Türkiye Mısır ilişkilerinin son yüz yılı

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
22.04.2023

Rusya'ya uygulanan ambargolar Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'nun jeopolitik önemini yeniden belirledi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye'nin sınırları petrol sahalarının dışında kaldı. Günümüzde Türkiye ve Mısır'a dayatılan Sevilla haritası baz alınarak yapılan deniz sınırları aynı mantığın ürünüdür.


Türkiye Mısır ilişkilerinin son yüz yılı

Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkiler siyasî ve kültürel açıdan derin bir tarihe sahiptir. İlk yazılı uluslararası barış antlaşması olan Kadeş Antlaşması M.Ö. 1274 yılında Anadolu'daki Hitit Devleti ile Mısır arasında imzalandı. Mısır'da tapınak duvarlarındaki bu antlaşmanın kil tabletteki bir nüshası İstanbul Arkeoloji Müzesindedir. Türkiye'deki nüshanın büyütülmüş bir kopyası New York'taki BM binasına asılmıştır.

Türkiye ve Mısır tarihte olduğu gibi bugün de Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'de önemli güçlerdir. İki ülke arasında coğrafya birliğinden başka kültür ve medeniyet değerleri de ortaktır. Bugün kültürden sanata, askeriyeden eğitime kadar birçok alanda Mısır'da Türk, Türkiye'de ise Mısır etkilerini tespit etmek mümkündür. 19. Yüzyılda Mısır'da Mehmet Ali Paşa'nın reformları II. Mahmut tarafından yapılan reformlarla ortak noktalara sahiptir.

20. yüzyılın başlarına kadar Türkiye ile Mısır, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki geniş bir bölgeye hükmeden Osmanlı İmparatorluğu'nun birer parçasıydı. Birinci Dünya Savaşı iki ülkeyi de İngilizlere karşı bir bağımsızlık mücadelesi vermeye sevk etti. Türkiye İstiklali için savaşırken 1882'den itibaren İngiliz işgali altındaki Mısır siyasal açıdan tam bağımsız olmak istiyordu. 1921 yılında Mısır Kızılayı Mısır halkından topladığı maddi yardımları göndererek Türk İstiklal harbine destek oldu. Türkiye'nin İstiklal Harbini kazanması Mısır'da büyük bir sevinçle karşılandı. Zira Türkiye'nin zaferi Mısır'ı işgal eden güçlerden Fransız ve İngilizler gibi batılı güçler karşısında elde edilmişti. 1922'de Mısır, İngiliz himayesinde kalmasına rağmen, İngiliz yönetiminden kısmi bağımsızlık kazandı ve egemen bir devlet haline geldi.

1923'te Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşmasıyla Mısır üzerinde hak iddia etmeyerek adeta bu ülkenin bağımsızlığını tanıdı.

Diplomatik ilişkilerin kurulması

Hilafetin kaldırılması Mısır'da Türkiye karşıtı kampanyaların önünü açtı. Mısır Kralı bu unvanı üzerine alma çalışmalarına girişti. Olumsuz görünen havaya rağmen, 1926 yılında iki ülke karşılıklı büyükelçiler ataması yaparak diplomatik ilişkileri başlattı. Mısır'ın kısmen İngiliz himayesi statüsünden dolayı diplomatik ilişkiler sınırlı düzeyde kaldı. Ancak iki ülke arasında bazı kültürel ve ekonomik ilişkiler başladı. 1926 yılında iki ülke arasında imzalanan ticaret antlaşması geçici nitelikte olsa da sürdürüldü.

Türkiye'deki Cumhuriyet devrinde başlatılan reformlar Mısır'da bazı kesimlerin tepkisine neden olmakla birlikte modernleşme taraftarlarınca ilgiyle izlendi.

Cumhuriyet Halk Fırkası 8 Ağustos 1928'de Sarayburnu'nda bir konser düzenledi. Burada Mısırlı ünlü şarkıcı Müniretü'l Mehdiye (1884-1965) de sahne aldı. Mustafa Kemal Paşa'nın Dolmabahçe'de verdiği resepsiyona katıldı. Mısır'da sahnelerin sultanı diye anılan Münire İstanbul halkı ve CHF ileri gelenlerini Mısır müziğiyle tanıştırdı.

1930'larda hem Türkiye hem de Mısır önemli siyasi ve sosyal değişimler yaşıyordu. Türkiye'de Mustafa Kemal Atatürk, ülkeyi modernleştirmeyi ve laik bir devlet oluşturmayı amaçlayan kapsamlı reformlar başlattı. Mısır'da ise milliyetçiler, İngiltere'ye karşı tam bağımsızlık hedefiyle dalga dalga büyüyordu.

Fes krizi

1932 yılında Atatürk'ün verdiği resepsiyona fesli olarak katılan Mısır Büyükelçisi Abdülmelik Hamza Bey fesin Türkiye'de yasak olduğuna dair uyarılınca diplomatik kriz ortaya çıktı. Türkiye'nin sağduyulu diplomatik yaklaşımı ile kriz kontrol altına alındıktan bir ay sonra Mısır iç siyasetindeki gelişmeler yüzünden kriz tekrar tırmandı. İngiltere'nin Kahire ve Ankara'daki temsilcilerinin arabulucuk yapmasıyla sorun iki ay sonra çözüldü.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde ilişkiler normalleşmeye döndü. İtalya'nın Akdeniz'deki saldırgan tutumu bunda etkili oldu. 1934'te İtalya'da yapılan Faşist Kongre'de Mussolini Küçük Asya ve Afrika'da tarihi emelleri olduğunu ilan etti. Doğal olarak bu yayılmacı hedefler Ankara ve Kahire'yi teyakkuza geçirdi.

1936'da Mısır, İngiltere ile anlaşma yaparak tam bağımsızlık kazandı. Mısır'daki İngiliz askeri birlikleri tamamen çekilecek ancak Süveyş Kanalı'nı koruyan birlikler kalacaktı. Mısır'ın tam bağımsızlığını kısıtlayan bu durum 1956 Süveyş Krizinde Nasır'ın kazandığı diplomatik başarıya kadar devam etti.

1937 Dostluk Antlaşması

1936'da Kral Fuad ölünce yerine geçen Kral Faruk'u Atatürk tebrik edince diplomatik ilişkilerdeki soğukluk büyük ölçüde kalktı. 7 Nisan 1937'de Türkiye-Mısır Dostluk Antlaşması, ikamet antlaşması ve tabiiyet sözleşmesi yapıldı. Mısır'ın Milletler Cemiyeti üyesi olmasına Türkiye destek verdi.

II. Dünya Savaşı sırasında hem Türkiye hem de Mısır, Müttefik güçler için stratejik olarak önemli hale geldi. Türkiye savaşın büyük bölümünde tarafsız kaldı. Mısır, Kuzey Afrika'daki Müttefik operasyonları için kilit bir üs haline geldi.

Savaştan sonra, Türkiye ve Mısır Birleşmiş Milletler'in kurucu üyeleri oldu. Ancak Mısır'ın İngiltere ile ilişkisi gergin kaldı ve 1952'de Cemal Abdülnasır liderliğindeki bir grup subay darbe düzenleyerek Mısır monarşisini devirdi. Mısır 1953'te cumhuriyet rejimine geçti. Bu olay Mısır tarihinde önemli bir dönüm noktasıydı ve Mısır'ın Türkiye dahil diğer ülkelerle ilişkilerine yansımaları oldu.

Soğuk Savaş sürecinde Sovyet lideri Stalin'in Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehdit etmesi Ankara'yı batı yanlısı dış politika izlemeye sevk etti. Sovyetler tarafından desteklenen Ortadoğu'daki Arap ülkeleri ve Mısır'la ilişkiler ikinci planda kaldı. Çünkü Soğuk Savaş sürecinde Ortadoğu ülkeleri ABD ile SSCB arasında yoğun bir nüfuz mücadelesi alanı oldu. Türkiye komşusu olan SSCB ile ilişkilerini tamamen koparmadığı gibi Ortadoğu ülkeleriyle de dengeli ilişkiler kurmaya çalıştı. Bu dengeli politik yaklaşımı Türkiye'yi bölgesel gerilimlerden bir müddet uzak tutmaya yarasa da Mısır ile bazı gerilimlerin yaşanmasını engelleyemedi.

1954 Emine Tugay Krizi

Türkiye'nin dış politikası Ortadoğu'daki Arap ülkelerinden farklı bir yönde ilerledi. Türkiye'nin İsrail'i tanıması, Sadabat Paktı ve Bağdat Paktı'ndaki tutumu Mısır ile ilişkilerini etkiledi.

Mısır'daki Hür Subaylar darbesi, bölgesel meseleler konusunda Türkiye ve Mısır'ın dikkatli politikalar izlediği bir devirde gerçekleşti. Mısır'daki askeri rejim, yönetimini meşrulaştırmak ve ihtilaflı konuları sınırlı tutmak amacıyla batıya sempatik mesajlar verdi. Türkiye de yeni rejim sayesinde Mısır monarşisi ile yaşanan sorunları geride bırakıp ilişkilerde beyaz sayfa açma beklentisi vardı. Türkiye, bu yeni Mısır rejimiyle ilişkilerini geliştirmeyi umuyordu. Mısır'da cumhuriyetin ilanı Türkiye'de yakından takip edildi. Mısır rejiminin sözcüleri Türk Ordusu ve Mustafa Kemal'in liderliğini överek sıcak mesajlar verdi. Bu, iki ülke arasında kısa süreli bir yakınlaşmaya neden oldu, ta ki 1954'teki Tugay Olayı diplomatik ilişkilerde bir kırılmaya neden olana kadar.

Kahire'deki Türk Büyükelçisi Fuad Tugay'ın devrilen Mısır hanedanı ile aile bağları Mısır basınında tenkit edildi. 1954 yılındaki bir resepsiyonda Büyükelçi'nin eşi Nasır'a tepkisini açıkça belirtince diplomatik ilişkilerde ciddi bir kırılmaya neden oldu. Menderes'in Nasır'la uzlaşmak için sergilediği çabalar boşa çıktı. Bu nedenle, Nasır liderliğindeki askeri yönetimin ikili ilişkiler üzerindeki etkisi kısa vadeli yakınlaşmadan sonra yerini uzun vadeli uzaklaşmaya bıraktı. Nasır'ın karizmatik ve etkili liderliğine ve Mısır'ın bölgesel siyasetteki önemli rolüne karşı bir liderlik mücadelesi oldu. Nasır'ın karizması 1967 savaşıyla bile yok olması.

Mısır'ın geleneksel gücü

Mısır'da geleneksel olarak iki temel örgütlü kuvvet vardır. Bunlardan birincisi olan ordunun gücü Amr b. As ve Tolunoğlu Ahmet zamanına kadar uzanan tarihi bir derinliğe sahiptir. İkincisi olan Ezher Üniversitesi'nin manevi otoritesi ise Fatımiler devrine kadar geri gider. Nasır ise ordunun gücünü tekrar tahkim etti. Nasır devrinden başlayarak Mısır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek'in de bulunduğu bir dizi asker kökenli karizmatik liderler tarafından yönetildi. Bu dönemde Mısır, kamulaştırma ve sosyalist politikaların benimsenmesi dahil olmak üzere önemli siyasi ve ekonomik değişiklikler geçirdi.

Nasır rejiminin ilk yıllarında Mısır, Arap ülkelerini birleştirmeyi ve Arap milliyetçiliğini teşvik etmeyi amaçlayan bir Pan-Arabizm politikası izledi. Bu politika, Mısır'ı NATO üyesi ve ABD ile yakın bağları olan Türkiye de dahil olmak üzere Batılı güçlerle sık sık karşı karşıya getiriyordu.

1960'larda, her iki ülke de diplomatik ve ekonomik ortaklıklarını çeşitlendirmeye çalışırken, Türkiye ve Mısır ikili ilişkilerini geliştirmeye başladı. iki ülke arasında akademik ve kültürel alışverişi teşvik etmeyi amaçlayan bir kültürel açılımlar yapılmayı çalışıldı. 1967 Mısır-İsrail savaşında Türkiye Mısır lehinde mesajlar verdi. Ancak 1970'lerde, özellikle Arap-İsrail ihtilafı ile ilgili konularda Türkiye ile Mısır arasındaki gerilimler ortaya çıktı. 1979'da Mısır'ın İsrail'le barış anlaşması imzalaması, Kahire yönetiminin birçok Arap ülkesiyle ilişkilerinin kopmasına neden oldu.

Yakınlaşma devri: 1982-1992

1980'lerde Türkiye ve Mısır ikili ilişkilerini geliştirmeye başladı ve iki ülke ticaret, turizm ve kültürel değişime ilişkin çeşitli anlaşmalar imzaladı.

1990'larda, Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler, İsrail'e yönelik eleştiriler nedeniyle gerilimliydi. Ancak, 1996 yılında, Türkiye, İsrail ile ikili askeri işbirliği anlaşması imzaladıktan sonra Mısır, Türkiye ile işbirliği konusunda daha istekli hale geldi.

2000'li yılların başlarında, Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler daha da iyileşti ve iki ülke arasında turizm, ticaret ve yatırım alanlarında işbirliği arttı. Ancak, 2011 yılında Mısır'da gerçekleşen devrim ve ardından ülke içindeki siyasi istikrarsızlık nedeniyle ilişkiler bir kez daha gerildi. 2013 yılında Mısır'da askeri darbe gerçekleşti ve Türkiye, bunu kınadı. Bu olay, Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin yeniden gerilmesine neden oldu ve iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kesildi. Ancak, 2021 yılında Türkiye ve Mısır arasında yapılan görüşmeler sonucunda diplomatik ilişkiler yeniden tesis edildi ve ilişkilerin yeniden normalleşmesi umut edilmeye başlandı.

İlişkileri geren faktörler

Saddam Hüseyin Irak'ı Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal ettiğinde, Türkiye ve Mısır başlangıçta krize farklı yaklaşımlar benimsedi. Saddam'ın saldırganlığını potansiyel bir tehdit olarak gören Türkiye, uluslararası toplumun Kuveyt'i işgalden kurtarma çabalarına hemen destek verdi. Buna karşılık, Irak ile uzun süredir devam eden bağları olan Mısır, krize diplomatik bir çözüm bulmak için arabuluculuk yapmaya çalıştı ve askeri müdahaleyi destekleme konusunda isteksizdi.

Türkiye ve Mısır'ın Körfez Krizi'ndeki farklı tutumları ikili ilişkileri gerdi. Türkiye, Mısır'ın uluslararası koalisyona destek vermediğini öne sürerek Kahire'yi eleştirdi. Buna karşılık Mısır, Türkiye'yi ABD'yi aşırı derecede desteklemekle suçladı ve krizi çözmenin en iyi yolunun diplomatik çözüm olduğunu savundu.

Bu farklılıklara rağmen Türkiye ve Mısır diplomatik bağlarını koparmamış, iki ülke arasındaki iletişimi sürdürmek için bazı girişimlerde bulunulmuştur. Örneğin, Ekim 1990'da Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Kahire'deki Arap zirvesi sırasında Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ile bir araya geldi. Ne kadar ilerleme kaydedildiği belli olmasa da iki liderin Körfez Krizini çözmenin yollarını tartıştığı bildirildi.

Uluslararası koalisyonun Kuveyt'e askeri müdahalesi kesinleşince Mısır pozisyonunu değiştirmeye başladı ve Birleşmiş Milletler tarafından yetkilendirilen güç kullanımına destek verdi. Kasım 1990'da Mısır, Suudi Arabistan'a asker ve teçhizat göndererek koalisyonun Körfez'deki askeri yığınağına katıldı. Türkiye de operasyon için hava sahası ve askeri üslerinin kullanılmasına izin vererek koalisyonun çabalarına katkıda bulundu. Başlangıçtaki farklılıklara rağmen, Türkiye ve Mısır diplomatik bağlarını sürdürdüler ve koalisyonun Kuveyt'i özgürleştirme çabalarına katkıda bulundular.

Ortak çıkarlar

Son yıllarda Doğu Akdeniz'de Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler, çeşitli siyasi ve ekonomik faktörler nedeniyle gergin süreçler yaşadı.

2013 yılında Mısır ordusu, Türkiye'nin iktidardaki AK Parti ile yakın bağları olan, demokratik yollarla seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi hükümetini devirdi. Türkiye darbeyi şiddetle kınadı bu da iki ülke arasındaki ilişkilerin soğumasına yol açtı.

Bir diğer gerilim kaynağı da Doğu Akdeniz'deki deniz sınırları ve gaz arama konusundaki anlaşmazlık oldu. Türkiye bölgede doğal gaz arama hakkını savunuyor, ancak Mısır Sevilla haritasını baz alan Yunanistan ve GKRK ile birlikte, hareket ediyor. Ancak Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de en uzun kıyılara sahip iki ülke olarak hiçbir ülkenin münhasır ekonomik bölgelerini ihlal etmeden uzlaşma önerisini Mısır da değerlendirmeye başladı.

Türkiye'nin Libya ile münhasır ekonomik bölge anlaşması yapması bölgedeki diğer aktörlerin tepkisini çektiği gibi Mısır'ı da kaygılandırdı. Bu kaygıları gidermek amacıyla Türkiye birkaç yıldır sıcak mesajlar verdi. Semih Şükrü yüzyılın felaketi olan deprem sebebiyle Türkiye'ye 27 Şubat'ta bir destek ve dayanışma ziyareti gerçekleştirdi. 11 yıl aradan sonra 18 Mart'ta Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Mısırlı mevkidaşı Semih Şükrü ile Kahire'de görüştü. Ardından 13 Nisan'da Semih Şükrü Ankara'ya geldi.

Görüşmelerde Doğu Akdeniz'deki ekonomik bağları geliştirme ve gerilimi azaltma yolları ele alındı.

Türkiye ile Mısır'ın ilişkilerini geliştirmesi Atina yönetimini derinden endişelendirdi. Zira, oldu-bitti yaparak Doğu Akdeniz'de kıyısı olmamasına rağmen birtakım haksız talepler öne süren Yunanistan'ın tutarsızlığı ortaya çıkmaktadır. Doğu Akdeniz'deki deniz egemenlik alanlarının tespiti konusunda Mısır da kendi çıkarlarını iyice belirleyerek nihai olarak nasıl bir anlaşma yapacağına karar verecektir. Sevilla haritaları baz alınarak yapılan anlaşmalar sadece Yunanistan ve GKRK'ne avantaj sağlıyor. Türkiye'nin katılmadığı mevcut anlaşmalar bu haliyle kalırsa İsrail 4.600 kilometrekare, Lübnan 3.957 kilometrekare, Mısır ise 21.500 kilometrekare deniz yetki alanını kaybetmiş olacaktır. Türkiye'nin kaybı ise bunlardan daha fazladır. Dolayısıyla uluslararası hukuka ve hakkaniyete uygun yeni ikili ve çok taraflı antlaşmalar yapmak Doğu Akdeniz'de kıyısı olan tüm ülkelerin menfaatinedir.

İlişkilerin geleceği

Türkiye ve Mısır açısından Doğu Akdeniz'in reel-politiği iki ülkenin yakın ilişkiler içinde olmasını zorunlu kılmaktadır. Kısa vadede iki ülke arasında bölgedeki deniz egemenlik sınırlarını da kapsayan bir mutabakat sağlanması çok önemlidir. Küresel aktörlerin izlediği siyaset Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'e 100 yıldır barış getirmedi. 100 yıldır kaybedenler büyük ölçüde Arap ülkeleri oldu. Daha güçlü bir Mısır devletinin olması hem bölgenin hem de Türkiye'nin de çıkarınadır. Mısır, tarih boyunca bölgenin çekim merkezi oldu. Son yüzyılda Mısır Ortadoğu'da askeri ve ekonomik gücüyle öne çıkmakla birlikte, sinema, müzik, edebiyat ve sanat alanlarında tüm Arap ülkelerine liderlik etti. Türkiye ve Türkler Mısır'a hep dost bir ülke olarak baktı. Mısır Neyzen Tevfik, Mizancı Murat, Yozgatlı İhsan Efendi ve Mehmet Akif Ersoy gibi önemli şahsiyetlerin sığındığı dost bir yuva idi. Mısır şehirlerini süsleyen Memluk ve Osmanlı mimarisi ortak tarihi mirasın göstergeleridir. Mısır'daki bazı mahalle, cadde, sokak ve meydanlara verilen isimler ortak tarihi şahsiyetlerin adıdır. Türkiye ile Mısır'ın diplomatik ilişkilerini normalleştirmesi ekonomik ve siyasi açıdan olduğu kadar kültürel açıdan da çok önemlidir. Bundan tüm bölge ülkeleri ve halkları sayısız faydalar elde edecektir.

ABD'nin Yunanistan'daki yeni üsleri, İngiltere'nin Kıbrıs'taki üsleri, Fransa'nın GKRK ile yaptığı askeri anlaşmalar, Rusya'nın Suriye'deki üsleri ve Çin'in bölgedeki liman yatırımları Doğu Akdeniz'in önemini göstermektedir. Akdeniz dünyadaki gemi trafiğinin üçte birine sahiptir. Bunun önemli miktarı da Doğu Akdeniz bağlantılıdır.

Diğer yandan, Ukrayna Savaşı sebebiyle AB enerji kriziyle baş-başa kaldı. Rusya'ya uygulanan ambargolar Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'nun jeopolitik önemini yeniden belirledi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye'nin sınırları petrol sahalarının dışında kaldı. Günümüzde Türkiye ve Mısır'a dayatılan Sevilla haritası baz alınarak yapılan deniz sınırları aynı mantığın ürünüdür. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki deniz sınırlarını daraltan ve çıkarlarını yok sayan bu oyun bozulmalıdır. Bunun da önemli adımlarından biri Türkiye ile Mısır'ın yakın diplomatik ilişkiler kurmasıdır.