Türkiye’nin İnsan Hakları Eylem Planı

Adnan Boynukara/Yazar
1.03.2014

Türkiye’nin insan hakları alanında sahip olduğu sorunları gidermenin yolu, muhalefet partilerinin ve sivil toplumun var olan eksiklikleri gündeme getirmeleridir. Muhalefet ise sokak üzerinden güç gösterisi yapıyor ve siyasal pozisyonunu sadece karşıtlık üzerinden biçimlendiriyor.


Türkiye’nin İnsan Hakları Eylem Planı

Allah’ın tüm insanlara bahşettiği vicdan, insan hakları açısından kozmik odadır. Yitirmeyenler için insan haklarına ilişkin tutumların biçimlendiği temel alandır. İnsanlık tarihinin oldukça geniş bir bölümünde bireye endeksli olan bu tutumun, son yarım asır içinde uluslararası kurumsallaşmalara ve uluslarüstü hukuki metinlere dönüştüğü bilinmektedir. Yani; temel hak ve özgürlüklere ilişkin konular, devletlerin egemenlik alanından çıkıp, küresel teminatlara bağlanıyor. Türkiye, anayasa 90’da yaptığı değişiklikle, insanlığın bu ortak tutumuna anayasal bir kimlik kazandırmıştı. Bu, insan haklarının en üst düzeyde korunması ve geliştirilmesine yönelik hedeflere ulaşma iradesinin de teyididir. Türkiye, 28 Ocak 1987’de AİHM’e bireysel başvuru hakkını tanıyarak, AİHS ile oluşturulan insan hakları denetim şemsiyesi altına girmiştir. Bu kararlılığa rağmen, dış ve iç etkenlerin ve aktörlerin müdahale olanağı bulduğu zayıf siyasal yapılardan kaynaklanan sorunlar nedeniyle önemli problemlerin olduğu bilinmektedir. AİHM istatistikleri incelendiğinde, ortaya çıkan tablonun kabul edilebilir bir tablo olduğunu söylemek mümkün değil. Temel hak ve özgürlüklerin korunarak geliştirilmesi idealine gölge düşüren bu görünümün değiştirilmesi ve uygulamadan kaynaklanan sorunların giderilmesinin yolu hukuki reformların hayata geçirilmesidir. Bu konunun, üzerinde pazarlık edilecek bir konu olmadığı açıktır. 

İhlallerin önlenmesi

İnsan haklarının korunması açısından kozmik oda olan vicdan, yapılan olumlu çalışmaları da görmeyi gerektirir. Ancak Türkiye’deki siyasal pozisyonların bu konuda sorunlu olduğu açıktır. Çünkü siyasal mücadelelerin ana merkezi karşıtlık olarak ortaya çıkmaktadır. Siyasal mücadele ve kronik karşıtlığın temel özelliği ise yapılanları görmezden gelmektir. 

Erdoğan karşıtlığının görmezden geldiği ve yok saydığı son çalışmalardan birisi de, ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlâllerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı’dır. Eylem planı, Avrupa Konseyi ile yapılan çalışmaların sonucunda ortaya çıktı. Bu süreçte, AİHM tarafından Türkiye aleyhine verilen ihlal kararları üzerinde çalışılmış ve alınması gereken tedbirler belirlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlâllerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı; ihlale neden olan sorunların ortadan kaldırılması amacıyla hazırlanmış, sorunların giderilmesine yönelik alınması gereken önlemler, gerçekleştirilmesi öngörülen faaliyetler, düzenlemeler ve bunların gerçekleştirilmesinden sorumlu kurumları tarif eden bir belgedir. Plan; Bakanlar Kurulunda görüşülmüş, imzalanmış ve bunun sonunda da ilgili Kurumlar açısından bağlayıcı bir metin olmuştur. 

Eylem planı, 14 ana amacı içermektedir. Bunlar; 1- Askerde intihar olaylarının önlenmesi ve etkin şekilde soruşturulması. 2- Toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile yakalama ve gözaltına alma uygulamaları esnasında kesinlikle gerekli olduğunda ve orantılı bir şekilde güç kullanılması. 

3- Soruşturmaların etkinliğinin arttırılması. 4- Tutuklama tedbirinin ancak zorunlu hallerde uygulanması. 5- Makul sürede yargılamaya engel olan yapısal sorunların çözümü. 6- Adli yardım sisteminin gözden geçirilmesi. 7- Gözaltı aşamasında zorunlu müdafiliğin etkin biçimde uygulanmasının sağlanması. 8- Yargı kararlarının idare tarafından icra edilmemesi durumunda, idareyi zorlayacak etkili bir iç hukuk yolunun tesis edilmesi. 9- Evlilikten sonra, kadınların evlenmeden önceki soyadlarını tek başına kullanabilmeleri. 

10- Vatan hizmetinin yerine getirilmesine ilişkin usul ve esasların gözden geçirilerek gelişen uluslararası standartlarla uyumlu hale getirilmesi. 11- Mevzuatımızda ifade ve medya özgürlüğünü kısıtlayan hükümlerin gözden geçirilerek AİHM içtihatlarında belirlenen standartlar doğrultusunda yeniden düzenlenmesi. 12- Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin hükümlerin AİHM içtihatlarında belirlenen standartlar ile uyumlu hale getirilmesi. 13- Yargılama sürecinde kamulaştırma bedellerinin değer kaybına uğramasının önlenmesi ve oluşacak değer kayıplarının telafisi. 

14- AİHM kararlarının tercüme edilerek uygulamacılara dağıtılması.

Bu amaçların gerçekleştirilmesi için ise 46 ayrı hedef belirlenmiştir. Hedeflere ulaşılması maksadıyla yapılacak faaliyetler, her bir hedefin altında ayrı ayrı açıklanmış, hedeflere ulaşılması için süreler konulmuş ve sorumlular tayin edilmiştir. Planda öngörülen faaliyetlerin belirlenen takvime uygun olarak yerine getirilip getirilmediği ise izlenecek ve Başbakanlığa rapor sunulacaktır. Bu raporlama süreci ise siyasal iktidarın konuya ilişkin karlılığının işaretidir.

Muhalefet kıskacı 

Türkiye’nin, insan hakları konusunda sorunlarının olduğuna kuşku yok. Uzun yıllar, ‘güvenlikçi politikaların’ beslediğe terör ortamının da etkisiyle, hak ihlallerinin doruğa çıktığı açık. Ancak son yıllarda bu sorunla yüzleşme ve çözme konusunda önemli adımların atıldığı bilinmektedir. Kimi eksiklikler ve zaman sorunu içermekle birlikte, AK Parti hükümetleri önemli düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Varlığı devam eden sorunların/eksikliklerin ise büyük oranda uygulama süreçlerinden kaynaklandığı biliniyor. Bu nedenle olsa gerek, Bakanlar Kurulunca kabul edilen eylem planı, sorumlu kurumları tek tek belirlemekle yetinmemekte, yapılacakları ve zamanlamayı da açıklamaktadır. Bu, önemli bir irade beyanıdır.

Türkiye’nin insan hakları alanında sahip olduğu sorunları gidermenin yolu, muhalefet partilerinin ve sivil toplumun var olan eksiklikleri gündeme getirmeleridir. Doğru ve haklı bir temelde daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük talep etmek! Talepleri ise iletişim ve müzakere zeminini koruyarak sürdürmek. Bu tutum korunduğu zaman, insan hakları alanındaki eksiklikler zamanında karşılanmış olur. Muhalefetin bu konuda doğru bir siyaset izlediğini söylemek güç. Çünkü muhalefet yapmayı, sokak üzerinden güç gösterisi olarak değerlendiren ve siyasal pozisyonunu sadece karşılık üzerinden biçimlendiren siyasi bir anlayış baskın. Bu siyaset tarzından daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasinin çıkması ise mümkün değil! Muhalefetin, ‘aydınların’ ve sivil toplumun kendini bu ‘karşıtlık’ pozisyonundan kurtarması, kendilerinden çok demokratik işleyişin ve insan haklarının geliştirilmesi açısından önemlidir...

[email protected]