Türkiye'nin ‘uzun seçimi' ve 6'lı Masa krizinin üç günü

Dr. Murat Yılmaz / Siyaset Bilimci
18.03.2023

Türkiye büyük bir sabırla demokrasi, kalkınma ve hukuk düzeni içinde içeride ve dışarıda egemenliğine sahip çıkacak uzun bir mücadeleye girişti. İşte Türkiye'nin "uzun seçimi" , bu mücadelenin seçimidir.


Türkiye'nin ‘uzun seçimi' ve 6'lı Masa krizinin üç günü

Dünya büyük bir alt üst oluş yaşarken, Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un ifadesiyle Ukrayna Harbiyle "jeopolitik deprem" yaşarken, Türkiye 14 Mayıs 2023'de kendisinin ve dünyanın en ehemmiyetli seçimlerinden birini yaşayacak. 14 Mayıs 2023 seçimleri Türkiye ve dünya için neden çok ehemmiyetli?

Jeopolitik saflaşma

Türkiye dış politikadan savunmaya, ekonomiden enerjiye, teknolojiden kültüre, sosyal medyadan demografiye içe kapalı bir ülke değil... Jeopolitik konumu, stratejik değeri, ekonomisi ve beşeri sermayesiyle Türkiye bölgesinden ve dünyadan etkilenen, aynı zamanda bölgesini ve dünyayı etkileyebilecek bir siyasi ağırlığa sahip. Türkiye'nin etrafındaki bölgeler ve dünya yeni bir jeopolitik saflaşma ve kamplaşmayla karşı karşıya. Türkiye'nin jeopolitik tercihleri bu mücadelede tayin edici bir etki meydana getirecektir. Bu bakımdan bölgesel ve küresel aktörlerin Türkiye siyaseti ve seçimleriyle olağanüstü ilgilendiğini ve seçim sonuçlarını etkilemeye çalıştığını görüyoruz.

Tek seçimlik bir mücadele değil

Dünyadaki jeopolitik deprem ve saflaşmada Türkiye'nin siyasi tercihi, Türkiye siyasetinin ve seçimlerinin de temel tartışma konularından biridir. Bu tercih aynı zamanda Türkiye'nin içinde yaşadığı büyük dönüşüm ve bunun meydana getirdiği siyasi tartışmalarla beraber gelişiyor. Bu mücadele, bir yılın veya birkaç yılın yahut bir seçimin konusu değil; yani, bunun geçmişten geleceğe devam eden uzun bir tarihi, sosyolojisi, ekonomisi, kültür ve ideolojik veçheleri var. O yüzden bu mücadele bir seçimlik değil, uzun bir seçimin mücadelesi... Kolay karar verilemeyen, kolay sonuç alınamayan ve kolay bitmeyecek bir seçim ve mücadele...

Aşırılıklar çağı

Birinci Dünya Harbi'nde yenilen Rusya, Avusturya- Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları tasfiye oldular... Sınırlar ve rejimler değişti. Dünya, İkinci Dünya Harbi ile beraber bir "felaketler dönemi", "aşırılıklar çağı" yaşadı. Türkiye bu dönemden payına düşenleri aldı, daha büyük felaketler yaşamasını ise Türkiye'nin tarih ve hukuk şuuru, devlet tecrübesi ve "imparatorluğun en uzun yüzyılın"nda edindiği reform birikimi kurtardı. Ancak yine Cumhuriyetin ilk dönemindeki tek parti diktatörlüğü ve Soğuk Savaş dönemindeki vesayet rejimi Türkiye'ye ağır bir yük oluşturdu. Bu yük, Türkiye'nin milli egemenliğine büyük zarar verdi. Dışarıda egemenliğin istiklal veçhesi Sovyet tehdidine karşı sığınılan Batı ve NATO şemsiyesinden zarar gördü, içeride de Batı ve NATO güdümündeki asker sivil bürokrasi, egemenliğin demokrasi ve hürriyetler boyutuna zarar verdi. Türkiye büyük bir sabırla demokrasi, kalkınma ve hukuk düzeni içinde içeride ve dışarıda egemenliğine sahip çıkacak uzun bir mücadeleye girişti. İşte Türkiye'nin "uzun seçimi" , bu mücadelenin seçimidir.

Pabuççu muştası

Türkiye'nin ondokuzuncu yüzyıldan itibaren iç ve dış siyaseti, birbiriyle iç içe geçmiştir. Bu dönemin önemli isimlerinde Fuat Paşa'nın pabuççu muştası ifadesi bu bakımdan çok manidardır:

"Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan biri aşağıdan gelir. Bizim memlekette yukarıdan gelen kuvvet (padişahı kastediyor!) cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hâsıl etmeye imkân yoktur. Bunun için pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O kuvvetler de sefaretlerdir[elçiliklerdir]."

Bu, daha sonraki dönemler için de böyledir. CHP'nın İkinci genel başkanı ve Türkiye'nin ikinci devlet başkanı İsmet İnönü bu durumu şöyle ifade etmektedir:

"Ben uzun tecrübelerimle şunu görmüşüm: Hiçbir harici meseleyi dahili mesele ile ihtilaf etmeden ve hiçbir dahili meseleyi harici mesele ile karıştırmadan hallettiğimi bilmiyorum. Biri mutlaka diğerini tahrik eder." (Faik Ahmet Barutçu, Siyasi Hatıralar, C:ll, s.752)

Dönüm noktaları

Türkiye'nin siyasi tarihindeki dönüm noktalarını, bu denge ve kırılmalar ekseninde okumak mümkündür. Türkiye, 14 Mayıs 1950'de demokrasiye geçişle beraber bu mücadeleyi demokrasi çerçevesinde karara bağlayacak ve milli zemine oturtacak büyük bir hamle yapacaktır. Ancak bu tecrübe, Batı destekli 27 Mayıs darbesi ve 1961 anayasasının vesayet düzeniyle zarar görecektir. Batı, Türkiye'de gerçek bir demokrasinin sonucunda ortaya çıkan milli egemenlik ve milli iradenin dış politikada kendi aleyhine sonuçları olabileceğini kabul etmek yerine, demokrasiye zarar verecek ama kendi menfaatlerini bir şekilde koruyacak anti-demokratik çözümleri her zaman tercih etmiştir. Bunu en kaba haliyle 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünde bir kez daha net bir şekilde gördük.

Biden'ın muhalefete desteği

15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında ABD Başkan Yardımcısı olan ABD Başkanı Joe Biden'ın, henüz Demokrat Parti başkan aday adayı iken New York Times'ta yayımlanan mülakatındaki (Ağustos 2020) o beyanını hatırlayalım:

"Türkiye'de muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım... Darbe ile değil, seçim süreci ile!.. Bence O'na (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a) çok farklı bir yaklaşım uygulamalıyız. Muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermeliyiz. Parlamento'ya katkı sunmak isteyen Kürt toplumunu (HDP demek istiyor) entegre etmek için."

Türkiye'deki siyaseti, ittifakları ve nihayet 14 Mayıs 2023 seçimlerini anlamak için bu tarihi perspektifi, siyasi kültürü ve siyasi gelenekleri muhakkak analiz faktörlerine dahil etmek elzem. Millet İttifakı'nın içinde 3 Mart- 6 Mart arasında yaşanan "Akbabanın üç günü"nde olup bitenleri anlamak için de bu çerçeve izah edici olacaktır.

[email protected]