Türkiye'nin Ukrayna krizindeki tutumu ve Rusya'nın sorumluluğu

Dr. Muhammet Koçak / Uluslararası İlişkiler Uzmanı
8.04.2022

29 Mart'ta Rus ve Ukraynalı yetkililer Türkiye'nin ev sahipliğinde buluşarak barışı sağlama yolunda önemli kararlar aldı. Bu gelişmede Türkiye'nin bölgesel rolünün yanı sıra Rusya ve Ukrayna ile olan ilişkileri önemli rol oynadı. Türkiye'nin olası bir Putin-Zelenski görüşmesine de ev sahipliği yapabileceği gündemde.


Türkiye'nin Ukrayna krizindeki tutumu ve Rusya'nın sorumluluğu

Dr. Muhammet Koçak / Uluslararası İlişkiler Uzmanı

Rusya'nın 24 Şubat'ta başlayan Ukrayna'yı işgali uluslararası toplumda infiale sebep oldu. İşgalin başlamasıyla birçok Batılı ülke Rusya'ya karşı ekonomik yaptırım uyguladı ve Ukrayna'ya askeri yardımda bulundu. Ayrıca Apple, Renault ve McDonalds farklı sektörlerden onlarca şirket Rusya'daki faaliyetlerini durdurdu. Rusya ile çeşitli sektörlerdeki iş birliği son yıllarda ivme kazanan Türkiye ise Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin ardından oluşan dinamiklere yönelik Rusya'yı cezalandırmak yerine çatışmaların durması ve bölgesel istikrarın tesisini amaçlayan bir politika izledi. Bu politika çerçevesinde Türkiye, Rusya'nın saldırganlığını açık bir şekilde kınadı ve Ukrayna'nın Rus işgaline karşı savunmasına Bayraktar TB2 tipi insansız hava araçlarıyla önemli katkı yaptı. Birçok Avrupa ülkesinden daha fazla Ukraynalı mülteciyi de ülkeye kabul etti. Türkiye Ukrayna yanlısı tutumuna rağmen Rusya'yı cezalandırma çabalarına katılmadı ve aktif olarak Rusya, Ukrayna ve NATO ortaklarıyla diyalog içinde kalarak bölgedeki tansiyonu düşürmenin yollarını aradı. Türkiye'nin bu politikasının ilk olumlu sonucu Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleşen müzakerelerde Rusya ve Ukrayna arasında oluşan mutabakat ile gerçekleşti. Türkiye'nin bölgesel barışa yönelik bu katkısı Türkiye'nin barış ve çözüm yanlısı aktör imajını pekiştirdi. Fakat Ukrayna'da akan kanın durması ve bölgesel istikrarın tesisi için başta Avrupa ve Çin olmak üzere uluslararası seviyede yapıcı adımlar atılması gerekiyor.

Yaptırım işgali önlüyor mu?

Rusya'ya yönelik başta BM Genel Kurulu nezdinde olmak üzere uluslararası camiada alınan tavra rağmen yalnızca birkaç Batılı devlet yaptırım yoluyla Rusya'yı cezalandırma yolunu seçti. Bu devletlerin başını İngiltere ve ABD çekiyor. Uygulanan yaptırımlar neticesinde bu ülkeler ile Rusya arasında bankacılık, ticaret ve enerji alanındaki bağlar kopma noktasına geldi. İngiltere ve ABD'nin Rusya ile ticaretinin ve Rusya'ya olan enerji bağımlılığının yüzde 5'in altında olduğunu söylemekte fayda var. Rusya'ya bağımlılığı yüksek olan AB ülkeleri tarafından Rusya'ya uygulanan yaptırımlar ise Rusya'nın kasasına her sene yüz milyarlarca dolar katkı veren enerji alanını etkilemedi. Ortadoğu ve Asya'da tavırları beklenen Suudi Arabistan, Pakistan, Hindistan ve Çin gibi önemli güçler de Rusya'ya karşı yaptırım uygulamayı reddettiler. Dolayısıyla Rusya'ya karşı uygulanan ekonomik yaptırımlar global bir nitelik kazanamadı. Burada İran'a karşı uygulanan yaptırımlardaki gibi BM Güvenlik Konseyi kararının olmamasının yanında birçok devletin Rusya'yı Batı'yı dengeleyici bir unsur olarak görmesi ve Rusya ile olan ilişkileri de kararlarında rol oynadı. Yaptırımların işgalde payı olan Rus hükümeti yerine Rus halkını etkilemesi ve işgali önleme yönünde kesin olmayan etkisi de birçok ülkenin kararlarında rol oynadı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline karşı Türkiye'nin tavrı birçok ülkeyle benzer şekilde yalnızca Batı ile ilişkilerini değil, Rusya ile mevcut ortaklıklarını ve gerek bölgesel gerekse küresel çıkarlarını da göz önüne alan bir strateji çerçevesinde gelişti. Türkiye krize yönelik tutumunda Rusya'yı cezalandırmaktan kaçınmasının yanında aktif diplomasi yoluyla bölgede barışı yeniden tesis etmek için önemli bir çaba sarf etti.

Türkiye'nin girişimleri

İşgalin başlamasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı açıklama Türkiye'nin tavrı konusunda önemli ipuçları veriyordu. Erdoğan, Türkiye'nin askerî harekâtı reddettiğini ve kınadığını ve Türkiye'nin bunu kabul edilemez ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak gördüğünü açıkladı. Türkiye ayrıca Rusya'yı kınayan BM Genel Kurulu Kararı'nda Rusya'ya karşı oy kullanarak tavrını burada da tescil etmiş oldu. Erdoğan ayrıca Batılı liderleri somut adımlar atmadan Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü korumak için yeterli çabayı göstermemekle eleştirdi.

Bu eylem ve açıklamalar, Rusya'nın Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü ihlal etmesine karşı Türkiye'nin net duruşunu temsil ediyordu. Bu duruş ayrıca Türkiye'nin 2014'te Kırım'ın ilhakından bu yana Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığına yönelik politikasıyla da tutarlıydı. Türkiye, Batı'nın Rusya'yı sert diplomatik ve ekonomik yaptırımlar yoluyla yabancılaştırma ve cezalandırma çabalarına katılmadı. Türkiye'nin Rusya ile derin stratejik ve ekonomik ilişkileri ve bölgesel sorumlulukları bu kararda şüphesiz etkili oldu. Fakat Türkiye'nin bu tavrının önemli başka bir sebebi de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sözcüsü İbrahim Kalın'ın da belirttiği üzere, Rusya ile diyalog kanallarını açık tutmaktı. Gerçekten de Türkiye kriz sırasında aktif rol almak için ciddi çaba sarf etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, krizin başından beri Ukraynalı mevkidaşlarıyla iletişimde kaldılar. Bu diplomatik çabalar Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba'nın 10 Mart'ta Antalya Diplomasi Forumu çerçevesinde bir araya gelmesiyle çabaları ilk meyvesini verdi. Her ne kadar önemli bir karar çıkmasa da iki Dışişleri Bakanı'nın ilk kez bir araya gelip birbirlerini dinlemesi nedeniyle bu toplantı akan kanın durması noktasında önemli bir dönüm noktası oldu.

Türkiye'nin devam eden pozitif yaklaşımı ve aktif diplomasisi, 29 Mart'ta İstanbul'da gerçekleşen müzakereyi mümkün kıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'daki final etkinliğinde bizzat hazır bulundu ve toplantıya ev sahipliği yaparken, Erdoğan'ın her iki ülkenin delegasyonuna yaptığı konuşma ayakta alkışlandı. Antalya'nın aksine İstanbul'daki toplantı Rusya, Chernihiv ve Kiev'deki askeri faaliyetlerini azaltmayı kabul etti. 29 Mart'taki İstanbul toplantısı, Rusya ile Ukrayna arasındaki barış sürecinde bir kırılma noktası olabilir.

Neden kilit ülke?

Rusya'ya yönelik yaptırımlara katılmayan birçok ülke olsa da Türkiye gerginliği düşürme noktasında somut adımlar atarak çatışmanın sonlanmasına katkı sunan birkaç devletten biri oldu. Türkiye'nin çabalarının benzerleri İsrail ve Fransa başta olmak üzere birçok ülke tarafından sergilendi. Fakat günün sonunda Rus ve Ukraynalı yetkililer barışı sağlama konusunda Türkiye'nin ev sahipliğinde uzlaştılar. Burada Türkiye'nin bölgesel rolünün yanı sıra gerek Rusya gerekse Ukrayna ile olan ilişkileri önemli rol oynadı.

Karadeniz bölgesindeki en önemli bölgesel güçlerden biri olan Türkiye, BLACKSEAFOR ve KEİ'nin kurucu üyeleri arasında yer almaktadır. Ayrıca 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi, Türkiye'ye Karadeniz'e giden ve Karadeniz'den gelen tek kanal olan Boğazları kontrol etme hakkı veriyor. Türkiye özellikle Soğuk Savaş sonrasında gerek üyesi olduğu kurumlar vasıtasıyla gerekse ikili ilişkilerini kullanarak bölgedeki barışın korunmasından taraf oldu. Türkiye'nin Montrö Sözleşmesi'ndeki yükümlülüklerine karşı hassasiyeti ve bölgesel iş birliği mekanizmalarına desteği sayesinde Karadeniz bölgesi uzun yıllar Rusya ile Batı arasındaki gerginliklerin uzağında kalabildi. Çatışmanın gerçekleştiği Karadeniz bölgesinde Türkiye'nin mevcut etkisi ve bölgesel düzeni koruyan rolü bu süreçte etkin rol oynadı. Türkiye ve Rusya'nın Jet Krizi'nden sonra kopan bağlarını yeniden kurdukları 2016 yılından bu yana, iki ülke ilişkileri savunma, enerji ve iş birliği de dahil olmak üzere birçok alanda ilişkilerini ilerletti. Rusya şu anda Türkiye'nin ilk nükleer reaktörünü inşa ediyor ve Türkiye'ye S-400 füze savunma sistemi sağlıyor. İki ülke, Rus doğalgazını Avrupa'ya taşıyan Türk Akımı da dahil olmak üzere birden fazla ortak boru hattı projelerinde iş birliği yapıyor. Türkiye ve Rusya ayrıca Suriye, Azerbaycan ve Libya da dahil olmak üzere krizdeki birçok bölgede yer aldı. Her ne kadar bu bölgelerde iki ülkenin çıkarları sık sık çatışsa da Türkiye ve Rusya arasında oluşan diplomatik trafik bu bölgelerdeki sorunların çözümünde rol oynadı. Rusya aynı zamanda Türkiye'nin en büyük doğalgaz tedarikçisidir ve her yıl 4-5 milyon civarında Rus turist Türkiye'yi ziyaret etmektedir. İki ülke arasındaki ilişkiler Türkiye'nin bir NATO üyesi olmasına rağmen Rusya'ya yönelik yaptırımlardan ulusal çıkarları doğrultusuna kaçınmasına ve Rusya tarafından Ukrayna ile Rusya arasındaki sorunların çözümünde rol alabilecek güvenilir bir aktör olarak görülmesine sebebiyet verdi.

Benzer şekilde, Türkiye'nin Ukrayna ile ilişkileri 2014 yılında Kırım'ın ilhakından bu yana ciddi oranda gelişti. Rusya'nın Kırım'ı ilhakını kınayan Türkiye, Ukrayna'da bir azınlık olan Kırım Tatarlarının ve Kırım Yarımadası'nın otokton ulusunun durumu konusunda Ukrayna makamlarıyla yakın iş birliği yapmıştır. İki ülke arasında savunma sanayiinde de özellikle motor teknolojisi ve ortak insansız hava aracı üretimi olmak üzere ciddi bir iş birliği geliştirilmiştir. Özellikle Türkiye'nin Ukrayna'ya sağladığı Bayraktar TB2 tipi insansız hava araçları, ayrılıkçılara ve Rus ordusuna karşı Ukrayna ordusuna önemli katkıda bulundu. Türkiye'nin Ukrayna'ya karşı dostane tutumu ve somut desteği Ukrayna nezdinde Türkiye'nin güvenilirliğini artırdı. Ukrayna'nın Türkiye'ye duyduğu güven sonucunda işgalin başında Belarus'ta yer alan müzakereler Ukrayna'nın isteğiyle Türkiye'ye taşındı.

Müzakereler ne getirecek?

Türkiye, kriz boyunca Karadeniz bölgesinde önemli bir bölgesel güç olarak hayati rolünü bir kez daha göstermiştir. Türkiye'nin Ukrayna ve Rusya nezdindeki güvenilirliği, iki ülke arasındaki barış müzakerelerinin ilerlemesine yardımcı oldu. Aynı şekilde bu süreç, Türkiye'nin NATO ittifakındaki yükümlülüklerini yerine getiren ve dünyadaki krizlerin çözümüne anlamlı bir şekilde katkıda bulunan bir ortak olarak konumunu da güçlendirdi.

Rusya'nın işgali ve bölge için oluşturduğu tehdit yalnızca Türkiye'nin çabası ile çözümlenecek seviyenin oldukça üzerinde. Rus ordusu Ukrayna'nın birçok kentinde sivil hedeflere yönelik saldırılarına devam ediyor. İşgal başlamasının üzerinden yalnızca bir ay geçmesine karşın BM rakamlarına göre 10 milyon Ukraynalı evlerinden göç etmek durumunda kaldı. Rus ordusunun İstanbul'da varılan mutabakat çerçevesinde çekildiği bölgelerde yollarda bıraktığı cesetler ve toplu mezarlar ise yıllardır Suriye'de yaşanan dramı hatırlatacak cinsten. Türkiye'nin tavrı ve girişimleri bu krizin son bulması açısında oldukça değerli olsa da sürecin devamında Rusya'nın eylemlerinden sorumlu tutulması için uluslararası toplumun desteği gerekiyor. Egemen bir devleti işgale kalkışan ve şimdiden binlerce sivilin ölümüne yol açan bir Rusya, yalnızca Ukrayna için değil özellikle Avrupa olmak üzere tüm dünya için ciddi bir tehlike oluşturuyor.

@muhammedkocak