Türkiye Yüzyılı'na girerken...

Dr. Hülya Bulut / Yazar
7.01.2023

2022 yılı Türkiye için nasıl bitti? İlginçtir ki; Ocak-Aralık dönemini kapsayan on iki aylık dönemde her ay cumhuriyet tarihinin en yüksek aylık ihracat rakamlarına ulaştık. 2022 ihracatı, 2021 yılına kıyasla yaklaşık olarak yüzde 13 oranında bir artışla 254 milyar doları aşan bir seviyede gerçekleşti.


Türkiye Yüzyılı'na girerken...

Ve 2023 yılına girdik. Son derece önemli ve kritik bir yıl olan 2023'te kim bilir neler görecek neler yaşayacağız. Bir taraftan dünyanın gelişmiş ekonomileri resesyon söylemleri ve beklentileriyle cebelleşirken, diğer taraftan Türkiye, Çin, Hindistan gibi ülkeler ise büyümelerini ve ihracat artışlarını korumaya çalışıyor. ABD ile Rusya'nın, Ukrayna'daki savaşı 2023 yılında da devam edecek gibi görünüyor. Tekrar etmekte fayda var ki, aslında bu bir Ukrayna-Rusya savaşı değil, ABD-Rusya savaşı.

Erdoğan ve Nobel Barış Ödülü

Yazılarımda defalarca vurguladığım bir husus; Türkiye'nin başta Suriye olmak üzere kıtlık ve iç savaş yaşanan ülkelerden aldığı zoraki göçmen, mülteci ve sığınmacılardan dolayı Nobel Barış Ödülü'nü hak etmiş olmasıydı. Türkiye'ye, Erdoğan'a, Türk bir kamu kuruluşuna Nobel Ödülü vermezler demiştim, vermediler de! Şimdi ise Pakistan Meclis Başkanı Muhammad Sadiq Sanjrani, Erdoğan'ın; (1) Hz. Muhammed'in (SAV) barış, tolerans ve tüm insanlığa sevgi göstermeye yönelik öğretisini hayata geçirmesi; (2) sadece kendi ülkesi için değil, bölge ve dünyanın geneli için de gerçek bir lider ve devlet adamı olması, (3) Rusya ve Ukrayna arasındaki arabuluculuk rolü bağlamında dünyayı nükleer tehlikelerden, kıtlıktan ve açlıktan korumaya yönelik bir rol sergilemesi gibi belli başlı sebeplerle Erdoğan'ı Nobel Ödülü'ne aday gösteriyor. Sanjrani, tüm bunları yaparken Erdoğan'ın dünya barışı için gösterdiği bitmeyen gayretlerin ve samimi çabaların da takdire şayan olduğunu belirtiyor.

Dünya ve Türkiye

Dünya resesyon lafı ile uğraşırken biraz da kendi sanayimize, sektörlerimize ve girişimcilik ekosistemimize bakmakta fayda var. Örneğin 2022 yılı Türkiye için nasıl bitti? İlginçtir ki; Ocak-Aralık dönemini kapsayan oniki aylık dönemde her ay cumhuriyet tarihinin en yüksek aylık ihracat rakamlarına ulaştık. Sonuçta, 2022 ihracatı, 2021 yılına kıyasla yaklaşık olarak yüzde 13 oranında bir artışla 254 milyar doları aşan bir seviyede gerçekleşti.

Erdoğan iktidarı başa geldiğinde 30 milyar doları aşan ihracat rakamı, demek ki 20 yıl zarfında sekiz katına ulaşmış durumda. Evet, Türk ekonomisi ve sanayisi çeşitli alanlarda dışa bağımlılığını koruyor. Nitekim özellikle, dünya piyasalarında Rusya-Ukrayna savaşından dolayı yüksek seyreden petrol ve doğalgaz fiyatlarının olumsuz yansımasının da neticesinde, ithalatımız da artarak 364 milyar dolara yükseldi.

Bunun anlamı, dış ticaret açığının 110 milyar dolar olarak gerçekleşmiş olması. Yüksek mi? Yüksek. Ancak, belirtmek gerekir ki Türkiye'nin petrol, doğalgaz ve kömür gibi ithal ettiği kalemlerin tutarı da zaten neredeyse bu açık kadar. Yani demek o ki; kaba bir hesapla bile enerjiyi bir kenara koyacak olursak, aslında Türkiye'nin dış ticareti fazla da vermiyor; açık da.

2023 yılı tam da bu noktada yine çok kritik bir yıl. Yusufeli Barajı bitti mi? Bitti! Su toplamaya devam ediyor ve 2023 yılında ekonomiye önemli bir girdi yapacak. Akkuyu Nükleer Enerji Santrali üretime ne zaman geçecek? Tam da 2023'te. Peki ya Karadeniz'de bulunan doğal gazın hacmi ne kadardı? 710 milyar metreküp. Bunun da Mart ve Nisan ayında piyasaya akacağını biliyoruz. Çünkü yaklaşık 200 kilometrelik denizaltı boru hattı tamamlandı, Filyos Limanı'ndaki gaz rafineri tesisi de tamamlanmak üzere.

Dış açık nasıl kapanır?

Unutmayalım ki, borular döşense de, limanlar kurulsa da, ağır sanayi olarak rafineri inşa edilse de halen bunun seçim için söylenmiş bir yalan olduğunu düşünebilecek kadar kafasını kuma gömmüş kötü niyetliler de yok değil. Tabii, bu arada aynı zengin havza çevresinde bu belirttiğim 710 milyar metreküpü arttıracak yeni keşiflerin de yakında geleceği söyleniyor. Uzmanlarca yapılan tahminlere göre ise bu rakam yaklaşık 1,5 trilyon metreküp. Bunun da parasal değeri bugünkü şartlarda yaklaşık 2 trilyon dolar.

Yani düşünsenize, Karadeniz'de sahilimize pek de uzak olmayan bir konumda 2 trilyon dolarlık bir milli servetimiz yatıyor da, Erdoğan'a kadar bundan ne haberimiz oluyor, ne de bunu ortaya çıkaracak cesaretimiz... İnsanın aklına gelmiyor değil; acaba Karadeniz Münhasır Ekonomik Bölge'sinde (MEB), Akdeniz Münhasır Ekonomik Bölge'sinde (MEB) ve karada da kaç tane böyle trilyon dolarlık milli servetlerimiz yatıyor?

Peki Türkiye 110 milyar dolarlık dış açığını nasıl kapatacak? Yoksa, kapatamayıp batacak mıyız? İlginçtir ki; ne Erdoğan'da, ne hükümet ve bürokraside, ne de toplumun genelinde hiçbir panik havası yok. Şimdi basit bir aritmetik yapalım:

Türkiye 2022 yılında adeta 2019 rakamlarına dönerek çok iyi bir turizm sezonu yaşadı. 2022'yi yaklaşık 51,5 milyon turist ve 46 milyar dolar gelirle kapatmış oldu. Eee, bir de 14 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım geldiği düşünülürse, bu açığın 60 milyar dolarını kapattık. Buna yenilikçi bir finansman modeli olarak, Rus gaz ve petrol devi Gazprom'un BOTAŞ'tan alacaklarını ötelemesinin yanısıra, Azerbaycan'ın, Katar'ın ve Suudi Arabistan'ın Türkiye'ye yatırım taahhütleri de eklendiğinde hesap neredeyse tamam.

Evet yüksek enflasyonlu bir yıl geçirdik. Ama hem üretim, hem de tüketim tarafındaki dinamik iç piyasa yapısını düşündükçe, 2008'deki "teğet geçti" sözüne benzer bir söz duyarsak şaşırmayalım. Nitekim, kamu mali disiplininden kayda değer bir taviz vermeden sosyal politikalar, sanayi yatırımına olan teşvikler, KOBİ ve girişimcilere yönelik programlar ve hibeler hız kesmeden tıkır tıkır işliyor.

2022 her şeye rağmen, sözleşmeli personelin kadroya alınmasıyla da, EYT probleminin çözülmesiyle de, çok kişiyi ilgilendiren asgari ücret ve emekli maaşlarına yapılan ayarlamalarda gösterilen son derece olumlu çabalar da bir panik havası olmadığını gösteriyor. Kaldı ki, şirketlerin ve bankaların yüksek kar açıklamaları bu durumun borsaya olumlu yansıması, girişimcilik ekosisteminin dünya yatırım radarına girmesi, savunma sanayinde aşılan eşikler tabloyu daha da olumlu yapmaya yetiyor. Nitekim son yıllarda yaşadığımız kur saldırılarına rağmen ne içeride ne de dışarıda hiç kimse Türkiye'nin ödenemez bir borç stoğu olduğunu söyleyemez. Çünkü Türkiye ister Avrupa Birliği ülkeleri arasında, ister OECD liginde "Borç/GSYİH Oranı" itibarıyla en iyi ülkeler arasında yer alıyor.

Tecrübe alışverişi

Gelelim 2023 yılının güzelliğine. Çünkü, 2023 Türkiye Cumhuriyetimizin 100. yılı... İçeride ve dışarıda kim bilir ne kutlamalar, ne törenler yapılacak; ne imzalar atılacak... Tamamlanan sayısız projeler hayata geçecek. Ben bu 100.yılda da, o çok sevdiğim milletimizin, o tertemiz irfanına ve ferasetine güveniyorum. Çünkü biz Türk milleti olarak, her gün ulaşabileceğimiz verilere detaylı olarak bakma fırsatı bulamasak da, içgüdülerimizle, öngörülerimizle karar vermesini biliriz. Ve yine biz Türk milleti ister kahvehanede, ister çarşıda, ister sokakta, ister misafirlikte....birbirimizle bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunuruz.

İşte zaten bunun içindir ki; 15 Temmuz darbe girişimi gecesi sokağa çıkmanın ve kazanımlarımızı savunmanın, demokrasimizi yaşatmanın faziletini bir kere daha anlamış olduk. İşte yine bu sebepledir ki, o gece birileri sahil kasabalarında meşru hükümetin devrilmesini umarak kadeh kaldırırken, toplumun kahir ekseriyeti ne ATM'lere, ne de banka şubelerine koştu. Canını dişine taktı, ellerinde Türk bayrakları ile sel oldu, coştu, sokaklara aktı.

Bu açıdan bakarsak, ister 2023 yılı Haziran ayında olsun, isterse birkaç hafta öne çekilerek Mayıs ayında olsun bu yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin ve genel seçimlerin önemli ve kritik bir dönemde gerçekleşeceğini ve ne anlama geldiğini herkes gayet iyi biliyor.

Sandığa güven

Beklentim o ki, milletimiz bir kere daha ve istekli, gayretli, hizmeti merkeze alan ve çalışmaktan yorulmayan "Türkiye, masada değilse menüdedir" olgusunu iyi bilen ve uluslararası arenada bunun mücadelesini veren bir lideri ve kadroyu Allah'ın izniyle seçecektir. Umudum; herkesin seçimleri ciddiye alacağı, sandığa gideceği ve sandığa güveneceğidir.

Türkiye, genç ve dinamik bir ülke. Yaşadığımız tutku ve heyecan önümüzdeki dönemde gördüğümüz, hissettiğimiz potansiyelle doğrudan ilişkili. Zaten bu bakımdan da bizdeki oy verme oranları Fransa, Almanya, Hollanda, Avusturya gibi ülkelerdeki oy verme oraları gibi yüzde 20-40 bandında değil; yüzde 80-90 bandındadır.

Hatırlamamız gereken son bir husus; böylesine kritik bir dönemden geçerken dış güçlerin, terör örgütlerinin, ne olduğu belli olmayan sosyal medya fenomenlerinin... bizi sağa sola savurmasına, akılları çelmesine izin vermememiz. Türkiye doğru yolu sıra dışı projelerde bulduğu kadar, demokraside ve yasal çerçevede kalarak bulacaktır.

[email protected]