tanınan diğer ilke ve normlarına bağlılığını teyit eden Teşkilat, bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrarın korunması ile üyeleri arasında eşitlik, karşılıklı güven ve ortak faydaya dayalı olarak, çok katmanlı, sistemli ve yapılandırılmış çok taraflı iş birliğinin güçlendirilmesine katkı sunmayı hedeflemektedir.

Umut, barış ve kardeşlik

Şurası çok açık ki Türk Devletler Teşkilatı, tarihi bir özlem ile yeni jeopolitik gerçekliğin birleşimi sonucu uluslararası anarşinin arttığı bir dönemde ortaya çıkmış bir örgüttür. Her ne kadar Türk dünyası arasında birçok ortak değer var olsa da devletler, ülkeler ve halklar arasında güçlü ve süreklilik arz eden bir bağdan bahsedilemez. TDT'nin bu kopuşu ortadan kaldırıcı bir rol üstlenecek olması her yönüyle takdire şayan bir gelişmedir. Öncesinde Çarlık Rusya'nın sonrasında Sovyet Rusya'nın Türk kimliğinin kültürel zenginliğini yok edici kolonyalist politikaları sonucunda meydana gelen bu kopuşun tamiri ve onarılması, Türk dünyasının birliği, dirliği ve bütünlüğü kadar bölgesel ve küresel konularda siyasi dayanışmayı ve karşılıklı desteği artırmak bakımından da son derece önemlidir. TDT birçok açıdan yüksek bir avantaja sahiptir. Öncelikle üye devletlerin coğrafi dağılımı dikkate alındığında, bölgesel ve küresel ekonomik istikrara katkıda bulunan Doğu ve Batı- Kuzey ve Güney ticaret koridorlarını birbirine bağlayan güçlü bir bölgenin varlığı hemen göze çarpar. Asya'nın yıldızının parladığı günümüzde bu oldukça hayati bir meseledir. Lojistik, ikmal, üretim, tüketim ve yatırım potansiyeli göz önüne alındığında Teşkilat, üye ülkeler arasındaki ticari ilişkileri ileri boyuta taşıyarak üye devletler arasındaki ticarette ulusal para birimlerinin payının artırılmasını teşvik edebilir. Ayrıca söz konusu coğrafya fosil kaynaklar bakımından da zengin bir bölgedir. İyi bir planlamayla gerekli enerji iş birliği koordinasyonu sağlanarak üye devletler arasında stratejik bir ortaklık kurulabilir. Yine "Tarihi İpek Yolu" boyunca ortak turizm projeleri geliştirilerek üye ülkelerin kültürel, tarihi ve doğal zenginliklerinden yeni bir turizm merkezi inşa edilebilir.

Türk Devletleri Teşkilatının üzerine oturduğu coğrafya doğu ile batı, kuzey ile güney arasında ticaret, enerji ve turizm açısından son derece üstün bir pozisyona sahiptir. Orta Asya'dan Akdeniz'e uzanan "orta koridor" dünya ticaretini ve siyasetini etkileme kapasitesine sahiptir. Bu potansiyelin istikrarlı bir şekilde hayata geçirilmesi Türk dünyasının refahını artıracağı gibi TDT'nin de uluslararası rolünü pekiştirip güçlendirecektir. Çok kutuplu uluslararası bir sistemin tartışıldığı şu günlerde TDT'nin önünde tarihi bir fırsat durduğu çok açıktır. Özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bu halkaya dahil edilmesiyle Orta Asya'dan Akdeniz'e uzanan siyasi, ekonomik ve ticari yeni bir gücün meydana gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu uğurda, "Türk Dünyası 2040 Vizyonu" oldukça iddialı ve ümit verici.

[email protected]