Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan... Üçlü iş birliğinin geliştirilmesi şart

Prof. Dr. İsmail Şahin / Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi
20.01.2023

Kafkasya'ya istikrar ve refah kazandıracak adımlar oldukça nettir. Bunlar kısaca şöyle özetlenebilir: Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi, bölgesel altyapı sorunlarının ivedi bir şekilde çözüme kavuşturulması, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleştirilmesi.


Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan... Üçlü iş birliğinin geliştirilmesi şart

Ermeni meselesi tarihte ilk defa, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın (93 Harbi) ardından uluslararası politikanın bir konusu olmaya başlamıştır. O tarihten itibaren Ermeni meselesi, uluslararası güçler arasındaki rekabetten dolayı dünya gündemini meşgul ediyor. Bu sorunun Osmanlı Devleti'nin dağılma sürecinde ortaya çıkan bir konu olduğunu hatırda tutmak gerekiyor. Zira Ermenilerin, Osmanlı Devleti'nin topraklarında söz sahibi olmak veya toprak paylaşımından hisse almak isteyen Büyük Güçler tarafından bir araç haline getirildiği tarihi bir vakıadır. Ermeni meselesi bu yıllarda sadece Osmanlıları ilgilendiren bir husus değildi. İşin bir de petrol yönü bulunuyordu.

Sanayi Devrimi'nin yoğunlaştığı bir dönemde endüstriyel açıdan temel yakıt haline getirilen petrolün 19. asrın ortalarında Bakü çevresinde mekanik yöntemlerle açılan kuyulardan üretilmeye başlanması, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında yer alan Kafkasya'yı uluslararası rekabetin beşiğine dönüştürmüştü. Dolayısıyla 93 Harbi'nin yaşandığı yıllar aynı zamanda Azerbaycan petrol sanayisine yabancı sermayenin hızlı akmaya başladığı yıllardı. Petrolü Karadeniz'e taşıyacak Trans Kafkasya demiryolunun Bakü-Batum kısmının Mayıs 1883'te kullanıma açılması, aslında o dönemin jeopolitik çerçevesini anlayabilmek adına önemli bir veridir. Nitekim Birinci Dünya Savaşı'nın önemli cephelerinden birisi olan Bakü'nün "petrol cephesi" olarak adlandırılması, dönemin koşulları dikkate alındığında yerinde bir yakıştırmadır.

Güç rekabeti arasında bir toplum

Ermeni nüfusun Karadeniz ile Akdeniz arasında yer alan topraklarda meskûn olması, Hazar petrolleri ile Ortadoğu petrollerine yakın bir konumda bulunmaları gibi birçok siyasi ve ekonomik faktör, bölgede çıkarları bulunan büyük devletlerin Ermeniler üzerinde nüfuz kurmalarına yol açmıştı. Haliyle bu durum, Ermeni iddialarının sahiplenilmesine ve bu çerçevede kamuoyu oluşturulmasına imkân tanımıştı. Şurası çok açık ki Ermeni toplumu, 19. asrın son çeyreğinden itibaren büyük güçler arasındaki rekabetin içerisine sıkışıp kalmıştı.

Tarihi akış irdelendiğinde günümüzde de durumun pek farklı olmadığı görülür. Kafkasya'da çıkarları bulunan birçok devletin Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesine sıcak yaklaşmadığı bilinen bir gerçektir. Bu devletler için esas olan iki ülkenin çatışması veyahut geleceklerini tarihe hapseden bir siyaset izlemeleridir. Dahası bu devletlerin Türkiye'nin toprakları üzerinde hak talep eden radikal Ermeni gruplara maddi ve manevi destek sağladığı açık kaynaklardan bile kolayca tespit edilebilecek bir konudur. Bu kaynaklardan radikal Ermenilerin "Batı Ermenistan" olarak adlandırılan Türkiye'nin doğusundaki toprakları ele geçirmek için birtakım planlar ya da stratejiler yaptıkları rahatlıkla anlaşılabilir.

Türkiye'nin yaklaşımı

Mesela bu kaynaklarda, Doğu Anadolu'nun Ermenistan'a dahil edilebilmesi için iç savaş, bölgesel çatışmalar, Kürt isyanı gibi sınırların değişmesine neden olabilecek otorite boşluğuna ihtiyaç duyulduğu anlatılmaktadır. Türkiye'yi bölmeyi hedef alan bu düşüncelerin "soykırım iddiaları" üzerinden "toprak tazminatı" şeklinde bir talebe dönüştüğü görülmektedir. Ermenistan'da olduğu gibi Avrupa ve Amerika'da yaşayan Ermeni diasporasında da bu fikirleri takip etmek bir hayli kolay. Bu yüzden Ermenistan makamlarının yapması gereken ilk iş, bu tür talepleri toplumsallaştırmaya çaba gösteren gruplara karşı etkin bir mücadele ortaya koymak olmalıdır. Şüphesiz bu tür taleplere göz yummak, komşu devlete uygun düşen bir siyaset değildir.

Türkiye'nin Ermenistan'a yaklaşımı başından beri dostça ve iyi niyet çerçevesinde olmuştur. 21 Eylül 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Ermenistan'ı 16 Aralık 1991 tarihi gibi yakın bir zaman içerisinde tanıması, Türkiye'nin Ermenistan'a bakış açısını gösteren önemli bir olaydır. Tanımanın yanı sıra Ankara hükümetleri, Ermenistan'ın bölgesel ve uluslararası kuruluşlara entegre olmasında ciddi destekler sunmuşlardır. Ermenistan'ın revizyonist bir dış politika benimsemesi ve bu doğrultuda Azerbaycan'a saldırıp Karabağ'ı işgal etmesi üzerine Türkiye-Ermenistan ilişkileri bozulmuştur. Bugün Ermenistan'ın Kafkasya'da sıkışıp kalmasının en önemli nedeni, Erivan hükümetlerinin takipçisi olduğu yayılmacı ve revizyonist politikalardır. Hal böyleyken meseleyi, "Ermeni düşmanlığı" çerçevesinde uydurulmuş mitlerden türetilen tarihsel bir retorikle izaha kalkışmak her şeyden evvel Ermeni toplumuna yapılmış bir hakarettir.

'Soykırım endüstrisi'

Karabağ'ın işgalinden bugüne Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır istikrarını büyük ölçüde yitirmiştir. Bu, Ermenistan'ın aleyhine sonuçlar doğuran bir olaydır. Ermeni halkının refahı ve uluslararasılaşması için bu sınırın güvenli ve istikrarlı bir şekilde faaliyeti geçirilmesi önemlidir. Ancak böyle bir adım, içerisinde bulunduğumuz küresel çağda tek başına yeterli görülemez. Kafkasya'nın bir bütün olarak istikrara ve güvene kavuşturulması gerekmektedir. Yine burada da Ermeni hükümetlerine ciddi vazifeler düşmektedir. Artık Erivan hükümetlerinin Ermeni diasporasının kârlı bir endüstrisi haline getirilen "soykırım endüstrisi"nden uzaklaşıp geleceğe odaklanan jeopolitik gerçekliğe ve halkının refahını ön planda tutan ekonomik gerçekliğe uygun bir siyaset tanzim etmesinin vakti gelmiştir. Ermeni makamları Ermeni halkını, gerçekleşme ihtimali dahi bulunmayan revizyonist ideallere, hakikatlerden kopuk mitsel bir tarihe ve de diasporanın yüksek kâr kazanmayı amaçlayan romantik hayallerine mahkûm etmenin şimdiye kadar Ermenistan'a herhangi bir güç ve refah sağlamadığını anlamalıdır.

Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin medeni düzeylere çıkabilmesi için öncelikli hedef, iki ülke arasındaki diyalog sürecini yoğunlaştırmak olmalıdır. Bu konuda Ermenistan'ın sorumluluğu daha fazladır. Yapılan araştırmalar, iki toplum arasındaki ilişkilere Ermenilerin bir hayli önyargıyla yaklaştığını işaret ediyor. Ermenilerin büyük çoğunluğu Türkleri kötü sıfatlarla tanımlarken, bu oranın Türklerde dikkat çekici ölçüde az olduğu göze çarpıyor. Önyargıları aşmak ve toplumlararası ilişkileri teşvik etmek her iki ülkenin öncelikli amacı olmalıdır. Bu bağlamda iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi ziyadesiyle önem arz ediyor. İşte bu noktada Dağlık Karabağ'ı Ermenistan'a bağlayan tek ulaşım yolu olan Laçin Koridoru ve Azerbaycan ile Nahçıvan'ı birbirine bağlayacak olan Zengezur Koridoru'nun önemi bir kez daha ön plana çıkıyor. Bu konu basit bir hadise değildir. Kafkasya'nın güvenliği, bölgesel entegrasyonu ve istikrarı açısından ziyadesiyle önem arz eden bir meseledir. Bölgesel çerçevede iyi komşuluk ilişkilerinin yeniden tesisi, kademeli ve bölgesel normalleşme süreçlerinin tahkimi gibi acil hususların tanziminde benzer fonksiyonlara sahip olan iki koridorun işlerliği hayati bir unsurdur.

Şurası yadsınamaz bir gerçek ki Kafkasya'nın geleceği parlaktır. Nihayetinde Kafkasya, Orta Koridor'un gözbebeğidir. Dolayısıyla bu coğrafyanın ekonomik ve jeopolitik güvenliği Erivan'ın tekeline bırakılamaz. Erivan'a düşen sorumluluk bu gerçekliğe Ermenistan'ı ve Ermeni toplumunu hazırlamaktır. Bunu yapmak yerine radikal Ermenilerin ve fanatik diasporanın Ermeni halkını Türklere karşı zehirlemesine müsaade edilirse Ermenistan'ın Kafkasya'nın parlak geleceğinden pay alması oldukça zorlaşır. Ermenistan'ın resmi ideolojisine dönüşen Türkiye ve Azerbaycan karşıtlığının yakın gelecekte artık bir karşılığının olmayacağı iyiden iyiye anlaşılmalıdır. Kafkasya'nın yükselen gücünden ve artan zenginliğinden Ermenistan'ın eşit bir şekilde pay alabilmesi için Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan'la iyi komşuluk ilişkileri geliştirmekten başka bir seçeneği söz konusu değildir. Elbette bu yönde hareket edebilmesi için öncelikle Paris ile diasporanın prangalarından özgürleşmesi gerekiyor. Türkiye ve Türklere karşı geliştirilen politikalarda etkili olmaya çabalayan Ermeni diasporasının Ermenistan'a yük getirmekten öte herhangi bir fayda sağlamadığı çok açıktır.

Kafkasya'ya istikrar ve refah kazandıracak adımlar oldukça nettir. Bunlar kısaca şöyle özetlenebilir: Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi, bölgesel altyapı sorunlarının ivedi bir şekilde çözüme kavuşturulması, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleştirilmesi. Bunların çözüme kavuşturulması önemlidir, zira bölgesel diğer sorunların çözümü de burada saklıdır. Nitekim Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında üçlü iş birliğinin geliştirilmesi ve genişletilmesi bölgesel güvenlik ve istikrar açısından hem bir kaldıraç hem de bir domino etkisi yapma potansiyeline sahiptir.

[email protected]