Türk düzeni

Ercan Yıldırım / Yazar
10.11.2018

Hududullah kapitalizmin panzehiridir. Kim ki burjuva sınıfında basamakları hızlı hızlı tırmanıyor o hududullahı ihlal ediyor demektir. Nedir hududullah… Ev yaparken komşusunun güneşini, suyunu, ışığını, ufkunu engellememektir!


Türk düzeni

Anadolu’nun İslamlaşmasından sonra bu toprakları vatan yapan Türkler yeni bir millet bağı kurdu, ne geldikleri yerlerin ve zamanın ne Batı’nın, diyar-ı küfrün yaşam tarzını benimsediler. Müslümana has asaleti ikame eden yer olarak Anadolu yepyeni terkibler oluşturdu, örf ile İslam Şeriatı’nı birleştiren Türkler kapitalizm dışı bir nizamı inşa ettiler. Anadolu’da kurulan düzeni, yeni milleti, bu toprakların vatanlaştırılmasını anlamak için Yunus’un şu dizeleri bile kâfidir:

Hak’tan gelen şerbeti içtik elhamdülillah / Şol kudret denizini geçtik elhamdülillah

Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk / Birbirimize eş olduk uçtuk elhamdülillah

İndik Rum’u kışladık çok hayır şer işledik / Üç bahar oldu geri göçtük elhamdülillah

Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk / Artık denize dolduk taştık elhamdülillah

Rum illerini kışlayıp, vatanlaştırmayı, kuru iken yaş olmayı, dirilip, denize dolup taşmayı Hak’tan gelen şerbeti içmeye borçluyuz; evet birbirimize eş olduğumuz için uçtuk!

Dilaver Cebeci daha Tanzimat döneminde bile Müslümana has asaleti nasıl koruduğumuzu veciz bir örnek ile anlatır. Bir İsveç diplomatı Payitaht’taki seyyar limonatacıya içtiğinin karşılığı olarak bozuk parası olmadığı için bir lira verir, üstünü istemez. Türk kimliğini, hayatını anlamak için limonatacının “gâvurun sadakasına ihtiyacım yok” sözü bile yeter de artar!

Kapitalizmi durdurmak

Anadolu’daki Türk Düzeni Batı’nın geçirdiği aşamaların dışında bir iktisadı, siyasal alanı, kültürü barındırdığı için kendine özgüdür. Batı feodalizmini, toprağın yani mülkün belirli ellerde toplanmasını reddeden bir düzenden bahsediyoruz… Batı merkantilizme, emperyalizme geçtiğinde hala klasik düzeni devam ettiren bu sistem burjuva doğuran ahlakı da iktisadi politikaları da reddetti… Osmanlı Türk nizamı kerim devlet gereği mülkü, malı, sanayiyi, ticareti, parayı “belirli ellerde” toplamaya cephe aldı. Ne feodalizme ne burjuva kapitalizmine geçit verdik, bu yüzden İmparatorluğu bile feda ettik!

Mehmet Genç Hoca Osmanlı’da kapitalizme geçilmemesinin nedenlerinden biri ve en önemlisi olarak “kul hakkı”nı gösterir. Türk düzeni kapitalizmi dört yüzyıl boyunca kıta Avrupasına hapsetti. Müstakil yaşama iradesi nedeniyle bize özgü hayatı kurabildik.

Türk modernleşmesi bir çelişkiyi mutlak kılmak için çabaladı. Batı’yı, Batı medeniyetini geçmek için Batı gibi olmak, Batı’nın araçlarını elde etmek istiyoruz. Günümüzde bunu neoliberal iktisat ve siyaset için de söyleyebiliriz. Modernleşme uzun yıllar bu topraklarda yavaş seyretti, dünya sisteminin kuruluş ve işleyiş mantığına bağlı olarak merkez-çevre modellemesinde Türkiye’ye çevrede rol verildi. Eklektik tüm siyasal, iktisadi, kültür programları Türkiye’de karşılık buldu. Neoliberalizme kadar Türkiye geç modernleşmenin imkansızlıkları içinde kaldı, yeni tür eklektizm, İslam’ı bir biçimde Kalvinist-Protestan mantıkla yorumlama çabası yeni iktisadi ve siyasi kanalları açtı.

Dünya sistemiyle entegre  olmaya ahdeden bir millet hayatına yöneldik. Faizden sigortaya, “İslami finans”tan rant ve emlak ekonomisine kadar yeni yorumlar kriz dönemlerinde küresel kapitalistlere “sistemi bozuyorsunuz, biraz da bize bırakın” mesajı vermeye kadar götürdü. Batı’yı geçmek için Batılı araçları devşirmek isterken zorbalığı, sömürüyü, çocuk katliamını kınamak dünya sisteminin işleyiş mantığına ters! Kapitalizmin gelişiminden neoliberal şirket hegemonyasına kadar dünya sistemi “bir avuç” zengin için dünyayı ateşe vermekten imtina etmeyecek gözüpek talibler arar. Biz Türkler Batı dışı gelişme, var olma, başka bir dünya çabasını bugün gösterebiliyor muyuz? Sorunun cevabı ağır yükümlülükler getirdiği için bilfiil Türkler bilkuvve Türk-lükten kaçınır.

Parayla para kazanma

İş yaparken, ticaret hayatındayken, işletme sahibiyken kapitalizmin gadrine uğrayıp iflas eden birinin mallarını ucuza kapatmak, yok pahasına almak için sıraya giren çalışma hayatımız var. Oysa bilkuvve Türklükte “düşene vurulmaz”, elinden tutulur, toparlanması için dayanışmaya gidilir, borçları toparlanır.

“Faize bulaşmamak için” eşten dosttan borç isteyene bilfiil Türk, parası olduğu halde ya yardım etmez ya en azından “enflasyon oranında” geri ödeme ister; zaten parası dövizde yahut altındadır… Finans kapital düzeninde altın ve döviz borcunu vermeye kalktığında faizden çok fark ödersin!

Bilkuvve Türk-lük malın, yiyeceğin, selamın, hatrın yedi göbek kökenini öğrenir, “helal ise”, kul hakkına bulaşmamışsa, “ker”den arınmışsa o selamı alır! Mehmet Azimli Sille’nin son müderrisi dedesi Musa Kazım Efendi’yi anlatırken, Bilkuvve Türk-lük’e iyi bir örnek de verir. Hocaefendi bir gün kızının evine gittiğinde yer minderlerinin değiştiğini fark eder, tahmin ettiği için de kaynağını sorar, mübadeleye uğrayan Ermenilerden “uygun fiyata” alındığını öğrenince, bunu gasp malı olarak görüp oturmadan çıkar gider!

Anadolu yeni başlangıçlar yapmanın yurdudur. Para bu topraklarda bulundu, kapitalizme giden yollar burada inşa edilmeye başlandı. Fakat Türk düzeni kapitalizmi yine bu topraklarda durdurdu. Kapitalizm dışı sistemi Büyük Müesses Nizam yani İslam-Türk-ehli sünnet-gaza omurgasıyla kurduk. İlk faiz karşıtı çıkışı Aristo yaptı. Bu topraklarda Türk düzeni servet için, biriktirmek, mal yığmak için üretmekten Allah’a sığınarak kurulmuştu, bilfiil Türk Batı kapitalizmini o derece içselleştirdi ki kendi kendini de inkar ederek parayla para kazanma yollarını arıyor. “Birbirine eş olarak” burayı vatanlaştıran bilkuvve Türk-lük, “birbirinin sırtına basarak” yükselmenin, “altta kalanın canı çıksın”ı felsefesi haline getirmenin keyfini çatan bilfiil Türk tarafından unutturuldu bile. Kapitalizm hala Türkiye’yi çevrede kabul ediyor ama bilfiil Türk kapitalist ahlakı, yöntemleri içselleştirdi bile.

Erken kapitalistler buldukları her imkana sarılıyor, ahlaki gevşekliğin en şedit versiyonlarını sergiliyor, dinlerini fetvalarla yeni iktisadi nizama uyarlıyorlardı. Werner Sombart’a bakarsak erken burjuvanın zengin olmasının nedenleri ve karakteriyle neoliberallerin ve bilfiil Türkün arasında fark yok. Bilinenin aksine kapitalizm ve liberalizm “serbest piyasacı” değildir… Tekelleşme, oligopolleşme, stokçuluk, karaborsacılık, spekülasyon, ihtikar, hileli iflas, simsarlık, piyango-şans oyunları-borsa-kumar, faizcilik-tefecilik, harami usulleri kapitalizmin doğasında, ontolojisinde vardır. Toplum yapımız bu yöntemleri içselleştirdi bile. Türk düzeninde faiz, tefecilik, stokçuluk, komisyonculuk, karaborsacılık, spekülasyon hele ki tekelleşme bulunmaz. Kul hakkı çerçevesinde millet bağını sağlam tutmak için aracıların hiçbir iş yapmadan en fazla parayı kazanmasına müsaade edilmez, “bir avuç” gözüaçığın halkı ezmesi, zenginleşmesi mümkün olamaz. Kerim devlet güç odaklarını seyreltir, iktisadi pozisyonları Allah’ın adaleti uyarınca düzenler, azınlığın galebe çalmasına tahammül göstermez. Kapitalizm risksiz, sorunsuz kar, kazanç manasına gelir. Bilfiil Türk, tarladaki ürünü, satılacak metayı “görmeden” bir tuşa basıp ikinci-üçüncü ellere ulaştırarak kısa-kolay-sorunsuz kazancın peşindedir; malı görmeden ticaret ribadır çünkü. Oysa Türk düzeni, insana çalıştığından başkasının olmadığını haber veren ayet-i kerimenin üzerine inşa edilir. Ahilik teşkilatı, üreten insanın Türk düzeninin prototipidir.

Medine pazarı

Türk düzeni Medine pazarına dayanır. Peygamber Efendimiz’in iki uygulaması küfür ile İslam, kapitalizm ile İslam ekonomisi arasındaki farkı netleştirdi. Peygamberimiz pazardan vergi almayarak “herkesin rızkını kazanması”nın önünü açtı… Pazarda sabit yere müsaade etmeyerek de tekelleşmenin, burjuvalaşmanın, gücü belirli ellerde toplamanın önüne geçti. Pazar bağımsızlığın sembolüdür. Medine pazarı kuralları, işleyişi, kendini Müslüman olmayanlardan ayıran zihniyet dünyasıyla İslam’ın, Müslüman varlığının göstergesiydi. 1071 sonrasında bu topraklarda gelişip serpilen kapitalizme biz Türkler Medine pazarının, Peygamber Efendimizin getirdiği dinin umdelerini uygulayarak dur dedik. Gaza yurdu, “muhtaçları gözeteni cihadla eşitleyen” hadis-i şerife boyun eğerek kuruldu.

Bilkuvve Türk-lük Medine pazarı mantığına dayanırken bilfiil Türk bugün tekelci olmak istiyor. Kamuya yerleşmek, sabit ve garanti maaş, çalışmadan bol pazara kazanmak, terlemeden lüks tüketici sınıfına geçmek, az çalışıp az riske girerek üretmeden sermaye temerküzünü gerçekleştirmek, ihtiyaçları için değil lüks ve biriktirmek için yaşamak bilfiil Türkün gündelik hayatı oldu.

Fırsatçılık, stokçuluk, ayrıcalık beklentisi toplum kodlarının normalitesi haline geldi. “Tatlı para”yı gelecek ufkuna yerleştiren toplum olduk; oysa “tatlı kazanç” Medine pazarının, Türk düzeninin ideali, ortalaması değildi, İslam’da da kesinlikle yeri yok!

İslam ekonomisi sanıldığının aksine yığmak, biriktirmek, servet elde etmek için çalışmayı öngörmez, tam tersine ihtiyaçlarını gidermeye yönelik, savrukluğun, neoliberal tüketimin dışındaki harcamayı, ekonomiye katılmayı teşvik eder.

Temerküz sömürüdür, pazar kurmak, pazarda ihtiyaçlarını karşılamak üretim getirir, istihdam sağlar, bağımsızlığın sürekliliğine katkıda bulunur.

İslam ekonomisi ve onun pratik uygulamalarından olan Türk düzeni serbest Pazar inşa eder, yarışmayı, iyi ve kaliteli olanın kazanmasını, rekabeti getirir; kanaatten yanadır, aşırılıktan kaçınmayı, tevekkülü, şükrü en önemlisi iç huzuru salık verir. İslam ekonomisi Ahmet Tabakoğlu Hocanın vurguladığı gibi çalışmayı ibadet görür, rahmeti, nimeti, kazancı Allah’tan başkasından beklememeyi, Rab bellememeyi öğretir çünkü! Hududullah kapitalizmin panzehiridir. Kim ki burjuva sınıfında basamakları hızlı hızlı tırmanıyor o hududullahı ihlal ediyor demektir. Nedir hududullah… Ev yaparken komşusunun güneşini, suyunu, ışığını, ufkunu engellememektir!

Müstakil gündelik hayat

İslam çalışmayı, kimseye köle olmamayı öğütler, Müslümanın muhtaç duruma düşmesini istemez. Ekonomi insan içindir, insan ekonomi için değil! İslam zenginleşmeyi, medeniyet inşa edip, orada donmayı reddeder. İmparatorluğun gerileme dönemi, medeniyetin kurulduğu zirve olan Kanuni dönemine dayandırılır. İttihatçılar milli ekonomi diyerek vasıfsız bir burjuva sınıfı yarattı, gereksiz zenginler üretti ama aynı zamanda kapitalizmin cürufunu, en vahşi yönünü bu topraklara yerleştirdi. Dünyadaki örneklerinde olduğu gibi mesela AVM’lerde ihtiyaç gidermek için wc’lere gitmeyi yasaklayan bir düzen bizde de yavaş yavaş kuruluyor. Türk düzeninde insan önceliklidir, insan için pazar teşkil eder, kapitalizmde olduğu gibi sermaye için insan tüketilmez! Kalvinistler “Bu dünyada başarılı olanın ahrette de başarılı olacağını, sınavı geçeceğini” öngörmüşlerdi. Başarı için “her şey mubah” oldu haliyle, başarının kendisi ahlak biçiminde temayüz etti. Türkiye’de “Müslümanlar en güzeline layıktır” anlayışı sapkın bir kapitalist zihniyet, toplum yapısı doğurdu. Buradan bir sistem çıkmadı, çıkmaz.

Sermaye temerküzü için gerekli vahşiliği zaten Batı yapıyor, yeni vahşilere de müsaade etmeyecek. O zaman bizlere Medine pazarına dönmek, 1071 sonrasındaki Türk düzenini ihya etmek düşüyor. Bu da müstakil bir gündelik hayat inşasıyla mümkün; İslam bir Müslüman için gerekli her türlü yaşam ölçüsünü belirlemiş.

Bize özgü yol, Müslüman olmanın getirdiği, Türk düzeni kurmanın verdiği ayrıcalığı, biricikliği, müstakil hayatı, tarzı o kaynakta bulabiliriz. Kültür bu açıdan sonuçtur, iktisadi, siyasi bağımsızlığın getirdiği hayat tarzı, stilidir. Medine pazarından neş’et eden Türk düzeni Türk musikisini, Türk mimarisini, Türk evini, Türk ailesini, hayatını, Yahya Kemal’in dediği gibi kimlikleri dönüştüren Türk İstanbul’u inşa etti.

Başkalarının, Batı’nın şartları, kuralları altında bize özgü hayat kurulamaz en fazla vahşi burjuvanın distribütörlüğü yapılır. Bağımsızlık Batı’nın tekliflerini elinin tersiyle reddeden Müslüman asaletiyle, “kafirin parasına ihtiyacım yok” diyen limonatacının duruşuyla sağlanır ancak!

@Ercnyldrm1