Türkiye, Suriye gibi olsun istenmişti

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu / Gaziantep Üniversitesi
2.10.2020

6-8 Ekim olayları başta Diyarbakır olmak üzere bütün Güneydoğu'da tüm şiddet ve vahşetiyle yaşanmıştır. Kurban bayramına da denk gelen olaylarda Diyarbakır'da kurban eti dağıtan Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice katledilmeleri gibi vahim olaylar yaşanmış, çok sayıda masum insan çatışmalardan etkilenmiştir.


Türkiye, Suriye gibi olsun istenmişti

2012 yılı Temmuz ayında Özgür Suriye Ordusu tarafından ciddi olarak zaafa uğratılan Esed güçleri, Türkiye sınırından (Hatay’dan Haseki’ye ama özellikle Afrin, Cizre, Kobani) çekilirken buraları, 2011 yılı Ağustos ayında Süleymaniye’de yaptığı anlaşmayla PKK’nın alt kolu PYD-YPG’ye teslim etmişti. Ancak beklenmeyen bir aktör olarak, Irak ve Suriye’yi birleştiren DEAŞ Suriye’yi ele geçirmede, kulağı geçmişti. PYD’ye bırakılan alanın Afrin’den, Irak sınırına kadar uzandığı göz önünde bulundurulduğunda, bölgenin merkezinde kalan Kobani’nin DEAŞ’ın eline geçmesinin, Suriye’nin kuzeyindeki PYD’nin bölgedeki coğrafi hâkimiyetlerinin zayıflamasına, kantonlar arasındaki bağın da kopmasına neden olacağı düşünülmekteydi.

Üç taraftan kuşatma

DEAŞ’ın amacı ise Kobani’nin düşürülmesi halinde Cizire’ye yönelik operasyonda da avantajlı hale gelmiş olacağı görülmekteydi. 2014 Nisan başlarına gelindiğinde ise DEAŞ Kobani’yi üç taraftan (Kuzey’de Carablus’tan başlayıp Güney’de Sarrin’e uzanan, doğuda ise Tel Abyad olmak üzere) kuşatma altına almıştı. DEAŞ’ın nihai saldırısı ise, Eylül ayı itibariyle başlamış ve neredeyse Kobani’nin etrafındaki bütün köyleri ele geçirirken, merkezde ise göğüs göğüse sokak çatışmaları yaşanmaya başlanmıştır. DEAŞ’ın yoğun saldırıları ile yüz yüze kalan PYD, uluslararası destek arayışına girerken ABD ile birlikte, DEAŞ ile mücadele eden Uluslararası Koalisyon Güçleri’nden silah yardımı talebinde bulunmuştur. Ve ciddi hava – kara desteği almıştır. Üstelik Türkiye de Barzani güçlerinin geçişine onay vererek, insaniyet ve bölge halkının talebine uygun olarak DEAŞ’a karşı dolaylı destek vermiştir.

5 Ekim itibariyle Kobani kırsalındaki 300 köyün tamamını ele geçiren DEAŞ, kentin dış mahallelerine ulaşmış ve kanlı çatışmalar yaşanmaya başlamıştır. DEAŞ kentin çevresindeki Miştenur gibi hakim tepelerden YPG hedeflerini topçu atışına tutarken, Uluslararası Koalisyon Güçleri bölgedeki hava saldırılarını arttırsa da DEAŞ’ın ilerleyişinin ve kentin önemli bir kısmını ele geçirmesinin önüne geçilememiştir.

Sokaklar karıştı

DEAŞ’ın saldırılarını artırmasından sonra, Türkiye sınırında Kobani’yle dayanışma için düzenlenen eylemler polis, asker ve jandarmanın gaz ve tazyikli sulu müdahalelerine maruz kaldı. Türkiye’nin her yerinden bölgeye giden yüzlerce kişinin destek verdiği insan zinciri ve sınır nöbetine yönelik bu saldırılar dünya medyasında manşetlere taşındı. DEAŞ’ın saldırılarının YPG’yle sokak savaşına dönüşmesinin ardından, eylemler Türkiye çapına ve dünyaya yayıldı.

Bir ayını doldurmak üzere olan DEAŞ’ın Kobani kuşatmasının vahim boyutlara ulaşması Türkiye’de başka bir dinamiği tetikledi. KCK ve HDP’nin “süresiz eylem çağrısı” ile birlikte insanlar sokaklara döküldü. 40’a yakın ilde 50’yi aşkın vatandaşın ölümü ile sonuçlanan olaylar neticesinde birçok ilde sokağa çıkma yasağı ilan edilirken KCK ve HDP’nin “süresiz eylem çağrısı” ile birlikte insanlar sokağa dökülmüştür.

Siyasi vizyon ve yönlendirmeden uzak, kontrolden çıkan eylemlerin mahiyeti farklı boyutlara ulaşmış ve birçok grup (doğuda HDP/HÜDA-PAR tabanı, batıda ise HDP tabanı ile MHP gibi milliyetçi gruplar) karşı karşıya geldi. Halkların Demokrasi Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu yazılı açıklaması ile (6 Ekim ) halkı sokağa çağırdı:

“Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı 7’den 70’e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bütün uluslararası kurumlar, demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri, demokratik güçler Kobani’de yaşanan vahşete karşı harekete geçmelidir. Bundan böyle her yer Kobani’dir. Kobani’deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar süresiz direnişe çağırıyoruz.”

Bunun üzerine başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye’de olaylar 6 Ekim’de başlamış 7 ve 8 Ekim’de en üst noktaya ulaşmıştır. Şiddetin azalmasına rağmen aslında 9, 10 hatta 12 Ekim’de de yaşamını yitirenler olmuştur.

46 ölü, 682 yaralı

İHD (İnsan Hakları Derneği)’nin Kobani Eylemleri Raporuna göre olaylarda 46 kişi öldü, 682 kişi yaralandı, 323 kişi tutuklandı. İHD’nin raporunda, ölenler arasında eylemciler, HÜDA-PAR sempatizanları ve polisler de yer alıyordu. Yüzlerce insanın da yaralandığı çatışmalarda şehir merkezlerinde bulunan birçok iş yeri, kamu binası, parti merkezleri ve belediye binaları ateşe verildi. Eylemlerin ulaştığı boyut Kobani’yi unutturdu. Örneğin, özellikle Bingöl Emniyet Müdürlüğü’ne yönelik saldırıda iki polisin şehit olması ve Tunceli’de bir karakola saldırı düzenlenmesi olayların sebep ve sonucunu sorgulamamıza yol açtı. 6-8 Ekim olayları başta Diyarbakır olmak üzere bütün Güneydoğu’da tüm şiddet ve vahşetiyle yaşanmıştır. Kurban bayramına da denk gelen olaylarda Diyarbakır’da kurban eti dağıtan HÜDA-PAR yanlısı olan, başta Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice katledilmeleri olmak üzere masum insanlar da etkilenmiştir. Bir yıl sonra başlayan çukur savaşına bakıldığında olayların PKK tarafından, Türkiye’nin Suriye gibi yapılmaya çalışıldığı ve HDP’nin burada kışkırtıcılık yaptığı görülmektedir.

46 can gitti

HDP’nin ‘sokağa çıkın’ çağrısıyla başlayan 6-8 Ekim olaylarında, kurban eti dağıtırken vahşice katledilen Yasin Börü dahil 46 kişi hayatını kaybetti.

[email protected]