Türkçenin Farsçayı etkilememiş olması mümkün mü?

Murat Güzel/ Açık Görüş Kitaplığı
15.12.2018

Etkileşimleri İslam öncesi dönemlere kadar uzanan, bir arada oluşları yaklaşık 2 bin 300 yılı bulan iki dil: Türkçe ve Farsça. Mustafa Balcı kitabında, ikisi arasındaki tarihsel ilişkiyi ele alıyor. Birbirlerinden etkilenmemelerinin ise bizatihi dil denen olgunun tabiatına mugayir olduğunu söylüyor.


Türkçenin Farsçayı etkilememiş olması mümkün mü?

Türk modernleşmesi boyunca üzerinde sıkça tartışma yaşanan konulardan biri de dildir. 20. yüzyılın başlarında “dilde sadeleştirmecilik” olarak başlayan, 1933’teki Dil Kurultayı’yla zirveye çıkan bu tartışmalar boyunca sıkça tekrarlanan temel yargılardan biri de Türkçenin özellikle Arapça ve Farsçanın etkisi altında kaldığı, halkın kullandığı dilden uzaklaştığıdır. Halkın kullandığı ve saf (arı) olduğu varsayılan Türkçe ile Osmanlı elitlerinin kullandığı Osmanlıcayı zıtlaştıran bir bakış açısı hakimdir genelde bu tartışmalara. Osmanlıca, bu tartışmalarda Arapça ve Farsçanın tahakkümü ve işgali altındaki bir dil olarak düşünülür genelde. Bu bakış açısına göre Türkçe, Arapça ile Farsçanın gölgesinde kendi doğal gelişimini sürdürememiş; hep ikincil düzeyde kalmış ya da bırakılmış güçsüz bir dil konumuna itilmiştir Türklerin İslam’a girişlerinden beri. Farsça ve Arapçanın Türkçe üzerindeki etkisinin tek yönlü olduğu da bu bakış açısının dile getirdiği yaygın kanaatlerdendir. Osmanlıcanın ortaya çıkışına ilişkin anlatılarda da bu yaygın kanaat, kendi doğrulamasını ve dayanağını bulmaya çalışır ısrarla. Osmanlıca etrafındaki tartışmaların büyük bir kısmında bu bakış açısının egemen olduğu gözlemlenir.

Tamlamaların dizilişi

Türkçe ile Farsça arasındaki tarihsel ilişkileri ele alan Mustafa Balcı, etkileşimleri İslam öncesi dönemlere kadar uzanan, bir arada oluşları yaklaşık 2 bin 300 yılı bulan bu iki dil arasında birinin etkilenip diğerinin etkilenmediği bir durumun bizatihi dil denen olgunun tabiatına mugayir olduğunu düşünerek, Türkçenin Farsça üzerindeki etkilerini araştırıyor. Türkçeye en uzak Hint-Germen dili İngilizcede bile dikkati çekecek ölçüde Türkçe ile paralellik arzeden hususların olduğunu işaret eden Balcı, Farsça üzerinde böyle bir etkilenmenin olmamasının imkansız olduğunu düşünüyor. İran coğrafyasında 1925 yılına kadar birkaç ara dönem dışında hep Türklerin yönetici olduğu devletlerin hüküm sürdüğü göz önünde tutulursa Mustafa Balcı’ya göre yazı dili olarak Türkçe Farsçadan ya da Farsça kadar eskidir. İslam medeniyetinin, Osmanlıların elsine-i selase dedikleri üç büyük yazı dili, yani Arapça, Farsça ve Türkçe üzerinde yükseldiğini vurgulayan Balcı, Kutadgu Bilig’in yazıldığı dönemde Farsçanın henüz olgun ve özgün edebi metinlerini ortaya koymadığına da işaret ediyor. İslam medeniyeti içinde iyi eğitim almış Arapların sadece Arapça, Farsların Arapça ve Farsça, Türklerin ise Arapça, Farsça ve Türkçe ile iştigal edip eser verdiğini belirten Balcı, Türkçe ile Farsçanın işleyişlerinin ve hayatı anlamlandırırken ortaya koydukları dil mantığının Arapçanın ortaya koyduğu mantıktan çok farklı olduğunu belirtiyor. Ona göre, Türkler ile Farsların Arapça ile münasebetleri, handiyse Arapçayı Arapların dili olmaktan çıkarmıştır; hatta fasih Arapça denen tarihi lehçe, Türkler ve Farslar tarafından Araplara nazaran daha iyi bilinmektedir. 

Farsçanın tarihi boyunca üç kez yazı dili olduğunu belirten Mustafa Balcı, Orta ve Yeni Farsça yazı dillerinin oluşumunda Türkçenin doğrudan, Eski Farsçada ise dolaylı bir etkisinin olduğunu ifade ederek Farsça ile Türkçe arasındaki özellikle yapısal benzerliklerin görmezden gelinemeyecek kadar çok ve eski olduğunu da vurguluyor. Farsçanın her alanda ve dönemde Türkçeyi etkisi altına aldığını ve böylelikle Türkçeyi neredeyse Farsçayı taklit eden bir dil konumuna getirdiğini ileri süren oryantalistlerin bu benzerlikleri bilhassa kaale almadığını dile getiriyor.

Türkçe-Farsça İlişkileri 
Mustafa Balcı 
Çizgi Kitabevi, 2018

Habermas ve sosyal bilimlerin mantığı

Eleştirel Teori adıyla da bilinen Frankfurt Okulu’nun Adorno ve Horkheimer sonrası en önemli ismi sayılır Jurgen Habermas. Kitabında günümüz sosyal bilimlerinin mantığında yer ettiğini düşündüğü dört ana konu etrafında çetrefilli bir tartışma yürüten Habermas, doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki geleneksel ayrımı; sosyal eylemin karakteristik özelliklerini ve toplumsal gereklilik açısından dil teorisinin göndermelerini; yorumbilimin doğasını, işlevini ve sınıflamalarını; işlevselcilik ve sistem kuramlarının güçlü ve zayıf yönlerini; Popper’in sosyal bilimler felsefesine bakışını inceliyor. Habermas’ın sosyal bilimler geleneğinde etkili olmuş bu konular etrafındaki analizlerinin de ayrı ayrı farklı eleştirilere muhatap olabileceği ise izahtan vareste.

Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine, Jurgen Habermas, çev. Mustafa

Tüzel, Alfa, 2018

Birinci Büyük Savaş hangi sebeple bitmedi?

Çalışmalarını modern tarih üzerine yoğunlaştırmış bir akademisyen Robert Gerwarth. Kitabında tam 100 yıl önce Birinci Büyük Savaş’ı sona erdirdiği varsayılan ateşkes ve ardından gelen barış antlaşmalarının savaşı niye tamamen sona erdirmediği sorusuna cevap arıyor. Özellikle savaş sonrası dünyada ortaya çıkan yeni durumu, yaşanan anarşiyi, yıkılan imparatorlukları ve bu yıkımlardan ortaya çıkan ulus devletleri, yeniden çizilmek istenen sınırları, sürgünleri ve yeni milliyetçilikleri konu ederek çizdiği panoramada Gerwarth, İkinci Büyük Savaş’a doğru sürüklenen Avrupa’yı kaplayan yeni şiddet dalgasına da bilhassa dikkat çekiyor.

Mağluplar, Robert Gerwarth,

çev. Yüksel Taşkın,

Doğan Kitap, 2018