Türkiye’nin yeni körfez politikası başarılı olacak mı?

Emrah Usta / Araştırmacı
18.07.2015

Suudi Arabistan’ın İran ile girdiği bölgesel mücadele, Suriye ve Irak’taki gelişmeler Türkiye’yi ittifak yapmaya zorlarken, Katar’ın üzerindeki Riyad baskısı, Doha yönetiminin Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesine neden oldu.


Türkiye’nin yeni körfez politikası başarılı olacak mı?

Türkiye, coğrafi uzaklık ve farklı siyasi eğilimleri neticesinde son 100 yıllık zaman diliminde Körfez ülkeleriyle ilişki kuramadı. Arap furyasındaki değişiklikler, ticari faaliyetlerin hızlanması, bölgesel aktörlerin içinde bulunduğu durum KİK ülkeleri ile Türkiye’yi birbirine daha da yakınlaştırdı. Irak, Suriye, Mısır ve Libya gibi bölgesel krizler bölgedeki ülkelerin ittifaklar kurmasını kolaylaştırdı. Son yıllarda ilişkilerin yönünü belirleyen başlıca gelişmeler devam etmekte olan Suriye iç savaşı, Tel Abyad ve Kobani gibi demografik yapıyı değiştiren olaylar Türkiye’nin yanı başında yaşanmaya devam ediyor. Amerika’nın İran ile yakınlaşması, Körfez ülkelerini güvenlik bakımında da korkutmaktadır. Bu nedenle KİK ülkeleri zaman zaman kendi aralarında savunma ve ekonomik olarak bir araya gelse de bu birliktelik Türkiye gibi Sunni ülkeleri de kapsamaktadır. Suudi Arabistan - Katar - Kuveyt’in belirli zamanlarda Türkiye ile girdiği ittifak arayışları bölgesel kriz ortamlarında Batı’ya karşı daha sert bir duruş sergilemeye de vesile olmaktadır. Suudi Arabistan’ın İran ile girdiği bölgesel mücadele, Suriye ve Irak’taki gelişmeler Türkiye’yi ittifak yapmaya zorlarken, Katar’ın üzerindeki Riyad baskısı, Doha yönetiminin Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesine neden oldu.

Katar ile model ortaklık

Katar Emiri Tamim Al Thani’nin 19 Aralık 2014’deki Türkiye ziyaretinde iki ülke arasında güvenlik ve savunma sanayi alanlarındaki iş birliğinin artırılmasına yönelik bir işbirliği ile gelmişti. Geçtiğimiz Mart ayındaki Türkiye ziyaretinde de bu alandaki görüşlerini yineleyen Emir Tamim, Türkiye ve Katar arasında imzalanan bu antlaşma ile Türk üssünün Katar da yapılanması arzusunda bulunmuştu. Söz konusu işbirliği, Türkiye ile Katar arasında karşılıklı istihbarat paylaşımı, askeri iş birliği ve iki ülkenin birbirlerinin topraklarında asker konuşlandırmasına olanak sağlıyor. Anlaşma, Meclis Dış İlişkiler Komisyonu’nda ciddi tartışmalara neden olmuş, CHP (Cumhuriyet Halk Partisi)’nin Katar’da Türk askerinin eğit- donat faaliyetlerine katılacağı yönünde iddiaları yalanlanmıştı. Meclis Dışişleri Komisyonu’ndan yapılan yazılı açıklama da ise, eğit - donat faaliyetlerinin Katar’da kurulacak olan bu üs ile alakasının olmadığı, bu üssün sadece Türkiye ve Katar arasındaki işbirliğini güçlendirici bir adım olduğuna vurgu yapılmıştı.

10 yıl süre ile yürürlükte kalması öngörülen anlaşma sadece asker bulundurma ve istihbarat konularında değil, aynı zamanda terörizm ile mücadele başta olmak üzere hava sahaları ve limanların karşılıklı olarak kullanımına kadar geniş bir çerçeveye sahiptir. Söz konusu antlaşma, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dışında ilk kez yabancı bir ülke de askeri üs kurmasına olanak sağlaması açısından da ayrıca önem arz etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin mobilize edilmiş gücünün NATO çatısı altında değil, milli çıkarlar için bir başka ülkede kuruluyor oluşu bölgesel rekabet açısından da Körfez de etkinlik uyandıracaktır. Bu askeri üssün jeopolitik, enerji ve askeri güç açısından da Suudi Arabistan ve İran’ın bölge politikalarında bir caydırıcılık yaratabileceğini ilerleyen yıllarda göreceğiz. Öte yandan Kuveyt, Bağdat ve Kuzey Irak’tan Türkiye’ye girişi düşünülen Türkiye - Katar boru hattı projesi de her iki ülke için önemli olduğu kadar, aynı zamanda Körfez sermayesinin Avrupa ve Akdeniz’e de açılması anlamına geliyor. Türkiye ve Katar arasında stratejik konsey oluşturma çabaları da, ilişkilerdeki siyasi ve ekonomik düzeyin ne denli yüksek seyrettiğinin bir göstergesidir. Ayrıca söz konusu askeri üs ile Türkiye 100 yıl sonra ilk kez Körfez bölgesinde askeri bir varlığa sahip olmuş olacak.

Katar’da bulunan Amerikan hava üssü Al Udeid 1997 yılında tamamlanmış özellikle Irak ve Afganistan savaşlarında etkin bir şekilde kullanılmıştır. Bugün ise Yemen’de El Kaide’ye karşı insansız hava araçlarına ev sahipiliği yapan üs, Mart 2002’de Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin ziyaretiyle kamuoyuna duyrulmuştu. Türk üssünün ise ne kadar büyüklükte olacağı şimdilik hem Katar’ın siyasi konularda söz sahibi Diwan makamlarınca gizli tutuluyor.

Türkiye’nin körfez politikasının giriş kapısı olan Katar ile ilişkiler bugün gelindiği nokta itibariyl model ortaklığa doğru evrilmiş; her iki ülke sorunlarının aynı istikamette oluşu ilişkileri daha da zenginleştirmiştir. Libya’da Kaddafi’nin düşüşü, Suriye’de Esed rejimi ile mücadele ve Mısır’da ise Mübarek’in devrilişi sırasında medya ve silah yardımlarında ciddi rolü olan Katar, Sunni bloktaki ülkelere olan yardımlarına devam ederken, geniş bir işbirliğine sahip olan Türkiye ve Katar’ın ilişkilerini askeri alanda da genişletiyor oluşu, stratejik ortaklıktan model ortaklığa doğru geçiş yapıldığının en net göstergesi olarak kabul edilebilir. Katar’ın savunma sanayi de varlığının Fransa çıkışlı oluşu, askeri alanda eğitiminin Emir ve veliahtlar olmak üzere İngiltere’de alındığı biliniyor. Askeri alanda ise Amerikan savunma ve güvenlik şemsiyesi altında olan Katar, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) çatısı altında oluşturulan politikalara güvenmediğinden dolayı, bireysel olarak müttefik gördüğü Sunni ülkelere yanaşıyor. Kuveyt işgali ile başlayan süreç Körfez de bir blok oluşturulmuş, hem Saddam’a karşı hem de İran tehlikesine karşı Körfez birliği ayakta tutulmuştu. Katar nispeten diğer Körfez ülkelerine karşı İran ile ilişkilerini denge de tuttuğu gibi İran’ı Suudi Arabistan’a karşı da kullanabiliyor. Böylelikle Suudi Arabistan baskısını azami ölçüde dışarıdan işbirlikleri ile azaltma yolunu tercih ediyor. Katar, Arap Baharı ile başlayan süreçte Libya, Mısır ve Suriye de müdahaleden güvenliğe doğru bir modeli benimsemeye başlıyor oluşu da Türkiye’nin burada üs kurmasına vesile oldu.

Türkiye neyin peşinde?

Türkiye’nin körfez politikasının temel dinamikleri ekonomik, kültürel ve siyasi olarak düşük profilli körfez ülkelerine nüfus edebiliyor. Yeni politika da ise, askeri unsurun ekleniyor oluşu Türkiye’nin Körfez de kalıcı olacağının sinyallerini vermektedir. Ankara’nın bu askeri varlığı yalnız İran’ı değil, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın da bölgeye yönelik baskısını dengeleyecektir. Amerika’nın geniş ortadoğu operasyonlarını yönettiği Merkezi Komuta Kuvveti CENTCOM’un Katar da oluşu; diğer ülkelere nazaran burayı bir emniyet sibobu haline getiriyor. Bu Amerikan üssü bulunduğu ortadoğu coğrafyası itibariyle en uzun pistte sahip olan üslerden bir tanesidir. Suudi Arabistan’daki üssün buraya taşınması, Hürmüz boğazındaki deniz donanma gücü de Amerika’nın Körfez’deki etkinlik alanlarını oluşturuyor.

Türkiye ve Katar ittifakı, İran’ın Körfez’de artan etkisi; Amerika’nın İran politikalarında esnekleşmesi açısından da önem taşıyor. Katar, bu anlaşma ile NATO’nun Türkiye üzerinden gelecek ortaklık programları için de kapıyı sonuna kadar açmış bulunmaktadır. Türkiye’nin Körfez’e kalıcı olarak yerleşmesinin önünü açan bu anlaşma aynı zamanda ülkeyi, küresel enerji güvenliği konusunda da hatırı sayılır ölçüde söz sahibi yapacaktır. Oluşturulacak olan bu üssün politikası ise merak konusu. Katar’daki bu üssün Suudi Arabistan’ı dengelemek mi yoksa Türkiye’nin oluşturulmaya çalışılan Körfez politikasının bir ayağını mı oluşturuyor sorusu ehemmiyet taşıyor. Kral Abdullah’ın ölümü sonrasında Kral Selman ile kabuk değiştiren Suudi Arabistan’nın Müslüman Kardeşler ve Sisi söylemleri dış politika da esnek bir dönemin ilk işaretlerindendi. Öte yandan Yemen, Suriye ve Irak’taki gelişmeler ile IŞİD (Irak Şam İslam Devleti yada İslam Devleti)’in varlığını tehlikeli bir şekilde hissettirmesi Suudi Arabistan’ı tedirgin etmişti. Bu tedirginlik Suriye konusunda müttefik Türkiye ile daha da yakınlaşmayı getirdi. Ancak Türkiye’nin de Suudi Arabistan’dan ciddi manada beklentileri var. Suriye ve Libya da farklı gruplara verilen desteğin çekilmesi, Yemen’deki savaşın sona erdirilmesi gibi farklı konularda Ankara’nın Riyad’dan istekleri bulunuyor.

Bu nedenle Türkiye, Suudi Arabistan ile olan ilişkilerinde ilk olarak derinlemesine dostluk ve güven ortamını oluşturmak zorundadır. Bu ortamın oluşmasına giden yoldaki kırılma noktası ise, kuşkusuz İran konusunda Türkiye’nin tavrı olacaktır. Ortak tehdit algısı Körfez ülkelerinde geçmiş dönemlerden çok daha yüksektedir. Körfez İşbirliği Konseyi içerisindeki dengelerden ziyade uzun vade de bu üs çalışmalarının diğer Körfez ülkelerine de sıçraması kaçınılmaz olacak. Bu sebeple Katar da benzeri askeri üs projeleri, ilerleyen yıllarda Suudi Arabistan ve Kuveyt’te de karşımıza çıkabilir.

[email protected]