Türkiye’de vesayet ve ‘gayrı milli’ talepleri

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
8.04.2017

Araştırmacı-yazar İdris Kardaş, 1946’dan günümüze gazete manşetleri aracılığıyla Türk demokrasisindeki bu krizleri irdelediği kitabında sırtını millete dayayan siyasilerle sırtını vesayet odaklarına dayayanların mücadelesini konu ediniyor.


Türkiye’de vesayet ve ‘gayrı milli’ talepleri

Türkiye’de çok partili siyasi hayat 1946’da başladı. Ancak tarihten bugüne parlamenter sistemde devamlı krizler yaşandığına da şahit olundu. 1946 seçimlerinin “açık oy-gizli tasnif” yöntemiyle yapılmış olması belki de gelecekteki krizlerin ön habercisiydi.

Demokrasiye geçilmesinin ardından “teoride siyaset dışı kalması gerekli bazı odaklar tarafından darbeler, darbe girişimleri, muhtıralar, muhtıra girişimleri, tehditler siyasal sistemin üzerinde sürekli hissedilen baskı mekanizmaları olarak var oldu. Genel olarak “vesayet rejimi”nin operatifleri olarak görebileceğimiz, askeri ve sivil bürokratik aygıtın etkinliği siyasal hayatın şekillenişinde hep hissedildi. Bu operatiflerin etkinliği genelde halkın seçimlerle belli ettiği tercihlerin akamete uğratılması, ülkenin “seçilmişler”in değil de bu operatiflerce temsil edilen vesayet odakları tarafından yönetilmesi sonucuna varıyordu.

94 yılda 65 başbakan

Cumhurbaşkanı’nı halkın seçimine bırakan sistem değişikliğine kadar hemen her Cumhurbaşkanı seçimi öncesi çıkan krizler, parlamenter sistem içinde yaşanan hükümet kurma krizleri, kısa süreli koalisyon hükümetleri Türk demokrasisinin istikrarsız yapısında vesayet odaklarının etkinliğini gösteriyor. 94 yılda 65 hükümetin kurulduğu, yani 65 Başbakana şahit olduğumuz bu parlamenter sistemde bu başbakanlardan pek azının halkın iradesi neticesinde belirlendiğini görmek de şaşırtıcı değil.

Araştırmacı-yazar İdris Kardaş, 1946’dan günümüze gazete manşetleri aracılığıyla Türk demokrasisindeki bu krizleri irdelediği kitabında sırtını millete dayayan siyasilerle sırtını vesayet odaklarına dayayanların mücadelesini konu ediniyor.

Kitapta koalisyonlar kurulurken vesayet odaklarını temsil eden operatiflerin işleyiş şekli, bu vesayet odaklarının siyasal hayat üzerindeki baskıları, onların bu baskısı sonucu halkın seçtikleri rağmına başbakan ve bakanların belirlenişi, halkın tercihlerinin yönetime yansımasının nasıl engellendiği gibi hususlar detaylı şekilde irdeleniyor.

Sözgelimi 1961’de Cumhurbaşkanlığına aday olan Ali Fuat Başgil’e ölüm tehdidi yönelten vesayet odaklarının 27 Nisan 2007’de de Cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında e-bildiri yayınladığını görebiliyoruz. Seçim sonucu tek başına iktidar olmaya hak kazanmış partilerin bile hükümeti, bakanları serbestçe belirleyemediği bu sistem içinde Türk milleti ve demokrasisinin karşılaştığı en önemli sorun da vesayet odaklarının “gayrı milli” addedebileceğimiz beklenti ve talepleri oluyor elbette.

16 Nisan’daki referandum öncesi, İdris Kardaş’ın kitabının okunması bu referandumun Türk demokrasisinin gelişimi bakımından neye tekabül ettiğini anlamamızı da kolaylaştırıyor.

Hükümet, Koalisyon, Cumhurbaşkanlığı Krizleri İdris Kardaş, 2017

Ahlaki muhakeme hakkında her şey

Adalet, genel adalet konsepti ve ahlakî muhakeme üzerine, klasik dönemden günümüze kadar başlıca filozofların düşüncelerini tartışmaya açıyor. Sandel da yorumlarıyla okuyucularının çeşitli çağdaş meselelerle yüzleşmesini sağlıyor. Birçok ahlakî ikileme ahlakî, hukukî ve siyasî açılardan bakarken aslında siyaset felsefesinin temel sorunlarına çözüm arıyor: kişisel haklar ve toplumun istekleri, eşitlik ve eşitsizlik, ahlak ve hukuk ve nihayetinde adalet. Sandel’in kitaptaki amacı, siyasî düşünce tarihinde kimin kimden etkilendiğini göstermek değil; okuyucuları, adalet üzerine kendi görüşlerinin ne olduğunu ve niçin böyle düşündüklerini çözümlemek için eleştirel incelemeye davet etmek.

Adalet, Michael J. Sandel, çev. Mehmet Kocaoğlu, Eksi, 2017

3-5 bin etnik devletli kaotik bir dünya mı geliyor?

Erol Kurubaş kitabında Türkiye’de yeni yeni tartışılmaya başlayan, ama uluslararası alanda özellikle de Avrupa’da uzun süredir gündemde olan azınlıklar konusunu ele almaktadır. Modern devletlerin ortaya çıktığı 17. yüzyıldan beri önemli bir gündem maddesi olan azınlıklar, Doğu bloğunun çöküşüyle birlikte ulus-devletin geleceğini ilgilendiren bir konu olarak tartışılmaya başlandı. Şimdi merak edilen soru, bu sürecin ulus-devleti ve tabii dünyayı nereye götüreceğidir. Ulus-devletler parçalanarak ortaya çıkacak 3-5 bin etnik-devletli kaotik bir dünya mı, yoksa demokratikleşen devletlerden oluşan daha istikrarlı bir dünya mı?

Asimilasyondan Tanınmaya, Erol Kurubaş, Küre, 2017