Türkiye’de göç ve diaspora yönetimi

Mustafa Yeneroğlu / TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı
14.10.2017

Göç bugün toplumsal yapıları, siyaset yapımını, yatırım araçlarını ve şekillerini, kültürleri, kısacası dünyayı yeniden şekillendiriyor. Türkiye, gerek dış göçe gerekse de Türk diasporasına ilişkin politikalarını bütüncül bir bakış açısı ile şekillendirecek farklı mekanizmaları etkinleştirebilirse, bu potansiyelden maksimum yararlanabilir.


Türkiye’de göç ve diaspora yönetimi

Mülteci meselesi başta olmak üzere göç, hâlâ dünyanın en önemli gündem maddelerinden biri. Dinamikleri sürekli değişen göç dalgaları, savaş, çatışma ve zulüm nedeniyle yerlerinden edilen milyonların trajik göç yolculukları ve her yıl ayrı bir ‘rekor’ kıran göçmen ölümlerinin sayısı 2011 yılından bu yana gündemden düşmüyor.

Türkiye de bu göç ve göçmen profilinden etkilenen ülkelerin başında geliyor. Zorla yerinden edilmelerin rekor seviyeye ulaştığı bir dünyada ülkemiz, bugün en çok mülteci barındıran ülke konumunda. Sadece yüzbinlerce Suriyeliye sağladığı geçici koruma ile dahi pek çok Batı ülkesinin yapamadığı cömert bir ev sahipliği yapıyor.

Elbette kapsamlı bir göç yönetimi, sadece düzensiz göç politikalarıyla ve Suriye’deki iç savaş sonrasında ülkemize sığınan milyonlara yasal göç yollarını açmakla ve statülerini belirlemekle sınırlı değil. Nitekim bugün geçici koruma statüsüne sahip olsun ya da olmasın, ülkemizdeki Suriyeli göçmen nüfusunun büyük çoğunluğunun kalıcı olduğu/olacağı araştırmalarla da sabit. BM istatistikleri zorla yerinden edilmelerin yol açtığı göç dalgalarının ardından geriye dönüşlerin oldukça az olduğunu gösteriyor. Göçmenlerin yüzde 80’inin gittiği ülkelerde kaldıkları söylenebilir.

Dolayısıyla göçün dinamik doğasıyla ve dayattığı ihtiyaçlarla uyumlu olacak şekilde Türkiye’deki mevcut adımlara, geliştirilen politikalara ve kurumsallaşma çabalarına da dinamizm kazandırmak önemli. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun kabulü, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kurulması ve TBMM bünyesinde Mülteci Hakları Alt Komisyonu’nun kurulması, bu çözüm odaklı anlayışın ürünlerinden birkaçı.

Tabii Türkiye’nin göç profili, sadece son yılların göç dalgalarıyla şekillenmiş değil. Göç, ülkemiz için Cumhuriyet tarihi boyunca gündemde idi ve toplumsal yapımızı şekillendirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonucu soydaş ve akraba birçok insan Anadolu’ya göç etti. 1950’li yıllardan sonra ise ülkemiz için göç olgusu uzun yıllar “gurbete gidiş” ile özdeşleşti. Geçen zaman zarfında ise ekonomik alanda işçilikten girişimciliğe, siyasi alanda da siyasi tartışmaların pasif birer öznesi olmaktan aktif katılımcı olmaya doğru uzanan yolda epey aşama kaydeden önemli bir kitleden bahsediyoruz. Henüz “gurbetçi” algısı tam olarak aşılamasa da yeni bir diasporik kimliğin özelliklerine aslında epeydir sahip bir kitleden…

Göçün barındırdığı potansiyel

En nihayetinde, yurtdışındaki Türk toplumu ve ülkemizdeki yabancılar birlikte değerlendirildiğinde, sayıları 11 milyonun üzerinde bir göçmen kitlesi ile ülke olarak ilişki hâlindeyiz ve bu sayı dünyadaki birçok ülkenin nüfusundan fazla.

Dolayısıyla göç yönetimi, hem ülkemizin geleceği hem de uluslararası aktörler arasındaki yeri bağlamında yadsınamaz bir öneme sahip. Kamuoyunda da bu farkındalığı oluşturmak gerekiyor. Göç, sadece Suriyeli nüfusuyla yeniden şekillenen mahallelerin handikapları ya da Akdeniz’de ölen bebeklerin sayısıyla kamuoyunun dikkatini çekiyor.

Göç, geçmişten günümüze Türkiye’nin toplumsal yapısına kazandırdığı dinamiklerin yanı sıra bugün nitelikli işgücü başta olmak üzere pek çok potansiyele sahip. Bu gerçeklik sadece ülkemizdeki göçmen nüfus için değil; yurtdışında yeni bir diasporik kimlikle bulundukları ülkelerde kalıcılaşan Türk nüfusu için de geçerli.

Göçe yatırım bir sorumluk

Türkiye, gerek dış göçe gerekse de Türk diasporasına ilişkin politikalarını bütüncül bir bakış açısı ile şekillendirecek farklı mekanizmaları etkinleştirebilirse, bu potansiyelden maksimum yararlanabilir. Üstelik küresel göç yönetiminde hak ettiği etken role bürünebilir. Bu bağlamda, hem iç hem de dış göç yönetiminin kapsamı ve doğası gereği, yasama organı içinde politikalara yön verecek ve vizyon çizecek bir yapının varlığı oldukça önemli. Yasama organı olan TBMM çatısı altında bir ihtisas komisyonunun kurulması bu ihtiyaca doğrudan cevap verebilecek etkili bir araç olabilir. Bu hususu farklı boyutlarına değinerek biraz açmak yerinde olacaktır. 

Türkiye’nin Suriyeli göçmenler konusundaki insani sorumluluğunu, Avrupa ülkelerinden kat be kat fazla yerine getirdiği inkâr edilemez. Bugün dış politika alanında belirli fikir ayrılıkları yaşansa da hiçbir ülke bu konuda aksini söyleyemez, söyleyemiyor.

Böyle bir sorumluluğu taşımak zaman geçtikçe elbette bu büyük göç dalgasının handikapları ile yüzleşmeyi de beraberinde getiriyor. Zira göç yönetimine ilişkin gelecek projeksiyonlarına, Suriyeli göçmen nüfusun önemli bir bölümünün ülkemizde kalıcı olabileceklerini de hesaba katarak bakmak gerekiyor. Yeni düzenlemelere ve uygulamalara doğal olarak ihtiyaç hasıl oluyor. Nitekim geçici koruma altındaki Suriyelilerin toplumsal hayata katılımına zemin oluşturulması ve teşvik edilmesi, geçtiğimiz dönemde yeni bir gerçeklik olarak kendini dayatmış ve konu masaya yatırılmıştı.

Kamuoyunda Suriyeli göçmen nüfusa yönelik ötekileştirme tehlikesi taşıyan, dışlayıcı bir haber sarmalı geçtiğimiz aylarda neyse ki itidalli yaklaşımlarla bertaraf edildi. Ancak bu deneyim, gerek iç gerekse dış göçün pozitif yönlerine vurgu yapılarak pro-aktif bir yaklaşım ve politika ile yaygın endişelerin bertaraf edilmesi hedefiyle güçlendirilmeli. Sonuç olarak bugün Avrupa’da göçmenlere tehdit penceresinden bakan hâkim anlayış, göçe nitelikli bir yatırım yapılmazsa, birçok riski ortaya çıkarabileceğinin bilindik bir örneği.

Dünyayı etkisi altına alan göç dalgası, tam da nitelikli işgücü ve beyin göçü konusunda uluslararası rekabetin kızıştığı bir dönemde vuku buluyor. Özellikle Batı her ne kadar  “istenmeyenleri” dışarıda tutma felsefesi ile göçü kontrol etmeye çalışsa da aynı zamanda göç, bu ülkeler için kalkınma politikasının da bir parçası.

Kardeş ve akraba toplulukları özelinde nitelikli işgücünü çekmek konusunda önemli bir potansiyele sahip olan ülkemizin de bu potansiyeli bir fırsata dönüştürmesi oldukça mühim. Hem iç hem de dış göç, kalkınma politikasının önemli bir tamamlayıcısı. Göç-kalkınma ilişkisi konusunda kapsamlı çalışmaların ve politikaların yapımı, bu bağlamda özel bir vurgu gerektiriyor; bütüncül politikaların şekillendirilmesi önem arz ediyor.

Özellikle ülkemizdeki Suriyeli göçmen nüfusunun yüzde 44’ünün 18 yaş altındaki çocuklardan ve gençlerden oluştuğu düşünüldüğünde,nitelikli bir eğitimle bu genç neslin Türkiye’nin kalkınmasına doğrudan etki edecek potansiyeli daha net ortaya çıkıyor.

Yurtdışı dinamiği

Yurtdışında yaşayan yaklaşık 6 milyonluk bir nüfusun potansiyeli de yukarıdaki gerçeklikten bağımsız değil. Kalkınma, aslında temelde bir ayağı yurtdışında olan bir politika alanı. Azımsanmayacak bir diasporik nüfusla bu ayağın dinamizmi Türkiye açısından oldukça önemli.

Maalesef kamuoyunda henüz bir diaspora gerçekliği yeterince olgunlaşmış değil. Kitlesel işçi göçünün ilk yıllarına takılan “gurbetçi” algısı ve kavramı, günümüzde artık dördüncü nesle uzanan Türk nüfusunu kapsayan dinamik ve heterojen bir grubu ifade etmenin gerisinde kalıyor. Aslında bu yurtdışında yaşayan, anavatanında doğmasa da anavatana gönülden bağlı olan insanlarımıza da bir haksızlık. Çünkü yurt dışında yerleşik olan Türklerin bugün yegâne sorunu karşı karşıya kaldıkları dışlanma olmamakla birlikte, potansiyelleri de artık Türkiye’de yaptıkları tatillerde getirdikleri işçi dövizlerinin çok çok ötesinde.

2000’li yılların başından bu yana, söz konusu potansiyeli hayata geçirme yolunda, yeni siyaset anlayışı ile AK Parti öncülüğünde önemli adımlar atıldı. Bunlardan biri, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) kurulması idi ve YTB, Başbakanlığa bağlı bir kurum olarak pro-aktif bir rol üstlendi. Yeni vizyon çerçevesinde Türk diasporasının menfaatlerini savunan, dil, kültür, eğitim birikimini önceleyen, politikalarını buna göre belirleyen bir yaklaşım gelişmekte.

Yine de yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli yurttaşlarımızın yıllardır verdikleri mücadele, bugünkü konumlarından fazlasını hak ediyor. Anadil ve kültürü destekleyecek, özellikle de yeni nesil gençlerimizin Türkiye ile olan bağını güçlendirecek, yurtdışındaki girişimci kitlenin ticaret hacmini artıracak, ayrımcılık ve İslamofobi ile etkin mücadele edecek mekanizmaların geliştirilmesi önem arz ediyor. Köken ülke için olduğu kadar yaşanılan ülke için de önemli bir beşeri sermaye niteliğindeki diaspora nüfusunu, ekonomik ilişkilerin ve kültürlerarası diyalogun parçası olarak görmek ve bu doğrultuda politikalar üretebilmek oldukça önemli. Aksi takdirde, bulundukları ülkelerde farklı siyasi menfaat çatışmalarının içinde kendilerini bulma riski gün geçtikçe artmaktadır.

İhtisas komisyonu adımı

Kısacası, 5.5 milyondan fazlası içeride 6 milyonu da dışarıda yaklaşık 11 milyonu aşan bir göçmen varlığından bahsediyoruz.

Bu gerçeklik, gazete haberlerinde kısır kalan ve kamuoyunun gündemine aktarılmayan pek çok potansiyele sahip.

Yasama çatısı altında kurulması muhtemel bir göç ve diaspora komisyonu; ekonomik, siyasal, sosyo-kültürel ve güvenlik bağlamında hem iç hem de dış politikanın ayrılmaz bir parçası olan göç ve hareketlilik olgusuna stratejik ve bütüncül bir yaklaşım getirebilir. Bu yaklaşım, kamuoyunda da pozitif bir farkındalık oluşturmak bakımından yardımcı olacaktır.

Günümüzde göç; toplumsal yapıları, siyaset yapımını, yatırım araçlarını ve şekillerini, kültürleri ve aslında dünyayı yeniden şekillendiriyor.

Türkiye gibi bölgesel ve küresel anlamda aktörlüğü her daim dikkate alınan ve alınacak olan bir ülkenin bu dinamizme pro-aktif politika üreten kurumlarıyla cevap vermesi doğrultusundaki vizyonu ve misyonu ise kendisinden beklenendir.

Dolayısıyla Türk milletinin en üst temsil makamı olan TBMM çatısı altındaki bir Göç ve Diaspora İhtisas Komisyonunun söz konusu vizyonun geliştirilmesine yönelik katkısı mutlaka kayda değer sonuçlar doğuracaktır. 

@myeneroglu