Türkiye Yüzyılı için nasıl bir eğitim ve öğretim?

Kâmil Yeşil/ Yazar
12.06.2023

MEB'in en önemli meselesi; nasıl bir toplum, nasıl bir Türkiye Yüzyılı, nasıl bir insan profilimiz olmalı sorularına cevap vermektir. Sonra bu insanı yetiştirecek öğretmen profilini sahaya sürmektir. Bu hususlar Türk milli eğitiminin felsefesi haline getirilmeli, bunun öğretmeni yetiştirilmeli, kitapları yazılmalıdır.


Türkiye Yüzyılı için nasıl bir eğitim ve öğretim?

AK Parti'nin iktidara geldiği 2002'den beri kayda değer yenilikler ve gelişmeler yaşandı. Ulaşım, sağlık, üretim, istihdam, dış politika, hak ve özgürlükler, savunma sanayii gibi birçok alanda görülen bu atılımların yanında iki alanda istenen seviye gerçekleşmedi. Eğitim, aile ve kültür alanında yakalanamayan ivme, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da zaman zaman itiraf edilmiştir. Bana göre 2002-2007 arasını bu süreçten muaf tutmalıyız. Çünkü bu dönemde örtülü vesayet devam etmekte idi. 27 Nisan 2007 e-muhtırasını, bürokrasinin engelleme ve zorluk çıkarma girişimlerini, kapatma davasını (2008) Ak Parti'nin hem dışarıdan hem içeriden kuşatılmasını hatırlamalıyız. Dolayısıyla tam iktidar olma sürecini, Cumhurbaşkanı-hükûmet uyumu ile, 2011'den sonra başlatmalıyız.

Özel olarak eğitim alanında yapılanlara baktığımızda, ölçülebilir/maddi alanlarda epeyce ilerleme ve iyileştirme yapıldı. Müfredatın bütün sınıf seviyelerinde yenilenip güncellenmesi, derslik ve atanan öğretmen sayısındaki artış, ders kitaplarının ücretsiz dağıtımı, akıllı tahtalar, sosyal bilimler liselerinin açılışı, imam hatiplerin önündeki katsayı engelinin kaldırılması, seçmeli Osmanlı Türkçesi, seçmeli Kur'an-ı Kerim ve Arapça dersleri, baş örtüsü ile derslere girme serbestiyeti, proje imam hatipler vs. Bunları tek tek saymaya gerek yok. Bütün bu ve benzeri hizmetlere rağmen istenilen seviyenin yakalanamaması üzerinde durmak istiyoruz. Bu konuda yetkililerin tamamen haklı olduğunu düşünmüyorum. Unutmayalım ki 15 Temmuz gecesi, hain darbeyi tankların üzerine çıkarak engelleyen en önemli toplum kesimi ortaöğretim ve üniversite gençliğidir. Gençlik memleketine ve milli iradeye sahip çıkmıştır. Seçme ve seçilme yaşının önce 20'ye sonra 18'e düşürülmesinin sebebi bu bilinçtir. Teknofest alanındaki ilerlemeleri, yazılımları da unutmamalıyız.

Yeni nesil yeni araçlar

Bu gelişme ve ilerlemeler yanında gençliğin yetersiz olduğu alanlar da var ki dinî bilgi ve hassasiyetteki zayıflık, kültür ve tarih bilincindeki eksiklik, dil şuuru, ailenin korunması gibi değerlerin azlığı, deistliğin yayıldığına dair kanaat, sosyal medyanın ahlakı dejenere etmesi gibi şikayetler ilk akla gelenlerdir. Bu tespit ve şikayetleri abartılı, gerçeği tam olarak yansıtmıyor bulsak bile bu husustaki hassasiyeti dikkate almak zorundayız. Ak Parti hükûmetleri; müfredatın iyileştirilmesi, ders kitaplarının bizzat bastırarak dağıtımı, seçmeli de olsa Peygamberimizin Hayatı, Osmanlı Türkçesi, Din ve Ahlak Bilgisi, Kur'an-ı Kerim gibi dersler koymak suretiyle manevî atılım için bazı adımlar attı. Fakat eldeki sonuç beklenen sonuç olmadı. Çünkü bir taraftan ders saatlerini azaltıp öğrencilerin spor, sanat gibi alanlarda etkinlik göstermesini istiyoruz diğer yandan toplumsal her sorunu (sağlık, trafik, çevre vs) dersler aracılığıyla çözmeye çalışıyor ders çeşidini artırıyoruz. LGS ve yüksek öğrenime geçişi önceleyen öğretmen, öğrenci ve veliler seçmeli dersleri işlevsiz hale getirmiştir.

Esasen bu seçmeli derslerin seçilme oranları, derslerden beklenen ile elde edilen sonuçlar yeniden değerlendirilmelidir.

Daha önce geçtiği gibi sosyal ve kültürel değişim bugünden yarına olmaz, sonuçlar da hemen belli olmaz. Bu konudaki atılımları önemsemekle birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önemle altını çizdiği ders kitaplarının ücretsiz olarak dağıtılması olayı üzerinde durmamız gerekiyor. Çünkü 70 ve öncesi döneminin öğrencileri, kültürel donanımını ders kitapları ve öğretmenler vasıtasıyla kazandıkları için yeni neslin de aynı araçlarla yetiştirileceği kanaatindeler ki bunun tam doğru olduğunu düşünmüyorum. Artık internet ve cep telefonu çağı çocuklarımız var. Adı üzerinde Z Kuşağı diyorlar. Yapay zeka başta olmak üzere birçok bilgiye, görüntüye, anlayışa maruz kalıyorlar. Özgürlük anlayışı epeyce değişti. Ekonomik refah arttı. Artık tek parti döneminin yukarıdan belirlenen müfredatı, ders kitapları eski ciddiyetini kaybetti. İstesek de 70'li ve önceki yılların toplum anlayışına, gençlik idealine, toplum ve dünya tasavvurlarına dönemeyiz. Türkiye Yüzyılı dediğimiz ideale bakmak ve yönelmek zorundayız.

İstenilen verim alındı mı?

Bu ideale doğru yürürken, Müslüman ve Türk kimliğine, tarih şuuruna, bize ait medeniyet tasavvuruna, din, dil ve kültür bilincine sahip gençler ve aileler yetiştirmek için sadece ders kitapları yeterli değildir. MEB, Kültür Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Aile Bakanlığı, STK'lar, Belediyeler, basın yayın organları, internet dünyası topyekun seferber olmalıdır.

MEB bu bağlamda 2004-2005'te ilköğretim ve ortaöğretime ait bütün programları güncelledi. Ben de Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığında oluşturulan komisyonda görev aldım. Bu dönemde ilköğretim dahil bütün okul türlerinin müfredatında köklü değişiklikler oldu. Bu yeni müfredata göre yazılan kitaplar 2003'ten beri özel eğitim kurumları dahil 20 yıldır bütün öğrencilere ücretsiz olarak dağıtılıyor. Ücretsiz ders kitabı dağıtımı için devlet milyarlarca lira harcıyor. Dersliklerin, laboratuvarların, kütüphanelerin, her yıl atanan on binlerce öğretmenin katkısı ile geldiğimiz sonuçtan yine de memnun değiliz, istenilen verimi alamadığımıza dair bir kanaat var. Bu kanaat sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ait değil. Başta yöneticilerimiz, velilerimiz, öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu, kültür adamları şu veya bu oranda bu tespite katılıyorlar. Hemen her gün sosyal medyada, tv'lerde, değişik ortamlarda bu konu ile ilgili şikayetler duyuyoruz, okuyoruz.

Eğitim nedir?

Bütün şikayetlerin yerinde ve doğru olduğunu düşünmediğimi söylemiştim. Ancak yeterliliğin tartışılması gerektiği de açıktır. Her şeyden önce şunu bilmemiz gerekir: Eğitim-öğretim, müfredat, öğretmen denilince aynı kelimeleri kullansak da aynı şeyden bahsetmiyoruz. Mesela, fen bilimlerinin öğretiminden beklenen sonuç ve öğrenci portresi ile; Yabancı Dil, Türkçe, Türk Edebiyatı, Ahlak, Felsefe, Tarih gibi derslerden elde edilen sonuç ve beklentilerin aynı olmadığını söylememiz gerekir. Öncelikle kişilerin, kurumların (partiler, vakıflar, dernekler, stk'lar vs) eğitime yükledikleri anlam ve beklentileriyle; buralarda görev yapanların kendi yetişme çağı ve şartlarının olumsuzluğuna rağmen iyi yetiştiklerine dair bir inançları var ki bu tamamen doğru bir çıkarsama değildir. Yeni nesli, 1970'ler ve daha öncesine ait düşünce dünyası, inanç ve yaşayışı ile karşılaştırıp yeterli bulanlar olduğu gibi kesinlikle yetersiz, dejenere bulanlar arasında bir tercihin bizi bir yere götürmeyeceği bilinmelidir. Genel olarak eleştiri noktaları şunlar: Öğrencilere : "Yabancı dil öğretemiyoruz, Türkçe bilmiyorlar, okuduklarını anlamıyor, kendilerini ifade edemiyorlar, telaffuzları kötü, söz varlığı dar, milli kültürümüzden uzaklar vs."

Bu hususlarda getirilen tenkitlerin haklılık payları getirilen tenkitlere göre değişiyor.

Kendi yetiştikleri dönemin duyarlığını, kültürünü, siyasi bakış açısını, daha öğrenci iken verdikleri siyasi mücadeleyi, okuma ve yazma ile ilgilerini merkeze alan büyükler, yeni neslin eksik yetiştiğini iddia ediyor. Yeni nesilden Soğuk Savaş dönemi nesli gibi Türkiye ve dünya sorunlarına ilgi bekleniyor. Yazar, şair, okur camiası kendi eserlerini ders kitaplarında görmek istiyor. Bu arada müfredatın, ders kitaplarının seviyesine dair takip çizgisini kaçıran ve kalıp görüşleri ve "fulbright" ezberlerini tekrar edenleri saymıyoruz. BM'de "Dünya 5'ten büyüktür" diye haykıran, "One Munite" ile Siyonist katillere hayır diyen, MGK, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Kırmızı Kitap vs. gibi "eski Türkiye"ye ait ezberlerin bozulduğu bir dönemde "fulbright" aramak art niyet değilse cehalettir.

Konumuza dönerek diyoruz ki bize göre Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ücretsiz ders kitabı dağıtımını tekrar düşünmelidir. Alım gücü, refah seviyesi, kağıt, matbaa imkanları çok ilerilere varmış bir ülkede, binlerce lirayı özel okullara, kitaplara ve özel derslere veren aileler dahil her öğrenciye ilânihaye bu kitaplar verilecek, dağıtılacak mıdır? Ucuz etin yahnisi yavan olur, anlayışına uygun olarak bedava verilen kitabın kıymetinin bilinmediğini, öğretmen ve öğrencilerin bu kitapları çok kullanmadığını bilmemiz gerekir.

Panel sisteminde akademisyen, mesleğinde en az beş yıl tecrübeli öğretmenler olsa da ders kitaplarının yayın evleri, yazarları değişse de vasatın tekrar edildiğini, bu yazar havuzundan istenen kitabın çıkmayacağını da bilmeliyiz.

Stratejik bir değer olan ders kitaplarının yazımına devlet bizzat el atmalı, kitaplar; dili, bakışı, hassasiyeti ve ufku ile tam tekemmül etmiş kişilerce veya onların editörlüğünde/danışmanlığında "sipariş usulü" ile yazdırılmalıdır. Bu kitaplar küçük birkaç güncelleme ihtiyacı dışında değiştirilmemeli ve birkaç nesil böyle yetiştirilmelidir.

İlköğretim ve ortaöğretime ait bu teklifim İmam Hatip Liselerinin meslek dersleri için de geçerli. İmam Hatip Liselerindeki Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam-Akaid, Siyer kitaplarının ilmî değeri gözden geçirilmeli, düşünce üretme kapasitesi, kaynaklar, güncel olaylara daha sahih bir yerden bakışları ele alınmalı, kitaplar kürsü sahibi ilim ehli akademisyen iş birliği ile yazılmalıdır.

MEB'in en önemli meselesi

En kısa zamanda Milli Eğitim Akademisi kurulmalıdır. YÖK'ün formel olarak verdiği öğretmenlik formasyonunun içi bu akademi tarafından doldurulmalıdır. Nasıl bir toplum olacağız, nasıl bir yüzyıla hazırlanıyoruz/hazırlanmalıyız, Türkiye'nin nasıl bir insan profili olmalı, Türkiye Yüzyılı medeniyetinin temeli, tezahürleri, vasıtaları neler olmalıdır? Öğretmen profilleri işte bu soruların cevaplarına uygun olmalıdır. Bu konuda aktif rolü de MEB Akademisi üstlenmelidir.

Özetle MEB'in en önemli meselesi; nasıl bir toplum, nasıl bir Türkiye Yüzyılı, nasıl bir insan profilimiz olmalı sorularına cevap vermektir. Sonra bu insanı yetiştirecek öğretmen profilini sahaya sürmektir. Bu hususlar Türk milli eğitiminin felsefesi haline getirilmeli, bunun öğretmeni yetiştirilmeli, kitapları yazılmalıdır.

2028 doğru giden Türkiye'nin Yeni Anayasa, o Anayasa'ya uygun devlet teşkilatı ile bu adımları atalım; gerisi gelecektir.

[email protected]