Türkiye’de felsefenin yüzyıllık sorunları

MURAT GÜZEL/ Açık Görüş Kitaplığı
7.10.2017

Ayhan Bıçakçı’ya göre yaklaşık 150 yıllık süreç içinde varlık, bilgi, ahlak, estetik, dil, tarih, toplum, devlet gibi felsefenin temel sorunlarıyla ilgili birçok görüş ortaya konmuş olsa da bu görüşleri ortaya koyan felsefecilerin eleştirel bir diyalog içinde olmayışları, birbirlerinin düşüncelerine atıf yapmamaları bu konular hakkındaki düşünceleri ilişkisiz ve dağınık olarak algılamamıza yol açmaktadır.


Türkiye’de felsefenin yüzyıllık sorunları

“Türkiye’de ve Türklerde felsefe var mı yok mu?” sorusu sürekli sorulan bir sorudur. Kimileyin bir dil olarak Türkçenin son derece “somut” bir dil olmasından kaynaklı olarak “soyut” addedilen düşünceleri ve kavramları, bu düşünceler ve kavramlara arasındaki örgüyü açımlamada, dile getirmede yetersizleştiği bile ileri sürülür. Felsefi incelikleri anlatabilmekte söz dağarı bakımından zaten yetersiz kalan Türkçede bu sebeple felsefi anlamda bir düşünce olabilecekse bile bunun son derece pratik, somuta yönelik bir düşünce olacağı, sözgelimi metafizik ve doğa felsefeleri yerine siyaset, ahlak ve estetik alanların-da yetkinleşilebileceği, Türk düşüncesinin ve muhtemel bir “Türk felsefesi”nin bu alanlardaki çabayla özgünleşebileceği savlanır.

Felsefi bilincin gerekleri

Bütün bu eleştiri ve çekincelere rağmen elbette Türkiye’de genel felsefi söyleme eklemlenecek bir felsefi çaba vardır ve en azından Batı tarzında fel-sefe Osmanlı’nın son 50 yılına da teşmil edilebilecek bir şekilde yaklaşık 100-150 yıldır ülkede sürdürülmektedir. Hatta gerek üniversitelerde gerekse bağımsız sivil alanlarda felsefi düşünme tarzları bazen Batı tarzı felsefe içinde bile özgün sayılabilecek örnekler sergileyebilmektedir. Altı aylık felsefe dergisi Özne, Türkiye’de Felsefenin Yüzyılı ismini taşıyan 26. sayısında Cumhuriyet döneminde yürütülen felsefi çaba ve çalışmaları, bunların sonucun-da oluşan entelektüel birikimi teşrih eden yazılara yer veriyor. Betül Çotuksöken’in editörlüğünde hazırlanan dergide Aymet Şuayb, Nusret Hızır, Hilmi Ziya Ülken, Takiyettin Mengüşoğlu, Mermi Uygur, İonna Kuçuradi gibi son yüzyılda Türkiye’deki felsefi söylemlere katkı sunan isimlerin katkılarını ele alan yazılar kadar, Ali Utku ile Osmanlı Felsefe Çalışmaları hakkında yapılan söyleşi ile Ayhan Bıçakçı’nın “Felsefe Anlayışımızdaki sorunları” tartıştığı yazı da dikkat çekiyor.

Bıçakçı, Türkiye’de en önemli sorunun felsefi tutumdan kaynaklanan felsefi bilincin gerekliliklerinin yerine getirilememesi olduğunu kaydediyor. Bıçakçı’ya göre yaklaşık 150 yıllık süreç içinde varlık, bilgi, ahlak, estetik, dil, tarih, toplum, devlet gibi felsefenin temel sorunlarıyla ilgili birçok görüş ortaya konmuş olsa da bu görüşleri ortaya koyan felsefecilerin eleştirel bir diyalog içinde olmayışları, birbirlerinin düşüncelerine atıf yapmamaları bu konular hakkındaki düşünceleri ilişkisiz ve dağınık olarak algılamamıza yol açmaktadır. Ayhan Bıçakçı bu noktada yeni kuşak felsefecilere şimdiye kadar Türkiye’de üretilen düşünceleri çeşitli başlıklar altında toplayıp tartışarak güncelleştirmeyi bir görev olarak yüklüyor.

Blaise Pascal’ın dindar düşünceleri

Fransız matematikçi, fizikçi, filozof ve yazar Blaise Pascal’ın kitabı onun kendini ve Tanrı’yı tanıma yolunda Hıristiyanî bir duyarlı-lık içinde yazdığı notları içeriyor. Modern aklı tatmin etmesi zor görünen tezlerine rağmen, yazarını bugüne taşımış bir iç görü, ilhamla, şaşırtıcı gözlemlerle dolu eserin modern çağda başta Kierkegaard olmak üzere aralarında dindar-ateist birçok farklı ismin olduğu birçok nesle etkide bulunduğunu belirtmeli. Pascal’ın eserinde insanın acizliğinden dünyanın faniliğine Allah’ın varlığı, ilahi sevgi, modern hayatın çelişkileri, filozofların tutarsızlığı gibi konulardan dinin müdafaası, akla karşı kalbin önceliği gibi kişisel duyguları dindarlığın ana unsuru sayan akımları etkileyen konular yer alıyor. Düşünceler, Pascal, çev. Devrim Çetinkasap, İş Bankası, 2017

İki büyük savaş ve Almanya’nın kültürel şoku

1914 ila 1945 arasındaki Almanya’nın tarihsel ortamını irdeleyen Helmut Lehlen Birinci Büyük Savaş’ı kaybetmenin Alman kültüründe yol açtığı travmayı insanların modernlikle yaşanan dolaysız karşılaşmayı dondurucu bir şok gibi karşıladıklarını, buna tepki olarak sanayileşmiş sivil toplumun soğukluğunun yerine sıcak bir cemaat ideali geçirdiklerini söyleyerek çözümlüyor. İki büyük savaş arasında Almanya’da oluşan kültür şokunun gerek Nietzscheci estetizmle bağını gerekse Brecht’ten Kracauer ve Benjamin’e sol, Carl Schmitt’ten Jünger’e sağ cenahta Avrupa avangardının beyanlarıyla alakasını çözümleyen Lehlen, “ortakyaşarlığa dayalı bir yoldaşlık olarak cemaat fikri” ile “cennetvari özellikler taşımayan bir toplum fikri” arasındaki çatışmaları da billurlaştırıyor. Soğuk Temas, Helmut Lehlen, çev. Tuncay Birkan, Metis, 2017

@uzakkoku