Türkiye’de Silikon Vadisi olur mu?

Emrah Zarifoğlu / Yazar
21.02.2015

Silikon Vadisi’nin yıllar içinde oluşan kültürü, orada çalışanları hep ‘büyük’ düşünmeye yönlendirdi. Bölgedeki araştırmacılar, girişimciler ve yatırımcılar hep daha iyinin, daha yeninin ve de en önemlisi farklı olanın peşinde oldular. Bazen o kadar sıra dışı fikirler pratiğe döküldü ki risk sermayesi en uç ve belki de en gerçek anlamına Silikon Vadisi’nde ulaştı.


Türkiye’de Silikon Vadisi olur mu?
Yakın zamanda, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın öncülüğünde Gebze’de büyük teknoloji şirketlerinin işbirliğiyle Silikon Vadisi model alınarak Bilişim Vadisi kurulması için adımlar atıldı. O sebeple, “Türkiye’de Silikon Vadisi olur mu?” sorusu her zamankinden daha sıcak bir şekilde gündemimizi işgal etmeyi hak ediyor. 
 
Her ne kadar ilk dakikada topu taca atıp beraberliğe yatan deplasman takımı görüntüsü verse de başlıktaki sorunun doğruya en yakın cevabı “hem evet, hem hayır; ne evet ne hayır”dır. Evet, Türkiye’nin Silikon Vadisi ayarında ve belki ötesinde teknoloji geliştirmesi ve üretmesi için yeterli potansiyeli ve isteği vardır ama bırakın Amerika Birleşik Devletleri’ni, dünyada dahi nevi şahsına münhasır bir ortam olan Silikon Vadisi’ni oluşturan kendine özel şartlar ve durumlardır. O yüzden bu soruya bir cevap aramanın ve Türkiye’de teknolojinin gelişimi için olumlu yönde bir adım atmanın ilk basamağı, Silikon Vadisi’ni oluşturan şartları anlamaktır.
 
Silikon Vadisi, adını San Francisco körfezinin güneyinde kalan Santa Clara vadisinde, ilk silikon çiplerinin tasarlanmasından esinlenerek aldıysa da hem teknolojik faaliyet alanı olarak tüm yüksek teknoloji ürünlerini hem de coğrafi alan olarak San Francisco’dan San Jose’ye, oradan da Berkeley ve ötesine kadar tüm San Francisco körfezi alanını içine alarak günümüzde çok daha kapsayıcı bir anlam ifade etmektedir. Stanford Üniversitesi’nin etrafında yüz seneden daha önce başlayan teknolojik atılım inisiyatifleri, bir yandan askeri teknoloji ve sermayenin gelişimi ve desteği, mikro işlemcilerin bilgi teknolojilerini dönüştürmedeki rolü, teknolojide fırsatı gören yatırımcılar ve entelektüel sermaye sahipleriyle birlikte günümüz dünyasının en önemli dönüştürücü gücünü oluşturdu.
 
Pek tabiidir ki ne Amerika’daki veya dünyadaki en iyi üniversite Stanford’dır, ne de dünya üzerindeki tek teknoloji yatırımı çeken bölge San Francisco Körfezi alanıdır. Böyleyken, neden başka bir yer değil de Silikon Vadisi yüksek teknoloji gelişimi ve üretiminde hem algısal olarak hem de gerçekte en ön sırayı almıştır? Bunu meydana getiren birçok etmen var. Bunlardan herhangi birinin eksikliği bile, bir ihtimal ki bırakın Silikon Vadisi denen markanın oluşumunu, günümüzdeki teknolojik gelişmelerin birçoğunu bile tehlikeye atardı. İsterseniz, bu yazıda bu etmenlerin belli başlılarına bir göz atalım ve takip eden başka bir yazıda da Türkiye bağlamında paralellikleri nasıl kurar, şartları nasıl oluştururuz diye biraz beyin yoralım.
 
Askeri ihtiyaçlar
 
1-Eğitim: Silikon Vadisi olgusu öncelikle Stanford’daki araştırmalarla başlar. Stanford, her ne kadar spekülatif bir söylem olsa da, belki özel üniversite olması, belki de Amerikan öncülerinin son vardığı nokta olan Kaliforniya’da bulunması sebebiyle, tarihsel olarak yeniliklerde doğu yakasındaki muadillerinin her zaman bir adım önünde olmuştur. Teknolojik gelişim için gerekli insan kaynaklarını üretmede, bu bölgede, devlet üniversitesi olan University of California - Berkeley ile birlikte başı çekmektedir. Bunların peşi sıra gelen bölgedeki onlarca irili ufaklı üniversite ve yüksek öğretim kurumu, teknolojinin en önemli sermayesi olan insan gücünün önemli bir kısmını sağlamaktadır.
 
2-Sermaye: Dünyada teknolojik gelişimin en önemli itici gücü askeri ihtiyaçlar ve yatırımlar olmuştur. Mete Han’dan, Osmanlı’ya ve günümüze bu böyle gelmiştir ve böyle de gidecektir. Silikon Vadisi de erken dönemlerinde bundan payını fazlasıyla aldı. Ama özellikle 1970’lerle birlikte devreye giren risk sermayeleri (venture capital), gelişimin çeşitliliğini ve dönüşümünü ivmeli bir şekilde artırdı. Price Waterhouse and Coopers’ın 2010 tarihli bir raporu, Amerika’daki risk sermayesinin üçte birinin Silikon Vadisi’nde olduğunu bildiriyor. Başlangıç aşamasındaki veya büyüme öncesindeki birçok sirket için, Silikon Vadisi’nde olmak, kolay yatırım almanın ön şartlarından biri. Finans dünyasından çektiği yatırımın yanında, Silikon Vadisi kendi yatırımcısını da oluşturmakta çok başarılı. Bir şekilde milyon ya damilyar dolarları kazanan birçok teknoloji girişimcisi, geliştirdikleri teknolojiden elde ettikleri serveti, yolun başındaki girişimcilere yatırarak Silikon Vadisi’nin kendi dinamikleriyle dönmesine önemli katkıda bulunuyorlar.
Büyük Bunalım sonrası
 
3-Coğrafya: Kaliforniya, doğal birçok açıdan ideal yaşama şartlarını taşıyan bir yer. Okyanus kıyısında, iç etkilere dağ sıralarıyla kapalı yapısı bize Akdeniz bölgesini hatırlatıyor; ama önemli iki farkla, daha az sıcak ve daha az nem. Güneşli ve çok değişmeyen ılık havası birçok insanı Kaliforniya’ya bağlayan en önemli neden. Bu iklimin getirdiği çeşitli bitki örtüsü ve tarım ürünleri, hem eyaletin ilk zamanlarında, hem de günümüzde insanlar için önemli gelir kaynağı durumunda. O yüzden Osmanlı’dan kopup gelen halklardan tutun da Amerikalıların kendi içlerinde dahi her zaman önemli bir ekmek ve umut kapısı olmuştur Kaliforniya. John Steinbeck’in Gazap Üzümleri romanını okuyanlar, Büyük Bunalım sonrası Oklahoma’dan Kaliforniya’ya şeftali bahçelerinde çalışıp hayatları boyu tatma fırsatı bulamadıkları üzümleri salkım salkım yeme umuduyla yola çıkan ailenin özelinde dönemin Amerikasında yaşanan ekonomik dramı iyi bilirler. İşte o dönem umudun en önemli simgesi olan Kaliforniya’nın bereketli toprakları şimdiki Silikon Vadisi’nin neredeyse arka bahçesi gibidir. 
 
4-Özgürlükler: Her ne kadar Silikon Vadisi’nin merkezi San Jose olsa da, geniş bölgenin ekonomi, kültür ve cazibe merkezi San Francisco’dur. Yüzyılın başında çok büyük bir depremle yıkılıp baştan kurulan şehir, ilk zamanlarından beri hem çeşitliliği hem de belki de Amerika’nın klasik kilise temelli kolonileşme pratiğinden nispeten daha farklı bir şekilde kurulmuş olmasından dolayı özgürlüklerin hakim olduğu bir şehir olmuştur. Berkeley’de ilk kıvılcımlarından biri atılan 68 hareketi, onu takip eden hippiler ve onların sosyal hayatın çeşitli alanlarındaki günümüze kadar gelen etkileri San Francisco’yu belki de dünyada özgürlüklerin başkenti haline getirmiştir. Bu özgür düşünme ortamının teknolojik gelişimdeki payı yadsınamaz.
 
Hızla dolaşan ürünler
 
5-Çeşitlilik: Göçmenler dönemi Amerika’sının doğuya açılan kapısı New York ise batıdaki kapısı da San Francisco’dur. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısındaki “Altına Hücum” dönemiyle birlikte Amerika’nın geri kalanından Avrupa kökenli göçmenler alsa da bu göçmen dalgasındaki önemli paylardan biri Asya kökenli göçmenlerdir. Çinli, Hintli, Japon sayısız göçmen Asya’dan doğuya açılan gemilerle hayatlarına ve yetiştirecekleri nesile yönelik umutları için San Francisco’ya gelip yerleşmişlerdir. San Francisco’daki Asyalı etkisi o kadar büyüktür ki Amerika’nın ve dünyanın geri kalanının Çin yemeği olarak yediği “fast food” türünün çıkış yeri San Francisco’dur. Bu göçmen akımı hala devam etmektedir. Önemli miktardaki yetişmiş ve yetenekli insan göçü, teknoloji için gerekli olan insan gücünü sağlamada çok önemli bir kaynağı oluşturmaktadır. 
 
6-İcatçılık: Yapılan teknolojik gelişmelerin hepsi Silikon Vadisi’nden çıkmadı. Ama Silikon Vadisi’ne uğradıkları zaman artık hızla farklı formlara dönüştüler. Mesela en güncel olanından başlarsak, ilk otomobil yapılalı yüz yıldan fazla oldu. İlk elektrikli arabanın yapımı da on yılı geçti. Hatta kullanımları bile yer yer yaygınlaştı.  Ama hiçbiri Tesla Motors’un yaptığı gibi devrim niteliğinde, konsept değiştirici bir elektrikli araba yapmayı hayal etmedi. Bilgisayar 1950’lerden beri hükümetler ve büyük şirketler tarafından kullanılıyordu. Ama Apple 1980’lerle birlikte bilgisayarı bireysel tüketiciye indirdi. Google, interneti avuç içimize indirgeyip hayatımızı kolaylaştırana kadar internet ve arama motorları yıllardır kullanılıyordu. Yani Silikon Vadisi’nin yıllar içinde oluşan kültürü, orada çalışanları hep “büyük” düşünmeye yönlendirdi. Bölgedeki araştırmacılar, girişimciler ve yatırımcılar hep daha iyinin, daha yeninin ve de en önemlisi daha değişiğin peşinde oldular. Bazen o kadar sıra dışı fikirler pratiğe döküldü ki risk sermayesi en uç ve belki de en gerçek anlamına Silikon Vadisi’nde ulaştı. 
 
7-Sosyal ve kültürel hayat: İster tek başına yaşayan bir profesyonel, ister üç nesil bir arada yaşayan büyük bir alenin parçası olun, Silikon Vadisi’nin havzasındaki şehir ve kasabalarda yapabilecek birçok aktivite, ziyaret edecek sayısız mekan bulabilirsiniz. Yaşamdan bir şey kapmak isteyen insanlar için bu coğrafyadaki olanaklar belki zengin bir açık büfeyle kıyaslanabilir. İş dışındaki yaşamlarının tekdüzelikten azade olmasını isteyen birçok profesyonel için Silikon Vadisi öncelikli bir tercih. İnsanların hem sosyal yaşamını doldurabilmek hem de entelektüel açlığını doyurabilmek için gerekli birikim Silikon Vadisi’ni birçok profesyonel için bir cazibe merkezi haline getiriyor.
 
Bunlara eklenebilecek birçok madde var. Ama bu kadarı bile Silikon Vadisi’ni benzerlerinden farklı yapmaya yetiyor. Bundan sonraki yazımızda, bu saydıklarımız Türkiye özelinde ne gibi bir karşılık buluyor diye düşünüp, “neler yapılabilir”e giden bir beyin alıştırması yapacağız.