Türkiye İsrail mutabakatının dinamikleri

Haydar Oruç / Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü
2.07.2016

Türkiye ve İsrail arasında yapılan anlaşma, iki düşman devlet arasında yapılan bir barış anlaşması değil sadece geleceğe yönelik işbirliği imkanlarına kapı açabilecek bir iyi niyet mutabakatıdır. Arkasında bir şeyler aramak yerine bu anlaşmanın hem Filistin halkı hem de Türkiye’nin ulusal çıkarları için en uygun şekilde işlemesini sağlamak en iyi tercih olacaktır.


Türkiye İsrail mutabakatının dinamikleri

2010 Mavi Marmara olayı nedeniyle kesilen Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi için 2013’de İsrail Başbakanı Netanyahu’nun özrüyle başlayan normalleşme görüşmeleri nihayet 26 Haziran tarihinde Roma’da imzalanan mutabakat ile son buldu. Böylelikle hemen olmasa da iki ülkenin ilişkilerinin 2009 öncesine dönmesi için ilk adım atılmış oldu. 27 Haziran’da her iki başbakanın Ankara ve Roma’da eş zamanlı yaptıkları basın toplantıları ile tüm dünyaya duyurdukları normalleşme mutabakatının özellikle İsrail basınında yer aldığı şeklinde bir muhtevasının olmadığı da ortaya çıkmış oldu.

Türkiye’nin şartları

Türkiye Mavi Marmara olayından itibaren yeniden normalleşme için üç şart koşmuştur. Bunlar; İsrail’in olay nedeniyle özür dilemesi, olayda zarar gören ve hayatını kaybedenler için tazminat ödemesi ve Gazze’ye yönelik sürdürülen ambargonun kaldırılmasıdır. 2013’de Netanyahu’nun ABD Başkanı Obama’nın yanında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı arayarak özür dilemesiyle ilk şart yerine getirilmiştir. Ardından bir komisyon kurularak tazminatın tutarı, kimlere ve ne şekilde ödeneceği belirlenmeye çalışılmıştır. O günlerde üzerinde uzlaşılan toplam 20 milyon ABD doları rakamının nihai anlaşmaya aynen yansıdığı görülmektedir. Gazze’ye yönelik ambargonun kaldırılması noktasında İsrail’in göstermiş olduğu direnç anlaşmayı bugünlere ötelemiştir. Türkiye’nin ilişkilerin normalleşmesi için öne sürdüğü şartlardan olan “Gazze ablukasının kaldırılması” talebi tam olarak karşılanmasa da en azından ambargonun Türkiye’nin yapacağı insani yardımlar için hafifletilmesinin İsrail tarafından kabul edilmesi memnuniyet vericidir. İsrail tarafının ambargonun esnetilmesi tavizine karşılık olarak; Türkiye’deki Hamas yöneticilerinin sınır dışı edilmeleri, Hamas’ın İsrail’e karşı herhangi saldırıda bulunmayacağı garantisinin verilmesi, 2014 Gazze saldırıları esnasında kaybolan üç askerin canlı ya da ölü olarak ailelerine iade edilmesinin sağlanması, Mavi Marmara nedeniyle açılan davaların düşürülmesi ve İsrailli askerler için çıkarılan kırmızı bültenin iptal edilmesi gibi beklentilerin anlaşma kapsamında olmadığı ortaya çıkmıştır.

Hamas’ın pozisyonu

Türkiye’nin Hamas ile olan diyaloğunun bu anlaşma kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği hem hükümet hem de Cumhurbaşkanlığı yetkililerince defaten dile getirilmiştir. Son olarak Başbakan Binali Yıldırım yaptığı basın toplantısında da bunun altını çizmiş ve anlaşmanın Hamas’a yönelik herhangi bir yaptırım içermediğini belirterek hem Hamas’ın hem de Abbas hükümetinin süreç hakkında bilgilendirildiklerini açıklamıştır. Anlaşma öncesi Türkiye’ye gelen Hamas lideri Halid Meşal, Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile görüşerek Türkiye ile İsrail arasındaki normalleşme sürecini Türkiye’nin kendi iç meselesi olarak gördüklerini ve bu süreçte Türkiye’yi desteklediklerini ifade etmiştir.

Buna rağmen son zamanlarda Türkiye ile sorun yaşayan Mısır, İran ve Rusya destekli bazı yorumcular Hamas’ın normalleşme süreci başladıktan sonra Türkiye ile arasına mesafe koyduğu ileri sürmektedirler. Hatta, Ak Parti’nin 2014 yılında yapılan kongresine katılarak açık destek veren Hamas yöneticilerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızının düğününe katılmamasını soğukluğun bir işareti olarak göstermektedirler. Meşal’in hafta sonu gerçekleşen Türkiye ziyareti bu iddiaları çürütse de İsrail’in Türkiye’de bulunan Hamas yöneticilerinin sınır dışı edilmesi talebini şiddetle kınayan ve Türkiye’nin bu talebi ret etmesi gerektiğini vurgulayan bazı Hamas yöneticilerinin açıklanan mutabakatta buna yönelik herhangi bir husus olmadığını gördüklerinde artık olumsuz tutumlarından vazgeçmeleri gerekecektir. Zira eğer gerçekten böyle bir soğukluk söz konusu olursa anlaşmanın Gazze’ye yansıması da sıkıntılı olacaktır. 

Son zamanlarda hem Türkiye’de hem de İsrail’de yaşanan gelişmeler iki ülke arasındaki normalleşme sürecine olan ihtiyacı arttırmıştır. Ahmet Davutoğlu’nun istifasından sonra kurulan yeni hükümetten özellikle dış politika konusunda radikal bir dönüşüm beklenmekteydi. Buna mukabil bizzat Başbakan Yıldırım tarafından yapılan “İsrail, Mısır, Rusya ve İran ile ilişkilerin en azından eski düzeyine getirilmesine çalışacağı” açıklaması bu beklentinin karşılığını bulduğunu göstermektedir. Yeniden “komşularla sıfır sorun” politikasının hayata geçirilmesi için İsrail ile yapılan anlaşma muhtemel ilk adım olacaktır. Normalleşmenin niye gerekli olduğunu gösterebilmek için her iki ülkenin yüzleşmekte olduğu sorunları listeleyip ardından normalleşmenin bu sorunların çözümünde nasıl bir katkı sağlayabileceğini anlatmakta fayda var.

Anlaşmanın uygulama şekli

Türkiye’de çözüm sürecinin sona ermesinden sonra yaşanan PKK kaynaklı yoğun şiddet dalgası, Suriye’de devam eden iç savaş nedeniyle PKK uzantısı PYD’nin gerçekleştirmeyi hayal ettiği “PKK/PYD” hattına yönelik adımları ve DAEŞ’in güney sınırlarımızdan düzenlediği roket saldırılarına karşı Rusya’nın bölgedeki askeri varlığı nedeniyle önleyici harekat icra edemeyen Türkiye için İsrail ile yeniden normalleşme kısmen de olsa bir rahatlama sağlayacaktır. Rusya’nın Suriye’ye müdahalesinden sonra yanlış anlamaları ve istenmeyen olayları önlemek için sık sık Rus yetkililer ile bir araya gelen İsrail’in Türkiye ve Rusya arasında arabuluculuk yapma potansiyeli mevcuttur. Bu yöndeki sinyaller olumlu olup Rusya ile sorunlarını halleden Türkiye için güneyindeki istenmeyen oluşumlara müdahale imkanı artacaktır. Ayrıca İsrail’in Doğu Akdeniz’den çıkardığı gazın satın alınarak Rusya ve İran bağımlılığından kurtularak tedarik çeşitliliğinin arttırılması ve bu gazın Avrupa’ya satışında transit ülke olarak kazanç sağlanacak olması da ilave kazanımlar olacaktır.

İsrail tarafında ise; Filistin yönetimi ile yürütülen barış görüşmelerinin tıkanması, Eylül ayından beri Batı Şeria ve Kudüs’te başlayıp tüm ülkeye yayılan bıçaklı saldırı olaylarında pek çok sivilin hayatını kaybetmesi, İran Nükleer Anlaşması nedeniyle Obama yönetimiyle gerilen ilişkiler neticesinde bölgesel ortaklıkların önem kazanması ve son olarak da Fransa’nın başlatmış olduğu barış girişimi nedeniyle iyice sıkışan Netanyahu hükümeti için Türkiye ile varılacak bir anlaşma hem Batı’dan hem de muhalefetten yöneltilen radikalleşme ve yalnızlaşma eleştirilerini boşa çıkaracaktır. Ayrıca Akdeniz gazının Türkiye’ye ve oradan da Avrupa’ya satılması ekonomik olarak rahatlama getirecektir.

Buna mukabil Suriye’deki savaşın etkileri açısından farklı kutuplarda yer alan iki ülkenin bu alanda işbirliği yapmalarının savaşın akıbetini etkileme potansiyeli de mevcuttur. Suriye’deki savaştan doğrudan etkilenmeyen İsrail bilakis kazançlı çıkmış gibi gözükmektedir. Bu süreçte Golan Tepeleri’ndeki varlığını pekiştirmiştir hatta bu bölgeyi sınırlarına katmak için ciddi girişimlerde bulunmuştur. Ayrıca Rusya’nın da göz yumması sayesinden Hizbullah’a yönelik saldırılar gerçekleştirmektedir. Buna rağmen İran ile P5+1 arasında varılan nükleer anlaşma nedeniyle yeterince hayal kırıklığı yaşayan İsrail, İran destekli grupları ve doğrudan İran askeri varlığını Suriye sınırında görmek istememektedir.

Anlaşmanın içeriğindeki en önemli madde olan Gazze ambargosunun yumuşatılmasından kasıt İsrail’in Türkiye’den Gazze’ye gönderilen insani yardımların ulaştırılmasında kolaylık sağlayacak olmasıdır. Bu kapsamda, Türkiye’den gönderilen yardımlar önce İsrail’in Aşdod limanına gelecek, burada yapılacak denetimlerden sonra karayoluyla Gazze’ye ulaştırılacaktır. Bu kapsamda, Türkiye’nin Gazze’deki içme suyu ve elektrik üretimine yönelik projelerine kolaylık sağlanacaktır. İsrail’in Gazze’ye 2014’te yapmış olduğu saldırılarda yıkılan veya zarar gören çok sayıda okul ve hastanenin de yeniden inşa edilmesi sağlanacak ve kaba inşaatı biten 200 yataklı Filistin-Türkiye Dostluk Hastanesininivedilikle tamamlanarak hizmete açılması sağlanacaktır. Ayrıca Batı Şeria’daki Cenin bölgesine sanayi tesisleri kurulacak ve bu bölgenin imarına da katkı sağlanacaktır. Burada sayılanlara bakıldığında aslında mevcut durumdan farklı bir tablo olmadığı düşünülebilir ancak anlaşma öncesi süreçte İsrail, güvenlik gerekçesiyle denetimlerde çok sıkı davranmakta, yardımların zamanında yerine ulaştırılmasına mani olmaktaydı. Özellikle demir ve çimento gibi inşaat malzemelerinde ise büyük sıkıntı yaşanmaktaydı. İsrail bu inşaat malzemelerinin kendisine yönelik saldırılarda kullanılan tünellerin yapımında kullanıldığı gerekçesiyle Gazze’ye girmesine izin vermemekte ya da izin verilen cüz’i miktarlar sürdürülmekte olan projelerin tamamlanmasını geciktirmekteydi.

Başbakan Yıldırım’ın yaptığı açıklamaya göre 28 Haziran’da anlaşmanın iki taraf arasında imzalanmasından sonra ilk gemi Mersin hareketle Aşdod Limanı’na yanaşarak yükünü boşaltacaktır. Ayrıca vakit kaybetmeksizin büyükelçiler atanarak göreve başlayacaktır. Böylelikle iki ülke arasındaki normalleşme süreci başlayacak olup İsrail’den doğalgaz alımı, ikili askeri işbirlikleri, istihbarat paylaşımı gibi hususlar ise süreç içinde gelişecektir. Zira aradan geçen altı yıl içerisinde eksilen güvenin inşası zaman alacaktır.

Kazanan Filistin

Gelinen noktada Türkiye ve İsrail ilişkilerinin normalleşmesi her iki taraf için de avantajlar sunmaktadır. İsrail doğalgazı nedeniyle anlaşmanın daha çok ekonomik boyutunun öne çıkıyor gibi gözükmesine rağmen her iki tarafa da politik imkanlar sunmaktadır. Türkiye’nin komşularıyla yaşadığı sorunları azaltmak için İsrail’in Rusya ve ABD üzerindeki etkisinden istifade etmek bir yana Rusya ile yaşanan gerginliğin aşılması için İsrail’in arabuluculuk yapması da ihtimal dahilindedir. Zira Putin ile Netanyahu arasında 7 Haziran’da Moskova’da gerçekleştirilen görüşmede Türkiye’nin de gündeme getirildiği basına sızdırılmıştır. Benzer şekilde Filistin tarafıyla yapılacak barış görüşmelerinde inisiyatifi Fransa’ya kaptırmak istemeyen İsrail için de Türkiye üzerinden Filistin yönetimi ve hatta Hamas ile irtibat kurmak en mantıklı tercih olacaktır. Bunun yanında normalleşmenin en çok kazananı ise Türkiye’nin yardımlarına muhatap Gazze ve Batı Şeria’daki Filistin halkı olacaktır.

Bu sebeple İsrail’de anlaşmayı bir yenilgi olarak görüp eleştiren radikallerin aksine Türkiye’deki İHH gibi anlaşmaya karşı duruş sergileyen kesimlerin önce anlaşmanın nasıl işleyeceğini beklemeleri yerinde olacaktır. Sonuçta bu anlaşma iki düşman devlet arasında yapılan bir barış anlaşması değil sadece geleceğe yönelik işbirliği imkanlarına kapı açabilecek bir iyi niyet mutabakatıdır. Arkasında bir şeyler aramak yerine bu anlaşmanın hem Filistin halkı hem de Türkiye’nin ulusal çıkarları için en uygun şekilde işlemesini sağlamak en iyi tercih olacaktır. 

[email protected]