Türkiye'nin haklı vetosu sonrası dezenformasyon savaşı

Dr. Emine Çelik / Yazar
28.05.2022

NATO tarafından terör örgütü listesinde yer alan PKK'nın İsveç ve Finlandiya'da temsilcilikler açtığı, Türkiye karşısında uzun yıllardır dezenformasyon savaşı yürüttüğü bilinirken, Türkiye'nin her iki ülkenin birliğe katılmasına ilişkin veto kararı, şaşırtıcı düzeyde Batı'nın ikircikli yüzünü yeniden ortaya koyuyor. Öyle ki Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya girmesine karşı haklı itirazlarının taviz koparmak için yapıldığına dair söylemler gündemde.


Türkiye'nin haklı vetosu sonrası dezenformasyon savaşı

Finlandiya'nın NATO'ya üyelik için başvurmasına ilişkin öngörülen tarihsel takvim beklendiği gibi paralellik arz etse de İsveç'in üyelik başvurusunun Ağustos sonuna kalacağına yönelik öngörüler mevcuttu. Ancak İsveç'in de birliğe üyelik konusunda ülke içiresinde prosedürü hızlandırması ve akabinde de her iki ülkenin de kendi güvenlik tehditleri bağlamında hızlı aksiyon aldıklarını söylemek mümkün. Ayrıca, Rusya'nın Ukrayna işgali, her iki ülkenin de kendilerini tehdit altında hissetmesi ve Batı ile Rusya arasında giderek derinleşen siyasi ve ekonomik krizlerin de bu durumu hızlandırdığı gerçek. Nitekim Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılmak için başvurmaları uluslararası alanda siyasi bir krizin daha yaşanmasına kapı araladı. Siyasi krizler ise ülkeler arasında var olan ekonomik, siyasi ve askeri sorunların yeniden tartışıldığı ve aynı zamanda da yeni sorunların ortaya çıktığı bir dönemin başlangıcını teşkil ediyor.

Rusya cephesi

Rusya'nın her iki ülkenin NATO'ya katılımları ile ilgili diplomatik tepkileri inişli çıkışlı söylemlerle devam ediyor. Öyle ki Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılmalarının günün sonunda askeri sonuçları olacağını sıklıkla dile getiren Kremlin şimdilerde her iki ülkenin de halihazırda birlik içerisinde yer almamalarına karşın NATO tatbikatlarına katıldıklarının altını çizerek, NATO'ya resmen katılımlarının pek bir fark yaratmayacağını belirtiyor. Bu bağlamda da Finlandiya ve İsveç'in birliğe katılacaklarına ilişkin söylemlerin ortaya çıktığı ilk dönemlerde Kremlin hükümetinin kullanmış olduğu tehditkar tutumun yerini Rusya'nın stratejik hamlelerine bıraktığını söylemek mümkün. Bilindiği üzere Rusya Ukrayna işgaliyle uluslararası alanda karşılaştığı ekonomik, siyasi ve askeri ambargoya karşı düşman olarak nitelendirdiği ülkeler listesi yayımlamıştı. Kremlin bu listede yer alan ülkelerle ilişkilerini sınırlamakla birlikte kendisine yapılan ekonomik ve siyasi yaptırımlara karşı enerji kartını ortaya koyarak enerji ihraç ettiği yirmi üç ülkenin ödemelerini Ruble olarak yapmasını talep etmişti. Listede bulunan Macaristan, Slovakya, Avusturya, Almanya gibi ülkeler Ruble ile ödemeyi kabul ederken, NATO üyeliği gündemde olan Finlandiya'nın ruble ile ödeme yapmak istememesi iki ülke arasında var olan krizi giderek derinleştirmekte. İlk hamle olarak, Rus enerji şirketi Inter RAO'nun Finlandiya'ya sağlamış olduğu elektriği Mayıs başında kesmesi somut bir adım oldu. Akabinde de Gazprom şirketi Finlandiya'ya sağlamış olduğu gazı kesti. Siyasi yaptırımlarda ise beklenmedik yeni bir hamlenin olmayacağı/olamayacağı gerçekliği mevcut. Nitekim Ukrayna'nın işgaliyle hem İsveç hem de Finlandiya bazı Rus diplomatları sınır dışı etmiş, Rusya da kısasa kısas ile ülkede kritik konumda yer alan her iki ülke diplomatlarını sınır dışı etmişti. Şimdi ise her iki ülkenin NATO başvuruları sonrası Rusya ülkede kalan diplomatlar üzerinden siyasi varlık göstermeye çalışıyor. İlk hamlesi üç Finli diplomatı sınır dışı etmek olmakla birlikte İsveçliler için de benzer siyasi bir hareketlilik gündeme gelebilir.

Türkiye'nin gerekçeleri

Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine karşı çıktığı ülkenin en yetkili kesimleri tarafından haklı gerekçelerle dile getirildi. Nitekim İsveç'in PKK ve FETÖ terör örgütü sempatizanlarını ve hatta aktif olarak eylemlere katılan teröristleri de ülkede siyasi sığınmacı olarak koruduğu bilinen bir gerçek. "İfade özgürlüğü" çatısı altında dernekleşerek Türkiye karşıtlığında PKK ve YPG terör örgütlerinin eylem yapmasına izin veren İsveç ve Fin hükümetleri, terör örgütünün her iki ülkede de toplumsal bir karşılığının oluşmasını da meşrulaştırıyor. Özellikle PKK içerisindeki kadınların "DEAŞ'a karşı savaşan özgür Kürt kadın" söylemiyle terör örgütü de meşrulaştırılmaya çalışılarak PKK'nın ihtiyaç duyduğu insan kaynağı da sağlanıyor. Bilindiği üzere PKK/YPG içerisinde İsveç ve Finlandiya kökenli yabancı erkek/kadın terörist savaşçıların varlıkları söz konusu. Bununla birlikte İsveç'in Suriye'deki PKK'nın siyasi kanadı olan SDG'ye 2023 tarihine kadar 327 milyon dolar yardım sağlayacağını ifade etmesi ve Türkiye'nin PKK'ya karşı düzenlediği operasyonlarda da terör örgütünün Türkiye'ye İsveç menşeili AT-4 tanksavarla saldırıda bulunması İsveç'in PKK ve uzantılarını finansman ve askeri olarak da desteklediğinin resmi kanıtıdır. Ayrıca Türkiye'nin haklı güvenlik gerekçeleri ile terör örgütlerine karşı Suriye'de gerçekleştirmiş olduğu operasyonlar sonrasında İsveç'in ağır diplomatik dil kullanmasının yanı sıra 2019 tarihi itibariyle de yaptırım uygulaması, Ankara'nın İsveç'in üyeliğini veto etmesine ilişkin bir başka haklı sebep. Dolayısıyla İsveç'in neden olduğu ve Türkiye ile arasında devam eden siyasi ve güvenlik alanında büyük bir anlaşmazlık söz konusu. Finlandiya'nın ise son dönemlerde PKK dışında FETÖ terör örgütü ile olan bağları, terör örgütüne üye olmaktan suçlanan kişilerin siyasi sığınmacı olarak ülkelerinde ikamet etmesine izin vermesi Türkiye ile arasındaki bir diğer açmaz.

Dezenformasyon süreci

NATO tarafından terör örgütü listesinde yer alan PKK'nın İsveç ve Finlandiya'da temsilcilikler açtığı, Türkiye karşısında uzun yıllardır dezenformasyon savaşı yürüttüğü bilinirken, Türkiye'nin her iki ülkenin birliğe katılmasına ilişkin veto kararı şaşırtıcı düzeyde Batı'nın ikircikli yüzünü yeniden ortaya koyuyor. Öyle ki Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya girmesine karşı haklı itirazlarının taviz koparmak için yapıldığına dair söylemler gündemde. Söz konusu tavizlerin ise ABD ile Türkiye arasındaki F-35 ve F-16 sorunu, İsveç ve Finlandiya'dan istenen terör örgütü mensuplarının iade edilmesi talebi ve hatta Suriyeli mülteciler ile ilgili Türkiye'nin ekonomik yardım talebi gibi uluslararası krizler kapsamında olduğu iddia ediliyor. Oysa Ankara tarafından İsveç ve Finlandiya'nın üyeliklerinin yalnızca güvenlik ekseninde olduğu ve İsveç'in uyguladığı yaptırımların birlik içerisindeki müttefiklik anlayışının dışında olduğu sıklıkla vurgulanıyor.

PKK sorunu

Özellikle PKK ile her iki ülkenin organik bağı Ankara'yı en çok rahatsız eden konu durumunda. Her ne kadar NATO ve birçok Batı ülkesinde PKK terör örgütü olarak kabul edilse bile, uzantıları YPG, SDG, YPJ gibi yapılar DEAŞ terör örgütüyle mücadele eden "Kürtlerin savunucusu", "Özgür Kürt Savaşçı Kadınlar" gibi etiketler ile meşrulaştırılmış ve söz konusu yapılar terör örgütü listesine dahil edilmemiştir. Bu bağlamda da Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'in birliğe üyeliğine dair veto, Kürt halkının içerisine çekilmeye çalışıldığı yeni bir kara propagandaya dönüşmek üzere. Bununla birlikte Türkiye'nin Ukrayna ve Rusya savaşı arasında yürütmüş olduğu başarılı diplomasi trafiğine rağmen Türkiye'nin NATO içerisinde Rusya'nın gizli gücü olduğuna dair dezenformasyon haberleri gündemde. Bu doğrultuda da Türkiye'nin NATO üyeliği İsveç ve Fin hükümetlerine yakın kurum ve kuruluşlar tarafından tartışılmaya açılmak isteniyor. Bu tartışmada sözde Türkiye'nin koparmaya çalıştığı tavizlerin yanı sıra ülke içerisindeki iç siyasette yaşanılan bazı gelişmeler de sıklıkla gündeme taşınarak Ankara'nın atmış olduğu adımlar sorgulanmak isteniyor. Ancak Türkiye'nin dahil olduğu ya da içerisine çekilmek istenildiği uluslararası her krizde alışageldik bu durum, Türkiye'nin NATO içerisindeki tartışılmaz askeri varlığı ve etkisinin de bir tezahürü olarak görülüyor.