Türkiye'nin kriz diplomasisi Ortadoğu'ya ne getirir?

Faruk Önalan / Yazar
8.05.2020

Türkiye kriz döneminde diplomasi trafiğini oldukça iyi yönetti ve ABD yanında Avrupa ülkeleri de Ortadoğu'da hatta Afrika'da, Akdeniz'de Türkiye ile işbirliği yapma zorunluluğunun idrakine varmaya başladılar. Şüphesiz bu olası yakınlaşmanın ilk etkisi Doğu Akdeniz ve Libya'da görülecek.


Türkiye'nin kriz diplomasisi Ortadoğu'ya ne getirir?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin (Türk Konseyi) “Kovid-19 Salgınıyla Mücadelede İşbirliği ve Dayanışma” konulu olağanüstü video konferans zirvesindeki sözleri büyük yankı uyandırmıştı; “Allah’ın izni ile korona virüsle savaşı elbette kazanacağız. Ardından da yeni bir dünya gerçeği ile karşı karşıya kalacağız. Bu nedenle mücadelemizi sürdürürken, diğer taraftan da salgın sonrası dönem için hazırlık yapmalıyız.” Bu sözlerle ilgili Hudson Enstitüsünün Kıdemli Orta Doğu Uzmanı Michael Doran, “Erdoğan önemli bir koronavirüs konuşması yaptı. Çoğu ülke gibi, Türkiye de bazı büyük zorluklarla karşı karşıyadır, ancak ona katılıyorum, yeni dünya düzeninde Türkiye’nin bazı önemli avantajları var. Bunu görmeyenler büyük resmi kaçırıyor” yorumunu yaptı.

ABD’nin ‘ yükseliş’ beklentisi

Kovid-19 salgını Amerika’ya 2008 küresel krizinden bu yana en sert darbeyi vurmakta. 2008’de yüzde 0,3, 2009’da yüzde 2,8 küçülen Amerikan ekonomisi sonraki yıllarda büyümeye başlamıştı. 2014 yılında da büyüme rakamları birinci çeyrekte beklentilerin üzerinde ve 2009 ilk çeyreğinden beri ilk kez yıllık bazda yüzde 2.9 oranında düşüş göstermişti. 6 yıl aradan sonra Amerikan ekonomisi 2020 ilk çeyrekte beklentilerin (yüzde 3,5) çok daha üzerinde yüzde 4,8 oranında daraldı. Son 1 ay içinde ilk kez işsizlik maaşı başvurusunda bulunanların sayısı 30 milyonu geçti. Öte yandan 2020 Kasım seçimlerine hazırlanan Başkan Trump, üçüncü çeyrekte ‘’büyük bir yükseliş’’ beklediğini, akabinde olağanüstü bir dördüncü çeyrek ile, olağanüstü bir yıl olacağını belirtiyor.

Türkleri hafife almak hataydı

1967 ekonomik krizinde ağır yara alan İngiltere; Güney Yemen, Malezya, Singapur, Bahreyn gibi ülkelerden askerlerini çekmek zorunda kalmıştı. Pandeminin verdiği ağır hasarı telafi edebilmek için 9-10 trilyon dolara ihtiyaç duyan Amerika Birleşik Devletleri’nin içinde bulunduğu durum, şüphesiz dış politika anlayışını -özellikle Ortadoğu- etkileyecektir. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi ülkelerin İsrail ile normalleşme sürecinde olmaları da ABD’yi rahatlatan gelişmelerden. Koronavirüs ile mücadele kapsamında aldığı tedbirler, güçlü sağlık sistemi yanında, Çin (salgının başlangıcında), ABD (iki defa), İngiltere(iki defa), İtalya, İspanya gibi G7 ülkeleri dahil 56 ülkeye tıbbi yardımda bulunan Türkiye kilit ülke konumuna geldi. Dünyanın en güçlü ekonomileri salgınla mücadelede aciz kalıp, içine kapanırken, bir yandan Suriye’de istikrarı sağlamak için çaba sarf edip diğer yandan Libya’da, Rusya, Fransa, Suudi Arabistan, BAE, Mısır gibi ülkelerden askeri ve mali destek gören darbeci Hafter güçlerine ağır kayıplar verdiren Türkiye dünya kamuoyunu şaşırtmaya devam ediyor. Fransız gazete Le Monde’un, “Türk SİHA’ları Libya’da güç dengesini Hafter aleyhine değiştiriyor” başlıklı haberinde ”Hafter güçleri, Türklerin bir şey yapmayacağını düşündü. Bu saf bir düşünceydi ve Türkleri hafife almak büyük hataydı” ifadeleri kullanıldı. Ayrıca, harekât planlarının ve komutanın Türkler tarafından yapılmasının, sahadaki dengeleri tamamen Ulusal Mutabakat Hükümeti lehine değişmesine neden olduğu belirtildi.

Bu arada oluşan hengâmede kendini Devlet Başkanı olarak ilan eden Halife Hafter’i kimse umursamadı. Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed’in, bir takım mali destekler karşılığında Hafter’in tanınması yönünde talepte bulunduğu, Cezayir, Fas ve Tunus’tan ret cevabı alınca bu ülkelerin medya baskısı altına alınması talimatı verdiği de iddialar arasında. Bu arada Türkiye karşıtlığı paydasında Hafter ile işbirliği yapan bir diğer isim de Beşar Esed. 12 Nisan’da Arap medyasında çıkan bir habere göre Hafter’e bağlı bir grup pilot Suriye’ye geldi ve Şam-Suveyde yolu üzerinde bulunan el-Dumayr askeri havalimanında eğitim gördü. Hafter’in pilotlara duyduğu acil ihtiyaçtan dolayı hızlandırılmış verileceği belirtildi. Tabii bu desteğin BAE’nin Esed ile yakınlaşmasından sonra gelmesi ayrıca dikkat çekici. Esed, Hafter ile işbirliği yapadursun içeride en büyük destekçisi Rusya’da, haber sitelerinin Esed karşıtı haberlere artmaya başladı. Bu haberlerden en fazla ön plana çıkan, Beşar Esed’in kanserden kurtulan eşi Esma için David Hockney’in “Sıçrama” isimli tablosunu 23,1 milyon dolara satın almasıydı.

İtaat etmeyen ihmal edilir

Genel anlamda Esed’e verilen mesajın, “itaat etmiyorsan ihmal edilirsin” olduğu belirtiliyor. Suriye istihbaratının İran’ın güdümüne girmesi Rusları kızdıran bir başka durum. Gazetelerde belirtilen bir başka olay da Suriye halkı fakirlik içinde yaşarken Esed, akrabaları ve yakın iş adamlarının lüks içinde yaşadığının vurgulanması. Burada ön plana çıkan isim ise kuzeni Rami Mahluf. Rus gazete Esed ile Mahluf’un rakipleri ortadan kaldırarak önemli bir servet elde ettiklerini sadece Rami Mahluf’un 10 milyar dolardan fazla servetinin olduğunu, Financial Times da Rami ve Hafız Mahluf kardeşlerin sadece Moskova’da 40 milyon değerinde 20 adet daire satın aldığını yazdı. Şimdi aralarında büyük bir kavga başladı. Rami Mahluf, Facebook’ta ardı ardına yayınladığı videolarda “Ülkenin durumu berbat. Başkan (Esed) insanların özgürlüklerine saldırmaya başladı. Güvenlik güçleri çalışanlarımı tutukladı. Oysa güvenlik güçlerine en büyük desteği veren şirketimizdi. Kendi şirketimden uzaklaşmamı istiyorlar “ ifadelerini kullandı.

Esed’in yerine kim gelir?

Suriye’nin kaynaklarını sömürdüler, yüzbinlerce insanı katlettiler, milyonlarca insanı yerinden ettiler şimdi de kendi aralarında rant kavgası gün geçtikçe büyüyor. İsrail merkezli Mako internet haber sitesi, Rus yorumcuların Esed’in yerine, Putin’den madalya almış, Rus generallerin beğenisini kazanan “Kaplan Kuvvetleri” isimli milis gücünün Komutanı Süheyl Hasan ya da Trump’la uzlaşma konusunda anlaşabilecekleri eski muhalif lider Ahmed Jarba’nın getirilebileceğini belirtiğini yazdı. Bu noktada Beyaz Saray’ın Özel Temsilcisi James Jeffrey’in Londra’da yayınlanan Suudi Arabistan sermayeli Şarkul Avsat gazetesine verdiği röportaj dikkat çekiyor. Jeffrey’nin röportajında önemli nokta, Rusya hariç olmak üzere Türkiye, İran ve ABD de dahil olmak üzere tüm yabancı güçlerin Suriye’den çıkması gerektiğini vurgulaması. Rusya’yı hariç tutmasının sebebi olarak Rus kuvvetlerin 2011 iç savaşından önce Suriye’de olmasını öne sürüyor. Jeffrey’in bu tavrı, Trump ve Putin’in Esed sonrası bir isim üzerinde anlaşmış olabileceği ihtimalini akla getiriyor.

Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın salgın sonrası için “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözlerinin emareleri şimdiden ortaya çıkmaya başladı. Ortadoğu’da yaşanan sıcak gelişmelerin yanı sıra, gerek ABD, Avrupa Birliği ülkeleri gerekse Çin, Rusya bloğu Türkiye ile daha yakından işbirliği kurma yoluna gidecekler. Çin’in Avrupa ülkelerine yardım göndermesi, onları salgın sonrası Çin’e yaklaştırmayacak aksine ABD ve AB ülkeleri, Çin’e karşı güç birliği oluşturmaya çalışacaklar. Zira Çin kaynaklı bu salgın deyim yerindeyse ekonomilerini felç etti. Ancak Avrupa Birliği kendi içinde de bir olabilmiş değil. Fransa, İtalya ve İspanya’nın önerdiği bir trilyon avroluk ekonomik teşvik paketi çoğunluk bulamadı. Almanlar, krizden güçlenerek çıkacakları, diğer AB ülkelerinde ise kayıpların büyük olacağı düşüncesindeler. Şu an gözler AB Komisyon Başkanı Ursula Von der Leyen’nin sunacağı 2021-2027 AB bütçesine ilişkin taslakta. İngiliz medyasında Birleşik Krallık ve diğer Batılı ülkelerin kriz bittikten sonra Pekin’le gelecekteki ilişkileri konusunda fikirlerini kökten değiştirmek zorunda kalabileceğine dair makaleler yayınlandı. Financial Times ise “Çin’in yükselişte olduğu ve Batı’nın önlemez bir çöküş yaşadığı görüşü, daha çok taraftar kazanacaktır. 2008’deki mali çöküşle yaşanan son küresel kriz, Batı’nın özgüvenini sarsarken bir taraftan da siyasi ve ekonomik gücün Çin’e doğru kaymasına neden olmuştu. 2020 koronavirüs krizi ise dengelerde bundan çok daha büyük bir kaymaya neden olabilir.” analizini yayınladı. Bu doğrultuda ABD-Çin rekabeti daha da sertleşme yolunda ilerleyecek. Rusların tavrı ise resmi haber ajansları Ria Novosti’de oldukça belirgin; “Bugün koronavirüse karşı en güvenli ülke, virüsün henüz yayılmadığı söylenen ülkeler değil, Çin. Çünkü Çinliler doğru teşhis koymayı, virüsün yayılmasını önlemeyi ve tedavi etmeyi öğrendi. Bunu artık bütün dünya biliyor. Ayrıca Çin, kendisinden yardım isteyen her ülkeye destek olmaya istekli, yetkin ve eşsiz bir ülke konumunda. Salgınla başarılı şekilde mücadele etmesi uzun süre işine yarayacaktır. ‘Felaket zamanlarında Çin’in mi yoksa Batı’nın mı siyasi sistemi daha iyi?’ Cevap çok net.”

Amerika Birleşik Devletleri’nin giderek derinleşen bir krize sürüklenmesi, Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki uyumsuzluk, her geçen gün artan homurdanmalar, 1 Temmuz’da AB dönem başkanlığını devralacak Almanların kendilerini ayrıştırması, yükselen Çin’e karşı etkili bir birlik oluşturulamayacağını gösteriyor. Öte yandan İtalya, İspanya, İngiltere ve Balkan ülkeleri yaşanan sıkıntılı süreçte çok sağlam ve güçlü kalan Türkiye ile ilişkileri daha da ileri seviye getirmek isteyeceklerdir, ha keza Amerika Birleşik Devletleri. Hudson Enstitüsü’nden Mike Doran’ın şu sözleri oldukça dikkat çekici,“El Kaide’de olduğu gibi DEAŞ’ı da bölgedeki en büyük tehdit olarak gören ABD, YPG ile iş birliği yapmayı tercih etti. Bu sebeple Türkiye ve ABD ilişkileri çok zarar gördü. Şimdi Çin ile kızışan rekabet ve Orta Doğu’daki azalan çıkarları göz önünde bulundurduğumuzda ABD, Türkiye ile iş birliği yapmanın önemini tekrar fark edecek.” Türkiye kriz döneminde diplomasi trafiğini oldukça iyi yönetti ve evet ABD yanında Avrupa ülkeleri de bu bölgede hatta Afrika’da, Akdeniz’de Türkiye ile işbirliği yapma zorunluluğun idrakine varmaya başladılar. Şüphesiz bu olası yakınlaşmanın ilk etkisi Doğu Akdeniz ve Libya’da görülecek. Tabii bu durum başta Yunanistan, Mısır ve İsrail olmak üzere Suudi Arabistan, BAE gibi ülkeleri rahatsız edecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan hafta içi yaptığı konuşmada, “yakında Libya’da yeni müjdeli haberler alınacağını” açıklamıştı. Bu arada krizin etkileri Hafter’in baş destekçisi Körfez ülkelerinde de sert hissedilmeye başladı. El-Arabiya televizyonuna konuşan Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed el-Cudan, gelirlerinin büyük çoğunluğunun petrole dayalı olduğunu, ülkede “kemer sıkma” politikası uygulayacaklarını söyledi. “Önlemler şiddetli ve acı verici olabilir, ancak krizi bitirme konusunda net bir zaman perspektifi olmadığı için gerekliler. Kemer sıkmamız gerekiyor. Devam eden krizle savaşmaya ve harcamaları hızlı bir şekilde azaltmaya hazırlıklı olmalıyız.”

‘Dünyanın vicdanı’ Türkiye

Avrupa’nın çekindiği bir diğer noktada Afrika’da virüsün yayılması durumunda yeni mülteci akınları. Düşünce kuruluşları, analistler, Afrika’ya yardım yapılmasını, sorunun kaynağından çözülmesi gerektiğini savunurken, bunu yapmaya mecallerinin olmadığının da farkındalar aslında. Bu noktada da Somali, Güney Afrika başta olmak üzere Afrika’ya elinden geldiğince yardım göndermeye çalışan “dünyanın vicdanı Türkiye” faktörü ön plana çıkıyor.

Sonuç olarak; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi, “Yaşadığımız koronavirüs salgınının ardından dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açıkça görülüyor. Diğer ülkelerin ve insanların sırtından kendilerine sahte bir refah düzeni kuranların devri artık kapanıyor. Ekonominin sadece paradan, borsadan, faizden, spekülatif araçlardan ibaret olmadığı, aslolanın yeterli üretim ve adil dağılım olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.”

[email protected]