Türkiye’nin yeni ‘vatandaşları’ mülteciler

Büşra Dillioğlu / Polis Akademisi UTSAM Araştırmacısı
13.06.2015

Göç yalnızca Suriye’nin komşu ülkelerini ilgilendiren bir sorun değil. Arakanlı Müslümanların uğradığı zulüm herkesin malumu iken tüm dünyanın gözleri önünde bir kaç yüz sığınmacıya kapılarını açacak bir ülke bulunamaması “göç” ve “mülteci” krizine dünyanın kayıtsızlığını göstermektedir.


Türkiye’nin yeni ‘vatandaşları’ mülteciler

Savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan ilk Suriyelilerin gelişinin üzerinden tam dört yıl geçti. Yakın zamanda bölgedeki krizin bitmesi öngörülmediği gibi DA’ESH tehdidi ve benzeri unsurlarda bölgeden yükselen göç dalgasını tetiklemeye devam ediyor. Bugün Türkiye’de çoğunluğu kampların dışında olmak üzereyaklaşık 2 milyon mülteci bizlerle beraber yaşamlarını idame ettirmeye çalışırken bu sayının 2015 yılının sonuna kadar 2,5-3 milyonu bulması bekleniyor. Tarihten edindiğimiz tecrübeler bize sığınmacıların en az yarısının geri dönmeyeceğini göstermektedir. Örneğin Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Avrupa ve komşu ülkelere giden Bosna-Hersek vatandaşlarının yüzde 60’a yakını tüm teşvik ve çabalara rağmen ülkesine geri dönmemiştir. Bu durum bizler için artık “misafirlikten” ziyade yeni “vatandaşlarımız” olan Suriyeliler için bir normalleşme mümkün mü sorusunu kaçınılmaz kılmaktadır. Şunu kabul etmek gerekir ki artık Türkiye’nin nüfusu en az iki milyon artmıştır, ve geç kalınmadan bu yeni nüfusun hızlı, kapsamlı ve en az sorun yaratacak şekilde entegre edilmesi için çok boyutlu bir yaklaşım gerekmektedir.

‘Göç’ bir dünya gündemi

Göç yalnızca Suriye’nin komşu ülkelerini ilgilendiren bir sorun da değil. Arakanlı Müslümanların uğradığı zulüm herkesin malumu iken tüm dünyanın gözleri önünde bir kaç yüz sığınmacıya kapılarını açacak bir ülke bulunmaması “göç” ve “mülteci” krizinin dünyada nasıl algılandığı ve kayıtsızlığı gözler önüne seren en basit bir örnektir. Libya’dan kaçmak için yola çıkan ve Akdeniz’de alabora olan gemide hayatını kaybeden 700 kişi ise yine hafızalarımızda çok daha yeni yer etmiş bir başka olay. Bu trajik kaza sonrasında Avrupa parlamentosu meseleyi gündemine alarak, AB’ye iltica etmek isteyen insanlar için güvenli ve yasal yolların oluşturulması amacı ile çözüm önerileri aradığını duyurmuştu. Oysaki Avrupa başta Suriyeli göçmen krizi olmak üzere, mülteci sorununa karşı oldukça duyarsız kalmıştır.

Onbinleri bulmayacak sayılarda mülteci kabul eden bir kaç ülke olmakla beraber tercihen eğitimli kişilere iltica hakkı tanıyan Avrupa ülkeleri meseleyi insani boyuttan çok, avantaja çevrilebilecek bir beyin göçü olarak algılıyor. Örneğin Norveç hukuk mezunlarına öncelik tanırken İngiltere ise sağlık sektöründe istihdam edilebilecek kişilerin başvurularını değerlendiriyor. Türkiye’nin ise bu şekilde bir tercih yapma şansı yok ve muhtemelen de olmayacak. Ayrıca Avrupa’da artan yabancı düşmanlığı ve İslamofobi sığınmacıların uzun vadede toplumsal entegrasyonunun sancılı geçeceğinin en büyük bir göstergesi, bir de buna güvenlik sorunu olarak yabancısavışçılar eklenince göç ve mülteci sorunu çok daha çetrefilli bir hale gelmektedir.

Bugüne kadar Türkiye mülteci politikasını kararlı ve istikrarlı bir şekilde insani yardım boyutunda götürmeyi başardı. Süreçte tüm maddi yükümlülükleri omuzlamanın yanı sıra durumu sadece güvenlik perspektifinden değerlendirenlerin sert ve caydırıcı eleştirileri ile de yüzleşti. Geçtiğimiz dört yılda, mültecilerin mağdur edilmemesi, resmi statülerinin tanımlanması, temel ihtiyaçlarının karşılanması, kayıt altına alınmaları ve en önemlisi de normalleştirmeye yönelik pek çok adım atılmıştır. Bunlardan belki de en önemlisi ise Suriyeliler için kayıtlı istihdamın yolunu açan düzenlemelerdir. Suriye’nin kısa vadede arzu edilen istikrarı sağlayamayacağı, ülkemize yönelik göç dalgasının devam edeceğinin en bariz göstergesi. Bir diğer önemli realite ise, Suriyeli nüfusun yüzde doksana yakınının kampların dışında bizlerle birlikte yaşıyor oluşu. Birçoğu doğu illerini terk ederek iş bulma olanaklarının daha yüksek olduğu İstanbul, Antalya, İzmir ve Bursa gibi illere yerleşmiş durumda.

Dinamik Suriyeli nüfus

Suriyeli mültecilerin genel profili oldukça dinamik bir nüfusu ihtiva etmesi bakımından önem taşıyor. Yaklaşık yüzde 45’i 19-55 yaş arasında olan, 18 yaş altında olanların da bir o kadar geniş bir parçayı oluşturduğu genç ve üretime katkı sağlayabilir bir nüfusla karşı karşıyayız. Şu ana kadar yapılan saha çalışmalarının ortaya koyduğu verilere göre zaten her 4 kişiden 3’ü iş aradığını ve çalışmak istediğini belirtiyor. Henüz iş piyasasında aradığı yeri bulamayan Suriyelilerin birçoğu resmi yada gayri resmi kanallardan gelen yardımlarla geçinmeye çalışıyor. Bu sistem sürdürülebilir olmadığı gibi, genelde aile bireylerini düşük ücretle ve kayıt dışı meslek edinmeye itiyor. Kayıt dışı istihdam yalnızca mültecileri mağdur etmekle kalmıyor, işçi piyasasında yerel işçiyi haksız rekabete sürükleyen sorunlu bir sistemin doğmasına da neden oluyor. Bu anlamda yapılan yasal düzenlemeler oldukça mühim.

Halk arasında efsane gibi yayılan ve özelliklede batı illerinde, mültecilerin ve sosyal etkileşimin az bulunduğu illerde hakim olan bazı ön yargılar var. Örneğin suç oranlarının arttığı, çoğu Suriyelinin dilenci olduğu ve istihdama katıldıkları takdirde Türkiye vatandaşlarının işsiz kalacağı gibi. Suriyeli nüfusunun daha yoğun olduğu doğu illeri ve İstanbul gibi bölgelerde ise bir takım sosyo-ekonomik gerginlikler söz konusu. Osmaniye’de artan kiralar, Suriye plakalı bir araçla trafik kazası geçiren ve muhatabını bulamadığından şikayetçi olanlar bunlardan bazıları. Oysaki resmi kayıtlara göre Suriyelilerin karıştığı suç oranlarının yüzde 1’den bile düşük bir seviyede olduğu, dilencilerin büyük oranda Suriye’de de dilencilik yapan kişilerden oluştuğu, yada mültecilerin iş gücüne katılarak işsizliği artırmak yerine başta eleman bulunamayan pozisyonları doldurmak sureti ile Türkiye ekonomisine ciddi katkı sağlayacağı gerçekleri herkes tarafından bilinmiyor.

Gelişen Türkiye ekonomisine rağmen işsizlik halen bir numaralı gündem maddesi. Fakat çelişkili bir şekilde üretici tarafından da açık pozisyon ve bundan kaynaklı kapasite altı üretim söz konusu. Özellikle vasıfsız işçi çalıştıran, beden işçiliği gibi düşük ücretli mesleklerde çalışacak eleman bulamayan üreticiler Suriyelilerin istihdama katılmasını büyük bir umutla bekliyor. Tekstil, inşaat, mevsimlik tarım işçiliği Suriyelilerin en kolay değerlendirilebileceği sektörler. Bu Suriyelilerin tamamının vasıfsız eleman olarak çalışacağı anlamına gelmese de -zira üniversite mezunu, meslek sahibi Suriyelilerin oranı hiç de az değil- iş piyasasının Türkiye’nin bu yeni nüfusuna ihtiyaç duyduğunun bir göstergesi. Bazı illerde işçi değil, yatırımcı olarak faaliyet göstermeye başlayan Suriyeliler de ülke piyasasına yeni bir dinamizm getiriyor.

Suriyeli istihdamı

Türkiye’nin istihdam politikası ilk etapta Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile düzenlenmişti. Oturma izni olan Suriyelilerin çalışma iznine başvurmasının önünü açan bu uygulama iyi niyetli fakat bürokratik engellerden ötürü caydırıcı/yorucu bir prosedürdü. Resmi kayıtlara göre bu sistemle çalışma izni alan Suriyelilerin sayısı yaklaşık 4,000 civarında. Genel talebi karşılamakta yetersiz kalan bu yasa, meclise yeni sunulmuş olan Yabancı İstihdam Kanun Tasarısı ile çok daha net ve pratik bir hal alacaktır. Yabancı kimlik numarası verilerek kayıt altına alınan her bir Suriyeli çalışma iznine başvurma hakkına sahip olacak. Üstelik tüm başvuru ve istihdam işlemlerinin takibi yeni kurulacak olan “Yabancı İstihdamı Başvuru, Değerlendirme ve İzleme Sistemi” üzerinden yapılacak.

Nihai olarak bu sistem iş gücü piyasasının kapılarını Suriyelilere açacaktır. Suriyelilerin kayıtlı istihdamı yalnızca kayıt dışılıktan kaynaklı sorunları çözmekle kalmayacak, aynı zamanda Suriyelilerin hayatında ciddi bir normalleşme etkisi de yaratacak.

Dolayısıyla Suriyelilere yönelik çeşitli politikalarla -eğitim politikaları da bunlardan birini teşkil etmektedir- beraber çok hızlı bir şekilde istihdam ve işdünyasına entegre için gerekli düzenlemelerin yapılması artık bir aciliyet arz etmektedir.

[email protected]