Türkiye'nin terörle mücadelesi ve küresel emperyalizm

Prof. Dr. Metin Aksoy / Selçuk Üniversitesi Rektörü
13.05.2023

Küresel emperyalizm ve onun dört temel sacayağına yaslanmış desteği ile Türkiye'de etkinlik kurmaya çalışan PKK/PYD/FETÖ'ye karşı Türkiye'nin elindeki en temel güç siyasi iradedir.


Türkiye'nin terörle mücadelesi ve küresel emperyalizm

PKK/PYD ve FETÖ ile mücadele, Türkiye'nin güvenlik politikasının en temel gündem maddesi olmaya devam etmektedir. Türkiye'nin son yıllarda bahse konu terör örgütleriyle olan mücadelesini kesintisiz, amansız ve tavizsiz yürütmesinin bir sonucu olarak bu iki terör örgütünün etkinliği ve etki kapasitesi büyük ölçüde bertaraf edilmiştir. Buna rağmen PKK/PYD ve FETÖ ile mücadelenin Türkiye'nin güvenlik politikasının hala daha ön sıralarında yer almasının üç temel sebebi bulunmaktadır. İlk olarak bahse konu terör örgütlerinin Türkiye tarafından tasfiye edilen etkinlikleri hami-vekil stratejisi kapsamında küresel emperyalizm tarafından diriltilmeye çalışılmaktadır. Bu bakımdan küresel emperyalizm terörle mücadelenin en önemli bileşeni olan "siyasi irade"nin Türkiye'de zayıflatılması ve hatta alaşağı edilmesi konusunda adımlar atmaktadır. İkinci olarak mevcut "siyasi irade"nin teröre karşı tavizsiz tutumunda değişiklik mümkün olmayınca "siyasi irade"nin bizatihi kendisinin zayıflatılarak alaşağı edilmesine dair PKK/PYD ve FETÖ'nün beklentileri bahse konu terör örgütlerinin re-organize olması ihtimalini beraberinde getirmektedir. Son olarak sıralanan bu terör örgütlerinden PKK/PYD'nin yalnızca terör eylemleriyle değil Türkiye'deki siyasi uzantıları üzerinden de etkinlik kurma gayreti göstermesi ve FETÖ'nün gerek kripto hücreleri gerekse de Türkiye siyasetindeki bazı bileşenler üzerinden mağduriyet devşirerek eski etkinliğine geri dönme ihtimalini kazanması bu terör örgütlerinin kökleri tam olarak kazınmadan bertaraf edilemeyeceklerini ortaya koymaktadır.

Küresel emperyalizmin vekilleri

Küresel emperyalizmin PKK/PYD ve FETÖ ile birlikteliği incelendiğinde bunlar arasında hami-vekil ilişkisinin tesis edildiği bir amaç ortaklığının mevcut olduğu görülmektedir. Nitekim küresel emperyalizmin önce zayıflamış ve kontrol edilebilir ardından da parçalanmış bir Türkiye tahayyülü ile PKK/PYD/FETÖ'nün Türkiye'nin gücünü zayıflatmaya yönelik terör eylemleri amaç-araç ikiliği ekseninde eşleşmektedir. Bu noktada bahse konu iki terör örgütünün ağırlıkla kullandığı yöntemler farklılaşsa da yürüttükleri terör faaliyetlerinin ortak bir çerçevesi bulunmaktadır. Nitekim görünüşte PKK/PYD silahlı ve bombalı terör saldırılarını öncelerken FETÖ devletin kritik kurumlarını ele geçirmek amacıyla kripto hücre taktiğini kullanmaktadır. Ancak görünüşteki bu farklılığa rağmen PKK/PYD ve FETÖ; Türkiye içinde siyasete angaje olmalarını sağlayacak kurumsallaşmış siyasi bağlantılara sahip olma, küresel emperyalizm ile iş birliği yapma ve -FETÖ'nün darbe girişimi göz önüne alındığında- silahlı saldırı dahil her türlü terör yöntemini kullanma bakımından ortaklaşmaktadır. Bununla birlikte FETÖ'nün siyasi partilere ve kurumlara eklemlenme çerçevesinde iktidarı dolaylı yollardan ele geçirme istenci ile PKK/PYD'nin önce özerklik daha sonra küresel emperyalizmin uluslararası desteğinin yardımıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bağımsızlık ilanı bağlamında doğrudan iktidar olma istenci benzeşmektedir. FETÖ kadrolarının kripto halde devletin kurumlarında yer aldığı dönemde Türkiye'nin PKK/PYD ile mücadelesini sekteye uğratmış olması ve 15 Temmuz sonrasında temizlenmiş devlet kurumlarının PKK/PYD ile mücadelesinin etkinliğinin kesintisiz şekilde artması göz önüne alındığında iki terör örgütü arasındaki yakın ilişki daha net bir şekilde açığa çıkmaktadır. PKK/PYD ile FETÖ'nün kendi aralarında tesis ettikleri ortaklığın netleştiği bir diğer alan bu terör örgütlerinin küresel emperyalizm ile tesis ettikleri ortaklık ve hami-vekil ilişkisidir. Bahse konu hami-vekil ilişkisinin ise somutlandığı dört temel alan bulunmaktadır: i) İnsan gücü sağlama ve eğitim, ii) Malzeme desteği, iii) Finansal yardım, iv) Retorik destek (diplomatik destek ve propaganda).

İnsan gücü ve eğitim desteği

PKK/PYD'ye Kuzey Suriye'de ve Yunanistan'ın Lavrion kampında olduğu gibi eğitim verilmesi ve bu terör örgütünün Batılı ülkelerdeki tabanından terörist devşirmek için propaganda yapmasının bu ülkelerce engellenmemesi küresel emperyalizmin insan gücü sağlama ve eğitim desteği kapsamındadır. FETÖ'cü teröristlerin Batılı ülkelerdeki ikametlerinin korunması ve yine bu terör örgütünün terörist devşirmeye yönelik faaliyetlerinin bu ülkelerce engellenmemesi de aynı kapsamdadır. ABD'nin Mayıs 2017 tarihinden günümüze PYD'ye silah yardımında (2021 yılında yaklaşık 1205 tır malzeme yardımı yapılmıştır) bulunması, bu silahların PKK'nın Türkiye'deki terör eylemlerinde kullanıldığının ortaya çıkması ve 2023 yılı için Suriye'deki terör örgütüne ABD'nin 183 milyon dolarlık bütçe ayırmasını da küresel emperyalizmin malzeme desteği olarak değerlendirmek gerekmektedir. Belçika Kültür, Gençlik ve Medya Bakanlığı'nın PKK ile ilişkili olduğu bilinen Belçika Kürt Enstitüsü'ne 135 bin Euro para aktarımı, İsveç'in PKK/PYD propagandası yapan STK'lara yaklaşık 2 milyon İsveç Kronu yardım yapması gibi Batılı ülkelerin PKK/PYD ile ilişkili olan STK'lara ekonomik yardımda bulunması, ABD'nin son beş yılda 645 milyon dolar PYD'ye resmi yardım yapması, "Rojova'ya yardım" gibi internet vasıtasıyla veya düğünlerde yardım kampanyaları, üye aidatları adı altında PKK/PYD'ye bağışlar toplaması ve Avrupalı ülkelerin terör örgütünün uyuşturucu, silah ve tütün ürünleri kaçakçılığı gibi illegal gelir kaynaklarını görmezden gelmeleri ise küresel emperyalizmin finansal yardımının somutlandığı örneklerdir. Bahse konu finansal yardım FETÖ özelinde ise ABD'de, örgütün önemli bir finansal kaynağı olan federal yönetimin fonladığı sözleşmeli/özel okulların (charter schools) halen kapatılmaması, Avrupa'da Fransa'nın Clichy-Sous-Bois şehrinde olduğu gibi örgüte bağlı eğitim merkezlerinin belediye, kaymakamlık ve valilikten yardımlar alması ile örgütün ABD'deki önemli kuruluşları arasında yer alan Peace Islands Institute 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Yunanistan'daki üyeleri için yardım toplaması noktalarında kendisini göstermektedir.

Son olarak FETÖ'nün Washington'da bulunan Rumi Forum ve Turkic American Alliance üzerinden yürüttüğü lobicilik çalışmalarına destek verilmesi, Almanya'da MCEU televizyonu ve Deutsch Türkisches Journal medya organlarında olduğu gibi Batılı ülkelerin örgütün medya üzerinden propaganda yapmasına göz yummaları, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nin Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler Alt Komitesi'nde "15 Temmuz Darbe Girişiminden Sonra Türkiye" konulu oturuma FETÖ'cü Ahmet Sait Yayla konuşmacı olarak katılmasına izin verilmesi ve Batılı ülkelerin FETÖ'yü terör örgütü olarak ilan etmemesi ise küresel emperyalizmin retorik desteğidir. Küresel emperyalizmin PKK/PYD'ye yönelik retorik desteği ise PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmeleri nedeniyle PKK/PYD'nin SDG adıyla meşrulaştırılması şeklinde gerçekleşmektedir. ABD ve Fransa gibi ülkelerde terör örgütünü özgürlük savaşçıları şeklinde gösteren filmlerin yapılmasını destekleme, Batılı ülkelerde PKK/PYD'nin propaganda yapmasına ve yürüyüş ile protesto düzenlemesine izin verilmesi, ABD'nin PKK/PYD'nin propagandalarını sürdürebilmesi ve Suriye'nin kuzeyindeki Arap nüfusu ikna etmek için 2,5 milyon dolar yardım yaparak Michigan merkezli El Yevm kanalını açtırması ve Fransa'nın terör örgütü üyelerini Elysee Sarayı'nda ağırlaması küresel emperyalizmin PKK/PYD'ye yönelik retorik desteğini ortaya koymaktadır.

Tavizsiz siyasi irade

Küresel emperyalizm ve onun dört temel sacayağına yaslanmış desteği ile Türkiye'de etkinlik kurmaya çalışan PKK/PYD/FETÖ'ye karşı Türkiye'nin elindeki en temel güç siyasi iradedir. Nitekim kurulduğu günden bu yana güvenlik tehditleri listesinin başında olan PKK/PYD ile mücadele, 2015 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde PKK/PYD'nin sözde "öz yönetim" ilanı sonrasında farklı bir yöne evrilmiştir. Öyle ki, sözde öz yönetim ilanı sonrasında Türkiye'nin başlattığı Çukur Operasyonları'nın (2015-2016) başarıyla sona ermesi yurt içinde PKK/PYD'nin gücünün azalmasına neden olmuştur. Çukur Operasyonları ile PKK/PYD ile mücadele, "terörü kaynağında yok etme" konsepti çerçevesinde yurt dışına doğru genişlemiştir. Bu çerçevede Suriye'de Fırat Kalkanı (2017), Zeytin Dalı (2018) ve Barış Pınarı (2019) harekâtları düzenlenirken, Irak'ta ise Kararlılık Harekâtı (2018) ve Pençe 1-2-3 Harekâtları (2019), Pençe-Kartal Harekâtı (2020) ve Pençe-Kılıç Hava Harekâtı (2022) –Suriye'deki hedefleri de içermektedir- gerçekleştirilmiştir. İcra edilen ve siyasi irade sayesinde ortaya konan proaktif terörle mücadele politikası ve operasyonlar sayesinde, Türkiye sınırları içerisinde ve dışında PKK/PYD önemli ölçüde güç kaybetmiştir.

Türkiye'nin FETÖ ile mücadelesi incelendiğinde de en büyük güç kaynağının siyasi iradenin aldığı inisiyatifler olduğu ortadadır. Yargısal darbe teşebbüsü olarak ifade edilebilecek 17-25 Aralık girişimi sonrasında üst perdeye çıkan ve 15 Temmuz darbe girişimi ile zirve noktası ulaşan FETÖ ile mücadele, anayasal düzenin korunması, ajanlık faaliyetlerinin durdurulması ve ulusal güvenliğin tesisi gibi çeşitli başlıkları içermektedir. İç içe geçen halka tipinde örgütlenmiş hücrelerinin bulunması ve bir halka deşifre olduğunda diğer halkaların işlevlerine devam edebilmesi şeklinde açıklanabilecek kripto yeteneğe sahip olması FETÖ ile mücadelede sürekliliğin önemini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ üyeleri çeşitli kurumlardan temizlenmeye çalışılmış ve örgütün deşifre olan üyeleri yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştır. 2019 yılında itibaren Türkiye, yurt dışına kaçan FETÖ'cülerin yakalanması ve örgütün finansal kaynaklarının kurutulması için mücadele etmektedir. Dolayısıyla deşifre olanların devlet kurumlarından tasfiye edilmesi, 2023 yılına kadar 100'den fazla FETÖ'cünün yurt dışında yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi ve örgütün Hawala sistemi üzerinden Türkiye'ye yasa dışı para transferinin önüne geçilmesi, FETÖ'nün hem yurt içinde hem de yurt dışında zayıflamasını ve Türkiye bağlamında işlevselliğini yitirme sürecine girmesini beraberinde getirmiştir.

PKK/PYD ve FETÖ ile mücadelede söz konusu başarının gerçekleşmesi Türkiye'nin terörle mücadeledeki siyasi irade kararlılığı ve yerli-milli savunma sanayi ürünlerinin kullanılması ile gerçekleşmiştir. Öyle ki, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle Türkiye'nin hızlı icra yeteneği kazanması terörle mücadelede etkin olunmasını sağlarken, aynı zamanda PKK/PYD'nin yönetimini ele geçirmek istediği belediyelere kayyum atanarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki örgütün finansal ve lojistik imkânları ortadan kaldırılmıştır. Bununla birlikte terörle mücadele operasyonlarda yerli ve milli teknolojilerin kullanılması, "emek yoğun" mücadeleden "teknoloji yoğun" mücadeleye geçilmesine, teröristlerin lojistik faaliyetlerinin işlevsizleştirilmesine ve PKK/PYD'nin kırsal alanda düzenlediği terör eylemi sayılarının en aza indirilmesine katkı sağlayarak terörle mücadelenin başarılı bir ivme kazanmasına yol açmıştır.

Diriltme çabaları

Görüldüğü üzere Türkiye terörle olan mücadelesinin en büyük güç kaynağı olan siyasi iradenin tavizsiz tutumu sayesinde PKK/PYD ve FETÖ'nün Türkiye sınırları içindeki ve dışındaki gücünün zayıflamasını sağlamıştır. Ancak bu durum aynı sebepten dolayı Türkiye'nin terörle mücadelesinde yumuşak karnını ve dolayısıyla da bahse konu terör örgütlerinin stratejilerini temellendirdikleri yeni alan olarak ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle siyasi iradenin tavizsiz tutumu değişmeyince bahse konu terör örgütlerinin en temel stratejileri siyasi iradenin bizatihi kendisinin değişmesine odaklanmıştır. Bu durumun en temel göstergeleri PKK/PYD ve FETÖ'nün güncel konumlanmasında ortaya çıkmaktadır. Zira adı geçen terör örgütleri Türkiye dışından içine doğru bir mevzi elde etme amaçlarını dilendirmektedirler.

Öyle ki, PKK/PYD daha önce eğitim ve geri üslenme bölgesi olarak kullandığı Irak'ın kuzeyini ana üs bölgesi haline getirmeyi amaçlamakta ve bu bölgeyi Suriye'nin kuzeyi ile birleştirilerek Türkiye'nin sınır güvenliğini tehdit etmeyi amaçlamaktadır. Söz konusu amaç çerçevesinde PKK/PYD, terör örgütünün zayıflamadığını ve "gelecek"te tüm amaçlarını gerçekleştireceğini açıklayarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki sempatizanlara moral vermeye çalışmaktadır. PKK/PYD'nin Türkiye'deki sempatizanlarına moral vermeye yönelik söylemlerine örnek olarak PKK elebaşı Sabri Ok'un "100 yıllık cumhuriyeti yıkacağız" açıklaması, Cemik Bayık'ın terörist başı "Apo'yu fiziksel özgürlüğe kavuşturma vaktinin geldiğini" ifade etmesi, Xebat Andok'un "Üçüncü Dünya Savaşı sürecindeyiz, bölge yeniden şekillenecek ve bu bize özgürlük imkânı sunuyor" açıklamaları verilebilir. Bununla birlikte küresel emperyalizm PKK/PYD elebaşlarının ve örgütün lojistik faaliyetlerinin korunması için SİHA, uçak ve helikopter eğitimi vererek terör örgütünün hava gücüne sahip olması politikasını yürürlüğe koymuştur. Bu politikanın sahada yansıması ise PKK/PYD'ye helikopter tahsis edilmesinde kendisini göstermiştir. Öte yandan FETÖ ise Batılı ülkelerde finansal gelir yaratma ve Hollanda'da olduğu gibi öğrenci kampları ile yeni üyeler toplama çalışmaları yapmaktadır. Bununla birlikte FETÖ, Türkiye'de deşifre olmayan FETÖ'cülerin morallerinin arttırılması amacıyla FETÖ'cü Âdem Yavuz Arslan'ın "geri döneceğiz ve kurumlarımızı geri alacağız" açıklamasında olduğu gibi örgütün "gelecekte" Türkiye'de yeniden güçleneceğini vurgulamaktadır.

PKK/PYD ve FETÖ'nün yurt dışı temelli olarak izlediği ve Türkiye'deki hücrelerine moral vermek temelindeki bu strateji bahse konu terör örgütlerinin Türkiye'deki siyasi iradenin tavizsiz tutumunun bizatihi siyasi irade alaşağı edilerek ortadan kaldırılmasına dair umutlarına dayanmaktadır. Bu bakımdan PKK/PYD/FETÖ nezdindeki beklentilerinden ilki Türkiye'nin bunlara yönelik yürüttüğü sınır ötesi operasyonların durmasıdır. Zira, ancak bu sayede PKK/PYD sınır ötesinde yeniden palazlanma imkânı bularak Türkiye'ye yönelik terör eylemlerini arttırabilecek, FETÖ'de yurt dışındaki toparlanma sürecinin MİT'in operasyonları ile sekteye uğratılmasından kurtulacaktır. Bahse konu terör örgütlerinin ikinci beklentisi Türkiye'deki kurumsallaşmış siyasi yapılarla ilişkilerini yeniden sağlama almak ve bu yolla devlet kurumlarında yeniden etkin olmaktır. Bu kapsamda PKK/PYD'nin beklentisinin karşılığı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki terörle ilişkili belediyelere kayyum atanması uygulamasının sonlanması ve böylece bu belediyeler üzerinden kendilerine finansal ve lojistik desteğin yeniden sağlanmasıdır. İkinci beklentinin FETÖ nezdindeki karşılığı ise FETÖ iltisaklı olmaları nedeniyle görevlerinden uzaklaştırılan KHK'lıların kamu kurumlarına geri dönmesi ve böylece bahse konu terör örgütünün devlet kurumlarını ele geçirmesinin sağlanmasıdır. Bu kapsamda terör örgütlerinin üçüncü beklentisi ise küresel emperyalizmin de desteğini alarak tüm bu beklentilerinin gerçekleşmesinin önündeki yegâne engel olan Türkiye'deki siyasi iradeye yöneliktir. Bu çerçevede PKK/PYD/FETÖ siyasi irade karşısındaki tüm aktörleri tüm farklılıklarına rağmen birleştirerek ve bu birleşmeyi de "demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukukun üstünlüğü" gibi kavramların büyüleyici gücünün kisvesi altında konumlamaktır. Zira, ancak bu şekilde halihazırda can çekişen terör örgütleri can simidi bulmuş olacak ve küresel emperyalizmin vekili olma işlevlerini yerine getirerek küresel emperyalizm ile birlikte Türkiye'nin önce zayıflatılması ve kontrol edilebilir bir güç olması ardından da parçalanması hedeflerini gerçekleştirebilecektir. Türkiye'nin bundan sonraki 100 yılını etkileyecek olan mücadelenin "bugün" karşımızda olan biçimi ne olursa olsun tam olarak anlamı budur.

[email protected]