Türkiye’de dindarlık etkisini yitiriyor mu?

Dr. Ramazan Akkır/ Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi
24.04.2019

Dünya hızla değişmekte ve değerler buharlaşmakta; toplumun kodlarını ise haz ve hız belirlemektedir. Her şeyin buharlaştığı zaman diliminde, dinin birey üzerindeki etkisi azalır, insanın içinde oluşan boşluk ise aklın ve bilimin kutsanmasıyla doldurulur...


Türkiye’de dindarlık etkisini yitiriyor mu?

Din ve dindarlık, herkesin üzerine konuştuğu kavramlar. Ancak yaygın tartışılmasına rağmen bu kavramların tanımlanma ve anlamlandırmasında güçlük çekildiği de açık. İnsanlık tarihi boyunca din, bireysel ve toplumsal hayatı hem biçimlendiren hem de ona yön veren bir işlev gördü. Günümüzde ise; geleneksel, tranzisyonel, laik, seçkin, liberal veya entelektüel dindarlık gibi birbirinden oldukça farklı fay hatlarını içinde barındırıyor. Tarih içinde siyasal, toplumsal ve kültürel şartların etkisiyle din hakkında yeni tanım ve tasniflerin üretildiğini ve dindarlığın ölçüsünün tayin edilmeye çalışıldığını da biliyoruz. Bununla bağlantılı olarak dindarlığın içinde yaşanılan döneme göre biçim değiştirdiği de sır değil. Bu minvalde katı olan her şeyin buharlaştığı bir evre olarak da kabul edilen modern dönemde dinin ve dindarlığın tanım ve kapsamı da farklılaşmıştır. Bu değişim, hem anlam krizi yaşayan insan için yeni anlam arayışlarına kapı aralamış hem de dinin ve dindarlığın anlam dünyasını etkilemeye ve şekillendirmeye başlamıştır.

O halde kime dindar denir? Mensubu olduğu dinin emir ve yasaklarına hakkıyla uyan, dinine kuvvetle bağlı olup gereklerini yerine getiren kimse için dindardır denilebilir. Dindar, mensubu olduğu dinin inanç, ilke, pratik ve sembollerini içselleştirip bunları tutum ve davranışlarıyla ortaya koyar. Ancak hayatımızın her anına sirayet eden modernlik, içinde yaşadığımız dünyanın parametrelerini değiştirdiği gibi, dini anlayış ve dini yaşamı da estetize etmiştir.

Son dönemde toplumsal değişimin fotoğrafını çekmeye çalışan kamuoyu araştırma şirketlerinden Konda, 15-29 yaş arası gençlerin hayata bakışını ve yaşam şekillerini anlamaya dönük bir araştırmaya imza attı. Çalışmaya göre, Ateist oranı yüzde 1’den yüzde 3’e yükselirken, kendini dindar veya muhafazakâr olarak tanımlayanların oranı yüzde 55’ten yüzde 51’e düşmüş. 2008 ile 2018 yılları arasında çeşitli alanlarda yapılan karşılaştırmalara göre, inançlı olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 31’den yüzde 34’e çıkarken, sofu olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 13’ten yüzde 10’a inmiş. Yine aynı rapor, düzenli olarak namaz kılanların oranının yüzde 27’den, yüzde 24’e, düzenli oruç tutanların oranının ise yüzde 77’den yüzde 65’e gerilemiş olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmanın gösterdiği bir diğer çarpıcı veriye göre ise, başörtüsü takanların oranı yüzde 13’ten yüzde 9’a kadar geriledi. Bu durum, akıllarda yeni soru işaretleri doğuruyor. Öncelikle, değişimin sadece yönünü gösteren bu verileri nasıl okumalı? Bu değişimin, kaynağı veya sebebi ne olabilir? Dindar-muhafazakâr bir yönetimin etkili olduğu Türkiye’de dindarlık etkisini yitiriyor mu? Bu değişim, dönüşüm veya zayıflama halinin temel sebepleri neler? Modernliğin gölgesinde dinselliğin büyüsel atmosferi tükeniyor mu?

Modernite, dine karşı soykırım uyguluyor

Öncelikle bu değişimin ilk nedeni, modernliğin bizatihi kendisi veya geleneksel toplumdan modern yaşama geçişin aşama aşama gerçekleşiyor olması. İslam dahil yeryüzündeki tüm dinlere neredeyse bir “soykırım” uygulamasıyla karşı karşıya. Modernlik, bir durumdan başka bir duruma geçişi, insanın merkezciliğini, sekülerizmi, demokrasiyi, dinin otoritesinin yerine akıl ve bilimin otoritesini, nostaljik bir değer olarak eskiyi ve geçmişi kabul etmekle beraber mevcut durumu kutsar. Dinleri kültürel bir metaya dönüştürür, toplumsal değişimden veya toplumların değişmeye mahkûm olduğu iddiasından beslenir. Bu durum, klasik sosyologlardan Karl Marks tarafından “Katı olan her şey buharlaşıyor” ifadesiyle tasvir edilir. Yani dünya hızla değişmekte ve değerler buharlaşmakta; toplumun kodlarını ise haz ve hız belirlemektedir. Her şeyin buharlaştığı zaman diliminde, dinin birey üzerindeki etkisi azalır, insanın içinde oluşan boşluk ise aklın ve bilimin kutsanmasıyla doldurulur. Modernliğin hinterlandında bilim ve akıl, artık mor ineğe dönüşmüştür; din ise ötekileştirilmekten ve tarihin dışına itilmekten kurtulamaz. Sonuçta tarih sahnesinden ve insanın anlam dünyasından kovulan dinin ve dini değerlerin sesi kısılır ve etki alanı sınırlandırılır. Bunun en bariz göstergesi ise kaba materyalizmin ve pozitivizmin sosyal bilimlerde hâkim paradigma rolünü üstlendiği dönemlerdir. Bu dönemlerde dine ait olan anlam paradigması ölüme mahkûm edilmiş ve dinsel kökenli her değer metafizik bir safsata olarak değerlendirilmekten kurtulamamıştır. İşte,  Aydınlanma düşüncesine dayanan modernlik, gündelik yaşamın kodlarını değiştirmekte ve yeni bir dünya tasavvuru iddiası ile öne çıkmaktadır. Fakat modernliğin bununla yetindiğini söylemek güç. Çünkü modern bilinç, bilimin ve teknolojinin ürettiği araçlarla sürekli kendini yenilerken aynı zamanda oluşturduğu yeni anlam ve değerler dünyasına mahkûm ettiği savunmasız bireyin ulaşabileceği tutamakları da birer birer yok etmektedir. Türkiye’nin son dönemde motor gücünü modernliğin oluşturduğu toplumsal değişimi, din adamlarının saygınlığını kaybetmesi, dini değer ve kavramların içinin boşaltılmasına neden oluyor.

Sosyal medya ve din adamları

Din adamlarının saygınlığına vurulan darbenin ikinci bir nedeni de klasik medya araçlarıyla birlikte sosyal medyanın artan etkisidir. Alman düşünür Hegel, gazete için modern insanın sabah ayini demişti. Artık ayinler de hızla değişiyor; Modern bireyler, güne uyanır uyanmaz ellerinin altındaki dijital araçlarının pencerelerinden kurgulanmış ve estetize edilmiş bir dünyayı seyre dalıyor, seyirle yaşıyor. Estetize edilmiş o dünyada dini, dindışı, ahlaki, gayri ahlaki tüm halleri yaşıyor. Artık insanlar dijital çağın en etkili platformları arasında sayılan Facebook ve Twitter aracılığı ile sosyal yaşama katılıyor; acılarını, öfkelerini, aşklarını ve inançlarını sosyal medya aracılığı paylaşıyor. Bunun yanı sıra sosyal medya, yeni bir din anlayışı ve dindarlık biçimi üretiyor. Yaşamın her alanına nüfuz eden geleneksel dindarlığın aksine sosyal medyanın ortaya çıkardığı dindarlık, dinin pratiklerinin yaşamasından öte paylaşılmasını ve görünür olmasını esas alıyor. Gösterişi, süslü paylaşımları ve sanal gerçekliği ön plana çıkaran bu dindarlık türü, dini yaşanan bir değer olmaktan öte gösterilen ve paylaşılan bir şeye dönüştürüyor. Bu yeni dünya din adamlarını da içine alıp kendine göre değiştirip dönüştürüyor. Sosyolog Max Weber, bir makalesinde, dünyanın büyüsünün bozulmasından bahseder. Modernlik veya modernleşme, bu büyü bozumunun bizatihi kendisiydi aslında. Sosyal medya ve klasik medya aygıtları ise büyüsü bozulan dünyayı modernliğin kavram seti ile yeniden büyülemeye çalışıyor. Sosyal medyanın üretmiş olduğu sanal dindarlık da dinin kültürel sermayesinden beslenen din adamlarının nüfuzunu kırıyor ve dahası birçoğunu şovmane, dini ritüelleri de şovun unsurlarına dönüştürüyor.