Personel maaşlarının zamanında ödenememesi, borç yükünün artması ve bu açığın kapatılması amacıyla belediyelere ait taşınmazların satışa çıkarılması CHP'li belediyelerin mali yönetim kapasitesini sorgulatmaktadır. Bu durum belediyelerin uzun vadeli yatırım ve sürdürülebilir hizmet üretme kabiliyetini zayıflatmakta, kısa vadeli çözümlerin kalıcı sorunlara yol açma ihtimalini artırmaktadır.
Dr. Burak Kaplan/ Yazar
31 Mart 2024 yerel seçimleri sonucunda, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 61'i CHP'li belediyelerden yerel hizmet almaya başlamıştır. DEM, YRP ve İYİ Parti'nin yönettiği belediyeler de hesaba katıldığında bu oran yaklaşık yüzde 70'e ulaşmaktadır. Bu dağılım muhalefeti oldukça avantajlı bir noktaya konumlandırabilme potansiyelini barındırmaktadır. Uzun süredir iktidarda olan AK Parti'ye alternatif olarak siyaset sahnesinde konumlanan muhalefet partileri, vatandaşa doğrudan ve geniş ölçekte hizmet sunma fırsatını 1 Nisan sabahından itibaren elde etmişlerdir. Bu fırsat muhalefet partileri açısından hala geçerliliğini korusa da ana muhalefet partisi olarak CHP'nin bu dönemde göstermiş olduğu belediyecilik anlayışı ve performansı teknik, idari, hukuki ve ahlaki boyutlarıyla tartışılmaktadır.
Belediyeler ne yapar ne yapmaz?
Belediyelerin yetki, görev ve sorumlulukları anayasa ve ilgili kanunlarda oldukça açık ve net bir şekilde ifade edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre belediyeler, karar organları seçimle iş başına gelen ve belediye halkının ortak ihtiyaçlarını karşılamakla görevli kamu tüzel kişileridir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda belediyelere ortak ihtiyaçları giderme sorumluluğu yükleyen bir irade beyanı söz konusudur. Bu iradenin sonucunda kanun koyucu 5216 sayılı Büyükşehir Belediye ve 5393 sayılı Belediye Kanunları vasıtasıyla başta belediyelerin yetki görev ve sorumlulukları olmak üzere birçok konuda düzenlemeler yapmıştır. 5393 sayılı Belediye Kanunu'nda imardan spora, çevreden eğitime, sosyal yardımlardan turizm ve tanıtıma kadar belediyelerin geniş bir alanda yetkilendirildiği görülmüştür. Hal böyleyken bir belediye başkanının "çevresel atıkları toplamayacağım" demesi (CHP'li İzmir Foça Belediye Başkanı Saniye Bora Fıçı), başka bir belediye başkanının da "kentsel dönüşüm belediyenin işi değil" demesi (CHP'li Eskişehir Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt) kamuoyunda tartışmalara yol açmıştır.
Belediyelerin yetki ve sorumluluk alanlarını sadece yasal zemin bağlamında değerlendirmemek de gerekir. Zira belediye sınırları içerisinde yaşayan vatandaşların kent hayatından kaynaklanan ve günlük yaşam kalitesini etkileyen temel hizmetleri, belediyenin yetki ve sorumluluk alanı içerisinde görmek mümkündür. Dolayısıyla belediye başkanlarının bu nevi açıklamaları hem yasal sorumluluklarla hem de halkın beklentileriyle çelişmektedir. Bu tür görevlerden kaçınmak, belediyenin yükümlülüklerini yerine getirmemesi anlamına gelir ve kamu hizmetinin aksamasına yol açar. Zira belediyeler yalnızca yönetimsel bir yapı değil aynı zamanda vatandaşın yaşam alanını düzenleyen ve toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılayan temel kamu kuruluşlarıdır. Bu nedenle hukuken ve toplumsal açıdan belediyeler, yetki alanına giren her işi asli görevi olarak görmeli ve uygulamalıdır.
Bu bağlamda belediyelerin temel önceliği şehirlerin altyapısını güçlendirmek ve vatandaşların günlük yaşamını doğrudan etkileyen temel ihtiyaçlarını karşılamak olmalıdır. Yol, su, kanalizasyon, toplu taşıma, eğitim ve sağlık gibi temel kentsel hizmetlerdeki eksikliklere öncelikli olarak kaynaklar tahsis edilmelidir. Belediyelerin önceliklerini halka doğrudan hizmet sağlayan alanlara yönlendirmesi, kaynaklarını ve bütçesini öncelikle altyapı ve temel ihtiyaçlar için kullanması gerekir. Bunun tam aksi yönü ise şehrin temel hizmetlerdeki eksiklerini görmezden gelerek konser, reklam ve tanıtım gibi etkinliklere büyük kaynak ayrılmasıdır. Şehircilik açısından bakıldığında da belediyelerin önceliğini temel altyapı ve kamu hizmetlerine vermesi, halkın doğrudan ihtiyaç duyduğu alanlara kaynaklarını yönlendirmesi beklenmektedir. Temel kentsel hizmetlerde ciddi sorunları bulunan belediyelerin reklam ve konser gibi etkinliklere milyonlarca liralık kaynak ayırması uzun vadede kentsel yaşam kalitesinin düzeyini düşürür.
Yerelde CHP deneyimi
Tarihsel olarak özellikle Çanakkale, İzmir ve Muğla gibi Ege kentlerinde güçlü bir seçmen desteğine sahip olan CHP, buralarda yıllardır belediye başkanlıklarını elinde bulunduruyor. Bu sürekliliğe rağmen söz konusu şehirlerde çevresel sorunlar, su yönetimi ve altyapı eksiklikleri gibi konularda birçok şikayetin çözüme kavuşmadığı görülüyor. Özellikle yaz aylarında İzmir'de uzun süreli yaşanan su kesintileri, İzmirlileri isyan ettirecek düzeye ulaştırdı. Buna rağmen bu şehirlerde CHP'nin hâlâ yüksek düzeyde destek bulması, vatandaşların oy tercihlerinde kentsel hizmet kalitesi yerine ideolojik bir yaklaşım sergilediğini de gösteriyor.
İstanbul özelinde bakıldığında ise CHP'li belediyelerin karşı karşıya kaldığı soruşturmalar öne çıkıyor. İlk aşamada CHP, bu soruşturmalara daha refleksif ve sert tepkiler vererek gündemi kontrol etme çabası içerisindeyken zamanla bu soruşturmaların CHP'nin kurumsal gündeminde geri planda kalmaya başladığı gözlemlenmektedir. Bu durum, CHP'nin belediyelerde karşılaştığı hukuki ve idari sorunlarla baş etme biçimine dair tartışmalara da yol açmıştır.
Sonuç olarak yerelde CHP deneyimi üç ana mesaj etrafında şekillenmektedir. İlk olarak bazı belediyelerin asli görev alanlarını geri plana itmesi ve "bu benim işim değil" yaklaşımıyla hareket etmesidir. Özellikle çevresel atıkların toplanması, kentsel dönüşüm süreçlerinin yönetilmesi ve altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi gibi belediyeciliğin temel unsurlarında yaşanan yetersizlikler kamuoyunda tartışmalara yol açmaktadır. Vatandaşın günlük yaşam kalitesini doğrudan etkileyen bu hizmetlerdeki eksiklikler, CHP'li belediyelerin en çok eleştirildiği noktalardan birisidir.
İkinci olarak mali darboğaz ve bütçe disiplini sorunları öne çıkmaktadır. Personel maaşlarının zamanında ödenememesi, borç yükünün artması ve bu açığın kapatılması amacıyla belediyelere ait taşınmazların satışa çıkarılması CHP'li belediyelerin mali yönetim kapasitesini sorgulatmaktadır. Bu durum belediyelerin uzun vadeli yatırım ve sürdürülebilir hizmet üretme kabiliyetini zayıflatmakta, kısa vadeli çözümlerin kalıcı sorunlara yol açma ihtimalini artırmaktadır.
Üçüncü olarak ise yolsuzluk iddiaları ve yürütülen soruşturmalar, CHP'li belediyelerin kurumsal imajını olumsuz etkilemektedir. Özellikle İstanbul'da gündeme gelen soruşturmalarda partinin başlangıçta sert ve refleksif bir tepki vermesine rağmen sürecin ilerleyen aşamalarında kurumsal olarak geri planda kalması hem kamuoyunda hem de parti tabanında farklı yorumlara neden olmuştur. Bu tablo, CHP'nin belediyecilik anlayışının teknik, mali ve etik boyutlarda önemli sınamalar içerdiğini göstermektedir.