Türkiye-Mısır normalleşme süreci

Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
11.06.2022

Geçtiğimiz yıl başlayan istikşafi görüşmelere ilaveten Nebati'in geçen hafta gerçekleşen Kahire ziyareti kararlılığı simgelemesi açısından son derece önemlidir. Başta enerji ve gıda güvenliği olmak üzere son dönemde karşı karşıya kaldığımız bölgesel ve küresel sorunlar her iki ülke ilişkilerindeki bu normalleşmeyi destekliyor.


Türkiye-Mısır normalleşme süreci

Orta Doğu bölgesinin iki mihver devleti olan Türkiye ve Mısır arasındaki ilişikleri yaklaşık son on yıldır oldukça düşük bir seviyede ilerliyor. Son dönemde her iki ülkenin, ilişkilerin seviyesini yükseltme konusunda güçlü bir irade sergiliyor olması, ilişkilerin seviyesinin kısa vadede olmasa da yakın zamanda iyileşeceğine dair olumlu bir havaya sebep oldu. Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakan Nureddin Nebati'nin İslam Kalkınma Bankası toplantılarına katılmak üzere Kahire'ye gitmesi son on yıldan bu yana Türkiye'den Mısır'a yönelik en üst düzey ziyaret olarak kayda geçti. Nebati'nin bu ziyaretine benzer bir diplomatik karşılığı önümüzdeki günlerde Kahire'den de bekleyebiliriz.

Gıda güvenliği

Türkiye ve Mısır'ın diplomatik ilişikleri düzeltme komsundaki kararlılıkları birtakım bölgesel ve uluslararası gelişme tarafından teşvik ediliyor. Her iki ülkeyi yakınlaştıran sorunlar aslında son dönemde tüm dünyayı da ilgilendiren gıda ve enerji güvenliği konusundaki fırsatlar ve tehditlerdir. İlişkilerdeki gerginliğin yönetim katında olması, Türk ve Mısır halkı arasında bir gerginliğin olmaması sürece olumlu yansıyacaktır.

Türkiye ve Mısır arasındaki ilişikler 2013 yılında Mısır'da yaşanan askeri darbe sonrası tarihinin en kötü seviyelerine inmişti. Türkiye, Mısır'da seçimle iktidara gelen Muhammed Mursi yönetiminin askeri bir darbe ile devrilmesine ve darbe sürecinde yaşanan yoğun insan hakları ihlallerine yönelik en sert tepkiyi gösteren ülke olarak ön plana çıktı. Bu süreçte Türkiye, Mısır'daki askeri yönetim tarafından "terör örgütü" olarak tanımlanan Müslüman Kardeşler üyelerine kapılarını açtı ve Türkiye'deki faaliyetlerine göz yumdu. Mısır yönetimi bu durumu Türkiye'nin Mısır'ın içişlerine yönelik bir müdahalesi olarak değerlendirdi ve sert tepki gösterdi.

Türkiye-Mısır ilişkilerinde kopuşa yol açan faktörlerden bir diğeri ise Türkiye'nin Libya politikası olmuştur. Türkiye ve Mısır Libya'da farklı aktörleri desteklediler. Kahire yönetimi, Türkiye tarafından hemen sınırları dibinde Mısır rejimine muhalif bir politik yapı kurulmaya çalıştığı gerekçesiyle bu duruma sert tepki gösterdi. Libya'da Mısır'a muhalif yapıların yuvalanacağı ve bu yapıların Mısır'daki iç istikrara zarar vereceği yönünde Kahire'den yüksek bir endişe ortaya çıktığına şahit olduk. Hatta bu süreçte Mısır'da meşru hükümeti devirmeye yönelik girişimlere katılanların Libya'da uygun bir sığınak buldukları ve Türkiye'nin bu girişimin arkasında olduğu Kahire'de yazılıp çizildi.

Genel olarak Türkiye ve Mısır yönetimi 2010 sonrası dönemde Orta Doğu için farklı politik vizyona sahip oldular. Mısır'ın statükocu politikası ve Türkiye'nin sosyal, siyasi ve ekonomik değişimi destekleyen politikası her iki ülkenin sadece Doğu Akdeniz'de değil tüm bölge genelinde karşı karşıya gelmesine yol açmıştı.

Vizyon değişimi

Bugün on yıllık sürecin arkasından her iki aktörün 2010 sonrası dönemdeki politikalarında anlamlı bir değişimin göze çarptığını söyleyebiliriz. Özellikle Arap Baharı sürecinin Orta Doğu için vadettiği ve geniş toplumsal kesimler tarafından şiddetle benimsenen değişim ve dönüşümün, içinde bulunduğumuz süreç itibariyle geniş bir hayal kırıklığına yol açmış olması Türkiye'nin bu süreçteki rolünü sorgulamasına yol açmıştır. Çünkü Türkiye 2010'lu yıllarda belirgin bir tercihin sonucu olarak statükocu yönetimler yerine değişim ve dönüşüm talep eden toplumsal kesimleri desteklemeyi seçmişti. Bugün Ankara dâhil hiç kimse, Arap Baharı sürecinin vadettiği toplumsal, siyasal ve ekonomik dönüşümün gerçekleşeceğine dair bir umut taşımıyor.

Yaşanan bu gelişmeler Türk dış politikasında yeni bir dönüşümü de desteklemiştir diyebiliriz. Türkiye'nin AB ülkeleri, Ermenistan, BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır ile ilişkileri yeniden ayarlama çabası dış politikadaki bu vizyon değişiminin en önemli göstergesi olarak kabul edilebilir.

Tehdit ve çıkar algısı

Rusya-Ukrayna savaşının ortasında tüm dünyayı etkileyen gıda ve enerji krizi de Türkiye ve Mısır ilişkilerinde yeni bir ivmelenmeyi destekleyen sonuçlar üretmiştir. Her iki ülkenin de yaşanan bu gelişimlerde ortaklaşan tehdit ve çıkar algısı bir süredir düzelme eğiliminde olan ikili ilişkilerdeki düzelme eğilimine hız kazandırmıştır.

Öncelikle enerji dosyasına bakacak olursak; bugün Avrupa ülkelerinin, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü ihlal eden Rusya'ya yönelik yüzde 40 düzeyinde olan doğalgaz bağımlılığını sonlandırma komsunda güçlü bir iradeye sahip olduklarını söyleyebiliriz. Bu süreçte Avrupa'da ortaya çıkacak yıllık yaklaşık 200 milyar metreküplük bir doğalgaz açığının sağlanabileceği çok sınırlı rezervler bulunmakta. İşte bu süreçte Doğu Akdeniz doğalgaz rezervlerinin küresel enerji güvenliği açısından önemi önemli ölçüde artmıştır.

Buğday krizi

Keşfedilen ve henüz keşfedilmemiş olan geniş doğalgaz rezervlerine sahip Akdeniz havzasının enerji kaynaklarının Avrupa'ya taşınmasında yegane güzergahın Türkiye olması Türkiye ve Mısır arasındaki yakınlaşmayı desteklemektedir. Çünkü geçtiğimiz yıllarda Türkiye'nin devre dışı bırakıldığı bir proje olarak ön plana çıkan EastMed projesi ABD'nin projeye olan desteğini çekmesiyle tamamen ortadan kalkmıştı. Bugün Mısır'ın münhasır ekonomik bölgesinde yer alan Zohr sahasında çok büyük doğalgaz rezervlerinin bulunduğu bilinen bir gerçek. Bu rezervlerin ve Doğu Akdeniz'deki diğer doğalgaz rezervlerinin Avrupa'ya taşınması Türkiye ile iyi kurulan ilişkilerle mümkün olacaktır.

İkinci olarak gıda güvenliği konusu bugün Mısır açısından en kritik güvenlik sorunudur. Çünkü hâlihazırda 22 milyon ton olan yıllık tüketiminin 14 milyon tonunu ithal etmek zorunda olan Mısır, dünyanın en büyük buğday ithalatçısıdır. Aynı zamanda Mısır, 14 milyon olan bu buğday ithalatının yaklaşık 11 milyon tonunu, küresel buğday üretiminin yaklaşık yarısını gerçekleştiren Rusya ve Ukrayna'dan karşılıyor. Mısır'ın Rus buğdayına bağımlılığı yüzde 50 iken Ukrayna buğdayına bağımlılığı yüzde 30 civarındadır. Mısır'ın kısa vadede bu miktardaki bir buğdayı başka ülkelerden temin etmesi oldukça zor bir ihtimaldir.

Tahıl koridorunun önemi

Son dönemde Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle uluslararası piyasalara sevk edilemeyen Karadeniz buğdayı en çok Mısır'ı olumsuz etkilemektedir. Bu süreçte Türkiye'nin Karadeniz'de tahıl koridoru projesi direkt olarak olmasa da dolaylı yollardan Mısır'ın karşı karşıya olduğu gıda güvenliği sorununa yönelik kapsamlı bir çözüm üretme kapasitesine sahiptir.

Orta Doğu'nun mihver iki ülkesi olan Türkiye ve Mısır arasındaki diplomatik ilişkiler, Arap Baharı sürecinde bölgesel ve küresel meselelerde farklı politik vizyonu benimsedikleri için, tarihinin en düşük seviyesine geriledi. Ancak son dönemde her iki başkentte, ilişkilerin seviyesini artırmaya ve diplomatik ilişkileri normalleştirmeye dönük bir kararlılık dikkat çekiyor. Geçtiğimiz yıl başlayan istikşafi görüşmelere ilaveten Nebati'in geçen hafta gerçekleşen Kahire ziyareti bu kararlılığı simgelemesi açısından son derece önemlidir. Başta enerji ve gıda güvenliği olmak üzere son dönemde karşı karşıya kaldığımız bölgesel ve küresel sorunlar da her iki ülke ilişkilerindeki bu normalleşmeyi destekliyor. Ancak şunu da belirtmek gerekiyor ki Ankara-Kahire ilişkileri geçtiğimiz on yılda çok derin yaralar aldı ve ilişkilerin bugünden yarına düzelmesini beklemek fazlaca iyimserlik olacaktır.

[email protected]