Bugün Türkiye aile yapısını halen koruyan nadir ülkelerden biridir. Hal böyleyken proaktif ve bilim temelli bir aile politikasıyla hem gençlik korunabilir hem de toplumsal dayanıklılık artırılabilir. Böylece 2053 vizyonu sadece ekonomik ve teknolojik bir hedef olmaktan çıkar; aynı zamanda aileyi merkeze alan bir medeniyet yaklaşımıyla dünyaya örnek olur.
Engin Özekinci/ Yazar
Hemen hemen bütün tarihsel dönemler boyunca aile kurumu, varlığını korumuş ve günümüze kadar gelmiştir.
Ancak aile, tarım toplumundan sanayi devrimine, oradan dijital çağa kadar tarihsel süreçte hem değişimden ciddi anlamda etkilenmiş hem de dönüşümü belirleyen bir güç olmuştur.
Bu yüzden birey, aile, toplum ve devlet ilişkisi her zaman sosyal bilimlerin en temel araştırma konularından biri olmuş ve güncelliğini korumuştur.
Elbette tarım toplumunda aileye yüklenen görev ile sanayi toplumlarında aileye yüklenen işlev arasında büyük farklılıklar bulunuyor.
Özellikle geleneksel geniş aileden çekirdek aileye geçiş, sanayileşen toplumların en temel özelliklerinden biridir.
Ancak günümüzde aile kurumunun tüm dünyada ciddi bir sarsıntı yaşadığını, devletlerin gelecekteki varlığını, milletlerin ulusal güvenliğini tehdit ettiğini söylemek abartılı olmayacaktır.
Modernleşme sonrası gelişen dijital teknolojinin etkisiyle ailenin temel işlevleri arasında sayılan kadim değerlerin aktarılması, toplumsal düzenin sağlanması, rol paylaşımı, dayanışma, güvenlik, mahremiyet ve aile tipi gibi olgular büyük bir erozyona uğramıştır.
Bireyler arasındaki ilişkilerin yerini sanal ilişkiler almış, tek ebeveynli aile, üvey aile, kültürel aile gibi yeni aile tipleri ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır.
Bu konular sadece ülkemizde değil dünyanın birçok ülkesinde ciddiyetle tartışılmakta ve çözüm önerileri için yoğun mesailer harcanmaktadır.
Aileyi korumak için atılan adımlar
Örneğin; Rusya'da geleneksel aile yapısını koruyan yasaların çıkarılması, LGBT propagandasının kamuda yasaklanması, üç ve üzeri çocuk sahibi ailelere yüksek teşvikler verilmesi; İtalya'da kadın-erkek dışında tanımlanan aile türlerine kamusal finansmanın kısıtlanması; Macaristan'da üç ve üzeri çocuk yapan annelerin ömür boyu gelir vergisinden muaf tutulması; dünyada aileyi korumak için atılan bazı önemli adımları bizlere gösteriyor.
Yine son olarak 27 Kasım'da Türkiye'ye gelen Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo'nun da "Aileyi koruyamazsak, bireyi koruyamayız. Bireyi koruyamazsak, insan olma bilincini muhafaza edemeyiz. Bu anlamda, hepimize çok önemli görevler düşüyor." ifadelerini kullanması bu gerçeğin tüm dünyanın gündeminde olduğunu gözler önüne seriyor.
Bugün 26 milyondan fazla ailenin bulunduğu Türkiye de; ülkelerin, milletlerin varlık meselesi haline gelen ailenin korunması, güçlendirilmesi ve geliştirilmesi hususunda son 23 yılda çok önemli politikalar üretmiş, sessiz bir devrim gerçekleştirmiştir.
Bu çerçevede başta aile bütünlüğünü sağlamak üzere oldukça kapsamlı çalışmalar yapılmıştır.
Öyle ki birçok ülke aileyi kaybettikten sonra onu korumanın önemini anlamışken Türkiye ise aileyi kaybetmeden önce güçlendirmiştir.
Son yıllarda Toplu Konut İdaresi Başkanlığı eliyle hayata geçirilen sosyal konut projeleriyle, düşük ve orta gelirli ailelerin güvenli ve erişilebilir konutlara kavuşması sağlandı.
Faizsiz evlilik kredileriyle genç çiftlerin ekonomik engellere takılmadan yuva kurması kolaylaştırıldı.
Doğum yardımları ve çocuk başına yapılan düzenli desteklerle ailelerin çocuk sahibi olma kararı güçlendirildi, en az 3 çocuklu aile yapısı teşvik edildi.
Kreş ve anaokulu yatırımlarının artırılmasıyla çalışan annelerin iş hayatında kalması desteklendi. Aile danışmanlığı ve psikososyal destek hizmetleriyle boşanma riski azaltılarak aile bütünlüğü korundu.
Evlilik öncesi eğitim programlarıyla gençlerin sağlıklı evlilikler kurmasına katkı sunuldu. Çocuklara yönelik mahremiyet ve istismar önleme eğitimleriyle, ailelerin koruma kapasitesi artırıldı.
Dijital okuryazarlık ve çocuk güvenliği projeleriyle aileler, dijital risklere karşı bilinçlendirildi. THY'nin, TCDD'nin aile indirimleri ve farklı kurumsal teşviklerle aile içi sosyal bağlar daha da güçlendirildi.
Vatandaşlık maaşı ve gelir destekleriyle düşük gelirli hanelerin yaşam standartları iyileştirildi.
Memur ebeveynlere tanınan yarı zamanlı çalışma hakkı anne ve babaların çocuk bakımına daha fazla zaman ayırmasına imkân sağladı.
Nüfus Politikaları Kurulu ile Aile Enstitüsü'nün kurulması, Türkiye'nin uzun vadeli nüfus ve aile stratejilerini bilimsel temelde güçlendirdi.
Ve yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2025 yılını "Aile Yılı", akabinde 2026-2035 yıllarını Aile ve Nüfus 10 Yılı ilan etmesi AK Parti'nin, aileyi güçlendirmek için çeyrek asır boyunca ortaya koyduğu muazzam iradeyi gösteriyor.
Evet, tüm bu uygulamalar, Türkiye'de aile bütünlüğünü güçlendiren, evliliği teşvik eden, çocuk yetiştirme koşullarını kolaylaştıran, sosyal ve ekonomik yükleri azaltan, nüfus artışını destekleyen ve toplumsal dayanıklılığı artıran bütüncül ve sürdürülebilir bir aile politikasını ortaya koymuştur.
Ancak önümüzdeki süreçte Türkiye'nin ihtiyacı, aileyi sadece sosyal politikanın bir başlığı değil, Türkiye Yüzyılı ve 2053 hedeflerinin taşıyıcı kolonlarından biri olarak konumlandırmaktır. Çünkü böylesine bir tablo son derece stratejik olacaktır.
Bugün Türkiye aile yapısını halen koruyan nadir ülkelerden biridir.
Hal böyleyken proaktif ve bilim temelli bir aile politikasıyla hem gençlik korunabilir hem de toplumsal dayanıklılık artırılabilir.
Böylece 2053 vizyonu sadece ekonomik ve teknolojik bir hedef olmaktan çıkar; aynı zamanda aileyi merkeze alan bir medeniyet yaklaşımıyla dünyaya örnek olur. Ailesini korumayı ve güçlendirmeyi başaran Türkiye, insanlığın ortak geleceğine en değerli katkıları sunmaya devam eder.