Türkiye’nin Kobani politikası

Av. MURAT ÇİÇEK Batman Barosu-İnsan Hakları Aktivisti
31.01.2015

Türkiye Kobani meselesinde de insani ve vicdani tutumunu muhafaza etti. Türkiye, Irak Kürdistan’ı ile ilişkilerini normalleştirip dostane bir politika yürütürken, Türkiye’nin Suriye Kürtlerine düşmanlık ettiği propagandaları anlamsız, tutarsız ve haksızlık olur.


Türkiye’nin Kobani politikası
Geçtiğimiz günlerde PKK kaynakları Kobani’de IŞİD’e karşı zafer ilan ederek çeşitli kutlamalar yaptılar, mesajlar verdiler. Kobani’deki IŞİD kuşatması sonucu yaşanan gelişmeler ve Çözüm Süreci’ne etkisi çokça tartışıldı. PKK kaynaklarında yayınlanan teşekkür metinlerinde Barzani Yönetimi, ÖSO ve Uluslararası koalisyon minnetle anılırken özellikle Türkiye’nin sorun karşısındaki sağlıklı yaklaşımlarının ve yardımlarının PKK’nın söylem mühendisliği taktikleri ile görmezden gelindiğine ve Türkiye’nin hedef alındığına bir kez daha tanık olduk.  
 
Türkiye’nin katkısı 
 
IŞİD’in Şengal kuşatması esnasında Türkiye’nin Barzani yönetimine verdiği desteği herkes biliyor. Bir röportajında Barzani, “Türkiye’nin IŞİD’in elinde rehineleri olduğu için açıklayamamıştık ama Türkiye bize çok hayati yardımlar yapmıştı” beyanında bulundu. Yine PYD’nin Suriye’deki bütün KDP’lileri dışlayan eylem ve söylemlerine rağmen KDP, Kobani için peşmerge ve ağır silahlar gönderme kararı aldı. Bağımsız kaynaklar ve tüm kamuoyu biliyor ki bu fikrin oluşmasında Türkiye’nin katkısı çoktu. Kobani çok zor durumdaydı. Kobani’de çarpışan YPG/PKK güçleri Türkiye için resmiyette terörist unsurlardı. Türkiye’deki kimi iç kamuoyu unsurları neredeyse açıkça IŞİD’e karşı PKK/YPG’ ye silah yardımı yapılsın görüşünü savunuyordu. Silah bıraktırma odaklı yürütülen Çözüm Süreci’nde Türkiye’nin silah bıraktırmaya çalıştığı bir örgüte silah vermesi mümkün değildi. Bu kriz yine tüm kışkırtmalara rağmen hükümetin aklıselim politikalarıyla aşıldı ve Peşmerge formülü ile koridor açılarak Kobani’ye gerekli yardımlar yapıldı. 
 
Yine Türkiye’nin zalim Esed rejimine karşı ÖSO birliklerine verdiği insani yardım desteğini herkes biliyor. ÖSO’nun Türkiye’nin onayı olmaksızın Kobani’de YPG’ye destek veremeyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. 
Türkiye hiçbir zaman uluslararası koalisyonun Kobani desteğine karşı çıkmadı. Aksine uluslararası koalisyonun Kobani’ye verdiği desteği onaylayarak koalisyonun bu duyarlılığını zulme uğrayan bütün bölgelerde göstermesi gerektiğini savundu. Ölüm ve mağduriyet yarıştırmak yerine zulmün olduğu her yerde aynı tavrın gösterilmesi gerektiğini savunan Türkiye politikası, yine en tutarlı politikaydı.
 
Türkiye’nin bütün bu iyiniyetli ve çözüm odaklı yaklaşımlarına rağmen PKK’nın yerelde derin paralel yapı, dışarıdan da küresel çeteler ile birlikte giriştiği 6-8 Ekim olayları, Çözüm Süreci’ne ve Türkiye’nin kamu düzenine büyük tehlikeler atlattırdı. 
 
6-8 Ekim olayları ile Türkiye hedef alınırken hiç kimse çıkıp da 140 gün boyunca IŞİD’e karşı savaşan YPG, ÖSO ve peşmerge acaba ne yiyip içiyor, nasıl temin ediyorlar diye sormadı. Savaş boyunca Türkiye’den giden insani yardım tırlarını hiç kimse dile getirmedi. Binlerce YPG’li iç Türkiye muhalefetine rağmen, Türkiye ambulansları ile Mürşitpınar sınır kapısından içeri alınarak tedavi edildi. En önemlisi IŞİD kuşatması başladığında Türkiye sınırlarını açarak bir günde 200.000 Kobani’liye ev sahipliği yaptı. Başbakan mağdurları ziyaret etti ve hükümet hiçbir desteğini o insanlardan esirgemedi. 
 
AFAD’ın kurduğu dev kamplar ve Türkiye’nin harcadığı milyarlarca dolar kaynakla Rojava halkını hakkıyla ağırlaması gerçeğine rağmen bunun görmezden gelinip Amerikan uçaklarının kutsanması incelenmeye değer ayrı bir konu olarak karşımızda durdu. 
 
Çarpıtma söylemler
 
Kobani meselesinde 6-8 Ekim olaylarına yakıt olarak kullanılan ve Sayın Cumhurbaşkanına atfedilen çarpıtma söylemlere değinmekte özellikle fayda var. 
 
Bunlardan ilki Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir konuşması içerisinde dile getirdiği “Kobani düştü, düşüyor” cümlesidir. Bu konuşmanın öncesi ve sonrasını görmezden gelerek adeta sanki Türkiye Cumhurbaşkanı Kobani’de IŞİD’in galip gelmesini istiyor havası verenler insafsızlıkla saldırıya geçtiler. Konuşmanın aslı şöyle. “Sadece havadan bombalamak suretiyle bu terörü sona erdiremezsiniz. Kara harekâtında bu görevi ifa edenlerle iş birliği kurulmadıkça hava saldırısıyla bu iş çözülmez. İşte aylar geçti herhangi bir netice yok. Şu anda Kobani’de düştü, düşüyor. Üç şey istedik. Bir, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. İki, o bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Ve eğit donat anlayışıyla Suriye’de ve Irak’ta orada ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım.” Çok açık bir şekilde anlaşılıyor ki bu konuşmasında Sayın Cumhurbaşkanı Kobani’deki savaşın uzamasını eleştiriyor, Kobani’de savaşanlara daha etkin yardım talep ediyor ve hem Kobani’nin hem de tüm Suriye halklarının kurtuluşu için daha ciddi adımlar bekliyor. Üstelik aynı konuşmasında açıkça IŞİD terörüne karşı Türkiye’nin tavrını ortaya koyuyor.
 
Sayın Cumhurbaşkanının önü ve sonu görmezden gelinerek çarpıtılan bir diğer konuşmasında geçen cümlesi de “Kobani ile Türkiye’nin ne alakası var, İstanbul’un ne alakası var, Ankara’nın ne alakası var? Kobani ile Siirt’in ne alakası var, Diyarbakır’ın ne alakası var, Bingöl’ün ne alakası var?” cümlesi oldu. Bu konuşma 6-8 Ekim olayları sonrası yapıldı. Sayın Cumhurbaşkanı bu konuşmasında önce 6-8 Ekim olayların eleştiriyor, ardından Kobani için Türkiye’nin yaptığı yardımları sıraladıktan sonra bu cümleyi kuruyor. Konuşma baştan sona incelediğinde Sayın Cumhurbaşkanının cümledeki kastının Kobani’deki kuşatma bahane edilerek, Türkiye’yi haksızca eleştirmenin ve Türkiye’deki şehirleri yakıp yıkmanın anlamsızlığını vurgulamak olduğu açıkça anlaşılıyor. Özetle Sayın Cumhurbaşkanı Kobani ile Türkiye’de şehirleri yakıp yıkmanın, cinayet işlenmesinin, yağma yapılmasının, kamu düzeninin bozulmaya çalışılmasının ne alakası var diye haklı bir soru soruyor. Ancak bu haklı soru öyle bir çarpıtılıyor ki 6-8 Ekim olaylarını meşrulaştırma amaçlı bir argüman olarak kullanılıyor. 
 
Gerçekçi çözümler 
 
Özetle Türkiye Kobani meselesinde de gerçekçi Ortadoğu politikasının ürünlerini alarak insani ve vicdani tutumunu muhafaza etti ve haklı çıktı. Türkiye, Irak Kürdistan’ı ile ilişkilerini normalleştirip samimi ve dostane bir politika yürütürken, Türkiye’nin Suriye Kürtlerine düşmanlık ettiği propagandaları anlamsız, tutarsız ve haksızlık olur. Salih Müslim Türkiye’ye davet edildiğinde dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun kendisinden iki haklı talebi yalnız olmuştu. Bunlardan birincisi YPG/PKK’nın Esed’e olan desteğini kesmesi, bir diğeri de Rojava’daki öteki Kürt unsurları ve muhalefet ile beraber hareket edilerek egemenlik dayatılmaması olmuştu. Bunları yerine getirmesi halinde Türkiye Rojava’ya her türlü yardımı yapacağı taahhüdünde bulunmuştu. PKK/YPG Türkiye’nin bu haklı taleplerini kulak ardı ederek tekçi bir yönetim dayattı ve Kobani halkını zor durumlara düşürdü. Bugün eğer PKK/YPG Kobani’nin kurtuluşunda Barzani ve ÖSO’ya teşekkür ediyorsa, bu durum Türkiye’nin öngörülerinin ve tavsiyelerinin ne kadar gerçekçi ve haklı olduğunu ortaya koyar.
 
Türkiye’nin Peşmerge, ÖSO ve uluslararası koalisyon güçlerine olan insani desteğine ve ferasetli politikalarına rağmen YPG/PKK’nın bütün bu unsurlara teşekkür edip Türkiye’yi IŞİD destekçisi göstermeye çalışan söylemleri ve algı yönetme çabaları bizlere klasik bir propaganda oburu PKK gerçeğini bir kez daha gösteriyor.  PKK gerçekten çözüm istiyorsa bu kötü alışkanlıklarını bırakıp masada samimi bir şekilde kalmaya devam etmelidir.