Türkiye Afrika için ne anlama geliyor?

İhsan Aktaş / GENAR Başkanı
30.12.2017

Son bir ay içerinde İİT’nin ilk kez cesametine yakışır bir toplantı yapıp Filistin davasını ele almasının, BM’de yapılan oylamada Filistin’in galip çıkmasının, Erdoğan’ın Sudan ziyaretinin Sudan’da ekonomik ve siyasi bir devrim olarak karşılanmasının anlamı büyüktür. Bu bütün mazlum milletlerin siyasi ve ekonomik olarak güçlü ve lider bir Türkiye’ye ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Şartları ne olursa olsun adaletten ve mazlumdan yana tavır alan bir Türkiye, suyun suya benzediği gibi geçmişine benzeyecektir.


Türkiye Afrika için ne anlama geliyor?

Geçtiğimiz hafta boyunca Sudan’daydım. Sayın Cumhurbaşkanımızın iş adamları heyetiyle birlikte yapacağı Sudan görüşmelerinden önce ülkede oluşan havayı görme imkanım oldu. Sudan, Afrika’nın büyük ülkelerinden birisi. 40 milyona yakın nüfusu, geniş yüz ölçümü ve eğitimli nüfusu ile gelecek vadeden bir ülke.

Ülke 20 yıla yakın süredir ekonomik ve siyasi ambargo altında yaşamakta. Bugünlerde ambargonun fiili olarak olmasa da karar olarak kalkmış olması, bütün dünya şirketlerinin tek-rar Sudan’a yönelmesine sebep oldu. Sudanlılar da kalkınmanın ve kaynak girişinin tekrar başlaması konusunda ümitli görünüyor.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın Sudan’a gelmesinin, bir ziyaretin çok ötesinde anlamı olduğu kesindir. Bir ülkenin cumhurbaşkanının bir ülkeyi ziyaret etmesi, ne kadar heyecan uyandı-rabilir? Erdoğan’ın ziyareti Hartum sokaklarında, çarşılarında, billboardlarda, televizyon programlarında, iş adamları ve devlet erkanı arasında tek konu haline gelmişti.

Havaalanındaki karşılama, Sudan Milli Meclisine girişte oluşan coşku ve fahri doktora töreninde Hartum Üniversitesi Rektörünün konuşması, Sudan’da oluşan bu coşkunun ipuçla-rı niteliğinde idi. İşin özünde, 200 yıldır sömürülen Afrika milletlerinin, sömürgecilerin politikalarına başarılı bir şekilde karşı koyan bir liderle karşı karşıya olmaları yer almaktadır. Rektör, Recep Tayyip Erdoğan’ın haklıdan yana, mazlumdan yana, külfeti ne olursa olsun zulme ve zalimlere karşı olan tutumunu vecih bir şekilde özetledi. Filistinli mazlumların yanında, Arakan Müslümanlarına yardım eden, Suriyeli göçmeleri misafir eden, ‘’One  minute’’ diye haykıran ve sonunda Trump’ın Kudüs kararını BM’de mahkum eden bir portreden bahsetti. Karşısında duran kişi, dünya mazlumları adına var olan bir liderdi ve Sudan sokakları bunu hissetmiş ve kendilerinden bir parça olarak görmüşlerdi.

Sevakin Adası coşkusu

Heyet, Port Sudan yolunda iken yol boyunca kadınlı-erkekli çevredeki bütün ahali yollara dökülmüştü, heyecanla yoldan geçen konvoya el sallıyorlardı. Medyada fazlaca konu olan Sevakin Adası yakınlarında kalabalık daha da coşkuluydu.

Sudan ziyareti, Sudan devleti açısından büyük bir başarı olarak sunuldu. DEİK açısından önemli ticari antlaşmalar yapıldı. Port Sudan’da yapılacak liman ve askeri gemi tersanesi antlaşması, Uluslararası Sudan Havaalanı’nın Türk firması tarafından işletilmesi ve yeniden yapılması gibi büyük anlaşmalar yanında 20’ye yakın antlaşma yapıldı. İki ülke arasındaki ticaretin 10 milyar dolara çıkarılması öngörüldü. Sudan Devleti bu ziyareti -Amerika Birleşik Devletleri tarafından kaldırılan ambargo henüz uygulama aşamasına geçmese de- fiili olarak iyileşmenin başlangıcı saydı.

Sudan’a yaklaşık 10 yıl önce gitmiştim. Hartum’da ve Nyala kentlerinde bulunmuştum. Darfur probleminin en yoğun şekilde yaşandığı dönemde akın akın kentlerin kenar semtle-rine gelip yerleşen göçerlerle konuşmuştuk. “Darfur problemi nedir?” diye sorduğumuzda “Göçebelerle tarım yapanlar arasında bir problem’’, “Rengi koyu olanlarla daha koyu olanlar arasındaki bir problem’’ ve “Araplarla Afrikalılar arasındaki problem’’ diye tarif edenler olmuştu. O dönemki TİKA Sudan koordinatörü, Batılıların Darfur sorunu ile Sudan’ı şeytanlaş-tırdığını, asıl meselenin Darfur olmadığını söylemişti. Yakın gelecekte Kuzey Sudan’ı Sudan’dan ayırmayı düşündüklerini, oluşturacakları baskıyla Sudan bölündüğünde Sudan hükü-metinin sesini çıkarmamasını sağlayacaklarını ifade etmişti. Öyle de oldu. O dönemde BM askerleri Darfur Bölgesi’nde cirit atıyordu. Neredeyse devlet içinde devlet görüntüsü veriyor-du. TİKA koordinatörünün söylediği gibi Batılılar, hiçbir zaman Müslümanların kendi aralarındaki savaşlardan rahatsız olmadı. Darfur hassasiyeti geçici ve maksatlı bir hassasiyetti.

Su kuyusu dahi açmamışlar

Aynı dönemde iç çatışma ortamı olmasına rağmen, yaklaşık 500 kilometre uzaktaki köylere kadar ulaşabilmiştik. Türk yardım kuruluşlarının açtığı bir kuyudan 10’a yakın köyün is-tifade ettiğini görünce, İngilizlerin bölgede ne kadar kaldıklarını konuştuk ve dünyada sanayinin öncüsü oldukları halde bir su kuyusu dahi açmadıklarını öğrendik. Çölün ortasında bir hanımefendi bizi görünce grubu Avrupalı sanarak “Buralarda ne dolaşıyorsunuz, çekip memleketinize gitsenize” diye meydan okumuştu.

Sömürge imparatorluğu mensuplarının tepeden baktığı, sömürdüğü, horladığı bu coğrafyada, içinde birazcık vatan sevgisi ve dini hassasiyeti olan her Müslüman Batılılara karşı tep-ki ve öfke duymaktadır. İslam ülkelerinde yaşayan halkların gözünden bakınca, Türkiye’de dindar bir hükümetin olması, demokrasinin işletilmesi, din ve vicdan hürriyetinin var olması, hepsinden öte bu ülkenin kalkınması ve zenginleşmesi, oluşan sihri taçlandırmaktadır. Arap Baharı günlerinde Arap sokağının arzusu, Türkiye gibi bir ortam yakalamaktı. Bu fırsatı onlara fazla gördüler. Demokrat Batı diktatörlerle iş tutarak bir kez daha Doğu’nun umutlarını çaldı.

İbn’i-Haldun’un “Su nasıl suya benzerse milletlerin geleceği geçmişine benzer’’ ifadesi, Sudan resmi görüşmelerinde karşılığını buldu. Port Sudan eyaletinin sevimli valisi konuşma-sında “Osmanlı’nın torunları ne zaman gelecek ve bizim meselelerimize el atacak diye çok bekledik, beklediğimiz gün bugünmüş” diyerek ülke kalkınmasına Türkiye’nin sunacağı katkılardan bahsetti.

Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında, Batılıların yüzyıldır Afrika’da zülum ve gözyaşından başka bir şey bırakmadığını söyledi. Gelecek yüzyılın ise Afrika’nın büyüdüğü yıllar olacağına ve diye Afrika’nın önemine vurgu yaptı. Haçlı donanmasının Osmanlı donanmasını yakması ve Osmanlı’nın Kıbrıs’ı fethetmesi karşılığında vezirin “Siz bizim sakalımızı kestiniz. Kesilen sakal yerine gelir fakat kopan kol yerine gelmez” tarihi hatırlatmasını yaparak, adeta tarihin ihtişamını geri çağırır gibiydi.  Sudan’da ortaya çıkan hissiyat bir anlam buluş-ması idi.

TİKA’nın faaliyetleri

Yunus Emre Enstitüsü 750 öğrenciye Türkçe öğretiyor, ilgi o kadar fazla ki yeni talepleri karşılayamıyor. İlginç olan şu ki; ev hanımından devlet idaresinde olanlara kadar geniş bir yelpazeden öğrencilik talebi var. TİKA başta meslek edindirme merkezi olmak üzere onlarca projeyi hayata geçirmiş. İki ülkenin cumhurbaşkanı tarafından açılışı yapılan Sevakin Ada-sı’ndaki gümrük binası, Hanefi ve Şafi camilerinin restorasyonu ve adadaki 256 tarihi binanın onarılmasını da gündeme getirildi. 

FETÖ ile mücadelenin sembolü haline gelen Maarif Vakfı’nın çalışmalarına gelince… 15 Temmuz gecesi Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir, bütün okulların devlete devredilme-sini emretmiş, fakat Süleyman Demirel’in başbakanlığı döneminde Sudan’da faaliyete başlayan FETÖ mensuplarının devlet içerisindeki ağırlıkları sebebiyle devir hiç de kolay olmamış. Birçok ülkede olduğu gibi Sudan’da da kendi çabalarıyla ülkesinde büyük işler başarmış bir iş adamının girişimleriyle Sudan’daki FETÖ okulları Maarife devredilmiş. Bugün bir kampüs içerisinde bin kişilik öğrenci kapasitesi ile gurur verici bir eğitim süreci başlamış durumda. Buradaki eğitim, Frankofon olmayan ülkeler içerisindeki en başarılı maarif girişimi olmuş. Darısı diğer Afrika ülkelerinin başına diyelim. Buradan anlaşılıyor ki, bir devlet ile bir casus şebekesinin mücadelesinde, er ya da geç devlet kazanır. Cumhurbaşkanımız Sudan’da iken, FETÖ’cülerin çoğu kısa süreliğine de olsa Mısır’a kaçmış. Mısır’la ilişkilerimizin düzelmesi iki ülkenin birçok alanda menfaatine olmakla beraber, FETÖ’cülerin Mısır’ı korunaklı kale yapmasının da önüne geçecektir. 

İslam ülkeleri, Batı sömürge imparatorluğunun fiili ekonomik ve pisikolojik işgallerinden dolayı büyük bir yılgınlık içerisinde. Bundan dolayı büyüyen ve güçlü Türkiye’nin ne an-lama geldiğini, Türkiye dışında yaşayan insanlar ziyadesiyle hissediyor. Son bir ay içerinde İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ilk kez cesametine yakışır bir toplantı yapıp Filistin davasını ele almasının, BM’de yapılan oylamada Filistin’in galip çıkmasının, Erdoğan’ın Sudan ziyaretinin Sudan’da ekonomik ve siyasi bir devrim olarak karşılanmasının anlamı büyüktür. Bu bütün mazlum milletlerin siyasi ve ekonomik olarak güçlü ve lider bir Türkiye’ye ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.  Şartları ne olursa olsun adaletten ve mazlumdan yana tavır alan bir Türkiye, suyun suya benzediği gibi geçmişine benzeyecektir.

[email protected]