Türkiye yeni bir kuşatma altında

Prof. Dr. Ömer Çaha / Yıldız Teknik Ünv. / Yazar
25.07.2015

Kürt hareketinin şahinler kanadı, bir yandan seçimler boyunca HDP’ye kırsalda silah üzerinden destek sağlamaya, bir yandan da Kürt hareketini silahlı kalkışma üzerinden seyreden bir kulvara kanalize etmeye çalıştı. HDP içinde aynı anda yükselen barış ve savaş naraları, partinin eklektik ve ikili yapısıyla ilgilidir.


Türkiye yeni bir  kuşatma altında

Suruç’taki intihar eylemi, Kürt hareketi içindeki farklı arayışları belirgin biçimde gün yüzüne çıkardı. Kürt hareketi, öteden beri şahinlerle güvercinler arasındaki fay hattı boyunda konumlanmıştı. Güvercinler, siyasal hareket üzerinden Türkiye’deki siyasal sisteme entegre olma, müzakere süreciyle Kürtler lehine demokratik açılım yapma ve Kürtleri ülkenin eşit birer yurttaşı haline getirerek Türkiyeli olma söylemini seslendiriyordu. PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinden sürdürülen çözüm sürecinin gelip dayandığı nokta, Dolmabahçe’deki deklarasyon olmuştu. Deklarasyonda altı çizilen on husus, Türkiye’nin demokrasi standartlarını sadece Kürtler için değil, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için geliştiren bir açılım öngörüyordu.

Şahinlerin hazım sorunu

Kürt hareketinin siyasal ayağını oluşturan BDP, değişik kesimlerle ittifak kurarak HDP çatısı altında bu söylem ve motivasyonla 7 Haziran seçimlerine girdi. Bölgede uyguladığı tehdit ve baskı bir kenara bırakılırsa, çok iyi örgütlenerek, büyük bir gönüllü kitlesini harekete geçirdi ve beklediği sonucu fazlasıyla aldı. HDP bu yönüyle sadece Kürtlerin değil, aynı zamanda muhalif Türklerin de teveccühünü kazandı ve yüzde 13’ü aşan bir oy oranıyla Meclis’e girdi.

Ne var ki, Kürt hareketinin HDP üzerinden sağladığı evrim ve dönüşüm şahinler tarafından hiçbir zaman hazmedilemedi. Şahinler, öteden beri, sistemin dışında kalmak, silahlı bir güç olarak PKK varlığını sürdürmek ve büyük Kürdistan ütopyasını silahlar üzerinden canlı tutmak istiyor. Bunu Abdullah Öcalan’a rağmen Kandil üzerinden değişik vesilelerle ifade etmekten de geri durmadı. Kürt hareketinin şahinler kanadı, bir yandan seçimler boyunca HDP’ye kırsalda silah üzerinden destek sağlamaya, bir yandan da Kürt hareketini silahlı kalkışma üzerinden seyreden bir kulvara kanalize etmeye çalıştı. Başta Suriye olmak üzere, Ortadoğu’daki gelişmeler de bu kanadın elini güçlendirdi. Özellikle Kürtlerin Suriye’de Rojava üzerinden kazandığı mevzi, Kürt hareketi içindeki şahinlerin iştahını kabarttığı gibi elini de güçlendirdi. Şahinler aynı zamanda HDP’yi de hizaya getirmekten vazgeçmedi. Gerek HDP parti örgütü içinde, gerekse partinin elindeki belediyelerde paralel bir güç olarak hep yer almaya devam etti. HDP içinde aynı anda yükselen barış ve savaş naraları, partinin bu eklektik ve ikili yapısıyla ilgilidir.

HDP’nin gel-gitleri

Kürt siyasal hareketi, çözüm süreci boyunca yukarıda altını çizdiğim ikili yapı arasında gelgitler yaşadı. 7 Haziran seçimlerine, değişik dini, mezhebi ve siyasi eğilimden kesimlerle ittifak yaparak giren HDP, dış kabuğunda geniş bir koalisyon görüntüsü verirken, içeride ise şahinlerin oluşturduğu ideolojik öz tarafından işgal edildi. Figen Yüksekdağ gibi parti yöneticilerinin zaman zaman verdikleri tehditkâr demeçler, rastgele söylenmiş üstün körü ifadeler değildir. Hepsinin ölçülmüş, biçilmiş, hesap edilmiş bir arka planının olduğunu unutmamak gerekir. Seçimler sonrasında HDP, Yüksekdağ gibi siyasetçiler üzerinden şahinlerin hissiyatını seslendirirken, PKK da silahlı eylemlere girişmeye başladı. Bölgede iş makinelerinin yakılması, çalışanların kaçırılması, koruyucuların tehdit edilmesi veya öldürülmesi PKK eylemlerinin basına yansıyan boyutları...

PKK, öte yandan bölgeyi bir bütün olarak kontrol altına alarak devletin yerini alacak manevralara, seçimlerden de cesaret alarak girişmeye çalıştı. Şehirlerin dış mahallelerine kadar sokulmuş olan karakol ve karargâhlar, buralarda kurulan mahkemeler, esnafa biçilen raconlar, toplanan haraçlar, kesilen cezalar, savrulan tehditler ve gözdağları bu manevranın birer ayağı. Kürt hareketinin şahinler kolu, halkı silahlandırarak, başta bölgede olmak üzere, tüm ülkede silahlı bir kalkışmaya sevk etmeyi açıktan açığa dillendirmeye başladı. Lübnan’daki Hizbullah benzeri bir yapılanma, hareket içinde telaffuz edilir oldu: Mecliste siyasal temsilcilerinin yer aldığı, dağlarda ağır silahlarla donatıldığı, şehirlerde ise taraftarlarının silahlanarak eylemlere giriştiği bir yapılanma.

İşte Suruç’taki intihar eylemi böyle bir zamanda geldi. Suruç olayı IŞİD tarafından işlenmiş olsa bile, birçok yönüyle sembolik ve karanlık bir eylemdir. Her şeyden önce Suruç’ta toplanan gençler, HDP’nin geniş koalisyon yapısına benzer bir yapı görünümündedir. İçinde farklı bölgelerden ve şehirlerden Kürt ve Türk kökenli insanlar yer alıyordu. İkincisi de, çoğu üniversiteli olan gençler, son derece masum bir faaliyet için bir araya gelmişlerdi. Kobani’deki çocuklara oyuncak ve kitap götürmeye çalışıyorlardı. Bu olayın arkasında Kürt hareketinin derin yapılanmasının parmağının olabileceği seçeneğini yabana atmamalıyız. Zira yukarıda işaret ettiğim şahinler, silahlı kalkışmayı haklı kılacak böylesine masum bir olaya ihtiyaç hissediyordu ve olay onların beklediği tarzda geldi.

Silahlanma projesi

Suruç olayının daha ilk gününde HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, “halkın kendi güvenliğini kendisinin sağlaması” gerektiğine ilişkin demeci oldukça manidardır. Kendi kültür merkezinin önünde, kendi misafiri olan bir grup genci bilinçli veya bilinçsiz olarak koruyamayan bir hareketin liderinin, halkın silahlanarak kendi güvenliğini sağlaması gerektiğine ilişkin demeci, hiç kimsenin kuşkusu olmasın, şahinlerin öteden beri seslendirdiği bir projenin ifadesidir. Bu proje, yukarıda ifade ettiğim gibi, Kürt halkını topyekun silahlı kalkışmaya sevk etmeyi öngörmektedir. Kürt hareketinin, silahlı unsurları veya siyasi elitleri üzerinden Suruç olayına karşı sergilediği tavır, Türkiye’nin gezi sonrasındaki en büyük ve en tehlikeli kuşatmayla karşı karşıya olduğunun işaret fişeğidir.

Ak Parti karşıtı odaklar öteden beri IŞİD üzerinden bir projeyi sergilemeye çalışmaktadırlar. O da şudur: Bir yandan Ak Parti’yi, IŞİD’le irtibatını kurarak içeride ve dışarıda yıpratmak; öte yandan, IŞİD’le mücadele içinde olduğu için PKK ve Suriye’deki kollarını neredeyse desteklenmesi gereken bizim “cici çocuklar” gibi takdim etmek. Diyarbakır’da iki polisin şehit edildiği akşam, Ak Parti karşıtı televizyon kanallarına baktığımızda bunun ne denli böyle olduğunu görürüz. O akşam PKK ve yandaşları Türkiye’nin birçok şehrinde yakıp yıkma eyleminde bulunmuş, birçok yerde Ak Parti binalarına saldırmış, silahlı gruplar İstanbul sokaklarında boy gösterisine çıkmış, sıradan vatandaşlar saldırıya uğramış; kısaca PKK ve yandaşları ülkeyi ateş çemberine çevirmişken, sözünü ettiğim medya kanallarında tartışılan konuşulan konu IŞİD olmuştur.

Kısaca, Ak Parti ve Türkiye yeni bir kuşatmayla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu kuşatma bu kez terör örgütleri üzerinden yürütülmek istenmektedir. Türkiye’ye karşı savaşın pimi IŞİD ile çekilmiş, devreye PKK sokulmuş, DHKP-C ile takviye edilmiştir. Aynı elde bulunan makasın üç ağzındaki üç terör örgütü. Hedef geniş bağlamda Türkiye; ama dar bağlamıyla kuşatma altına alınmak istenen Ak Parti’dir. Tek başına iktidar olma şansına sahip olmamakla birlikte, 7 Haziran seçimlerinden dördüncü kez galibiyetle çıkmış olan Ak Parti “hizaya” getirilmeye çalışılmaktadır. Hizaya getirmenin en masum ayağını, CHP ile koalisyona zorlamak oluşturuyor.

Türkiye’ye tuzak

Ama esas proje Türkiye’yi Orta Doğu bataklığına çekmek; Irak ve Suriye’deki bölünmüşlüğü ve parçalanmışlığı Türkiye’de de sergilemek. Projenin bir ayağında Kürt hareketinin şahin kolu var. Ama bir ayağında da uluslararası odakların olduğunu unutmamak gerekir. Demokratik yapısıyla, İslam-demokrasi uyuşmasını ayakta tutan kültürel normlarıyla, İslami değerlerle Batılı değerleri bir arada tutmayı başaran seküler sistemiyle ve yükselen ekonomisiyle Türkiye, bu coğrafyada güçlü bir devlet görmek istemeyenleri rahatsız ediyor. Bölünüp parçalanmış ve zayıf düşmüş bir Türkiye, öte yandan Orta Doğu coğrafyasının yeniden dizayn edilmesini kolaylaştıracaktır.

Kürtler son yüzyılda ilk kez Türkiye’de bu kadar önemli bir konuma gelmişlerdir. Türkiye’nin her tarafında Kürt kökenli işadamları, müteşebbisler ve esnaf rahatlıkla iş yapabilmektedir. Kürt kimliği her yönüyle kabul görmekte, anadilde eğitim ve yayın imkânları önemli ölçüde sağlanmış durumdadır. Kürt siyasi hareketi içinden çıkmış bir parti Türklerin de teveccühünü kazanarak Meclis’e 80 milletvekili sokmuştur. Bu parti Meclisteki birçok görüşmenin kaderini ve hatta koalisyonun seyrini belirleyecek bir konuma gelmiştir. Hal böyle iken, Kürt hareketinin şahin kolunun, uluslararası odakların da desteğini yanına alarak Türkiye’nin başına çorap örmeye kalkışması her şeyden önce Kürtlere karşı bir ihanettir. Unutmayalım ki, bu projenin en büyük mağduru Kürtler olacaktır. 1990’lı yıllarda yaşananlar herkesin hafızasında canlı biçimde duruyor. Binlerce faili meçhul cinayete kurban gidenler Kürtlerden başkası değildi. Kürt hareketinin maceracı şahinleri, Kürtleri şimdi yeniden böyle bir kadere doğru sürüklemektedir.   

[email protected]