Türkiye için karar vakti: Ya önleyici ya zorunlu müdahale

Ömer Behram Özdemir / Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü
4.06.2016

Halep’in kuzeyindeki Azez-Mare-Cerablus-Menbic hattı artık sadece muhaliflerin Halep’teki varlığı için değil Türkiye’nin ulusal sınırlarının güvenliği açısından da hayati bir savunma hattı konumuna gelmiştir.


Türkiye için karar vakti: Ya önleyici ya zorunlu müdahale

Ömer Behram Özdemir / Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü

Son haftalarda PKK’nın Suriye kolu olan YPG’nin öncülük ettiği Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ABD desteği ile DAEŞ’in Suriye’deki merkezi konumundaki Rakka’ya tarruza geçeceğine dair haber, uluslararası gündemi işgal etmiştir. Lakin operasyonun, en azından ilk safhasının Rakka merkezini hedef almaktan ziyade Rakka’nın kuzey kırsalındaki bazı köylerden ibaret olduğu görülmüştür. Sünni Arap nüfusun yoğun olduğu, hele de nüfus olarak YPG hakimiyetindeki çoğu kasabadan büyük olan Rakka’ya operasyon oldukça maliyetli gözükmektedir. Keza söz konusu operasyonda DAEŞ’in bölgeden çıkarıldığını farzetsek de bu kez bir Kürt-Arap savaşı gibi istenmeyen bir ihtimal söz konusudur. Tel Abyad ve Haseke’nin bazı kesimlerin YPG’nin hakimiyeti ele geçirmesi ve Arap nüfusu bölgeden uzaklaştırıcı eylemlerde bulunması olası Rakka savaşının yol açacağı etnik temelli bir savaşın temelsiz olmadığını göstermektedir. Yine de sahadan gelen bilgiler YPG öncülüğündeki SDG unsurlarının Fırat’ın batısında ilerleyerek DAEŞ’in elindeki Menbic’e operasyon hazırlığında olduğunu göstermektedir. Bu durum ise Fırat’ın batısını “kırmızı çizgi” olarak dillendiren Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin karşı bir hamle yapılmadığı müddetçe anlamsız hale gelmesiyle sonuçlanacaktır.

Yeni hamle arayışları

ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki muhaliflere DAEŞ ile savaşta verdiği “göstermelik” destek YPG’ye verilen destek ile kıyaslandığında hem yetersiz hem de art niyetli eylemler olarak gözükmektedir. DAEŞ’e karşı mücadelede ciddi destekten muaf tutulan, YPG ve DAEŞ tarafından sağılı sollu kuşatılmışken havadan da Rusya tarafından hedef alınan muhalif unsurların DAEŞ’e karşı doğal başarısızlıkları ABD tarafından “Muhalifler beceremiyorsa YPG becerir” şeklinde Türkiye’nin önüne kabul etmesi gereken nihai bir sonuç olarak konulmakta. Her ne kadar içerisinde YPG haricinde bazı Arap unsurlar yer alsa da olası Menbic harekatı ve devamının YPG’nin Türkiye-Suriye sınırında neredeyse tam bir hakimiyeti ile sonuçlanması olasıdır. Bu durum ise Türkiye’nin Suriye’de ellerinin bağlanmasına yol açacaktır. Lakin daha da vahimi PKK’ya karşı verilen mücadelenin daha da sıkıntılı ve zahmetli hale gelmesi demektir. Türk dış politikasında yeni dönemde özellikle Suriye mevzusunda yeni hamle arayışlarının olacağına dair söylentiler yükselmektedir. Lakin yeni ittifaklar ve söylemlerin sahada karşılığının olması için görünen o ki Türkiye riskler ve maliyetler hesaplanarak taşın altına elini koymak durumundadır. ABD ile en azından kuzey Suriye ve YPG hususunda Türkiye’nin menfaatine bir işbirliğinin pek mümkün olmadığı artık ortadadır. Türkiye PKK ile kendi sınırları içerisinde oldukça sıcak bir savaş yaşarken müttefik ABD ordusunun unsurları Suriye’de kolları PKK’nın Suriye kolunun logolarıyla operasyonlarda poz vermekte. ABD tarafından YPG’ye DAEŞ ile savaşta kullanması için verilen silah, mühimmat ve askeri eğitimin Türkiye içerisinde TSK’ya karşı kullanılmayacağının da elbette herhangi bir garantisi yoktur. Keza Suriye haritasında son üç yılda şahit olunan değişikliklere bakılınca YPG’den kaynaklı tehdit daha da ciddileşmektedir. Bugün YPG kontrolünde bulunan Tel Abyad şehri ve Haseke vilayetinin ekseriyeti ABD destekli operasyonlar ile DAEŞ’ten ele geçirilmiştir. Lakin DAEŞ de bu bölgeleri çoğunluğu Türkiye ile yakın ilişkilere sahip olan muhaliflerden ele geçirmiştir. Ankara’dan bakıldığında görülen tablo DAEŞ’in muhaliflere saldırılarında muhaliflere ciddi bir destek vermeyen ABD’nin bu bölgeler DAEŞ’in eline geçtikten sonra YPG eliyle haritada değişiklikler yaptığıdır. YPG’nin bu ilerlemesinin Suriye ve Türkiye’nin geleceğiyle alakalı çeşitli sonuçları olacaktır. Suriye açısından ilerleyen dönemde üniter yapının bozulması manasına gelecek ABD destekli YPG hakimiyeti kitleler açısından ise yukarıdaki satırlarda bahsedildiği üzere etnik temelli bir çatışmaya yol açabilir. Böylesi bir çatışma yine sadece Suriye ile sınırlı kalmayarak Irak’a da sirayet edebilir. Türkiye açısından ise hem Suriyeli muhalifler ile Ankara’nın bağlantısını doğal olarak da Türkiye’nin Suriye’deki etkisini zayıflatacaktır YPG’nin devam eden ilerleyişi. Bununla beraber hem Türkiye ABD ittifakı belki uzun yıllar onarılamayacak kadar zarar görecek hem de Türkiye yeni bir “sınır ötesi harekatlar” dönemini bu kez Suriye merkezli şekilde yaşayacaktır. Zira artık PKK Türkiye’nin Irak ile sahip olduğu dağlık sınırlarda değil Suriye’de sınırın öte tarafındaki şehir ve kasabalarda da varlık sahibidir. Ve hem askeri mücadelenin yayıldığı alan hem de yöntemler açısından TSK yeni askeri stratejiler üretmek zorunda kalabilir.

İncirlik meselesi

Bu şartlar altında Türkiye gerek İncirlik meselesi gerekse de Azez-Menbic-Cerablus hattına dair doğrudan müdahaleyle alakalı hayati kararlar almak durumunda kalabilir. İlerleyen yıllarda başta PKK olmak üzere Türkiye tüm güney sınırında sürekli bir terör tehdidi ile kalmamak için bugün “önleyici müdahale”de bulunabilir. Olası müdahalenin ekonomik ve askeri kayıplara yol açacağı aşikardır. Bunlar göze alınamayacak riskler olarak kabul edilebilir ve hali hazırdaki bekle ve gör stratejisine devam edilebilir. Lakin DAEŞ’in boşalttığı bölgelere ABD desteği ile YPG’nin yerleştiğini göz önüne alırsak bekle ve gör stratejisi de orta vadede Türkiye’nin mecbur kalacağı “sınır ötesi” operasyonlara gebe sonuçlar doğuracaktır. Halep’in kuzeyindeki Azez-Mare-Carablus-Menbic hattı artık sadece muhaliflerin Halep’teki varlığı için değil Türkiye’nin ulusal sınırlarının güvenliği açısından da hayati bir savunma hattı konumuna gelmiştir. Bugün DAEŞ mevzilerinden Kilis’e atılan roketlerin yaşattığı terör ortamı Kilis’in karşısında YPG’nin hakim olduğu bir senaryoda daha farklı ama yine Türkiye’yi tehdit edecek bir şekilde tezahür edebilir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin kırmızı çizgilerini korumak için harekete geçmesi ya da kırmızı çizgilerinden vazgeçmesi arasında seçim yapma zamanı gelmiştir.

[email protected]