Türk halkının kahramanlık destanı

Adnan Küçük / Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi
15.07.2022

15 Temmuz ruhunu önemsizleştirici, zedeleyici ve hafife alan her bir söz, beyan, ifade, bu milletin kahramanlığına sürülmek istenen kara bir lekedir. Bu lekeyi sürmek isteyenler, işgalcilere destek vermektedir.


Türk halkının kahramanlık destanı

Kişilerin ve milletlerin destan yazan kahramanlıkları, olağan ve kolay zamanlarda değil, olağanüstü zorlukların söz konusu olduğu zor zamanlarda ancak belli olur. Mesela, bir kişi, olağan dönemlerde, ilgili komutandan izin alarak tankın üzerine çıkar, sağa sola silah gösterisi yapar. Daha sonra da, bu gösterilerinin resimlerini ve videolarını, Instagram, Twitter, Facebook, Tik Tok hesaplarından paylaşır. Bu tür eylemler, gösteriler ve paylaşımlar kahramanlık değil, tamamen nostaljidir. Bir kişinin, olağan zamanlarda "ülkemde bir darbe olursa tankın üzerine ilk ben çıkarım" demesinin çok fazla bir manası yoktur. Asıl olan, darbe için yürüyen tankların üzerine çıkmak, üzerine çıkılan tankın yönünü ve kontrolünü darbeciler aleyhine çevirmektir.

Hele ki bir kişi, önce "darbe olduğu takdirde tankın üzerine ilk çıkacak kişi ben olurum" deyip, fiilen darbe teşebbüsü olduğu zaman da, tankın üzerine çıkmak bir yana, tankın koruması altında yanından sıvışıyorsa, darbecilerle hesaplaşmak bir yana, neticenin ne olacağını sessizce bir köşede bekliyorsa, onunki tam manasıyla halkla alay etmektir; kahraman değil, piyon ya da korkak olduğunu el âleme ilan etmektir.

Darbe destekçileri

15 Temmuz gecesi ihanet kalkışmasına karşı sokaklarda olması gerekirken evlerinde TV izleyerek işgal kalkışmasının başarılı olması için içten içe dua edenler ya da temennilerde bulunanlar ancak darbe şakşakçıları ya da destekçileri olabilirler. Hele ki, bir de 15 Temmuz ihanet kalkışması için, "kontrollü darbe", "tiyatro", "asıl darbe 15 Temmuz değil, 21 Temmuzdur", "OHAL uygulamalarından etkilenen bütün FETÖ'cüler mağdurdur" diyenler, 15 Temmuz ihanet kalkışmasının karşısında değil yanında yer alanlardır. Asıl kahramanlar, daha önceleri "tankın üzerine çıkacaklarını açıklamayıp", 15 Temmuz darbe teşebbüsü gecesinde tankın üzerine çıkanlar, göğüslerini tanka dayayanlar, F-16'lara meydan okuyanlar, hatta sapanla F-16'lara taş atanlardır. Bazen de milletler, zor zamanlarda öyle bir duruş sergilerler ki, dünya kamuoyunca ayakta alkışlanırlar. Bu türden kahramanlıklar dünya tarihinde çok yaygın değildir.

Dâhili ve harici destekçiler

15 Temmuz darbe teşebbüsü, harici güçlerle, onların dâhildeki terörist uzantılarının ittifakla gerçekleştirdikleri dehşetli bir işgal ve ihanet kalkışmasıdır. Bir ülkenin işgal dilmesi, sadece, bir devletin, tanklarla, savaş uçaklarıyla, askerlerle bir başka ülke sınırları içine girmesi ile gerçekleşmez. Bir ya da birden fazla devlet, organize ettikleri bir darbe operasyonu ile kendilerinin sevk ve idare ettikleri asker-sivil militanlarını iktidara getirerek de, bir ülkeyi işgal edebilirler. Darbe yoluyla iktidara gelenler, dolaylı olarak işgali gerçekleştiren harici güçlerin emrinde olarak ülkeyi yönetirler. Bu ihanet örgütünü bizzat organize eden, cemaat kisvesi altında liderini kendi güvenlik birimleri vasıtasıyla bizzat koruyan, sevk ve idare eden NATO'nun ağababası Amerika'dır. İşgalci kalkışmayı organize eden bu harici güç, maalesef, Türkiye'nin NATO şemsiyesi altında müttefiki olarak bilinen bir ülkedir. İhanet kalkışmasının bir de, içerdeki uzantıları var. Bunların siyasi ve diğer kesimlerde yer alan sivil görünümlü elebaşıları, kalkışma esnasında neticeyi beklediler. Netice, ihanet kalkışması aleyhine dönmeye başlayınca, "sahteden" darbe karşıtı cenaha geçmiş göründüler.

Halk mukadderatına el koydu

Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi en büyük ihanet ve işgal kalkışması ile karşılaştı. Geçmiş yıllardaki doğrudan ya da dolaylı askeri müdahalelere karşı sadece darbe sonrası dönemlerde tepki veren Türk halkı, 15 Temmuz ihanet kalkışmasının bir işgal ve yıkım girişimi olduğunu yüksek feraseti ile derhal sezerek kendi mukadderatına el koydu.

Cumhurbaşkanımız daha Türk halkını meydanlara direniş için çağırmazdan önce, kahraman yiğitlerimiz, saat 22:00 civarından itibaren meydanları doldurmaya başladı. Ben buna, Türk halkının, sevk-i ilahi ile müteharriki bizzat (bir başkasının yönlendirmesi olmaksızın, kendiliğinden) olarak demokrasiye ve mukadderatına sahip çıkması diyorum.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, saat 00:25'te CNN Türk'e Facetime ile bağlanarak, "Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar" şeklindeki ifadeyle tamamladığı açıklamayla halkı meydanlara, sokaklara, hava meydanlarına davet etti. Cumhurbaşkanımızın bu çağrısı, Türk halkının kendi mukadderatına sahip çıkmasında sinerjik etkiler meydana getirdi. Siyasi kimliğinden bağımsız olarak ülkesinin Liderinin demokrasi yıkıcılarına karşı büyük bir direnç gösterdiğini gören her kesimden insanımız, kahraman yiğitlerimiz, hatta bazı Suriyeli misafirlerimiz bile meydanları doldurdular.

Bu hareket, bir kuru kalabalık, sadece yürüyerek ya da bir alanda toplanarak tepki veren insanların pasif bir tepkiselliği değil, doğrudan neticeye yönelen etkili bir eylemdi. Eşsiz Türk milleti, FETÖ'cü hainlere karşı göğsünü tanklara, uçaklara, kurşunlara siper ederek verdiği mücadelede geriye 252 şehit ve 2196 gazi bırakarak ülkemizi işgalden kurtardı. Amerika tarafından kurulan terör örgütü FETÖ, 15 Temmuz günü gerçekleştirdiği işgal ve iç savaş girişiminde Türkiye'mizi teslim almayı başaramadı. O gecede, iman ve inanç dolu azimleri ile hayatlarını ortaya koyarak aktif bir tutum sergileyen Türk Halkı, işgalcilere karşı efsanevi bir duruş sergiledi, tarihi bir destan yazdı.

Bir tarafta sadece ruhları hamiyet-i diniye ve milliye ile coşan, iman gücünden başka bir silahı olmayan kahraman Türk Milleti. Diğer tarafta, TSK'ne sızmış FETÖ/PDY mensubu veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 10.000'nin üzerinde askeri personel, savaş uçakları da dâhil 35 uçak, 3 savaş gemisi, 37 helikopter, 74 tank, 246 zırhlı araç ve 4 bin civarı muhtelif silah. Elinde iman ve vatan sevgisi dışında hiçbir silahı olmayan kahraman halkımız, tanklara, F-16'lara, helikopterlere karşı meydan okuyarak, o gecede işgalcileri darmadağın etti. Kimisi, iman ve inanç dolu göğsü ile tanklara karşı direndi, kimisi bu vatan ve millet uğruna, tankların altına yattı. Hiçbir bomba sesi, tank yürüyüşü, silahlı saldırı onları yıldıramadı.

Bazı yiğitlerimiz, tankların üstüne tırmanarak, darbecileri etkisiz hale getirdiler. Bütün bu işleri yaparken, göğüslerindeki iman ve vatan sevgisi şeklindeki atom bombasından daha etkili manevi silahtan başka bir silahı yoktu. Kısaca, o gece iman tekniğe meydan okudu, iman ve inanç silahı, her türlü teknolojik silahları alt ederek hezimete uğrattı.

Kısaca, merhum şairlerimizden Ali Ulvi Kurucu'nun şu mısralarında dile getirdi ulvi hakikatler 15 Temmuz gecesi eksiksiz olarak gerçekleşti:

Bir azm, eğer iman dolu bir kalbe girerse; İnsan da o imandaki son sırra ererse,

En azgın ölümler ona zincir vuramazlar; Volkan gibi coşkun akıyor, durduramazlar. 15 Temmuz gecesi, "kimin himmeti milleti ise o tek başına küçük bir millettir" sözünde belirtilen hamiyet-i milliye ve vatan sevgisi tavan yapan kahraman Türk halkının, ihanetçileri mutlak zaferle alt etmesine sahne oldu.

İman dolu göğüs

Dünya demokrasi tarihinde, ilk ve son defa, bir millet, tüm toplumsal kesimlerin iştiraki ile iman dolu göğüsleri, hamiyet-i milliye ve vatan sevgisi silahıyla, tüm teknolojik silahları ve süper güçlerin en hileli ve içeriyi kuşatan ihanet yapılanmalarını elinin tersi ile itti. Tür halkının 15 Temmuzda sergilediği kahramanlık destanı, bir Batılı ülkenin vatandaşları tarafından ortaya konulsa idi, her türlü etkili algı oluşturma silahlarına sahip Batılı ülkeler, bu kahramanlığı kıyamete kadar canlı tutarlardı.

Ama bu kahramanlık destanı, müstemleke güçlerin her türlü oyunlarını yerle bir ettiği için, Batılılar her türlü itibarsızlaştırma operasyonlarını sahneye koymaktan kaçınmadılar. 15 Temmuz ihaneti destekleyen yöneticilerin, bu ülkeyi yönetmeye kalkışmaları, bu ülkeyi, işgalcilerin belirleyecekleri siyasi tercihlere teslim etmelerinden başka bir şey değildir.

Sen sahip olursan...

15 Temmuz gecesi, Devlet ile millet el ele vererek bu kanlı işgal saldırısını çökertti. Kahraman Türk Halkı, devletin ihanetçi işgalcilerin eline geçmesini önleyerek, Devleti ile et-kemik gibi bütünleşerek, kendisi haricindeki hiçbir güç tarafından devletin kesinlikle elde edilemeyeceğini dünya âleme göstermiş oldu. Türk halkı, 15 Temmuz gecesinde sergilediği emsalsiz direnişi ile bundan sonra böyle bir gaflet ve ihanet teşebbüsünde bulunabilecek olanlara en net mesajları vermiş oldu. Bu Millet, 15 Temmuzda bozduğu dehşetli oyunları bir daha sahnelemek isteyenlere karşı çok daha uyanık olmak durumundadır. Milli Şairimiz Merhum Mehmet Akif Ersoy'un "Sahipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır" şeklinde dile getirdiği mısralarında belirtilen, milletin, memleketine, mukadderatına mutlak olarak sıkı sıkıya sahip çıkması hadisesi 15 Temmuz gecesinde gerçekleşti. Kahraman halkımız, o gecedeki bu mücadeleyi, İstiklal Savaşında ve Çanakkale Harbinde ortaya koyduğu yüce ruhla tekrardan mücehhez hale gelerek verdi. İstiklal Marşında yer alan "Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar" mısraında ifade dilen milletin korkusuzluğu15 Temmuz gecesi, en yüce haliyle gerçekleşti.

Merhum Akif'in yüreğinin ve vicdanının derinliklerinden gelen seslenişiyle "Bütün dünya toplanıp hücum etse, yine Çanakkale sükût etmez, düşmez!" şeklinde ifade ettiği, güçlü vatan savunmasının bir benzerini, hamiyet-i diniye ve milliye ile ortaya çıkan emsalsiz manevi gücünü, "hakiki imanı elde eden adam bütün kâinata meydan okuyabilir" şeklinde ifade edilen iman gücüyle birleştiren Türk Milleti, 15 Temmuz gecesi harici güçlerin içerideki darbeci temsilcilerine karşı emsalsiz bir şekilde gerçekleştirdi.

Bir hak mücadelesi

Savaşlarda ve hak mücadelesinde, iman, azim, inanç, korkusuzluk, şehitlik ve gaziliğin insanlara verdiği manevi gücün maddi sonuçları da emsalsiz mahiyettedir. Her türlü saldırılara, hatta ölüme karşı bile sergilenen korkusuzluğun zaferlerdeki ehemmiyeti sebebiyledir ki, İstiklal Marşımız "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" mısraı ile başlamaktadır. Şehitliğin manevi makamı Akif tarafından "Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber, Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber" şeklinde ifade edilmiştir. Ölümden korkmamak, şehitlik ve gaziliğin inanan bir insana verdiği güç, maddi ölçütlerle ölçülemez. Bu hakikat, ancak savaşlardaki kahramanlıklarla yaşanarak izhar edilebilir. İman, korkusuzluk, şehitlik ve gaziliğin bir millete sağladığı maksimum gücün maddi sonuçlarının emsalsiz olduğu bir hadise de, milletimizin 15 Temmuz'da gerçekleştirdiği harika zaferdir. Çanakkale Harbinde harbin seyrinin değişmesinie sağlayan Seyid Onbaşıdaki kahramanlık ruhunun bir benzeri, 15 Temmuzda darbecilere karşı kahramanca mücadele eden, gülerek şehadete koşan Milletimizin fertlerinde de eksiksiz bir şekilde mevcuttu.

Yukarıda, ölümden korkmamak, şehitlik ve gaziliğin inanan bir insana verdiği gücün, maddi ölçütlerle ölçülemeyeceğini, bu hakikatin, ancak mücadele meydanlarında sergilenecek kahramanlıklarla yaşanarak izhar edilebileceğini ifade etmiştik. Bu hakikat, 15 Temmuz'da eksiksiz olarak yaşandı. Ama bu hakikati, 15 Temmuz gecesi Kızılay'da, Genelkurmay Başkanlığının önünde, Külliyede, TRT'de, 15 Temmuz şehitler köprüsünde işgalcilerin ihanet güçlerine karşı dimdik, sarsılmaz imanla mücadele ortamında yer almayanlar, Tankların önüne yatmayanlar, tankların üzerine çıkmayanlar hakkıyla anlayamazlar. O gece darbecilerin galibiyetini bekleyerek seyredenlerin ise, bu hakikati anlamaları imkânsızdır. Allah'ın lütfu ve ihsanı ile o gecede Kızılay'da ve Genelkurmay Başkanlığının önünde, tanklara, F-16'ların bombalamalarına, Helikopterlerin saldırılarına karşı meydan okuyarak bulunanlardan biri olarak, bu hakikati yaşayarak tattım. Milletin temsilcilerinin yer aldığı TBMM'nin hunharca bombalanmasına gözlerimle şahit oldum. Hayatımın en lezzetli anlarından biri, 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Başkanlığı önünde işgalci darbecilere karşı sergilediğim direniş ve mücadeledir.

15 Temmuz ruhunu önemsizleştirici, zedeleyici ve hafifseyici her bir söz, beyan, ifade, bu milletin kahramanlığına sürülmek istenen kara bir lekedir. Bu lekeyi sürmek isteyenler, bilerek ya da bilmeyerek, hem işgalcilere destek vermiş olmaktalar, hem de bu milletin kahramanlığını aşağılamak istemektedirler.

[email protected]