Türkiye–Güney Afrika ilişkilerinde yeni dönem: Erdoğan'ın mesajları ve stratejik hamle

Ömer Kılıç/ Yazar
28.11.2025

Filistin meselesi, Türkiye ve Güney Afrika arasındaki yakınlaşmayı pekiştiren en güçlü alanlardan biridir.Ortak duruş, iki ülke arasında yalnızca diplomatik bir yakınlaşma değil, ahlaki ve etik bir zemin oluşturmuştur. Erdoğan'ın Güney Afrika ziyareti, Filistin dosyası üzerinden işbirliğinin derinleştirilmesi, bölgesel ve uluslararası platformlarda koordinasyonun artırılması ve iki ülkenin vicdan odaklı diplomasiye örnek teşkil edecek ortak projeler geliştirmesi için önemli bir fırsat sundu.


Türkiye–Güney Afrika ilişkilerinde yeni dönem: Erdoğan'ın mesajları ve stratejik hamle

Ömer Kılıç/ Yazar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Johannesburg'daki G20 Zirvesi'nde, Türkiye'nin uluslararası sahnedeki rolünü ve Afrika ile ilişkilerdeki stratejik vizyonunu net bir şekilde ortaya koydu. Zirvede yaptığı konuşmalarda, küresel adaletin sağlanması, Afrika kıtasının ekonomik kalkınmasına destek, enerji güvenliği ve tedarik zincirlerinin güçlendirilmesi ile Filistin meselesinde sorumluuluk paylaşımı konularını ön plana çıkardı. Erdoğan'ın mesajları, sadece Türkiye'nin diplomatik duruşunu değil, aynı zamanda Afrika ile ilişkilerinde önümüzdeki döneme dair stratejik hedeflerini de uluslararası kamuoyuna iletti.

Bu yılki zirveye ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in bizzat katılmaması, küresel güç dengelerindeki değişimin somut bir göstergesi oldu ve Türkiye'nin platformda daha etkin ve görünür bir diplomatik rol almasına olanak sağladı. Erdoğan, zirvede sergildiği aktif katılım ve güçlü mesajlarla, Türkiye–Güney Afrika ilişkilerinin sadece resmi temaslar ötesinde, stratejik ve uzun vadeli bir işbirliği dönemi için zemin oluşturduğunu açıkça göstermiş oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Güney Afrika ziyareti, iki ülke arasındaki ilişkilerin uzun süredir potansiyelinin altında kalan seviyesini yeniden şekillendirmek açısından kritik bir dönüm noktası olarak öne çıkıyor. İki ülke, tarihsel kopuşlar, üçüncü aktörlerin etkisi ve yanlış algılar sebebiyle arzu edilen düzede yakınlaşamamış olsa da, coğrafi olarak birbirinin çıkar alanına müdahale etmeyen, tamamlayıcı yapılar üzerine inşa edilmiş stratejik ortaklar. Erdoğan'ın ziyareti, bu ilişkilerin önünde biriken tarihsel sis perdesini dağıtmak ve işbirliğini hem ekonomik hem siyasi hem de diplomatik olarak derinnleştirmek için güçlü bir fırsat sundu.

Tarihsel gölge: Mandela ve Atatürk Ödülü

Tarihsel olarak Türkiye–Güney Afrika ilişkilerinde sıkça hatırlanan bir kırılma noktası, Nelson Mandela'nın kendisine 1992 yılında verilen Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'nü reddetmesidir. Bu reddin Türk kamuoyunda yarattığı kırgınlık ve iki ülke ilişkilerinde sembolik bir yarılmaya yol açtığı doğrudur. Ancak olayın siyasi bağlamı göz ardı edildiğinde yanlış bir yorum ortaya çıkar. Aprtheid rejiminin sona erdiği, beyaz azınlık yönetimine karşı verilen mücadelenin uluslararası desteğe ihtiyaç duyduğu bir dönemde Mandela, Batı dünyasından yoğun baskı altndaydı ve ödülü kabul etmek hem kendi siyasi tabanına hem de uluslararası diplomasideki dengelere zarar verebilirdi.

Günümüzde Güney Afrika'da demokratik düzen oturmuş ve Mandela sonrası nesiller bu kararı tarihsel bir anekdot olarak görmekte, iki ülke ilişkilerinin bugünkü parametreleri artık bu sembolik olaydan etkilenmemektedir. Erdoğan'ın ziyareti, geçmişin gölgelerini aşmak ve ilişkileri ileriye taşımak için önemli bir fırsat sundu.

Algı sorunu: PKK, FETÖ ve "terör" kavramı

İki ülke ilişkilerinde dikkat çeken bir diğer hassas alan, Güney Afrika'daki bazı entelektüel ve politik çevrelerin PKK'ya ve FETÖ'ye yönelik algılarıdır. Türkiye'nin terörle mücadele anlayışı, Güney Afrika'da sıklıkla yanlış yorumlanmaktadır. Özellikle PKK "Kürt özgürlük hareketi" olarak algılanmaktadır ve FETÖ yapılanması ise uzun yıllar "eğitim ve iş ağı" olarak değerlendirilmiştir.

Bu durumun tarihsel arka planı, apartheid rejiminin siyahlara karşı "terörist" etiketini sistematik bir araç olarak kullanmasından kaynaklanmaktadır. Pretoria'da hâlâ bazı akademik ve sivil toplum çevreleri, bu tarihsel damgalamayı referans alarak Türkiye'nin güvenlik kaygılarını yeterince anlamamaktadır. Erdoğan'ın ziyareti, bu yanlış algının düzeltilmesi, terörle mücadeleye dair ortak bir anlayış geliştirilmesi ve güvenlik boyutunda işbirliğinin derinleştirlmesi açısından önemli bir diplomatik fırsat sundu.

Ekonomik iş birliğinde potansiyel

Ekonomik ve siyasi ilişkiler açısından bakıldığında, Türkiye ile Güney Afrika arasındaki ticaret hacmi yıllardır 2,5–3 milyar dolar bandında seyretmektedir. Bu rakam iki ülkenin potansiyeli düşünüldüğünde oldukça düşüktür. Güney Afrika, Afrika kıtasının sanayi ve finans merkezi konumundayken Türkiye, üretim kapasitesi yüksek ve Afrika açılımında iddialı bir aktördür.

Savunma sanayi, madencilik ekipmanları, enerji teknolojileri, otomotiv tedarik zinciri, kimya ve petrokimya ile lojistik ve liman işbirlikleri, ortak yatırım alanları olarak öne çıkmaktadır. Erdoğan'ın ziyareti, iş insanları arasında yeni işbirliklerinin kurulmasını teşvik etti, Türkiye'nin Güney Afrika üzerinden Sahra Altı Afrika'ya, Güney Afrika'nın ise Türkiye üzerinden Avrasya pazarlarına açılması imkanları gündeme geldi.

Güney Afrika'nın uluslararası ilişkilerdeki konumu iki ülke ilişkileri açısından kritik öneme sahiptir. Pretoria, dış politikasını çok kutuplu bir dünya çerçevesinde şekillendirmekte ve özellikle BRICS üyeliği üzerinden Çin ve Rusya ile yakın işbirliği yürütmektedir. Ancak Putin'in ve Trump'ın katılmaması bu yılki G20 Zirvesi'nde , küresel güç dengelerindeki dönüşümü görünür kılmış ve Türkiye'nin platformda daha etkin bir diplomatik rol almasına olanak sağlamıştır.

Bu durum, Türkiye'nin Güney Afrika ile ilişkilerini rekabetçi bir düzleme taşımamaktadır; Türkiye'nin çok yönlü diplomasi yaklaşımı, Pretoria ile işbirliğini engellemez, tam tersine stratejik bir fırsat sunar. İki ülke arasında yapısal bir çıkar çatışması olmmadığı gibi, farklı coğrafi bölgelerde güç projeksiyonu yapmaları ilişkilerin tamamlayıcı olmasını sağlar.

Filistin meselesi: Ortak ahlaki ve diplomatik zemin

Filistin meselesi, Türkiye ve Güney Afrika arasındaki yakınlaşmayı pekiştiren en güçlü alanlardan biridir. Güney Afrika, tarihsel hafızasından kaynaklanan adalet ve vicdan hassasiyetiyle, Gazze'de yaşananları açıkça "soykırım" olarak tanımlamış ve İsrail'e karşı Uluslararası Adalet Divanı'na başvuruda bulunmuştur. Türkiye ise diplomatik ve insani açıdan en net tutumu alan ülkelerden biri olarak, Gazze'de yaşnanları dünya kamuoyuna duyurmuş, Filistin halkına destek vermiştir. Bu ortak duruş, iki ülke arasında yalnızca diplomatik bir yakınlaşma değil, ahlaki ve etik bir zemin oluşturmuştur. Erdoğan'ın ziyareti, Filistin dosyası üzerinden işbirliğinin derinleştirilmesi, bölgesel ve uluslararası platformlarda koordinasyonun artırılması ve iki ülkenin vicdan odaklı diplomasiye örnek teşkil edecek ortak projeler geliştirmesi için önemli bir fırsat sundu.

Sonuç olarak, Türkiye ile Güney Afrika arasında yapısal bir rekabet alanı bulunmamaktadır. Her iki ülke de farklı coğrafi alanlarda güç projeksiyonu yapmakta, çıkar çatışması yaratmamakta ve tamamlayıcı konumlar üzerinden işbirliği fırsatları geliştirebilmektedir. Bugüne kadar ilişkilerin istenen seviyeye ulaşamamasının temel sebepleri, üçüncü aktörlerin etkisi, tarihsel travmalar, terör algısındaki yanlış anlamalar ve siyasi iletişim eksiklikleridir. Erdoğan'ın ziyareti, ekonomik işbirliğini hızlandırma, siyasi ilişkileri kurumsal düzeyde derinleştirme, PKK ve FETÖ konularında ortak bir anlayış geliştirme ve Filistin meselesindeki ortak tutumu sürdürme açısından tarihi bir fırsat sundu. Bu kez iki ülke arasındaki bağları belirleyecek olan, geçmiş değil, gelecek ve ortak viizyon olacaktır.