Türkiye’deki sosyoloji çalışmalarının topografyası

Açık Görüş Kitağlığı/ Murat Güzel
26.01.2019

“Türkiye’de Çağdaş Sosyolojik Yönelimler” başlıklı toplantı dizisinde sunulan tebliğlerin, Türkiye’deki sosyoloji çalışmalarının güncel yönelimlerine dair önemli bir içgörü sağladığı vurgulanabilir. Ahmet Çiğdem, Aksu Bora, Ali Yaaşar Sarıbay, Alim Arlı, Ayşen Uysal, Demet Lüküslü, Elisabeth Özdalga, Güney Çeğin, kitapta görüşlerine yer verilen isimlerin bazıları… 


Türkiye’deki sosyoloji  çalışmalarının topografyası

Osmanlı’nın son döneminden bugüne Türk modernleşme tarihinin en önemli sorun ve bileşenlerinden birini, sosyal bilimlerin bu sürece ilişkin bilgilen-memize katkıları ve bir Türk sosyal bilimler geleneğinin oluşup oluşmadığı konusu teşkil eder. Özellikle sosyoloji alanında dünya çapında ilk kurulan akademik bölümlerden birinin Türkiye’de olmasına karşın ülkedeki sosyolojik düşüncenin kendine has bir gelişim çizgisi göstermediği, genelde Batılı sosyologlardan yapılan tercüme, aktarım ve yöntem iktibaslarıyla varlık sürdürdüğü hakim sosyoloji pratiklerine yönelik bir eleştiri olarak zikredilir.

Aradan geçen 100 yıllık süreçte Türkiye’deki sosyal bilim pratiğine iktidar ve egemenlik kavramlarının damga vurduğu, Kant’tan çok Machiavel-li’nin, Habermas’tan çok Schmitt’in, Marx’tan çok Lenin’in öne çıktığı söylenebilir. Sosyolojiyi Türkiye’de kurumlaştıran isimlerin başında gelen Ziya Gökalp ile Prens Sabahattin’in Durkheim ve Le Play’e gösterdiği ilgi bu siyasal vurgunun sarih bir örneği olarak görünebilir.

Refleksif bir bilim

Prens Sabahattin’in politik serüveni sona erince entelektüel üretimden de vazgeçmesi, sosyal bilim ile politikanın Türkiye’de iç içe geçmişliğine verilebilecek güzel örneklerin başında gelir. Batılı örneklerine nazaran Türk sosyolojisinin büyük ölçüde politik gerekçelerle kendi entelektüel mirasını eleştirel de olsa tevarüs edip üstlenmekte zorlandığını, bu açıdan ülkedeki sosyolojik birikimin entelektüel bir tarihinin halen tam anlamıyla yazıla-madığını da belirtebiliriz. Türkiye’de 2018 itibariyle 100’den fazla sosyoloji bölümünün bulunduğu, alanda binlerce akademisyenin çalıştığı ve muh-telif teorilerle bilimsel bilgi üretiminin yapıldığı biliniyor. Bu alandaki en önemli eksikliğin ise bu üretimin kendi üzerine düşünme çabasının yetersiz kalışı olduğu ileri sürülebilir. 1970’li yıllardan itibaren göç, ekonomik eşitsizlik, kimlik, din gibi konular çerçevesinde önemi artan sosyoloji pratiğinin iletişim imkanlarının da artmasıyla hem Batı’dan ithal edilen teoriler ve çevrilen kitaplar hem de akademi içindeki farklılaşan araştırma metodolojileri sayesinde özgün tezlerin ortaya çıkmaya başladığı söylenebilir.

2013-2015 yılları arasında Bilim ve Sanat Vakfı’nda gerçekleştirilen “Türkiye’de Çağdaş Sosyolojik Yönelimler” başlıklı toplantı dizisinde ya-pılmış sunumların konuşmacılar tarafından yeniden düzenlenmiş hali Türkiye’de Çağdaş Sosyoloji Konuşmaları. Sosyolojinin eleştirel gücünün reflek-sif (kendi üzerine düşünen) bir bilim olmasında saklı olduğuna işaret eden kitabın editörleri Hüseyin Etil ile Metin Demir, kitabın Türkiye’deki sosyo-lojik bilgi üretiminin birebir haritasını değil ama çağdaş sosyoloji çalışmalarının bir topografyasını çıkarma niyetinde olduğunu vurguluyor. Ahmet Çiğdem, Aksu Bora, Ali Yaaşar Sarıbay, Alim Arlı, Ayşen Uysal, Demet Lüküslü, Elisabeth Özdalga, Güney Çeğin, Levent Ünsaldı, Nazlı Ökten, Orhan Tekelioğlu, Polat Alpman, Yıldırım Şentürk isimlerinin yaptığı sunumların Türkiye’deki sosyoloji çalışmalarının güncel yönelimlerine dair önemli bir içgörü sağladığı, en azından bu konuda gelecek kuşaklara bir belge bıraktığı vurgulanabilir.

Kant’tan romantisizme öznenin uyanışı

Üç eleştiri kitabıyla modern felsefenin gelişimi ve metafiziğin gözden düşmesinde önemli bir yere sahip Alman filozof Immanuel Kant’ın estetik anlayışıyla romantik dönemdeki felsefe ve sanat anlayışları arasında sıkı bir bağ vardır. Gamze Keskin kitabında hem bu bağı aydınlatmaya çalışı-yor hem de Kant estetiğinin temel felsefi vargılarını gösteriyor. Kant’ın estetik konusunda durduğu konumun, romantikleri dünyayı bir sanat yapıtı olarak tasarımlama konusunda cesaretlendirdiği düşünülebilir. Gamze Keskin eserinde postmodernizm tartışmalarına bir panzehir olarak düşünülen romantisizmin önde gelen düşünürleri, ressamları, şairleri, edebiyatçıları ve müzisyenlerine önemli bir bölüm ayırıyor.

Kant Estetiği ve Romantisizm, Gamze Keskin, Alfa, 2019

Osmanlı, Birinci Büyük Savaş’a nasıl girdi?

Osmanlı Devleti 1914’te Almanya’nın müttefiki olarak Birinci Büyük Savaş’a girdiğinde, hükümette Hariciye Nazırı ve Sad-razam olarak görev yapan isim Said Halim Paşa’dır. Osmanlı’nın savaşa girişini belgeleyen 2 Ağustos 1914 tarihli muahede onunla Alman İmparatorluğu’nun büyükelçisi Baron von Wangenheim tarafından Paşa’nın Yeniköy’deki yalısında imzalanır. Bâb-ı Ali’nin son dönemini yakinen yaşamış ve bu dönemin en önemli şahsiyetlerinden olan Said Halim Paşa’nın kaleminden çıkan, Osmanlı’nın savaşa girişinin ve yıkılışının anlatıldığı Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Savaşı adlı kitapta, dış politikaya dair önemli meseleler de ele alınıyor.

Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Savaşı, Said Halim Paşa, Kronik, 2019