Türkiye diplomasiden ve hukuktan yana olduğunu göstermek, sorunların ortak bir platformda çözümlenmesini sağlamak için uluslararası bir Doğu Akdeniz konferansı yapılmasını teklif etmiştir. Ayrıca doğal üyesi olması gereken Doğu Akdeniz Gaz Forumuna da katılmak istemekle birlikte eğer bu mümkün olmazsa diğer paydaşlarla yeni bir platform kurmaktan da kaçınmayacaktır.
Haydar Oruç / ORSAM Levant Uzmanı
Doğu Akdeniz, doğu-batı ve kuzey-güney ticaret yollarındaki merkezi konumundan kaynaklı stratejik öneminin yanı sıra özellikle son yıllarda keşfedilen hidrokarbon kaynakları sebebiyle de başta bölge ülkeleri nezdinde olmak üzere tüm dünyada, enerji temelli politik gündemin ilk sıralarında yer almaktadır. Şimdiye kadar keşfedilen rezervlerin henüz büyük kısmı çıkartılıp ticarileştirilemediği halde büyük tartışmalara yol açmakta ve bu haliyle önümüzdeki on yıllar boyunca da bu tartışmaların sürmesi beklenmektedir.
Türkiye de bölgenin en uzun kıyısına sahip olan ülkesi olması hasebiyle bu kaynaklardan adil bir şekilde istifade etmek ve bölgedeki hak ve menfaatlerini korumak için mücadele etmektedir. Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen yakın zamana kadar; ekonomik, politik ve güvenlik gerekçeleriyle yeterince denizleriyle ilgilenememiş olup, son yıllarda güvenlik tehditlerinin azaltılması ve menfaatlerini korumak için gerekli siyasi iradenin oluşması sayesinde ilgisini bu yöne çevirmeye başlamıştır.
Fakat yıllardır Türkiye'nin bu konuya yeterli ilgiyi göstermemesini fırsat bilen bazı ülkeler, hiçbir hukuki dayanağı olmadığı halde kendilerine göre haritalar hazırlayıp, Türkiye'yi kıyılarına hapsetmeye çalışmışlardır. Buna mukabil tehlikenin farkına varan Türkiye, öncelikle donanmasını güçlendirecek projelere imza atmış ve ardından şimdiye kadar yabancı ülkelerden kiralayarak yaptırdığı arama ve sondaj işlemlerini millileştirmek için sismik arama ve sondaj gemileri satın alarak bu alandaki sayılı filolardan birini ihdas etmiştir.
Sadece enerji kaynağı değil
Doğu Akdeniz'i sadece bir enerji kaynağı olarak görmeyip aynı zaman da stratejik bir güvenlik meselesi olarak algılayan Türkiye, yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarını korumak için de bölgedeki varlığını ve etkinliğini arttırmak gerektiğini fark etmiştir. Zira adadaki Türk nüfusunu yok sayarak, haksız bir şekilde adanın tek sahibi ve temsilcisi olduğunu ileri süren GKRY'nin 2004'deki Birleşmiş Milletler planını reddetmiş olmalarına rağmen uluslararası hukukun hilafına olacak şekilde Avrupa Birliği'ne alınması, Türkiye'yi KKTC'yi daha çok desteklemek durumunda bırakmıştır.
Sınır ötesinde sınırlandırma
Özellikle 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra, başta ordusu olmak üzere devlet içerisindeki safralardan ve ayağındaki prangalardan kurtulan Türkiye, bu tarihten itibaren kısa sürede eksilen insan kaynağını ikmal ederek, ülkeyi hedef alan terör ve benzeri tehditleri sınırlarının ötesinde karşılamaya karar vermiştir. Bu kapsamda Suriye'den algılanan tehditlerin sonlandırılmasına yönelik operasyonlar icra edilmiş ve bu bölgenin güvene alınmasının ardından meşru Libya hükümeti olan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması imzalamıştır. Akabinde UMH'nin davetine istinaden, hem iç savaşın sonlandırılıp Libya halkının barışa kavuşmasına destek olmak hem de Doğu Akdeniz'de iki ülke arasında imzalanan anlaşmadan kaynaklanan haklarını korumak için bölgeye askeri destek sağlamaya başlamıştır.
Türkiye'nin bu hamlesi son dönemde Türkiye ile aralarında sorun bulunan bazı ülkeleri rahatsız etmekle kalmamış, bölgede Türkiye'nin artan etkisini kısıtlamak ve hatta sonlandırmak için normal şartlarda bir araya gelmesi mümkün olmayan aktörlerden müteşekkil yeni ittifaklar hayata geçirilmiştir.
Meydan okumalar
Çalışmanın bu bölümünde Türkiye'nin Doğu Akdeniz vizyonunun maruz kaldığı meydan okumalara yer verilerek, bunların nasıl üstesinden gelindiği ve gelinmeye çalışıldığı açıklanacaktır. Bu kapsamda öncelikle yukarıda zikredilen sebeplerle kurulan ve Türkiye'nin dışında tutulduğu Doğu Akdeniz Gaz Formu ve bununla ilişkili olarak tasarlanan Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı projesi ele alınacaktır. Ardından bir AB projesi olarak başlayan ancak son gelişmeler neticesinde İsrail-Yunanistan ve GKRY tarafından üstlenilerek ilerletilmeye çalışılan Avrupa-Asya elektrik kablo hattı projesine değinilerek, projede öngörülen hattın Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nden kaynaklanan kıta sahanlığını nasıl ihlal ettiğine değinilecektir. Son olarak ise, Türkiye'nin Mısır ve İsrail ile normalleşmesine yönelik adımlar aktarılarak, bu konudaki gelişmelerin Türkiye'nin Doğu Akdeniz vizyonuna yansıması değerlendirilecektir.
Doğu Akdeniz Gaz Forumu
Doğu Akdeniz'de keşfedilen hidrokarbon kaynakların çıkartılması ve pazar ülkelere ulaştırılabilmesi için kıyıdaş ülkeler arasında iş birliği yapılmasını sağlamak maksadıyla; Mısır, İsrail, Yunanistan, GKRY, Ürdün ve Filistin'in katılımıyla 2019'da Kahire'de kurulan ve 2020 başında kurucu anlaşması imzalanan forum, diğer kıyıdaş ülkeler olan Türkiye, Lübnan ve Suriye'nin davet edilmemesi nedeniyle tartışma konusu olmuştur. Kuruluşa dair Mısır Enerji Bakanı'nın yapmış olduğu açıklamada girişimin diğer kıyıdaş ülkelere de açık olduğu ifade edilmesine rağmen, bazı İsrailli yetkililerin yaptığı açıklamalarda forumun Türkiye'ye karşı teşekkül ettirildiği itiraf edilmiştir.
Forumun en önemli gayesi çıkarılan gazın Avrupa pazarına iletilmesini sağlayacak boru hattının döşenmesi olmuştur. Bu boru hattı projesi 2016 yılında Türkiye ile İsrail'in altı yıllık ilişkisizlik döneminden sonra yeniden normalleşme anlaşması imzalamalarına da kaynaklık etmiştir. Türkiye rotasının sunduğu kısa mesafe ve düşük maliyet avantajı İsrail'in iştahını kabartmıştır. Ancak taraflar arasında bu konuda bir anlaşmaya varılamaması ve 2018 yılında tekrar ilişkilerin kopmasıyla, daha uzun bir mesafe ve yüksek maliyetine rağmen Kıbrıs-Girit-Yunanistan hattını takip edecek Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı projesi öne çıkarılmıştır. Forum üyesi bazı ülkelerin bu projede Türkiye'yi dışarda bırakmak istemelerine rağmen şimdiye kadar bu konuda somut bir ilerleme kaydedilememiştir. Mısır'ın sahip olduğu imkanlar nedeniyle doğalgazı boru hattıyla değil, sıvılaştırılmış olarak (LNG) transfer etmek istemesi de eklenince forum üyeleri arasındaki çatlak büyümüş ve boru hattı projesi sıkça tekrarlanan şaşalı imza törenlerinden öteye geçememiştir.
Forumun etki alanını genişletmek isteyen bazı üye ülkeler, Eylül 2020'de icra edilen toplantıda, Türkiye karşısında daha caydırıcı olacağını düşünerek BAE, Fransa ve ABD'nin de foruma üye olması için teklifte bulunmuşlardır. Bu ülkelerin hiçbirinin Doğu Akdeniz'e kıyısı olmamasına rağmen 9 Mart 2021'de yapılan toplantıda ABD gözlemci statüsünde, Fransa ise tam üye olarak foruma kabul edilmiştir. BAE'nin üyeliği ise Filistin'in vetosu nedeniyle reddedilmiştir.
Elektrik kablo hattı
2016 yılında GKRY'nin elektrik ihtiyacının karşılanmasında kaynak çeşitliliğini sağlamak ve İsrail'e uzanan rezerv bir hat tesis etmek gayesiyle AB tarafından hayata geçirilen bin 500 kilometre uzunlukta ve 1000-2000 mkw kapasiteli projenin, Kıbrıs-Girit arasındaki 900 kilometrelik kısmının inşası için 8 Mart'ta İsrail-Yunanistan ve GKRY arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Ancak proje güzergahının Türkiye'nin kıta sahanlığından geçtiğinin anlaşılmasından sonra dışişleri bakanlığı ilgili taraflara nota vererek, BMDHS'nden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesini istemiştir.
Bu kapsamda, kıta sahanlığına sahip ülkeye bildirim yapma ve izin isteme zorunluluğu olmasına rağmen AB tarafından kabul edilen proje taslağında Yunanistan'ın mesnetsiz Sevilla haritasının yer aldığı ve bu haritaya istinaden Türkiye'nin kıta sahanlığının çok dar bir şeritten ibaret olması hasebiyle bahse konu çakışmanın görülmediği anlaşılmıştır. Ancak hem Türkiye ile Libya arasındaki MEB anlaşmasından kaynaklanan haklar hem de Türkiye'nin ilan ettiği kıta sahanlığı sınırları bu rotaya cevaz vermemektedir. Dolayısıyla Türkiye verdiği notalarla itirazını kayda geçirmiş olup, bu konudaki haklarını sonuna kadar koruyacağını da ilgili taraflara bildirmiştir.
Türkiye ile İsrail arasında Mayıs 2018'de tekrar kesilen ilişkilere rağmen, Türkiye'nin salgının başlarında Filistin'e göndermiş olduğu tıbbi malzeme yardımlarına ilaveten İsrail'e de bazı malzemelerin satışının yapılması "korona diplomasisi" olarak adlandırılmıştır. Akabinde tarafların istihbarat yetkilileri arasında görüşmeler yapıldığı ortaya çıkmış ve nihayetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Aralık 2020'de yaptığı bir açıklamada İsrail ile görüşmeler yapıldığını ifade etmiştir. Emekli Amiral Cihat Yaycı tarafından ortaya atılan "İsrail denizden Türkiye'ye komşudur" şeklindeki tezin, İsrail'deki bir dergide yayınlanmasının ardından beklentiler daha da artmıştır. Türkiye ile yapılacak bir anlaşmanın İsrail'e GKRY ile yapılmış olan anlaşmadan daha fazla deniz alanı sunacak olması çok avantajlı gibi gözükse de, konjonktürel müttefiklerini küstürmek istemeyen İsrail bu konuda net bir pozisyon almamıştır. Kısa bir sessizliğin akabinde İsrail başbakanı Netanyahu seçim kampanyası esnasında yaptığı bir konuşmada Türkiye ile görüşüldüğünü kabul ederek bu konuda istekli olduklarını göstermiştir.
Normalleşme adımları
Benzer bir süreç de Mısır ile yaşanmıştır. Doğu Akdeniz'de GKRY hariç tüm aktörle görüşebileceğini açıklayan Türkiye, Mısır ile de bir MEB anlaşması yapılabileceğini açıklamıştır. Taraflar arasında 2013'deki darbeden beri yaşanan gerilime rağmen, Mısır'ın Yunanistan yerine Türkiye ile MEB anlaşması imzalaması halinde mevcuttan çok daha fazla deniz alanı kazanabileceğinin ifade edilmesi, Mısır'ın da bu konudaki pozisyonunu gözden geçirmesine sebep olmuştur. Buna rağmen Türkiye-Yunanistan gerilimine Almanya'nın girişimiyle ara verildiği bir dönemde Mısır'ın, Türkiye-Libya anlaşmasındaki sınırları ihlal edecek şekilde Yunanistan ile bir MEB anlaşması imzalaması, hayal kırıklığı yaratmıştır.
Ancak Türkiye'nin kararlılığı ve Mısır'a karşı kullandığı yapıcı dil nihayetinde sonuç vermiş ve Mısır ihalesine çıktığı 18 nolu parselde Türkiye'nin açıklamış olduğu kıta sahanlığı sınırlarına saygı göstermiştir. Bunun akabinde ise Dışişleri Bakanı tarafından Mısır ile diplomatik temas sağlandığı açıklanmıştır. Fakat Mısır Dışişleri Bakanı'nın sosyal medyadan paylaştığı kabul edilmesi mümkün olmayan 10 maddelik normalleşme şartları, Türkiye'nin bu konudaki şevkini kaçırmıştır. Mısır'a dikte ettirildiği anlaşılan şartlara rağmen yine de soğukkanlılığını koruyan Türkiye, diplomatik kanalları açık tutmakta ve iki tarafın da çıkarına olacak bir çözüm için uygun koşulları beklemektedir.
Diplomasiden yana
Sonuç olarak Türkiye, "Mavi Vatan" doktrini gereğince hem kendi ülkesinin hem de KKTC'nin Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerini koruma kararlılığındadır. Bu kapsamda diplomasiden ve hukuktan yana olduğunu göstermek, sorunların ortak bir platformda çözümlenmesini sağlamak için uluslararası bir Doğu Akdeniz konferansı yapılmasını da teklif etmiştir. Ayrıca doğal üyesi olması gereken Doğu Akdeniz Gaz Forumuna da katılmak istemekle birlikte eğer bu mümkün olmazsa diğer paydaşlarla yeni bir platform kurmaktan da kaçınmayacaktır. Bunun için gerekli meşruiyete, kararlılığa ve güce sahiptir. Doğu Akdeniz'de Türkiye ile iş birliği yapmak tüm ilgili ülkelerin menfaatine olduğu gibi, Türkiyesiz hiçbir teşebbüsün de başarıya ulaşma şansı bulunmamaktadır.